Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

SON EKLENENLER

latest

Kadir Koç, İşçi Partisi ve Bir Seçim Hikayesi (1)

Kadir Koç adını biz ve Silivri, son yerel seçimle birlikte duyduk, öğrendik. Kadir Koç, önce İşçi Partisi'nden Silivri belediye baş...


Kadir Koç adını biz ve Silivri, son yerel seçimle birlikte duyduk, öğrendik. Kadir Koç, önce İşçi Partisi'nden Silivri belediye başkan adayı oldu, sonra adaylığını geri çekti, ardından tekrar aday oldu ve seçimlere girdi. Bütün bu gelişmelerin yayıldığı sürecin diğer ayakları da İşçi Partisi Silivri İlçe Örgütü ve Milli Merkez Platformu'ydu. Sözünü ettiğimiz bu iki yapı da, o sürecin neredeyse başından sonuna kadar Kadir Koç'un karşısında saf tuttular. Hiç kuşkusuz bunun ve olayların gelişim seyrinin bazı nedenleri ve taraflar açısından gerekçeleri vardı. Bu noktadan kalkarak her iki tarafa da sorular yöneltip, süreci aydınlatabilmek adına bir katkı yapmak istedik. Bu katkının diğer yarısının da, özellikle İşçi Partisi genel başkanı Dr. Doğu Perinçek'in uzun tutukluluk döneminin ardından serbest kalmasıyla birlikte kendisi ve partisi adına ortaya çıkan ve bize göre "yeni" olan bir "durum"un, Silivri'deki "birinci ağızlar"dan bir değerlendirmesi üzerine oturmasını istedik. Taraflara yönelttiğimiz soruların önemli bir kısmı da bu amacımıza yönelik oldu.

KADİR KOÇ'UN ANLATTIKLARI...

"SİLİVRİ'DE MİLLİ MERKEZ YOKTUR"

HAYRİ GÜNEL (HG): Bu Milli Merkez Platformu meselesi nedir? Platform kimlerden oluşuyor. Silivri'de böyle bir platform var mı? Varsa işlevselliği hakkında bize neler söyleyebilirsiniz?

KADİR KOÇ (KK): Silivri'de Milli Merkez yoktur. Henüz yapılanmaya çalışıyor. Ben Milli MerkezPlatformu'nun Silivri'deki kurucularındanım. Hatta Milli Merkez Platformu'nu Silivri'de ben kurdum diyebilirim. Bileşenleri ağırlıklı olarak İşçi Partililerle CHP'lilerdir. Fakat kuruluş ve yapılanma anlamında çok da başarılı olduğumuz öylenemez. Bileşenleri arasında artık bu yapının partileşmesi gerektiğini savunanlar bile var. Ben belediye başkan adayı olduktan sonra, etik olmayacağını düşünerek Platform'dan ayrıldım ve başkanlık anlamında Hıdır Hokka'yı önerdim.

İL MERKEZİ VE SERHAN BOLLUK ADAYLIĞIMI DEVAM ETTİRMEMİ İSTEDİ

HG: Siz aday olurken, daha sonrasında bu adaylığınızı geri çekerken ve ardından tekrar aday olurken bütün bu gelişmelerden İşçi Partisi Silivri İlçe Örgütü'nün haberi var mıydı? Siz bütün bu süreci, örgütsel yapı anlamında demokratik merkeziyetçi bir anlayışa sahip olan İşçi Partisi'nin onayı ve bilgisi dahilinde mi yaşadınız yoksa hani deyim yerindeyse kendi başınıza gerçekleştirdiğiniz girişimler miydi hepsi de?   

KK: Aday olmam da, adaylığımı geri çekmem de ve daha sonrası hep ilçe örgütümün bilgisi dahilinde gelişen bir süreci kapsıyor. Ben İstanbul il merkezimize adaylığımı geri çektiğimi, yanı sıra yeni görevler istediğimi belirtmiş ve ilçe seçim kuruluna, adaylığımı geri çektiğimi belirten dilekçemi vermiştim. Fakat il merkezi ve özellikle de Serhan Bolluk bana adaylığımı geri çekmememi, devam ettirmemi ve seçimlere girmem gerektiğini söyleyince ben de belediye başkan adaylığımı devam ettirdim ve seçimlere girdim. İl merkezimiz, adaylığımı geri çekme noktasında kalırsam, yeni bir aday bulacaklarını belirtti. Geri çekme kararımdan bu nedenle vazgeçtim. İlçe örgütü adaylığımı geri çekme kararımdan vazgeçmemi kabul etmedi. Ben ise, kişilere değil, partime bağlıydım ve bu anlamda adaylığımı devam ettirdim.

MİLLİ MERKEZ ZAMAN KAYBIDIR, BAŞARISIZDIR VE BU NOKTADA EN BÜYÜK SORUMLU HIDIR HOKKA'DIR

HG: Milli Merkez hakkında ne düşünüyorsunuz? Böylesine bir yapı için bize neler anlatabilirsiniz?

KK: Milli Merkez herşeyden önce bir zaman kaybıdır ve başarısızlığa mahkumdur. Bunun böyle olmasının temelinde boşa harcanan zaman ve enerji yatmaktadır. Ben yaklaşık 3 ay boyunca bu yapı içerisinde çalıştım. Ama bu arada Silivri'yi, Silivri'deki çalışmayı ihmal ettim. Yapının içinde yer alan her siyasi bileşenin hesapları farklıydı. Başarısızlığın bir diğer faktörü de budur. Şu anda 40 kişi kadarlar. Yapının içerisinde yer almaları arzulanan ve hesaplanan DP ve MHP kesinlikle kesinlikle yapıya dahil olmadılar. Bu noktada hatanın en büyüğü Hıdır Hokka'ya aittir. Çünkü herşey bir yana, hep Özcan Işıklar'a yakın durmayı tercih ettiler. Özcan Işıklar çok tasvip ettiğim bir kişilik değil. Bundan sonraki süreçte Hıdır Hokka'yı ve Milli Merkez Platformu'nu yakından izleyecek, sorgulayacak ve gerektiği yerde de müdahale edeceğim. Bana göre Hıdır Hokka'nın tek olumlu pratiği, çadıra verdiği destektir.

HİÇBİR ZAMAN KİŞİSEL BEKLENTİ İÇİNDE OLMADIM, REFERANSLARIM SERHAN BOLLUK VE İL MERKEZİDİR

HG: Milli Merkez Platformu sizin, seçim süreci boyunca kişisel beklentiler içerisinde olduğunuzdan ve yine kişisel anlamda bir ego tatmini peşinde koştuğunuzdan söz ediyor. Bu konuda söyleyecekleriniz vardır kuşkusuz...

KK: Milli Merkez her zaman ki gibi yalan söylüyor. Bu konuda ben Milli Merkez Platformu'na Osman Kuruca ve Serhan Bolluk ile görüşmelerini tavsiye ediyorum. Kuruca ve Bolluk bu anlamda benim tanıklarımdırlar. Kimin doğru söylediğinin en iyi referansları bu isimlerdir. Milli Merkez Platformu'nda yer alan unsurlar bu isimlerle görüşür ve işin doğrusunu öğrenirlerse iyi olur.   

CEMAATLE BİRLİKTE HAREKET EDİLEMEZ, CEMAAT TEHLİKELİDİR

HG: Şimdi izin verirseniz biraz da gündeme ve özellikle de İşçi Partisi için yeni sayılabilecek kimi gelişmelere ilişkin konuşalım. Uzun bir tutukluluk sürecinin ardından İşçi Partisi genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek serbest kaldı ve serbest kalmasıyla birlikte İşçi Partisi açısından deyim yerindeyse yeni bir süreç başladı. Bunun böyle olduğunu genel başkanın serbest kaldıktan sonraki açıklamalarından görebiliyoruz. Sözgelimi Perinçek, 17 Aralık'tan bugüne uzanan o bildik gelişmelere bakarak, "Türkiye'nin tepesinde F Örgütü - RTE - Gül var ve kavga sanıldığı gibi bunlar arasında değil de, halkla bu klik arasındadır" diyor ve ekliyor; "17 Aralık operasyonu Atlantik ötesi bir operasyondur ve RTE - Cemaat kapışmasında, eğer Cemaate bir darbe vurabilecekse, o yapıyı tasfiye edecekse, RTE'nin bu anlamdaki her girişimini destekleriz"... Genel başkanın bu ve benzer açıklamalarına bakınca, bize sanki ortada bir çelişki varmış gibi geliyor. Eğer Türkiye'nin tepesindeki o klik halkın düşmanıysa, bunlardan birinin diğeriyle olan kapışmasında taraf olmak düşmanla işbirliği anlamına gelmiyor mu? Öte yandan, benzer bir mantıkla bakacak olursak, eğer Cemaat RTE'ye bir darbe vuracaksa, bu kez de Cemaati mi desteklemek gerekecek? Yani İşçi Partisi'nin ve Perinçek'in buradaki "RTE tercihini belirleyen nedir? Bu konuda sizden neler duyabiliriz?

KK: Bu noktada sorunu iyice anlamak gerekiyor. Cemaati süreç içerisinde Türkiye'nin başına bela eden Recep Tayyip Erdoğan'dır. Dolayısıyla bu pisliği temizleyecek olan da odur, başkası değil. Cemaat, AKP iktidarı boyunca ve onun sayesinde şimdiye kadar hiç olmadığı ölçüde güç kazanmıştır. Ülkenin başına bela olmasının temel faktörü AKP iktidarı ve Recep Tayyip erdoğan'dır. Ben 17 Aralık'tan önce de aynı şeyi düşünüyordum. Dolayısıyla, Cemaatle birlikte hareket etmek olmaz. Cemaat tehlikelidir.


ASIL DÜŞMAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN'DIR

HG: 2004 yılıydı ve meşhur "İkiz Yasalar" gündemdeydi. Siyasal ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi olarak 2 ayrı sözleşme üzerinden yasalaştırılmak üzere cumhurbaşkanının onayına sunulan ve kamuoyunda da "İkiz Yasalar" ya da "İhanet Sözleşmeleri" olarak bilinen bu girişime karşı Perinçek, cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e bir mektup yazarak AKP iktidarına ve RTE'ye karşı harekete geçmesini istemişti. O gün ve takip eden süreçte, RTE ve AKP'ye karşı hep cepheden bir savaş yürütmüş olan Perinçek'in şimdi Cemaate karşı AKP ve RTE yanında yer alması noktasında ne düşünüyorsunuz?

KK: O günün şartlarında sadece Cemaat değil, Cemaatler tehlikesi vardı. Ve bu tehlike, RTE tehlikesinden daha büyüktü. Cemaat masonik bir örgütlenmeydi ve her süreçten daha da güçlenerek çıkmıştı. Fakat koşullar bize RTE'nin asıl düşman olduğu gerçeğini hiçbir zaman unutturmadı. Şimdiki durum, 2004'tekinden çok daha farklı koşulları önümüze koymuştur.

PERİNÇEK VE PARTİ, ERMENİ SOYKIRIMI KONUSUNDA DEĞİŞEREK GELİŞMİŞTİR

HG: Ünlü TİİKP (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) savunmasında Perinçek, üstüne basa basa, altını çize çize, doğuda bir Ermeni Soykırımı'ndan söz ediyor ve Ermenilerin katledildiklerini savunuyordu. Yine o dönemde iktidar olan İttihat Terakki yönetimi için de "Komprador-Feodal Diktatörlik" tanımını uygun buluyordu. Bugünkü Perinçek ise, "Ermeni Soykırımı Emperyalist Bir Yalandır" diyor ve bu sava uygun olarak kurulan komiteye de, "Talat Paşa Komitesi" adının konulmasına onay veriyor. Bu büyük değişim için bize neler anlatabilirsiniz?

KK: Burada bana göre bir çelişki yok. Dışarıdan bakıldığında varmış gibi gözükse de, aslında yok. Parti ve Doğu Perinçek kendilerini değiştirmiş ve geliştirmişlerdir. Genel başkan değişerek gelişmiştir. Meseleye böyle bakmamız gerekmektedir.

MEKTUP KONUSUNDA SÖYLEDİKLERİNİZ DOĞRUYSA EĞER, PERİNÇEK'İ YADIRGARIM

HG: Aynı Perinçek, 12 Eylül darbesinden bir hafta kadar sonra, o dönemde birlikte hareket ettiği Oral Çalışlar'a Kenan Evren'e hitaben bir mektup yazdırarak, basın noktasında kendilerine her türlü desteği verebileceklerini belirtmişti. Doğu perinçek'in o günden bu yana, özellikle olası bir iç savaşı önlediğini savunarak, 12 Eylül darbesini bu anlamda savunduğunu da biliyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz?

KK: Bu konuyla ilgili olarak herhangi bir bilgim yok. Ama özellikle mektup konusunda söyledikleriniz doğruysa eğer Doğu Perinçek de olsa yadırgarım, onaylamam mümkün değildir.

RAUF DENKTAŞ "İŞBİRLİKÇİ FAŞİST" DEĞİL, TAM TERSİ BİR ANTİ EMPERYALİSTTİR

HG: 1974'lerdeki Aydınlık dergisi kolleksiyonlarına baktığımızda Doğu Perinçek'in Rauf Denktaş'ı tanımlarken "Faşist İşbirlikçi" deyimini seçtiğini ve kullandığını görmemiz mümkün olabiliyor. Bu örnek bizim için oldukça önemli ve dikkat çekicidir. Perinçek'in o zaman bu şekilde tarif ettiği Rauf Denktaş ile, Denktaş ölmeden önce yan yana durma noktasına kadar geldiğini de unutmuş değiliz. Bu zikzaklarla dolu bir çizgi değil mi? Bu noktada siz neler söyleyebilrsiniz?

KK: Rauf Denktaş bana göre "İşbirlikçi Faşist"değildir, hiçbir zaman da öyle olmamıştır. Hatta tam tersi anti emperyalist bir unsurdur. O günün koşullarına göre bu çizdiğiniz çerçeve, politik bir hamleyle gerçekleşmiş olabilir. Konuyu tam olarak bilemiyorum. Ama politik bir adım olabilir.

PKK POLİTİK BİR HAREKET OLARAK BANA GÖRE, BİR ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ VERİYOR

HG: Size son olarak, Perinçek'in, 90'ların başında tıkanan Türk Solu için pratik anlamında çıkış noktası olarak PKK'yi ve onun çizgisini göstermesini hatırlatmak istiyoruz.

KK: PKK politik bir hareket olarak bana göre bir özgürlük mücadelesi veriyor. Bu anlamda örneğin açılım ve özellikle de bir genel af çok geç kalınmış adımlardır. Perinçek'in o dönem için yaptığı bu ve benzeri tahliller, örgütsel yapı bilinçlendirilmeden ya da tam olarak hazırlanmadan yapılmış açıklamalar ya da tahliller oldukları için, örgütü hep kontrpiyede bırakmış, onu hazırlıksız yakalamış savlardır. Bugün örgütün ve partinin bu tip sorularla karşılaştığında yaşadığı sıkıntı hep bundandır.

HG: Bize böyle bir söyleşi fırsatı verdiğiniz için size teşekkür ediyoruz.


KK: Ben de size teşekkür ediyorum. 

RÖPORTAJ: HAYRİ GÜNEL
(Not: Bu röportaj Bizim Silivri gazetesinin son sayısında ve web sitesinde de yayınlanmıştır)

İŞÇİ GÜNLÜĞÜ