HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

Bindirilmiş İslam, indirilmiş İslam'a karşı(1 - 2)

BİNDİRİLMİŞ İSLAM, İNDİRİLMİŞ İSLAM'A KARŞI (1) “Başkaldırıyorum, o halde varım” diyen, yakın tarihin en büyük anti emperyalistl...

BİNDİRİLMİŞ İSLAM, İNDİRİLMİŞ İSLAM'A KARŞI (1)
“Başkaldırıyorum, o halde varım” diyen, yakın tarihin en büyük anti emperyalistlerinden, ilahiyatçı Ali Şeriati için…


1946’dan beri oy veriyor bu halk.
Yani altmışyedi yıldır seçim meydanlarına taşınıp duruyor.
Tam altmışyedi yıldır, sözgelimi bir yerleşim biriminde bir seçim mitingi olacaksa eğer, o bölgedeki diğer bütün yerleşim birimlerinden insanları getiriyor parti örgütleri mitingin yapılacağı yere.
“Bindirilmiş Kıta”lar deyiminin ortaya çıkış nedeni de işte bu “insan taşıma” işi adlandırılsın, anlamlandırılsın diyedir.
“Bindirilmiş Kıta” adı üstünde, “toplamadır”. Eklentidir, gönülden değil, zorlamadır. Çıkar ilişkisiyle beslenir, hayat bulur.
Güçlü ve sağlam değil, tam tersi kaygandır. Bugün buraya, yarın başka bir tarafa iliştirilebilir.
Köksüzdür çünkü ve yüreksizdir. İşte bu yüzden “Bindirilmiş Kıta”lara yüzde yüz güvenilmez.
Hayatın her alanında, birçok çetrefilli meseleyi kolayca çözmüştür bu “Bindirme” işi.
Çünkü, “Bindirme”nin hamurunda nitelik değil, nicelik vardır sadece. “Bindirme”nin aslında bir göz boyama yöntemi olması da işte buradan kaynaklanır.
Gezi Direnişi’nin başından beri sürece aktif olarak katılan ve destek olan kimi dini grupların İslam’a ilişkin söyledikleri ve savundukları dikkatimi çekiyor nicedir.
Hareket noktalarıysa hep aynı; Nur Suresi 42. ayet!
Ne diyor o ayet hemen söyleyelim:
“Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), ve ilallâhil masîr(masîru).”
Yani? Yanisi şu: “Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dönüş de ancak O’na dır”
İşte bunu diyor.
Her katıldıkları miting ya da gösteride açtıkları o meşhur pankart da aynını söylüyor zaten: “Mülk Allah’ındır”
İslam’ı sol bir bakış açısıyla anlamaya ve anlatmaya çalışıyor bu sözünü ettiğim gruplar.
Bu temelde olmak üzere en çok ve cepheden karşı çıktıkları olgu da, bu dünyada ki “Biriktirme”. Biriktirmeden de, her türlü taşınır ya da taşınmaz mülkü anlıyorlar.
Bu cenahın şimdiye kadar en çok öne çıkmış ismi olan ilahiyatçı İhsan Eliaçık’ın; “Kapitalizmi temelden, sosyalizmi de usulden eleştiriyoruz” demesi de bundan.
Tevbe suresi 34 ve 35. ayetlerini bir manifesto bellemişler. Ne diyor orada? “Kenz (biriktirmek) ateştir”
Buradan yola çıkarak hali hazırda var olan bütün din kisveli tarikat ve cemaatlere ve elbette ki AKP’ye alabildiğine muhalifler. Tabii en önce de kapitalizme.
Bu noktada biraz durup, bir tespitte bulunmam gerekiyor.
İslam’a sol bir anlayışla yaklaşmaları, bu dini sosyalist bir bakışla anlatmaya çalışmaları ve son tahlilde İslam’la sosyalizmi ilişkilendirmeye çalışmaları hiç kuşkusuz ilginç ve yeni sayılabilir. Önemlidir de. Ama, dinle sosyalizm arasında kimi bağlantılar kurmaya çalışarak buradan hareketle de bu ikisini yan yana getirmeye çabalamak, metafizikle diyalektiğin hiçbir zaman, hiçbir biçimde bir arada olamayacaklarını bilen biri olarak beni pek de fazla ilgilendirmiyor açıkçası.
Benim asıl üzerinde durduğum ve önem verdiğim konu; “Kenz ateştir” ayeti.
Yani bu sözünü ettiğim grupları kapitalizme cepheden karşı durmaya yönelten iki kelime.
Biriktirmek, hiç kuşkusuz kapitalizmin özüdür.
Kapitalist mülk biriktirir. Mülkünü daima çoğaltmak ister. Varlığının devamı için gereklidir bu.
Biriktirme işi büyüdüğü ve genişlediği ölçüde kimi organizasyonları, yeni yeni işbölümlerini, üretmenin ve paylaşmanın sınırlarının ve niteliğinin tekrar tekrar belirlenmesini ve düzenlenmesini de beraberinde getirir.
Kapitalist sistem bu tür ihtiyaçların hayata geçirilmesiyle kurulur.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi, kapitalizmin hüküm sürdüğü Müslüman ülkelerde de bu böyledir.
İşte zurnanın zart diye öttüğü yer de burasıdır.
Zengini de, yoksulu da Müslüman olan ülkelerde, kapitalizmin ve doğal olarak onun en temel dayanaklarından biri olan sömürünün devam ettirilebilmesi için gerekli temel manivela nedir? Elbette ki din!
Ama nasıl bir din?
Hemen söyleyelim; kapitalist sömürüyü yoksul Müslümanlar nezdinde “meşru” kılacak bir din.
Peki İslam dini buna müsait mi? Hayır! (Bu “Hayır”ın içini bir sonraki yazımda doldurmaya çalışacağım)
İşte “Uydurulmuş İslam”ın gerekliliği bu noktada ortaya çıkar.
Bu İslam baştan aşağıya “Yalan”dır ve İslam değildir.
Ya nedir?
Zengin Müslümanların yoksul Müslümanları sömürmesinin ve bunun devamlılığının sağlanmasının manifestosudur.
Hadislerle bu kadar çok “oynanmış” olmasının temelinde bu vardır.
Tarikat ve cemaat örgütlenmelerinin de!
Şu anda Türkiye’deki bütün tarikat ve cemaatler aslında tek tek birer kapitalist sermaye grubudurlar. Laik kesimdeki TÜSİAD benzeri örgütlenmeler, “karşı taraf”ta tarikat ve cemaat olarak karşılık bulur.
Tarikat ve cemaat din değil, az önce sözünü ettiğim “Uydurulmuş İslam”ın örgütlenme biçimidir.
Yazımın başında bindirilmiş kıtalardan söz ederken; “Bindirme”nin hamurunda nitelik değil, nicelik vardır sadece. “Bindirme”nin aslında bir göz boyama yöntemi olması da işte buradan kaynaklanır demiştim. Uydurulmuş İslam da bir çeşit “Bindirme” değil midir? Yani bir göz boyama yöntemi?
İçi boş olan, köksüzdür. Yalandır. Öyleymiş gibi yapmanın bir diğer adıdır. Uydurulmuş ya da bindirilmiş olanı temsil eder.
Hem Müslüman, hem de kapitalist olan ülkeler için Bindirilmiş İslam can simididir.
Bu İslam’ın kendi içinden birtakım peygamberler çıkarması gerekliliği, hatta çıkartıyor olması, bu anlamda şaşırtıcı olmamalıdır.
Fethullah Gülen’in çok kısa bir süre önce, ‘İslam’ı sadece Kuran’dan öğrenmek gerekir’ diyenleri kastederek; “Şimdi de ortaya ‘Kuran İslamı’ diye bir sapıklık çıktı” diye yaygara koparmasının altında, Bindirilmiş İslam’ın foyasının açığa çıkması ihtimalinin derin korkusu yatmaktadır.
Bindirilmiş İslam, villadır, ciptir, kadındır, bankalardaki sınırsız paradır, sömürüdür.
İndirilmiş İslam ise halktır!
Halkın dinini bilmesinin, mülkün sömürü yoluyla toplandığı eller için problem yaratacağı öngörüsü “Bindirilmiş İslam”ın devreye sokulmasını zorunlu kılar. Kuran İslam’ına “sapıklık” diyen Gülen’in açıkça, “Ben varım ya, yetmez mi” demeye getirmesi bu yüzdendir.
Bugün gelinen noktada artık, “Bindirilmiş İslam”, “İndirilmiş İslam”a karşıdır.
Bu bir savaştır ve Bindirilmiş İslam galip gelmek için, sürekli korkutmaktadır.
Çünkü, geniş yoksul yığınların sindirilmesinin, baskı altında tutularak kontrol edilmesinin en kolay yolunun, insanı bilinmeyenle korkutmak olduğunu çok iyi bilir. O yığınların kendi dinlerini bilmesi, Bindirilmiş İslam’ın işine gelmez. Dini Kuran’dan öğrenmek Bindirilmiş İslam için sonun başlangıcıdır.
Bu yoldaki en büyük silahı ise hadislerdir. Büyük bir çoğunluğu bilinçli bir biçimde uydurulmuş ya da çarpıtılmış hadisler. (Bunlar için bir sonra ki yazımda çok net örnekler vereceğim)
Burada, daha sonra devam etmek üzere kesiyorum.
Yazımın başında, “Bindirme” göz boyamadır demiştim.
Bindirilmiş İslam da öyle.
Ve Bindirilmiş İslam’ın bütün sahte, sömürgen palavracı ve İslam’da Eşitlik Yoktur” diyen peygamberleri de.
Fussilet Suresi onuncu ayeti ne diyor, kulak verelim mi?
“Yeryüzünde sabit dağlar var etti. Orasını bereketlendirdi. İhtiyacı olanlar için eşit olarak dört mevsim rızık ve rızık kaynakları var etti”
Ya Kasas Suresi beşinci ayet…
“Biz istiyoruz ki, ezilenleri yeryüzünde önderler yapalım”
Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın.

Recep Tayyip için bir dipnot:
“Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki; ihtiyaç fazlasını. (Bakara 2/219)
HAYRİ GÜNEL


BİNDİRİLMİŞ İSLAM, İNDİRİLMİŞ İSLAM'A KARŞI (2)

Bu köşe yazımdan önce yazdığım, gazetemiz web sitesinde yer alan “Bindirilmiş İslam, indirilmişİslam’a karşı (1)” başlıklı yazımda sözünü ettiğim iki meseleyi açarak, o yazımda “Bindirilmiş” adını verdiğim “uydurma” İslam konusuna devam etmek istiyorum.
Birinci yazımda, “zengini de, yoksulu da Müslüman olan ülkelerde, kapitalizmin ve doğal olarak onun en temel dayanaklarından biri olan sömürünün devam ettirilebilmesi için gerekli temel manivela nedir?” sorusunu sormuş ve cevap olarak da; “Elbette ki din!” diyerek devam etmiştim; “Ama nasıl bir din? Hemen söyleyelim; kapitalist sömürüyü yoksul Müslümanlar nezdinde “meşru” kılacak bir din” Bu açıklamamın ardından ise bana göre çok önemli ve çok gerekli asıl soru gelmişti; “Peki İslam dini buna müsait mi?”
Bu temel soruya cevabım koskoca bir “Hayır” olmuş ve eklemiştim; “İşte Uydurulmuş İslam”ın gerekliliği bu noktada ortaya çıkar. Bu İslam baştan aşağıya “Yalan”dır ve İslam değildir. Ya nedir? Zengin Müslümanların yoksul Müslümanları sömürmesinin ve bunun devamlılığının sağlanmasının manifestosudur”
Meseleye tam da buradan devam etmek büyük önem taşıyor.
Gelin o zaman en sonda söylenebilecekleri hemen en başta sıralayalım.
İslam dini, sosyolojik bir disiplin şeklinde düşünüldüğünde, sahip olduğu diğer bütün argümanları bir yana, basbayağı “devrimci”dir. Temelinde “paylaşma” vardır çünkü ve tıpkı Bakara 2/219 örneğinde açık bir biçimde koyduğu gibi; “Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki; ihtiyaç fazlasını” diyerek meseleyi somutlar. Yani herhangi bir yoruma gerek bıraktırmadan, “İhtiyaçtan fazlasını verme”yi emreder.
Keza, birinci yazımda da vurguladığım gibi, Tevbe 34-35’te “Kenz (yani biriktirme) ateştir” diyerek, Müslümanların ihtiyaçtan fazlasını biriktirmemelerini söyler.
Kasas 5’teki vurgu ise, İslam’ın devrimci özünün en çok belirginleştiği noktadır; “Biz istiyoruz ki, ezilenleri yeryüzünde önderler yapalım”
Başka örnekler de vermek mümkün elbette.
Sözgelimi Nahl 90; “Allah adaleti, ihsanı ve yakın çevrenizi (zi’l-gurba) gözetmeyi/vermeyi emrediyor” der.
Necm 33-34’te ise, dönemin müşriklerinin en zengini Velid bin Muğire bir “Kırkta Birci” olduğu için, “Yüz çevireni, azını verip çoğuna cimrice sarılanı gördün mü?” denilerek keskin bir biçimde eleştirilir.
Maide 5/89’da, düşünmeden edilen yeminlerin kefareti olarak; “çoluk çocuğunuza yedirdiğinizin orta derecesinden on fakiri doyurmak yahut giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak. Bunlara gücü yetmeyen ise üç gün oruç tutmalı. İşte yemin edip de bozmanın cezası budur” karşılığını görmek mümkündür.
Yapılan hataların, işlenen suçların dört türlü kefaretinin olduğunu söyleyen Kuran’da bu kefaretler hep “verme ve “köle özgürlüğü”yle alakalıdır.
Bir hata mı yaptın, telafi etmek için hemen boyunduruk altında olan bir borçlu bul ve onu boyunduruğundan kurtar. Buna gücen yetmezse hemen bir (10/ 60) yoksul bul ve onları açlıktan kurtar. Buna da gücün yetmezse (10/ 60 gün) aç kal. Ya kölelere özgürlük (fekku ragabe). Ya açları doyurma (taâm miskîn) Ya da aç kalma (savm) “Ya açları doyur ya da kendin aç kal ki halleri anla”(İhsan Eliaçık)
İşte bütün bu örneklere bakarak, hiç kuşku yok ki, İslam’ın, “kapitalist sömürü”yü yoksul Müslümanlar nezdinde “meşrulaştıcak” bir din olmadığını rahatlıkla söylemek mümkün.
Günümüzde; zengini de, yoksulu da Müslüman olan ülkelerde, zengin ile yoksul arasındaki sömürü ilişkisinin devam edebilmesi noktasında inşa edilmiş ve Kuran’daki İslam’la hiçbir ilgisi olmayan uyduruk “Bindirilmiş İslam”, hiç kuşkusuz “İndirilmiş İslam”dan çok uzak ve ondan çok çok farklı bir düzleme konumlanarak gündelik akışı dizayn etmeye çalışıyor. Dünyadaki, kapitalizmin egemen olduğu bütün Müslüman ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de bu böyle.
“Bindirilmiş İslam” bunu yaparken en çok da “uydurulmuş hadisler”i kullanıyor.
Birinci yazımda, bu uydurulmuş hadislere çok somut örnekler vereceğimi söylemiştim. Meselenin özünün daha iyi anlaşılabilmesi için bu çok büyük önem taşıyor. Hep birlikte görelim o zaman… İşte o örnekler;
Kuran : O’nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur. (42- Şura Suresi 11)
Hadis: “Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.” (Müslim-İman 302; Buhari 97/24, 10/29; Hanbel 3/1)
Kuran: Ve hiçbir şey O’nun dengi değildir. (112- İhlas Suresi 4)
Hadis: “Allah benimle görüştü ve el sıkıştı. Elini iki omuzum arasına koydu. Öyle ki parmaklarının soğukluğunu iki göğsüm arasında hissettim.” (Hanbel 5/243)
Kuran: Dinde zorlama yoktur. (2-Bakara Suresi 256)
Hadis: “Dinini değiştireni öldürün.” (Nesei 7-8/14; Buhari 12/1883)
Kuran: Ben sizden erkek olsun, kadın olsun hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hepiniz birbirinizdensiniz. (3-Ali İmran Suresi 195)
Hadis: “Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.” (Buhari 9/1391)
Kuran: Zulmedenler dedi ki: Siz olsa olsa büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz. (25- Furkan Suresi 8)
Hadis: “Peygamber Medine’de bir Yahudi tarafından büyülendi. Günlerce ne yaptığını bilmez durumda ortalıkta dolaştı.” (Buhari 76/47; Hanbel 6/57, 4/367)
Kuran: Ey iman edenler! Herhangi birinize ölüm gelip çattığında vasiyet zamanı aranızda tanıklık şöyle olsun: Kendinizden adalet sahibi iki kişi, yahut yolculuk etmekte iken ölüm musibeti başınıza geldiyse sizin dışınızda iki kişi. (5-Maide Suresi 106)
Hadis: Varis için vasiyet yoktur. (Hanbel 14/238)
Kuran: Gerçekten Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise dilediği kişi için bağışlar. (4-Nisa Suresi 48)
Hadis: “Cehennemde en şiddetli azaba uğratılacak kişiler suret çizenlerdir.” (Buhari-Tesavir, 89)
Kuran: De ki; “Allah’ın kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızıkları kim haram etti?” De ki: “Bunlar dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet gününde ise yalnızca onlarındır.” 7-Araf Suresi 32)
Hadis: “Altın ve ipek ümmetimin kadınlarına helal, erkeklerine ise haramdır.” (Müslim 2/16)
Kuran: Bundan sonra yeri yumurta biçimine soktu. (79-Naziat Suresi 30)
Hadis: “Dünya balığın üzerindedir. Balık başını sallayınca Dünya’da depremler olur.” (İbn-i Kesir Tefsiri, 2/29 68/1)
Hadis örneklerini çoğaltmak mümkün, ama sanırım bu kadarı yeterli olacaktır. Görüleceği üzere, Kuran dışında ve özellikle de ondan sonra, din adına yazılmış olan hadislerle İslam’ın arasındaki uçurum bir hayli derin. İslam’ın ak dediğine hadislerin önemli bir kısmı kara diyebilmiş. Şüphesiz bunun böyle olmasının nedenleri var. En başta geleniyse, iki yazım boyunca vurgulamaya çalıştığım şey, yani zengin Müslüman ile yoksul Müslüman arasındaki her türlü altyapı ilişkisini zengin Müslüman lehine dizayn etme çabası. “Ve hiçbir şey O’nun dengi değildir (İhlas 112/4)” diyen Kuran’a karşılık “Allah benimle görüştü ve el sıkıştı ((Hanbel 5/243)” diyen hadis baştan aşağıya palavra değildir de nedir?
Yazımı yer sorunu nedeniyle zorunlu olarak burada kesiyorum. Üçüncü bölümde meseleye kaldığım yerden devam edeceğim.
Birinci yazımda; “Halkın dinini bilmesinin, mülkün sömürü yoluyla toplandığı eller için problem yaratacağı öngörüsü “Bindirilmiş İslam”ın devreye sokulmasını zorunlu kılar. Bugün gelinen noktada artık, “Bindirilmiş İslam”, “İndirilmiş İslam”a karşıdır. Bu bir savaştır ve Bindirilmiş İslam galip gelmek için, sürekli korkutmaktadır. Çünkü, geniş yoksul yığınların sindirilmesinin, baskı altında tutularak kontrol edilmesinin en kolay yolunun, insanı bilinmeyenle korkutmak olduğunu çok iyi bilir. O yığınların kendi dinlerini bilmesi, Bindirilmiş İslam’ın işine gelmez. Dini Kuran’dan öğrenmek Bindirilmiş İslam için sonun başlangıcıdır” demiştim. Şimdi yinelemekte yarar var: “Bindirilmiş İslam”, villa, cip, bankalardaki sınırsız para ve sömürü, “İndirilmiş İslam”da halk ise ki öyledir- o zaman, “öğrenmek” gerekir. Korkarak halk olunmaz çünkü.
Sevgiyle, dirençli ve her zaman uyanık kalın
HAYRİ GÜNEL

Business News