Kadir Koç adını biz ve Silivri, son yerel seçimle birlikte duyduk, öğrendik. Kadir Koç, önce İşçi Partisi'nden Silivri belediye baş...
Kadir Koç adını biz ve Silivri, son yerel seçimle birlikte duyduk, öğrendik. Kadir Koç, önce İşçi Partisi'nden Silivri belediye başkan adayı oldu, sonra adaylığını geri çekti, ardından tekrar aday oldu ve seçimlere girdi. Bütün bu gelişmelerin yayıldığı sürecin diğer ayakları da İşçi Partisi Silivri İlçe Örgütü ve Milli Merkez Platformu'ydu. Sözünü ettiğimiz bu iki yapı da, o sürecin neredeyse başından sonuna kadar Kadir Koç'un karşısında saf tuttular. Hiç kuşkusuz bunun ve olayların gelişim seyrinin bazı nedenleri ve taraflar açısından gerekçeleri vardı. Bu noktadan kalkarak her iki tarafa da sorular yöneltip, süreci aydınlatabilmek adına bir katkı yapmak istedik. Bu katkının diğer yarısının da, özellikle İşçi Partisi genel başkanı Dr. Doğu Perinçek'in uzun tutukluluk döneminin ardından serbest kalmasıyla birlikte kendisi ve partisi adına ortaya çıkan ve bize göre "yeni" olan bir "durum"un, Silivri'deki "birinci ağızlar"dan bir değerlendirmesi üzerine oturmasını istedik. Taraflara yönelttiğimiz soruların önemli bir kısmı da bu amacımıza yönelik oldu.
KADİR KOÇ'UN ANLATTIKLARI...
"SİLİVRİ'DE MİLLİ MERKEZ YOKTUR"
HAYRİ GÜNEL (HG): Bu Milli Merkez Platformu meselesi
nedir? Platform kimlerden oluşuyor. Silivri'de böyle bir platform var mı? Varsa
işlevselliği hakkında bize neler söyleyebilirsiniz?
KADİR KOÇ (KK): Silivri'de Milli Merkez yoktur. Henüz
yapılanmaya çalışıyor. Ben Milli MerkezPlatformu'nun Silivri'deki
kurucularındanım. Hatta Milli Merkez Platformu'nu Silivri'de ben kurdum
diyebilirim. Bileşenleri ağırlıklı olarak İşçi Partililerle CHP'lilerdir. Fakat
kuruluş ve yapılanma anlamında çok da başarılı olduğumuz öylenemez. Bileşenleri
arasında artık bu yapının partileşmesi gerektiğini savunanlar bile var. Ben
belediye başkan adayı olduktan sonra, etik olmayacağını düşünerek Platform'dan
ayrıldım ve başkanlık anlamında Hıdır Hokka'yı önerdim.
İL MERKEZİ VE SERHAN BOLLUK ADAYLIĞIMI DEVAM ETTİRMEMİ
İSTEDİ
HG: Siz aday olurken, daha sonrasında bu adaylığınızı
geri çekerken ve ardından tekrar aday olurken bütün bu gelişmelerden İşçi
Partisi Silivri İlçe Örgütü'nün haberi var mıydı? Siz bütün bu süreci, örgütsel
yapı anlamında demokratik merkeziyetçi bir anlayışa sahip olan İşçi Partisi'nin
onayı ve bilgisi dahilinde mi yaşadınız yoksa hani deyim yerindeyse kendi
başınıza gerçekleştirdiğiniz girişimler miydi hepsi de?
KK: Aday olmam da, adaylığımı geri çekmem de ve daha
sonrası hep ilçe örgütümün bilgisi dahilinde gelişen bir süreci kapsıyor. Ben
İstanbul il merkezimize adaylığımı geri çektiğimi, yanı sıra yeni görevler
istediğimi belirtmiş ve ilçe seçim kuruluna, adaylığımı geri çektiğimi belirten
dilekçemi vermiştim. Fakat il merkezi ve özellikle de Serhan Bolluk bana
adaylığımı geri çekmememi, devam ettirmemi ve seçimlere girmem gerektiğini
söyleyince ben de belediye başkan adaylığımı devam ettirdim ve seçimlere
girdim. İl merkezimiz, adaylığımı geri çekme noktasında kalırsam, yeni bir aday
bulacaklarını belirtti. Geri çekme kararımdan bu nedenle vazgeçtim. İlçe örgütü
adaylığımı geri çekme kararımdan vazgeçmemi kabul etmedi. Ben ise, kişilere
değil, partime bağlıydım ve bu anlamda adaylığımı devam ettirdim.
MİLLİ MERKEZ ZAMAN KAYBIDIR, BAŞARISIZDIR VE BU NOKTADA
EN BÜYÜK SORUMLU HIDIR HOKKA'DIR
HG: Milli Merkez hakkında ne düşünüyorsunuz? Böylesine
bir yapı için bize neler anlatabilirsiniz?
KK: Milli Merkez herşeyden önce bir zaman kaybıdır ve
başarısızlığa mahkumdur. Bunun böyle olmasının temelinde boşa harcanan zaman ve
enerji yatmaktadır. Ben yaklaşık 3 ay boyunca bu yapı içerisinde çalıştım. Ama
bu arada Silivri'yi, Silivri'deki çalışmayı ihmal ettim. Yapının içinde yer
alan her siyasi bileşenin hesapları farklıydı. Başarısızlığın bir diğer faktörü
de budur. Şu anda 40 kişi kadarlar. Yapının içerisinde yer almaları arzulanan
ve hesaplanan DP ve MHP kesinlikle kesinlikle yapıya dahil olmadılar. Bu
noktada hatanın en büyüğü Hıdır Hokka'ya aittir. Çünkü herşey bir yana, hep
Özcan Işıklar'a yakın durmayı tercih ettiler. Özcan Işıklar çok tasvip ettiğim
bir kişilik değil. Bundan sonraki süreçte Hıdır Hokka'yı ve Milli Merkez
Platformu'nu yakından izleyecek, sorgulayacak ve gerektiği yerde de müdahale
edeceğim. Bana göre Hıdır Hokka'nın tek olumlu pratiği, çadıra verdiği
destektir.
HİÇBİR ZAMAN KİŞİSEL BEKLENTİ İÇİNDE OLMADIM,
REFERANSLARIM SERHAN BOLLUK VE İL MERKEZİDİR
HG: Milli Merkez Platformu sizin, seçim süreci boyunca
kişisel beklentiler içerisinde olduğunuzdan ve yine kişisel anlamda bir ego
tatmini peşinde koştuğunuzdan söz ediyor. Bu konuda söyleyecekleriniz vardır
kuşkusuz...
KK: Milli Merkez her zaman ki gibi yalan söylüyor. Bu
konuda ben Milli Merkez Platformu'na Osman Kuruca ve Serhan Bolluk ile
görüşmelerini tavsiye ediyorum. Kuruca ve Bolluk bu anlamda benim
tanıklarımdırlar. Kimin doğru söylediğinin en iyi referansları bu isimlerdir.
Milli Merkez Platformu'nda yer alan unsurlar bu isimlerle görüşür ve işin
doğrusunu öğrenirlerse iyi olur.
CEMAATLE BİRLİKTE HAREKET EDİLEMEZ, CEMAAT TEHLİKELİDİR
HG: Şimdi izin verirseniz biraz da gündeme ve özellikle
de İşçi Partisi için yeni sayılabilecek kimi gelişmelere ilişkin konuşalım.
Uzun bir tutukluluk sürecinin ardından İşçi Partisi genel Başkanı Dr. Doğu
Perinçek serbest kaldı ve serbest kalmasıyla birlikte İşçi Partisi açısından
deyim yerindeyse yeni bir süreç başladı. Bunun böyle olduğunu genel başkanın
serbest kaldıktan sonraki açıklamalarından görebiliyoruz. Sözgelimi Perinçek,
17 Aralık'tan bugüne uzanan o bildik gelişmelere bakarak, "Türkiye'nin
tepesinde F Örgütü - RTE - Gül var ve kavga sanıldığı gibi bunlar arasında
değil de, halkla bu klik arasındadır" diyor ve ekliyor; "17 Aralık operasyonu
Atlantik ötesi bir operasyondur ve RTE - Cemaat kapışmasında, eğer Cemaate bir
darbe vurabilecekse, o yapıyı tasfiye edecekse, RTE'nin bu anlamdaki her
girişimini destekleriz"... Genel başkanın bu ve benzer açıklamalarına
bakınca, bize sanki ortada bir çelişki varmış gibi geliyor. Eğer Türkiye'nin
tepesindeki o klik halkın düşmanıysa, bunlardan birinin diğeriyle olan
kapışmasında taraf olmak düşmanla işbirliği anlamına gelmiyor mu? Öte yandan,
benzer bir mantıkla bakacak olursak, eğer Cemaat RTE'ye bir darbe vuracaksa, bu
kez de Cemaati mi desteklemek gerekecek? Yani İşçi Partisi'nin ve Perinçek'in
buradaki "RTE tercihini belirleyen nedir? Bu konuda sizden neler
duyabiliriz?
KK: Bu noktada sorunu iyice anlamak gerekiyor. Cemaati
süreç içerisinde Türkiye'nin başına bela eden Recep Tayyip Erdoğan'dır.
Dolayısıyla bu pisliği temizleyecek olan da odur, başkası değil. Cemaat, AKP
iktidarı boyunca ve onun sayesinde şimdiye kadar hiç olmadığı ölçüde güç
kazanmıştır. Ülkenin başına bela olmasının temel faktörü AKP iktidarı ve Recep
Tayyip erdoğan'dır. Ben 17 Aralık'tan önce de aynı şeyi düşünüyordum.
Dolayısıyla, Cemaatle birlikte hareket etmek olmaz. Cemaat tehlikelidir.
HG: 2004 yılıydı ve meşhur "İkiz Yasalar"
gündemdeydi. Siyasal ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve Ekonomik, Sosyal
ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi olarak 2 ayrı sözleşme üzerinden
yasalaştırılmak üzere cumhurbaşkanının onayına sunulan ve kamuoyunda da
"İkiz Yasalar" ya da "İhanet Sözleşmeleri" olarak bilinen
bu girişime karşı Perinçek, cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e bir mektup
yazarak AKP iktidarına ve RTE'ye karşı harekete geçmesini istemişti. O gün ve
takip eden süreçte, RTE ve AKP'ye karşı hep cepheden bir savaş yürütmüş olan
Perinçek'in şimdi Cemaate karşı AKP ve RTE yanında yer alması noktasında ne düşünüyorsunuz?
KK: O günün şartlarında sadece Cemaat değil, Cemaatler
tehlikesi vardı. Ve bu tehlike, RTE tehlikesinden daha büyüktü. Cemaat masonik
bir örgütlenmeydi ve her süreçten daha da güçlenerek çıkmıştı. Fakat koşullar bize
RTE'nin asıl düşman olduğu gerçeğini hiçbir zaman unutturmadı. Şimdiki durum, 2004'tekinden
çok daha farklı koşulları önümüze koymuştur.
PERİNÇEK VE PARTİ, ERMENİ SOYKIRIMI KONUSUNDA DEĞİŞEREK
GELİŞMİŞTİR
HG: Ünlü TİİKP (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi)
savunmasında Perinçek, üstüne basa basa, altını çize çize, doğuda bir Ermeni
Soykırımı'ndan söz ediyor ve Ermenilerin katledildiklerini savunuyordu. Yine o
dönemde iktidar olan İttihat Terakki yönetimi için de "Komprador-Feodal
Diktatörlik" tanımını uygun buluyordu. Bugünkü Perinçek ise, "Ermeni
Soykırımı Emperyalist Bir Yalandır" diyor ve bu sava uygun olarak kurulan
komiteye de, "Talat Paşa Komitesi" adının konulmasına onay veriyor. Bu
büyük değişim için bize neler anlatabilirsiniz?
KK: Burada bana göre bir çelişki yok. Dışarıdan
bakıldığında varmış gibi gözükse de, aslında yok. Parti ve Doğu Perinçek
kendilerini değiştirmiş ve geliştirmişlerdir. Genel başkan değişerek
gelişmiştir. Meseleye böyle bakmamız gerekmektedir.
MEKTUP KONUSUNDA SÖYLEDİKLERİNİZ DOĞRUYSA EĞER,
PERİNÇEK'İ YADIRGARIM
HG: Aynı Perinçek, 12 Eylül darbesinden bir hafta kadar
sonra, o dönemde birlikte hareket ettiği Oral Çalışlar'a Kenan Evren'e hitaben bir
mektup yazdırarak, basın noktasında kendilerine her türlü desteği verebileceklerini
belirtmişti. Doğu perinçek'in o günden bu yana, özellikle olası bir iç savaşı
önlediğini savunarak, 12 Eylül darbesini bu anlamda savunduğunu da biliyoruz.
Siz ne düşünüyorsunuz?
KK: Bu konuyla ilgili olarak herhangi bir bilgim yok. Ama
özellikle mektup konusunda söyledikleriniz doğruysa eğer Doğu Perinçek de olsa
yadırgarım, onaylamam mümkün değildir.
RAUF DENKTAŞ "İŞBİRLİKÇİ FAŞİST" DEĞİL, TAM
TERSİ BİR ANTİ EMPERYALİSTTİR
HG: 1974'lerdeki Aydınlık dergisi kolleksiyonlarına
baktığımızda Doğu Perinçek'in Rauf Denktaş'ı tanımlarken "Faşist
İşbirlikçi" deyimini seçtiğini ve kullandığını görmemiz mümkün olabiliyor.
Bu örnek bizim için oldukça önemli ve dikkat çekicidir. Perinçek'in o zaman bu
şekilde tarif ettiği Rauf Denktaş ile, Denktaş ölmeden önce yan yana durma
noktasına kadar geldiğini de unutmuş değiliz. Bu zikzaklarla dolu bir çizgi
değil mi? Bu noktada siz neler söyleyebilrsiniz?
KK: Rauf Denktaş bana göre "İşbirlikçi
Faşist"değildir, hiçbir zaman da öyle olmamıştır. Hatta tam tersi anti
emperyalist bir unsurdur. O günün koşullarına göre bu çizdiğiniz çerçeve,
politik bir hamleyle gerçekleşmiş olabilir. Konuyu tam olarak bilemiyorum. Ama
politik bir adım olabilir.
PKK POLİTİK BİR HAREKET OLARAK BANA GÖRE, BİR ÖZGÜRLÜK
MÜCADELESİ VERİYOR
HG: Size son olarak, Perinçek'in, 90'ların başında tıkanan
Türk Solu için pratik anlamında çıkış noktası olarak PKK'yi ve onun çizgisini göstermesini
hatırlatmak istiyoruz.
KK: PKK politik bir hareket olarak bana göre bir özgürlük
mücadelesi veriyor. Bu anlamda örneğin açılım ve özellikle de bir genel af çok
geç kalınmış adımlardır. Perinçek'in o dönem için yaptığı bu ve benzeri
tahliller, örgütsel yapı bilinçlendirilmeden ya da tam olarak hazırlanmadan
yapılmış açıklamalar ya da tahliller oldukları için, örgütü hep kontrpiyede
bırakmış, onu hazırlıksız yakalamış savlardır. Bugün örgütün ve partinin bu tip
sorularla karşılaştığında yaşadığı sıkıntı hep bundandır.
HG: Bize böyle bir söyleşi fırsatı verdiğiniz için size
teşekkür ediyoruz.
KK: Ben de size teşekkür ediyorum.
RÖPORTAJ: HAYRİ GÜNEL
(Not: Bu röportaj Bizim Silivri gazetesinin son sayısında ve web sitesinde de yayınlanmıştır)