"Halkın silahlı gruplara karşı mücadelesi, hücuma geçen Suriye ordusunun çok daha rahat hareket etmesini sağlıyor. Kısa bir dönemde, üç ay içinde, 
Suriye ordusunun bu kadar müthiş ilerleme 
kaydetmesinin arkasındaki sosyal 
sebep budur."

Zeynep Beşpınar - soL
Bölüm:1 Mehmet Yuva(*)
Bugün Suriye’de toplumsal yaşam nasıl, süreç ne yönde akıyor sizce?
Suriye’de çatışmaların en yoğun olduğu dönemlerde bile iki tür yaşam tarzı vardı. Savaşın yoğun olarak yaşandığı, çatışmaların birebir yaşandığı bölgelerde acı var, kayıplar var, kan var, gözyaşı var, yıkım var, talan var. Tüm bunlar yaşanırken, Suriye’nin çok farklı kentlerinde günlük hayat devam etmekteydi.
İki buçuk yıldır, Suriye’nin çok önemli kentlerinde üniversiteler görevlerini ifa etmişlerdir. Üniversiteler çalışmalarını durdurmadıklarından, saldırılara da hedef olmuşlardır. Benim görev yaptığım Şam Üniversitesi’nin çok farklı fakültelerinde, çok farklı saldırılar gerçekleşti. Bunun ağırlıklı olarak Mısır, Suudi Arabistan ve Katar kökenli bazı şeyhlerin vermiş oldukları fetvalardan sonra gerçekleştiğini biliyoruz.
Devlet normal olarak günlük yaşamın akmasını sağlayabilirse, kurumlar normal hizmetlerini sunabilirlerse, rejime karşı faaliyet gösteren grupların halkın desteğine haiz olmaları mümkün olmaz.
Devlet, vatandaşın bütün günlük ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Bu da devletin sahada sosyal ve siyasi olarak ne kadar güçlü olduğunu yansıtmaktadır. Öbür taraftan devlet, hem askeri olarak ben bunlarla mücadele edebiliyorum hem de vatandaşımın güvenliğini sağlarken günlük ihtiyaçlarının sağlanmasını yerine getirebiliyorum diyebilir.
İlk dönemlerde ekmek krizi yaşandı, hemen ardından tüp gaz sorun haline geldi ama çok kısa bir zaman içerisinde devlet hem un meselesini, hem ekmek meselesini halletti. Kentler arasında ulaşımın güvenliğini sağlayabildiği oranda, “devlet silahlı gruplara karşı başarılı olabilmektedir” kanısını uyandırdı. Tam anlamıyla “Suriye devleti halka güven vermektedir” inancını yerleştirdi. Bu Suriye devletinin ayakta kalması için önemliydi.
İran ve Rusya 
desteği kritik
Bir de hiç şüphesiz, İran ve Rusya’dan gelen ekonomik yardımlar, finansal yardımlar, bu konuya önemli derecede katkı sağlamıştır. Örneğin buğday silolarının hedef seçilerek talan edilmesi, Suriye halkının pamuğunun çalınması, ekmek fırınlarının hedef alınması, ağırlıklı olarak muhalefetin sosyal yaşamı felce uğratmasına yönelikti. Fakat hemen burada Rusya ve İran devreye girerek, Suriye’nin ihtiyacından çok daha fazlasını hem un, hem doğalgaz, petrol, para vs. bütün bu yardımları hemen sağlamıştır. Yani Rusya ve İran sadece askeri olarak mevcut değil, aynı zamanda işin ekonomik boyutu var ve insanların günübirlik ihtiyaçlarını çok iyi karşılamak zorundasınız, bu sağlanmıştır.
Suriye ordusunun güvenliği sağladığı alanlarda hemen üretime geçiliyor, askeri olarak kontrol edeyim, değil, arkasında o bölgede üretimin hayata geçmesini sağlayarak ilerliyor. Çiftçilerin tarlalarına gitmesini sağlıyor, fabrikaların üretime geçmesini sağlıyor.
Sanayi kuruluşlarının, ilaç fabrikalarının çok zarar gördüğünü biliyoruz.
Tabii, ilaç ve tekstil sektörü çok zarar gördü. Özellikle Halep bölgesi Ortadoğu’nun Hong Kong’udur. Halep binlerce yıldır sanayi ticareti yapan bir kültüre haizdir. Zaten muhalefet gruplarının Halep’in altyapısına yönelik bu kadar güçlü saldırısının, doğalgaz borularının, petrol borularının havaya uçurulması, fabrikaların talan edilmesi, ilaç fabrikalarının, hastanelerin cihazlarının sökülüp götürülmesinin sebebi budur.
Mesela İdlib’deki, Halep’in kuzey bölgesi, Antep fıstığının ki orada Halep fıstığı diyorlar, pamuğunun, zeytinyağının bu kadar yoğun olarak talan edilmesi sonrasında, bugün Türkiye’nin Aydın bölgesi bile Suriye’den gelen zeytinyağının bolluğundan şikayet etmekte. Bugün Türkiye’de piyasayı Suriye’den gelen zeytinyağı, yağmalanan zeytinyağı doldurdu. Suriye dünyada zeytinyağı üretiminde beşinci ülkedir. Bu bölgelerin hedef tahtasına oturtulma nedeni, Suriye ekonomisinin felce uğratılmasıdır. Suriye ekonomisi felce uğratıldığında devletin vatandaşlarının ihtiyaçlarını karşılayamayacağı düşünülmektedir. Ama başarıya ulaşamadılar.
Gelinen nokta itibariyle askeri alanda da Suriye, konunun uzmanı değilim, naçizane görüşümdür, Suriye ordusu krizin başında ağırlıklı olarak büyük kentlerin merkezlerini güvence altına almaya çalıştı. Bu silahlı grupların şehir merkezlerine, meskun geniş bölgelere girmesini engelleyen çözümler yarattı ve bunda çok başarılı oldu. Bir nevi Suriye ordusunun savunmada olmasını beraberinde getirdi. Dikkat edin krizin ilk başlarında hep muhalefetin hücumları var, Suriye ordusu uzun bir dönem savunma stratejisi güttükten sonra, şunu tespit etti: Bunların esas gücü ne kadardır? Lojistik desteği hangi kanalla nereden nasıl sağlıyorlar?
Ordunun savunma pozisyonu uzun sürdü
Dikkat ederseniz, Batı dünyası sürekli tampon bölge oluşturulması ve bu bölgenin Suriye hava kuvvetlerine – daha önce aynen Irak’ta olduğu gibi – kapalı tutulması gerektiğini savundu. Niçin? Çünkü Suriye, bölgeyi havadan kontrol ettiği sürece, sağladığı bilgi merkezde değerlendirilerek, hücum aşamasında, Türkiye, Ürdün ve Lübnan’dan gerçekleşen girişler ve destekler değerlendirilerek, Suriye ordusu lehine kullanılabilmiştir. Ha, bu arada, Suriye ordusunun bu kadar uzun süren savunma pozisyonu sırasında muhalif gruplar çok kolay ilerleyerek kırsal bölgelere nüfus edebilmiş, burada kendi şeriat mahkemelerini kurmaya varan etkide bulunmuş, kıyımlar gerçekleştirmiştir.
Önce halk reddetti
Ha, Suriye askeri güçlerinin bu izledikleri yöntem, bir strateji mi, yoksa bir fevri karar mıydı, kendiliğinden gelişen bir karar mıydı? Bence, bu silahlı grupların girdikleri her bölgede oranın halkıyla karşı karşıya geleceklerinin hesabını yapabilmiştir devlet. Çünkü bu grupların taşıdıkları ajanda, ideolojileri, Suriye halkının yaşam tarzıyla, alışkanlıklarıyla örtüşebilecek özellikte değildir. Bunların taşıdıkları program, vahabizmin yani Sünni İslam’ın en gerici, en yobaz yorumunu temsil eder. Çünkü sahada askeri olarak var olan güçler, El Kaide gibi en gerici unsurlar. Bunların sosyal hayata empoze ettikleri ideoloji, Suriye halkının yaşam tarzı ile çelişmektedir. Onlara Suriye devletinin sunmuş olduğu yaşam tarzından daha ileri, daha rahat, daha huzurlu bir sosyal alternatif sunamadılar. Bu da o bölgelerde silahlı gruplarla bölge halkının çelişkisini derinleştirdi. Ve dikkat edin bugün, onların mevcut olduğu her bölgede, sivil halk bu gruplarla çatışmaktadır. Kendi milis kuvvetlerini kurmaktadır. Bunları istememektedirler. Bu da hücuma geçen Suriye ordusunun çok daha rahat harekete geçmesini kolaylaştırmaktadır. Kısa bir dönemde, üç ay içinde, Suriye ordusunun bu kadar müthiş ilerleme kaydetmesinin arkasındaki sosyal sebep budur.
Tabii, bunun yanı sıra Rusya ilk defa, stratejik olarak Suriye’ye vermek istemediği silah desteğini, sağlamıştır. Suriye hava kuvvetlerini müthiş modernize etmiştir. Rusya geleneksel olarak İsrail ile Suriye arasındaki dengenin Suriye lehine de çok olmasından yana değildir, bu Rusya’nın ABD ile İsrail ile ilişkilerindeki kimi başka hesapları ile alakalıdır ancak ilk defa Rusya, Putin’in de “Suriye’deki savaş Moskova sokaklarına taşınsa dahi, Suriye’den vazgeçmeyiz” açıklamalarıyla da uyumlu olarak Suriye’ye S300 füzelerinin verilmesini göze almıştır. S300 füzeleri Netanyahu’nun da Putin’e yapmış olduğu ziyaret öncesinde verilmişti zaten. Sadece Rus teknik heyetinin Suriye teknik heyetine vereceği eğitim tamamlanana kadar, dünya kamuoyundan gizlenmiştir bu süreç.
Yer yer basına da sızmıştı aslında, biz kimi raporlarda da görmüştük ama sonra yalanlanmıştı…
Yok, onlar önceden verilmişti. Mesela bu insansız uçakların çok gelişkinlerinden olan Mig 29 ve Mig 31 Rusya’nın kırmızı çizgileridir. Suriye’ye geleneksel olarak verilen Mig’ler Mig 23’tür. Ancak ilk kez Rusya, Mig 29 ve Mig 31 vermiştir. Bu çok önemli; çünkü muhalefete sağlanan Stinger füzelerine karşı etkili bir hava gücü, Mig 29 ve Mig 31 sayesinde oluşmuştur. Bu da Suriye ordusunun son zamanlarda muhalefete karşı etkili bir mücadele yürütmesine katkı sağlamıştır.
Muhalefet ile alakalı da bir şey de söylemiş olayım; muhalefetin gücü, dünyada mevcut olan El Kaide tipi örgütlenmelerin büyük bir çoğunluğu Suriye’de toplandı. 70-80 bine yakın militan Suriye’ye sokuldu. Libya’dan, Tunus’tan, Afganistan’dan, Pakistan’dan, Suudi Arabistan’dan, Bosna’dan, Çeçenistan’dan, Türkiye’den, ki belki Türkiye’den gidenlerin sayısı azdır ama basına yansıdı. Mesela, İstanbul’da birçok bombalı eylemden sorumlu olanlar, Halep’te ölü ele geçirildi. Bombalı eylemlerden sorumlu olan gücü temsil eden avukat da Halep’te ölü ele geçirildi.

(*)Kimdir?
Prof. Dr. Mehmet Yuva, Şam Üniversitesi, Tarih Bölümü’nde öğretim üyesi. Ağırlıklı olarak “ABD Tarihi”, “Uluslararası İlişkiler Tarihi” dersleri veriyor.
2002'de Türkiye-Suriye Dostluk Derneği’nin kuruluşuna katıldı. Uzun yıllar Suriye Devlet Başkanı’nı Türkiye’den ziyarete gelen resmi heyetlere (bu arada Başbakan, Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı’na) çevirmenlik yaptı.
90’lı yılların ortalarından beri Suriye’de yaşıyor ve Türkiye-Suriye akademik ilişkiler koordinatörü.
Geçtiğimiz ay Aydınlık gazetesinde köşe yazmaya başladı.
Daha yeni Daha eski