Kadir Koç adını biz ve Silivri, son yerel seçimle birlikte duyduk, öğrendik. Kadir Koç, önce İşçi Partisi'nden Silivri belediye baş...
Kadir Koç adını biz ve Silivri, son yerel seçimle birlikte duyduk, öğrendik. Kadir Koç, önce İşçi Partisi'nden Silivri belediye başkan adayı oldu, sonra adaylığını geri çekti, ardından tekrar aday oldu ve seçimlere girdi. Bütün bu gelişmelerin yayıldığı sürecin diğer ayakları da İşçi Partisi Silivri İlçe Örgütü ve Milli Merkez Platformu'ydu. Sözünü ettiğimiz bu iki yapı da, o sürecin neredeyse başından sonuna kadar Kadir Koç'un karşısında saf tuttular. Hiç kuşkusuz bunun ve olayların gelişim seyrinin bazı nedenleri ve taraflar açısından gerekçeleri vardı. Bu noktadan kalkarak her iki tarafa da sorular yöneltip, süreci aydınlatabilmek adına bir katkı yapmak istedik. Bu katkının diğer yarısının da, özellikle İşçi Partisi genel başkanı Dr. Doğu Perinçek'in uzun tutukluluk döneminin ardından serbest kalmasıyla birlikte kendisi ve partisi adına ortaya çıkan ve bize göre "yeni" olan bir "durum"un, Silivri'deki "birinci ağızlar"dan bir değerlendirmesi üzerine oturmasını istedik. Taraflara yönelttiğimiz soruların önemli bir kısmı da bu amacımıza yönelik oldu.
İŞÇİ PARTİSİ SİLİVRİ İLÇE ÖRGÜTÜNÜN ANLATTIKLARI...
"SİLİVRİ'DE MİLLİ MERKEZ PLATFORMUNU BEN KURDUM"
DİYEN KADİR KOÇ YALAN SÖYLÜYOR
HAYRİ GÜNEL (HG): Bu Milli Merkez Platformu meselesi nedir?
Platform kimlerden oluşuyor. Silivri'de böyle bir platform var mı? Varsa
işlevselliği hakkında bize neler söyleyebilirsiniz?
İŞÇİ PARTİSİ SİLİVRİ İLÇE ÖRGÜTÜ (İPSİÖ): Milli Merkez
Platformu'nu kurma görevi Milli Merkez genel sekreteri Haluk Dural tarafından
bizlere verildi. Biz de vakit kaybetmeden görevlendirmeler yaptık. Kadir Koç da
dahil olmak üzere birkaç arkadaşımıza bu anlamda sorumluluklar verdik. Kadir
Koç, "Silivri'de platformu ben kurdum" diyor ama böyle birşey yok. Bu
doğru değil. Katkısı da oldukça azdır. Özellikle Haziran Direnişi sürecinde
Silivri Demokrasi Platformu'na birlikte hareket etmeyi önermiştik. Bir şartımız
vardı; Eylemlerimizi Türk bayrağı altında yapmak! Bu kabul görmeyince parti
olarak biz ve Eğitim-İş olası bir birliktelikte yer almak istemedik. Zaten bir
ilkeler bütünlüğü ya da program da yoktu ortada. Silivri özneli açısından,
Milli Merkez hakkında söyleyebileceklerimiz genel hatlarıyla bunlardır.
KADİR KOÇ, "BEN SERHAN BOLLUK'UN ADAMIYIM" DİYOR,
SERHAN BOLLUK ALLAH MI!
HG: Kadir Koç aday olurken, daha sonrasında bu adaylığını
geri çekerken ve ardından tekrar aday olurken bütün bu gelişmelerden İşçi
Partisi Silivri İlçe Örgütü olarak sizin haberiniz var mıydı? Siz bütün bu
süreci, örgütsel yapı anlamında demokratik merkeziyetçi bir anlayışa sahip olan
İşçi Partisi olarak onayladınız mı? Ya da nasıl değerlendirdiniz?
İPSİÖ: Bizim yerel seçimde Silivri'de alacağımız her oy AKP
lehine olacaktı. En azından böyle düşündük ve düşünmekte de haklıydık. Mevcut
durum nedeniyle Kadir Koç'un adaylığını geri çekmesi en doğrusu olacaktı. Kadir
Koç da bu doğrultuda olmak üzere adaylığını açıkladıktan 2 gün sonra bu
adaylığını geri çekti. Sürecin başından bu noktaya kadar kendisiyle birlikte
hareket etmiştik. Sonra ne olduysa oldu. Kendisi bizim haberimiz olmadan İl
Başkanlığına gitmiş ve adaylığını baskı sonucu geri çektiğini söyleyip bizleri
bu anlamda şikayet etmiş. Böyle bir durum ve gelişme karşısında yaptıklarını
onaylamamız ve kendisini desteklememiz söz konusu olamazdı. Yanılmıyorsak ayın
18'inde aday olmayacağı yönünde söyledikleri kendisine aittir. Biz bu
açıklamadan 1 gün önce toplanmış ve aday göstermeme kararı almıştık. Kendisi de
bununla ilgili bir basın açıklaması bile yapacaktı. Hatta kendi Facebook
sayfasından bu açıklamayı yaptı. Üstelik açıklamayı da kendisi kaleme almıştı.
Fakat daha sonra ilçe örgütünün kararlarını hiçe sayarak tekrar aday oldu.
Bizim haberimiz, bilgimiz ve onayımız olmadan il merkezimize gitmiş ve orada
yaptığını söylediği görüşmelerden sonra yeniden aday olmuş. "Ben ilin
adamıyım, Serhan Bolluk'un adamıyım" şeklindeki beyanları da bu süreçle
birlikte başlıyor. Biz ideolojik bir partiyiz. Tüzüğümüzle, programımızla
demokratik merkeziyetçi bir yapılanmamız var. Bizim partimizde kişiler değil,
yönetim kurulları karar verir ve aday meselesinde son vurgu genel
merkezimizindir. "Ben Serhan Bolluk'un adamıyım" ya da "ilin
adamıyım" şeklindeki beyanları Kadir koç'un ideolojik anlamdaki
geriliğinin bir göstergesidir. Hem bütün bunlar bir yana, Serhan Bolluk Allah
mı? Sürecin kalan kısmında ise Kadir Koç, bizleri tahrik edici tutum ve
açıklamalarına devam etmiş fakat bu tip tavırlara bir karşılık vermek İşçi
Partisi'nin tarzı olmadığı için hepsi yanıtsız bırakılmıştır.
MİLLİ MERKEZ BİR İHTİYAÇTIR
HG: Milli Merkez hakkında ne düşünüyorsunuz? Böylesine bir
yapı için bize neler anlatabilirsiniz?
İPSİÖ: Milli Merkez bir parti değil. Öncelikle bunu
anlamamız ve bilmemiz gerekiyor. Milli Merkezi, Kurtuluş Savaşı sırasındaki
Müdafa-i Hukuk örgütlenmesine benzetebiliriz. Şunu unutmamamız gerekiyor, milli
güçler biraraya gelemezse emperyalizme karşı direnmek mümkün olamıyor. Tarihin
bizlere hepimize gösterdiği budur. Peki böyle bir sürecin sonunda yüzde yüz
başarı var mıdır diye sorarsanız bu konuda şimdiden bir kestirimde bulunmak
zordur. Ama mevcut koşullar bize şimdilik böyle bir pratiği dayatmaktadır. Bu
nedenle Milli Merkez bir ihtiyaçtır diyebiliriz. Çünkü Doğu Perinçek'le Rauf
Denktaş'ı biraraya, yan yana getirmektir Milli Merkez. Temelinde yatan mantık
budur. Keşke koşullar böyle bir pratiği dayatmasaydı. Bakın örneğin Mao,
diyalektikte geriye dönüş vardır derken, Perinçek "Tarihin üstünden
atlayamazsınız" derken aslında işte hep bu mantığı işaret etmişlerdi. Bu
noktada İşçi Partisi'ne yönelik "neden daha az sosyalizm" eleştirileri
de sanırım bir yanıta kavuşmuş oluyorlar.
KADİR KOÇ BİR EGO TATMİNİ PEŞİNDE KOŞMUŞTUR
HG: Milli Merkez Platformu Kadir Koç için, seçim süreci
boyunca kişisel beklentiler içerisinde olduğundan ve yine kişisel anlamda bir
ego tatmini peşinde koştuğudan söz ediyor. Bu konuda söyleyecekleriniz vardır
kuşkusuz...
İPSİÖ: Az önce de belirttik. Kadir Koç süreç içerisinde bizi
tahrik etmeye yönelik bir tutum ve tavır içerisinde oldu hep. Ama biz kendisine
hiçbir biçimde karşılık vermedik. Kadir Koç için, evet bir ego tatmini peşinde
koşmuştur diyebiliriz. Kişisel beklenti meselesine girmeyi ise doğru
bulmuyoruz. Bu ve benzeri tutumlar İşçi Partisi'nin çizgisi değildir.
HG: Şimdi izin verirseniz biraz da gündeme ve özellikle de
İşçi Partisi için yeni sayılabilecek kimi gelişmelere ilişkin konuşalım. Uzun
bir tutukluluk sürecinin ardından İşçi Partisi genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek
serbest kaldı ve serbest kalmasıyla birlikte İşçi Partisi açısından deyim
yerindeyse yeni bir süreç başladı. Bunun böyle olduğunu genel başkanın serbest
kaldıktan sonraki açıklamalarından görebiliyoruz. Sözgelimi Perinçek, 17
Aralık'tan bugüne uzanan o bildik gelişmelere bakarak, "Türkiye'nin
tepesinde F Örgütü - RTE - Gül var ve kavga sanıldığı gibi bunlar arasında
değil de, halkla bu klik arasındadır" diyor ve ekliyor; "17 Aralık
operasyonu Atlantik ötesi bir operasyondur ve RTE - Cemaat kapışmasında, eğer
Cemaate bir darbe vurabilecekse, o yapıyı tasfiye edecekse, RTE'nin bu
anlamdaki her girişimini destekleriz"... Genel başkanın bu ve benzer
açıklamalarına bakınca, bize sanki ortada bir çelişki varmış gibi geliyor. Eğer
Türkiye'nin tepesindeki o klik halkın düşmanıysa, bunlardan birinin diğeriyle
olan kapışmasında taraf olmak düşmanla işbirliği anlamına gelmiyor mu? Öte
yandan, benzer bir mantıkla bakacak olursak, eğer Cemaat RTE'ye bir darbe
vuracaksa, bu kez de Cemaati mi desteklemek gerekecek? Yani İşçi Partisi'nin ve
Perinçek'in buradaki "RTE tercihini belirleyen nedir? Bu konuda sizden
neler duyabiliriz?
İPSİÖ: Doğu Perinçek burada "Temel Çelişme - Baş
Çelişme" teorisini çalıştırıyor. Meseleyi iyice anlayabilmek için o
tahlillere "Zıtların Birliği Yasası" açısından bakmamız gerekir.
Cemaat elbette ki hiçbir zaman, hiçbir biçimde desteklenmeyecektir. Baş
çelişme, Cemaat ile halk arasındadır. Bu noktada anlaşılmayacak herhangi birşey
bize göre kesinlikle yoktur. İşte bu nedenledir ki, eğer RTE, Cemaate bir darbe
vuracaksa, bu darbenin savunulması ve yanında olunması gereklidir. Öte yandan hep akılda tutmamız gereken bir noktayı ne yazık ki sürekli atlıyoruz, ya da görmezden geliyoruz. Neden hep, iddia edildiği gibi RTE yanında saf tuttuğu iddia edilen İşçi Partisi üyeleri tutuklanıyorlar. Erdoğan yanında saf tutmamakla övünenler se ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar. Bu nasıl Bir RTE yanlılığıdır, anlamak mümkün değil. Üstelik parti ve Perinçek hem Cemaat, hem de AKP için, "İkisi de Yıkılacaktır" diyor!
O MEKTUP SEZER'İ UYARMAK İÇİN YAZILDI VE DOĞRU BİR MEKTUPTU
HG: 2004 yılıydı ve
meşhur "İkiz Yasalar" gündemdeydi. Siyasal ve Medeni Haklar
Uluslararası Sözleşmesi ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası
Sözleşmesi olarak 2 ayrı sözleşme üzerinden yasalaştırılmak üzere
cumhurbaşkanının onayına sunulan ve kamuoyunda da "İkiz Yasalar" ya
da "İhanet Sözleşmeleri" olarak bilinen bu girişime karşı Perinçek,
cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e bir mektup yazarak AKP iktidarına ve RTE'ye
karşı harekete geçmesini istemişti. O gün ve takip eden süreçte, RTE ve AKP'ye
karşı hep cepheden bir savaş yürütmüş olan Perinçek'in şimdi Cemaate karşı AKP
ve RTE yanında yer alması noktasında ne düşünüyorsunuz?
İPSİÖ: Genel başkanımız o mektubu verirken parti olarak
oradaydık. Mektup, o günkü koşullara göre doğru bir mektuptu. O mektupta Perinçek,
Ahmet Necdet Sezer'e yönelik olarak "yasaları imzalarsanız, ihanet etmiş
olursunuz" demişti.Fakat ne yazık ki Sezer, hepimizin bildiği üzere,
yasaları imzalamış ve onaylamıştı.
HAREKET, ERMENİ SOYKIRIMI KONUSUNDA BİR ÖZELEŞTİRİ VERMİŞTİR
HG: Ünlü TİİKP (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi)
savunmasında Perinçek, üstüne basa basa, altını çize çize, doğuda bir Ermeni
Soykırımı'ndan söz ediyor ve Ermenilerin katledildiklerini savunuyordu. Yine o
dönemde iktidar olan İttihat Terakki yönetimi için de "Komprador-Feodal
Diktatörlik" tanımını uygun buluyordu. Bugünkü Perinçek ise, "Ermeni
Soykırımı Emperyalist Bir Yalandır" diyor ve bu sava uygun olarak kurulan
komiteye de, "Talat Paşa Komitesi" adının konulmasına onay veriyor.
Bu büyük değişim için bize neler anlatabilirsiniz?
İPSİÖ: O zamanki adıyla Sosyalist Parti (İşçi Partisi'nin
öncülü) hata yaptıklarını açıklayarak bir özeleştiri verdi. Hareket bu anlamda
hata yaptığını kabul etti. Daha sonra, "Ermeni Soykırımı Emperyalist Bir
Yalandır" çizgisine bu özeleştiri üzerinden gelindi. İttihat Terakki'ye
gelince... Terakki'nin devrimci yönünü parti hiçbir zaman inkar etmedi. Fakat
aynı Terakki için "Padişahçıydı" da diyebildi. Çünkü Atatürk bir
cumhuriyetçiydi.
ORAL ÇALIŞLAR, HAREKETİ TASFİYE ETMEK İSTEYEN İSİMLERİN
ÖNÜNDE GELİYORDU
HG: Aynı Perinçek, 12 Eylül darbesinden bir hafta kadar
sonra, o dönemde birlikte hareket ettiği Oral Çalışlar'a Kenan Evren'e hitaben
bir mektup yazdırarak, basın noktasında kendilerine her türlü desteği
verebileceklerini belirtmişti. Doğu perinçek'in o günden bu yana, özellikle
olası bir iç savaşı önlediğini savunarak, 12 Eylül darbesini bu anlamda
savunduğunu da biliyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz?
İPSİÖ: Öncelikle hatırlatmakta fayda var, Oral çalışlar, Gün
Zileli gibi isimler, o zamanki Sosyalist Parti'yi tasfiye etmek isteyen
unsurlar olarak öne çıkmışlardı. Oral Çalışlar'a yazdırıldığı söylenen mektup
ve buna benzer öne sürümler bize göre çok komik iddialardır. Böyle birşeyin söz
konusu olacağını hiç sanmıyoruz.
İŞÇİ PARTİSİ Mİ DEĞİŞTİ, DENKTAŞ MI DEĞİŞTİ
HG: 1974'lerdeki Aydınlık dergisi kolleksiyonlarına
baktığımızda Doğu Perinçek'in Rauf Denktaş'ı tanımlarken "Faşist
İşbirlikçi" deyimini seçtiğini ve kullandığını görmemiz mümkün olabiliyor.
Bu örnek bizim için oldukça önemli ve dikkat çekicidir. Perinçek'in o zaman bu
şekilde tarif ettiği Rauf Denktaş ile, Denktaş ölmeden önce yan yana durma
noktasına kadar geldiğini de unutmuş değiliz. Bu zikzaklarla dolu bir çizgi
değil mi? Bu noktada siz neler söyleyebilrsiniz?
İPSİÖ: İşçi Partisi mi değişti, yoksa Denktaş mı değişti? Çin Devrimi sırasında
Başkan Mao'nun, devrimin başarısı için birlikte hareket ettiği unsurların hepsi
de sosyalist ya da devrmci miydi? Hiç kuşku yok ki Denktaş değişmiştir.
BİRÇOK DEVRİMCİ ÖNDERİN HAYATINI KAYBETME SÜRECİDİR THKO, AMA BU ONUN DEVRİMCİ OLMADIĞI ANLAMINA GELMEZ
HG: Size son olarak, Perinçek'in, 90'ların başında tıkanan
Türk Solu için pratik anlamında çıkış noktası olarak PKK'yi ve onun çizgisini
göstermesini hatırlatmak istiyoruz.
İPSİÖ: Çıkış noktasındaki PKK Marksist Leninist bir yapı
olarak görünüyordu. Sonra, "Biz Marksizm-Leninizmi terk ediyoruz"
diyerek Kürt milliyetçisi bir çizgiye kaydı. Bizler örneğin Mustafa
Kemal'inbirçok hatasını bulabilir yakalayabiliriz. Ama içinden çıkıp geldiği
koşullara göre Mustafa Kemal "Devrimci"ydi. Aynı şeyleri yine örneğin
THKO için de söylemek mümkün. Birçok önderin hayatını kaybetmesi sürecidir
THKO. Ama bütün bunlar Mustafa Kemal'in ya da THKO'nun devrimci olmadıkları
anlamına kesinlikle gelmez.
BDP'Lİ VEKİLLERİN ÖNEMLİ BİR KISMI BELEDİYE BAŞKANI OLDU, ÖZERKLİĞİN ALTYAPISI HAZIRLANIYOR
Aslında sizlerin basın olarak önemli bulduğumuz bir konuyu
atlamamanızı istiyoruz. Bugün hep beraber geldiğimiz noktada İşçi Partisi'ne
CHP'nin saldırdığını görüyoruz. Eymür'ün saldırdığını görüyoruz. Ama bütün
saldıranlara bakın, hepsinin de çözüm üretemeyenler olduklarını göreceksiniz.
Doğu Perinçek'e bu anlamda birkaç gün önce yine saldırdılar, "Öcalan'a Af
İstiyor" diyerek. Oysa ki Perinçek bir çözüm önerisi sunmuştu. "PKK
silahını bırakır, örgütünü dağıtır, teslim olur ve bir af çıkartılır. Af da kişiye
göre olmaz. Af herkes içindir. Öyle olmazsa biz ona af diyemeyiz"
demiştir. Bu bir çözüm önerisidir. Çözüm üreten Perinçek'e her koldan
saldırmışlardır. Son yerel seçimde, BDP'li milletvekillerinin birçoğu dikkat
ederseniz belediye başkanı olmuşlardır. Bu gelişme birçok bakımdan oldukça
önemlidir. İkiz Yasalarla birlikte başlayan sürecin son adımıdır bu. Özerkliğin
altyapısı hazırlanmaktadır. Burası çok önemlidir.
HG: Bize böyle bir
söyleşi fırsatı verdiğiniz için size teşekkür ediyoruz.
İPSİÖ: Biz de size teşekkür ediyoruz.
RÖPORTAJ: HAYRİ GÜNEL
(ÖNEMLİ NOT: BU RÖPORTAJ, İŞÇİ PARTİSİ SİLİVRİ İLÇE ÖRGÜTÜ BAŞKANI LATİF AYDIN VE ŞADUMAN ÇAĞLAR İLE YAPILMIŞTIR. BİZİM SİLİVRİ GAZETESİNİN SON SAYISINDA DA YAYINLANMIŞTIR)
(ÖNEMLİ NOT: BU RÖPORTAJ, İŞÇİ PARTİSİ SİLİVRİ İLÇE ÖRGÜTÜ BAŞKANI LATİF AYDIN VE ŞADUMAN ÇAĞLAR İLE YAPILMIŞTIR. BİZİM SİLİVRİ GAZETESİNİN SON SAYISINDA DA YAYINLANMIŞTIR)