Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

SON EKLENENLER

latest

Kadir Koç, İşçi Partisi Ve Bir Seçim Hikayesi (2)

Kadir Koç adını biz ve Silivri, son yerel seçimle birlikte duyduk, öğrendik. Kadir Koç, önce İşçi Partisi'nden Silivri belediye baş...


Kadir Koç adını biz ve Silivri, son yerel seçimle birlikte duyduk, öğrendik. Kadir Koç, önce İşçi Partisi'nden Silivri belediye başkan adayı oldu, sonra adaylığını geri çekti, ardından tekrar aday oldu ve seçimlere girdi. Bütün bu gelişmelerin yayıldığı sürecin diğer ayakları da İşçi Partisi Silivri İlçe Örgütü ve Milli Merkez Platformu'ydu. Sözünü ettiğimiz bu iki yapı da, o sürecin neredeyse başından sonuna kadar Kadir Koç'un karşısında saf tuttular. Hiç kuşkusuz bunun ve olayların gelişim seyrinin bazı nedenleri ve taraflar açısından gerekçeleri vardı. Bu noktadan kalkarak her iki tarafa da sorular yöneltip, süreci aydınlatabilmek adına bir katkı yapmak istedik. Bu katkının diğer yarısının da, özellikle İşçi Partisi genel başkanı Dr. Doğu Perinçek'in uzun tutukluluk döneminin ardından serbest kalmasıyla birlikte kendisi ve partisi adına ortaya çıkan ve bize göre "yeni" olan bir "durum"un, Silivri'deki "birinci ağızlar"dan bir değerlendirmesi üzerine oturmasını istedik. Taraflara yönelttiğimiz soruların önemli bir kısmı da bu amacımıza yönelik oldu.

İŞÇİ PARTİSİ SİLİVRİ İLÇE ÖRGÜTÜNÜN ANLATTIKLARI...

"SİLİVRİ'DE MİLLİ MERKEZ PLATFORMUNU BEN KURDUM" DİYEN KADİR KOÇ YALAN SÖYLÜYOR

HAYRİ GÜNEL (HG): Bu Milli Merkez Platformu meselesi nedir? Platform kimlerden oluşuyor. Silivri'de böyle bir platform var mı? Varsa işlevselliği hakkında bize neler söyleyebilirsiniz?

İŞÇİ PARTİSİ SİLİVRİ İLÇE ÖRGÜTÜ (İPSİÖ): Milli Merkez Platformu'nu kurma görevi Milli Merkez genel sekreteri Haluk Dural tarafından bizlere verildi. Biz de vakit kaybetmeden görevlendirmeler yaptık. Kadir Koç da dahil olmak üzere birkaç arkadaşımıza bu anlamda sorumluluklar verdik. Kadir Koç, "Silivri'de platformu ben kurdum" diyor ama böyle birşey yok. Bu doğru değil. Katkısı da oldukça azdır. Özellikle Haziran Direnişi sürecinde Silivri Demokrasi Platformu'na birlikte hareket etmeyi önermiştik. Bir şartımız vardı; Eylemlerimizi Türk bayrağı altında yapmak! Bu kabul görmeyince parti olarak biz ve Eğitim-İş olası bir birliktelikte yer almak istemedik. Zaten bir ilkeler bütünlüğü ya da program da yoktu ortada. Silivri özneli açısından, Milli Merkez hakkında söyleyebileceklerimiz genel hatlarıyla bunlardır.

KADİR KOÇ, "BEN SERHAN BOLLUK'UN ADAMIYIM" DİYOR, SERHAN BOLLUK ALLAH MI!

HG: Kadir Koç aday olurken, daha sonrasında bu adaylığını geri çekerken ve ardından tekrar aday olurken bütün bu gelişmelerden İşçi Partisi Silivri İlçe Örgütü olarak sizin haberiniz var mıydı? Siz bütün bu süreci, örgütsel yapı anlamında demokratik merkeziyetçi bir anlayışa sahip olan İşçi Partisi olarak onayladınız mı? Ya da nasıl değerlendirdiniz?

İPSİÖ: Bizim yerel seçimde Silivri'de alacağımız her oy AKP lehine olacaktı. En azından böyle düşündük ve düşünmekte de haklıydık. Mevcut durum nedeniyle Kadir Koç'un adaylığını geri çekmesi en doğrusu olacaktı. Kadir Koç da bu doğrultuda olmak üzere adaylığını açıkladıktan 2 gün sonra bu adaylığını geri çekti. Sürecin başından bu noktaya kadar kendisiyle birlikte hareket etmiştik. Sonra ne olduysa oldu. Kendisi bizim haberimiz olmadan İl Başkanlığına gitmiş ve adaylığını baskı sonucu geri çektiğini söyleyip bizleri bu anlamda şikayet etmiş. Böyle bir durum ve gelişme karşısında yaptıklarını onaylamamız ve kendisini desteklememiz söz konusu olamazdı. Yanılmıyorsak ayın 18'inde aday olmayacağı yönünde söyledikleri kendisine aittir. Biz bu açıklamadan 1 gün önce toplanmış ve aday göstermeme kararı almıştık. Kendisi de bununla ilgili bir basın açıklaması bile yapacaktı. Hatta kendi Facebook sayfasından bu açıklamayı yaptı. Üstelik açıklamayı da kendisi kaleme almıştı. Fakat daha sonra ilçe örgütünün kararlarını hiçe sayarak tekrar aday oldu. Bizim haberimiz, bilgimiz ve onayımız olmadan il merkezimize gitmiş ve orada yaptığını söylediği görüşmelerden sonra yeniden aday olmuş. "Ben ilin adamıyım, Serhan Bolluk'un adamıyım" şeklindeki beyanları da bu süreçle birlikte başlıyor. Biz ideolojik bir partiyiz. Tüzüğümüzle, programımızla demokratik merkeziyetçi bir yapılanmamız var. Bizim partimizde kişiler değil, yönetim kurulları karar verir ve aday meselesinde son vurgu genel merkezimizindir. "Ben Serhan Bolluk'un adamıyım" ya da "ilin adamıyım" şeklindeki beyanları Kadir koç'un ideolojik anlamdaki geriliğinin bir göstergesidir. Hem bütün bunlar bir yana, Serhan Bolluk Allah mı? Sürecin kalan kısmında ise Kadir Koç, bizleri tahrik edici tutum ve açıklamalarına devam etmiş fakat bu tip tavırlara bir karşılık vermek İşçi Partisi'nin tarzı olmadığı için hepsi yanıtsız bırakılmıştır.

MİLLİ MERKEZ BİR İHTİYAÇTIR

HG: Milli Merkez hakkında ne düşünüyorsunuz? Böylesine bir yapı için bize neler anlatabilirsiniz?

İPSİÖ: Milli Merkez bir parti değil. Öncelikle bunu anlamamız ve bilmemiz gerekiyor. Milli Merkezi, Kurtuluş Savaşı sırasındaki Müdafa-i Hukuk örgütlenmesine benzetebiliriz. Şunu unutmamamız gerekiyor, milli güçler biraraya gelemezse emperyalizme karşı direnmek mümkün olamıyor. Tarihin bizlere hepimize gösterdiği budur. Peki böyle bir sürecin sonunda yüzde yüz başarı var mıdır diye sorarsanız bu konuda şimdiden bir kestirimde bulunmak zordur. Ama mevcut koşullar bize şimdilik böyle bir pratiği dayatmaktadır. Bu nedenle Milli Merkez bir ihtiyaçtır diyebiliriz. Çünkü Doğu Perinçek'le Rauf Denktaş'ı biraraya, yan yana getirmektir Milli Merkez. Temelinde yatan mantık budur. Keşke koşullar böyle bir pratiği dayatmasaydı. Bakın örneğin Mao, diyalektikte geriye dönüş vardır derken, Perinçek "Tarihin üstünden atlayamazsınız" derken aslında işte hep bu mantığı işaret etmişlerdi. Bu noktada İşçi Partisi'ne yönelik "neden daha az sosyalizm" eleştirileri de sanırım bir yanıta kavuşmuş oluyorlar. 

KADİR KOÇ BİR EGO TATMİNİ PEŞİNDE KOŞMUŞTUR

HG: Milli Merkez Platformu Kadir Koç için, seçim süreci boyunca kişisel beklentiler içerisinde olduğundan ve yine kişisel anlamda bir ego tatmini peşinde koştuğudan söz ediyor. Bu konuda söyleyecekleriniz vardır kuşkusuz...

İPSİÖ: Az önce de belirttik. Kadir Koç süreç içerisinde bizi tahrik etmeye yönelik bir tutum ve tavır içerisinde oldu hep. Ama biz kendisine hiçbir biçimde karşılık vermedik. Kadir Koç için, evet bir ego tatmini peşinde koşmuştur diyebiliriz. Kişisel beklenti meselesine girmeyi ise doğru bulmuyoruz. Bu ve benzeri tutumlar İşçi Partisi'nin çizgisi değildir.


PERİNÇEK, RTE DESTEĞİ NOKTASINDA "TEMEL ÇELİŞME-BAŞ ÇELİŞME" TEORİSİNİ ÇALIŞTIRMAKTADIR

HG: Şimdi izin verirseniz biraz da gündeme ve özellikle de İşçi Partisi için yeni sayılabilecek kimi gelişmelere ilişkin konuşalım. Uzun bir tutukluluk sürecinin ardından İşçi Partisi genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek serbest kaldı ve serbest kalmasıyla birlikte İşçi Partisi açısından deyim yerindeyse yeni bir süreç başladı. Bunun böyle olduğunu genel başkanın serbest kaldıktan sonraki açıklamalarından görebiliyoruz. Sözgelimi Perinçek, 17 Aralık'tan bugüne uzanan o bildik gelişmelere bakarak, "Türkiye'nin tepesinde F Örgütü - RTE - Gül var ve kavga sanıldığı gibi bunlar arasında değil de, halkla bu klik arasındadır" diyor ve ekliyor; "17 Aralık operasyonu Atlantik ötesi bir operasyondur ve RTE - Cemaat kapışmasında, eğer Cemaate bir darbe vurabilecekse, o yapıyı tasfiye edecekse, RTE'nin bu anlamdaki her girişimini destekleriz"... Genel başkanın bu ve benzer açıklamalarına bakınca, bize sanki ortada bir çelişki varmış gibi geliyor. Eğer Türkiye'nin tepesindeki o klik halkın düşmanıysa, bunlardan birinin diğeriyle olan kapışmasında taraf olmak düşmanla işbirliği anlamına gelmiyor mu? Öte yandan, benzer bir mantıkla bakacak olursak, eğer Cemaat RTE'ye bir darbe vuracaksa, bu kez de Cemaati mi desteklemek gerekecek? Yani İşçi Partisi'nin ve Perinçek'in buradaki "RTE tercihini belirleyen nedir? Bu konuda sizden neler duyabiliriz?

İPSİÖ: Doğu Perinçek burada "Temel Çelişme - Baş Çelişme" teorisini çalıştırıyor. Meseleyi iyice anlayabilmek için o tahlillere "Zıtların Birliği Yasası" açısından bakmamız gerekir. Cemaat elbette ki hiçbir zaman, hiçbir biçimde desteklenmeyecektir. Baş çelişme, Cemaat ile halk arasındadır. Bu noktada anlaşılmayacak herhangi birşey bize göre kesinlikle yoktur. İşte bu nedenledir ki, eğer RTE, Cemaate bir darbe vuracaksa, bu darbenin savunulması ve yanında olunması gereklidir. Öte yandan hep akılda tutmamız gereken bir noktayı ne yazık ki sürekli atlıyoruz, ya da görmezden geliyoruz. Neden hep, iddia edildiği gibi RTE yanında saf tuttuğu iddia edilen İşçi Partisi üyeleri tutuklanıyorlar. Erdoğan yanında saf tutmamakla övünenler se ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar. Bu nasıl Bir RTE yanlılığıdır, anlamak mümkün değil. Üstelik parti ve Perinçek hem Cemaat, hem de AKP için, "İkisi de Yıkılacaktır" diyor!

O MEKTUP SEZER'İ UYARMAK İÇİN YAZILDI VE DOĞRU BİR MEKTUPTU

 HG: 2004 yılıydı ve meşhur "İkiz Yasalar" gündemdeydi. Siyasal ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi olarak 2 ayrı sözleşme üzerinden yasalaştırılmak üzere cumhurbaşkanının onayına sunulan ve kamuoyunda da "İkiz Yasalar" ya da "İhanet Sözleşmeleri" olarak bilinen bu girişime karşı Perinçek, cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e bir mektup yazarak AKP iktidarına ve RTE'ye karşı harekete geçmesini istemişti. O gün ve takip eden süreçte, RTE ve AKP'ye karşı hep cepheden bir savaş yürütmüş olan Perinçek'in şimdi Cemaate karşı AKP ve RTE yanında yer alması noktasında ne düşünüyorsunuz?

İPSİÖ: Genel başkanımız o mektubu verirken parti olarak oradaydık. Mektup, o günkü koşullara göre doğru bir mektuptu. O mektupta Perinçek, Ahmet Necdet Sezer'e yönelik olarak "yasaları imzalarsanız, ihanet etmiş olursunuz" demişti.Fakat ne yazık ki Sezer, hepimizin bildiği üzere, yasaları imzalamış ve onaylamıştı.

HAREKET, ERMENİ SOYKIRIMI KONUSUNDA BİR ÖZELEŞTİRİ VERMİŞTİR

HG: Ünlü TİİKP (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) savunmasında Perinçek, üstüne basa basa, altını çize çize, doğuda bir Ermeni Soykırımı'ndan söz ediyor ve Ermenilerin katledildiklerini savunuyordu. Yine o dönemde iktidar olan İttihat Terakki yönetimi için de "Komprador-Feodal Diktatörlik" tanımını uygun buluyordu. Bugünkü Perinçek ise, "Ermeni Soykırımı Emperyalist Bir Yalandır" diyor ve bu sava uygun olarak kurulan komiteye de, "Talat Paşa Komitesi" adının konulmasına onay veriyor. Bu büyük değişim için bize neler anlatabilirsiniz?

İPSİÖ: O zamanki adıyla Sosyalist Parti (İşçi Partisi'nin öncülü) hata yaptıklarını açıklayarak bir özeleştiri verdi. Hareket bu anlamda hata yaptığını kabul etti. Daha sonra, "Ermeni Soykırımı Emperyalist Bir Yalandır" çizgisine bu özeleştiri üzerinden gelindi. İttihat Terakki'ye gelince... Terakki'nin devrimci yönünü parti hiçbir zaman inkar etmedi. Fakat aynı Terakki için "Padişahçıydı" da diyebildi. Çünkü Atatürk bir cumhuriyetçiydi.

ORAL ÇALIŞLAR, HAREKETİ TASFİYE ETMEK İSTEYEN İSİMLERİN ÖNÜNDE GELİYORDU

HG: Aynı Perinçek, 12 Eylül darbesinden bir hafta kadar sonra, o dönemde birlikte hareket ettiği Oral Çalışlar'a Kenan Evren'e hitaben bir mektup yazdırarak, basın noktasında kendilerine her türlü desteği verebileceklerini belirtmişti. Doğu perinçek'in o günden bu yana, özellikle olası bir iç savaşı önlediğini savunarak, 12 Eylül darbesini bu anlamda savunduğunu da biliyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz?

İPSİÖ: Öncelikle hatırlatmakta fayda var, Oral çalışlar, Gün Zileli gibi isimler, o zamanki Sosyalist Parti'yi tasfiye etmek isteyen unsurlar olarak öne çıkmışlardı. Oral Çalışlar'a yazdırıldığı söylenen mektup ve buna benzer öne sürümler bize göre çok komik iddialardır. Böyle birşeyin söz konusu olacağını hiç sanmıyoruz.

İŞÇİ PARTİSİ Mİ DEĞİŞTİ, DENKTAŞ MI DEĞİŞTİ

HG: 1974'lerdeki Aydınlık dergisi kolleksiyonlarına baktığımızda Doğu Perinçek'in Rauf Denktaş'ı tanımlarken "Faşist İşbirlikçi" deyimini seçtiğini ve kullandığını görmemiz mümkün olabiliyor. Bu örnek bizim için oldukça önemli ve dikkat çekicidir. Perinçek'in o zaman bu şekilde tarif ettiği Rauf Denktaş ile, Denktaş ölmeden önce yan yana durma noktasına kadar geldiğini de unutmuş değiliz. Bu zikzaklarla dolu bir çizgi değil mi? Bu noktada siz neler söyleyebilrsiniz?

İPSİÖ: İşçi Partisi mi değişti, yoksa Denktaş mı değişti? Çin Devrimi sırasında Başkan Mao'nun, devrimin başarısı için birlikte hareket ettiği unsurların hepsi de sosyalist ya da devrmci miydi? Hiç kuşku yok ki Denktaş değişmiştir.

BİRÇOK DEVRİMCİ ÖNDERİN HAYATINI KAYBETME SÜRECİDİR THKO, AMA BU ONUN DEVRİMCİ OLMADIĞI ANLAMINA GELMEZ

HG: Size son olarak, Perinçek'in, 90'ların başında tıkanan Türk Solu için pratik anlamında çıkış noktası olarak PKK'yi ve onun çizgisini göstermesini hatırlatmak istiyoruz.

İPSİÖ: Çıkış noktasındaki PKK Marksist Leninist bir yapı olarak görünüyordu. Sonra, "Biz Marksizm-Leninizmi terk ediyoruz" diyerek Kürt milliyetçisi bir çizgiye kaydı. Bizler örneğin Mustafa Kemal'inbirçok hatasını bulabilir yakalayabiliriz. Ama içinden çıkıp geldiği koşullara göre Mustafa Kemal "Devrimci"ydi. Aynı şeyleri yine örneğin THKO için de söylemek mümkün. Birçok önderin hayatını kaybetmesi sürecidir THKO. Ama bütün bunlar Mustafa Kemal'in ya da THKO'nun devrimci olmadıkları anlamına kesinlikle gelmez.

BDP'Lİ VEKİLLERİN ÖNEMLİ BİR KISMI BELEDİYE BAŞKANI OLDU, ÖZERKLİĞİN ALTYAPISI HAZIRLANIYOR

Aslında sizlerin basın olarak önemli bulduğumuz bir konuyu atlamamanızı istiyoruz. Bugün hep beraber geldiğimiz noktada İşçi Partisi'ne CHP'nin saldırdığını görüyoruz. Eymür'ün saldırdığını görüyoruz. Ama bütün saldıranlara bakın, hepsinin de çözüm üretemeyenler olduklarını göreceksiniz. Doğu Perinçek'e bu anlamda birkaç gün önce yine saldırdılar, "Öcalan'a Af İstiyor" diyerek. Oysa ki Perinçek bir çözüm önerisi sunmuştu. "PKK silahını bırakır, örgütünü dağıtır, teslim olur ve bir af çıkartılır. Af da kişiye göre olmaz. Af herkes içindir. Öyle olmazsa biz ona af diyemeyiz" demiştir. Bu bir çözüm önerisidir. Çözüm üreten Perinçek'e her koldan saldırmışlardır. Son yerel seçimde, BDP'li milletvekillerinin birçoğu dikkat ederseniz belediye başkanı olmuşlardır. Bu gelişme birçok bakımdan oldukça önemlidir. İkiz Yasalarla birlikte başlayan sürecin son adımıdır bu. Özerkliğin altyapısı hazırlanmaktadır. Burası çok önemlidir.

 HG: Bize böyle bir söyleşi fırsatı verdiğiniz için size teşekkür ediyoruz.

İPSİÖ: Biz de size teşekkür ediyoruz.


RÖPORTAJ: HAYRİ GÜNEL
(ÖNEMLİ NOT: BU RÖPORTAJ, İŞÇİ PARTİSİ SİLİVRİ İLÇE ÖRGÜTÜ BAŞKANI LATİF AYDIN VE ŞADUMAN ÇAĞLAR İLE YAPILMIŞTIR. BİZİM SİLİVRİ GAZETESİNİN SON SAYISINDA DA YAYINLANMIŞTIR)

İŞÇİ GÜNLÜĞÜ