"Bu nasıl bir darbe ki dünyanın en büyük ordularından bir
olan ordu rejim değiştirmek için sadece 300-500 asker ve iki-üç helikopteri ve
alçak jet uçuşlarını yeterli görüyor."
Sisli, puslu havayı kimlerin sevdiğini burada yeniden tekrar
etmemizin bir faydası olur mu bilmem ama yeni bir şey söylemek gerekirse dün
akşam at izi it izine karışmıştı.
Uzun ve karanlık bir geceydi yaşanılan-ki her manasıyla
karanlıktı; sokağa dökülen güruhun önüne kim çıkarsa linç etme hezeyanları,
tekbir sesleri ve askere gönderdiği ağzı süt kokan evlatlarını düşünmeden
boğazını kesecek kadar gözü dönmüşlüğüne şahit olduk.
Uzun ve karanlık bir geceydi, kimse ne olup bittiğini tam
anlamıyla anlamadığı için birçok kişi ilk önce bankamatiklere sonrasında da
marketlere akın etti. Bunu anlamak belki çok zor değil zira Maslow bunu yıllar
önce insanın ihtiyaç piramidiyle açıklamış ve fizyolojik ihtiyaçlara öncelik
tanımıştı.
Uzun ve karanlık bir geceydi-ki daha tam manasıyla geçmiş,
netleşmiş sayılmaz, ben bu satırları yazarken hala bir yerlerde çatışmaların
sürdüğüne dair haberler gelmeye devam ediyor. Şu ana kadar Türkiye genelinde
2839 kişi gözaltına alınmıştı. Genelkurmay Başkan Vekili Dündar 41'i polis,
2'si asker, 47'si sivil 90 kişinin öldüğünü, darbe girişiminde yer alan 104
askerin öldürüldüğünü açıklamıştı.
Çatışmanın kimler arasında geçtiğini net bir şekilde anlamak
mümkün değil; askerle polis mi, halk ile asker mi yoksa polis-asker-halk(!)
arasında mı öğrenmek mümkün değil, zira bu mümkünsüzlüğün sebeplerinden bir ve
belki de en güçlü sebebi içi boşaltılan devletin bütün kurumlarıyla yandaş
dediğimiz medya.
Medya demişken telefonları elden ele dolaştırarak geceye
damgasını vuran ve üstün hizmet madalyasını hak eden CNNTürk elbette ki pasta
dilimlenirken payına düşen dilimin büyüklüğünde söz sahibi olacaktır. TRT ilk
etapta havayı koklamayı seçerek hava durumunu uzatabildiği kadar uzatmayı
denediyse de darbelerdeki geleneğe ayak uydurarak darbe (!) bildirisini okumak
zorunda kaldı.
Uzun ve karanlık bir geleceğin bizleri beklediğini, karanlık
bir bulutun ülkenin üzerinde dolaştığını görmek için son onbeş yıllık iktidarın
kirli oyunlarına bakmak yetmiyorsa 300-500 kişilik bir müsamere gurubunun köprü
üstlerinde sahnelediği tiyatroya bakmak yeterli olacaktır.
Nasıl bir darbe ki sadece iki büyük şehirde gerçekleşiyor.
Nasıl bir darbe ki dünyanın en büyük ordularından bir olan
ordu rejim değiştirmek için sadece 300-500 asker ve iki-üç helikopteri ve alçak
jet uçuşlarını yeterli görüyor.
Nasıl bir darbe ki paralel diyerek, bölücü diyerek içini
boşalttığı ve kendi adamlarını yerleştirerek oluşturduğu kadrolarından hiç birinin
haberi olmuyor.
Nasıl bir darbe ki gezi olaylarında ve çeşitli zamanlarda
antidemokratik uygulamaları protesto etmek için sokağa çıkan halkı çapulcu,
terörist ilan edenler dün akşam sokağa çıkmaya davet ettiler, demokrasi
kelimesini ağızlarına almadan, adaletten, özgürlükten bahsetmeden hem de.
Nasıl bir darbe ki, kendilerine “yurtta sulh” diyen
darbeciler darbeyi hükümetin uygulamalarına, iç ve dış politikalarına ve en
önemlisi de iç huzuru sağlamak için yaptıklarını söylüyorlar ama havuz
medyasına nedense hiç dokunulmuyor. (Mümkünse hiç kimsenin burnu kanamasın.)
Nasıl bir darbe ki, ne MİT’in haberi oluyor, ne genelkurmay
başkanının ne İçişleri ne de Savunma bakanlarının.
Nasıl bir darbe ki tam da Agustos ayında yapılacak olan YAŞ
kararlarının öncesine denk geliyor.
Nasıl bir darbe ki tam da referandumla başkanlığı getirecek
bir oy potansiyelinin olmadığının belirginleştiği döneme denk geliyor.
Nasıl bir darbe ki devletin en tepesindekinden en sabık
başbakanına kadar sokaktaki silahlı birimlerin önüne halkı çıkarmak için
tereddüt bile edilmeyerek kaybedilecek bir mevkiinin, koltuğun insan hayatından
daha önemli olduğunu fütursuzca dile getirmekten çekinmemişler ve bu
topraklarda bir kez daha halkın devlet için olduğu anlaşılmıştır.
Nasıl bir darbe olduğunu anlamak için sahnelenen mekânlar
çok önemlidir; köprüler iki kıtayı, yakayı bir araya getiren yollarsa bu
topraklarda o köprü hangi aşamadan başka bir aşamaya geçmek için kullanılıyor,
sembolik midir, meclisin bombalanması, halk iradesinin sembolüdür ve mağdur
olmak için en ideal yerdir.
Bu ülkede darbe bir gelenektir.
Darbeler insan hayatını hiçe sayarlar.
Darbeler insan hak ve özgürlüklerini askıya alırlar.
Darbeler demokrasilerin gövdesinde kocaman bir delik
açarlar.
Darbeler saçak altlarındaki güvercinlerin yuvalarını da
bozar, dükkânında oturup müşteri bekleyen esnafın düzenini de.
Darbeye âmâsız, fakatsız virgülsüz karşı durmak insanlık
görevidir. (HÜSEYİN BUL – BİANET)
Hüseyin Bul
1971 yılında, sekiz çocuklu bir evde doğdu. Çocukluğundan
başlayarak çeşitli işlerde çalıştı ve eğitimini sürdürdü. Atatürk
Üniversitesi'ni bitirdi. Edebiyatla Özgür Üniversite sayesinde tanıştı. Berfin
Bahar, Güney, Mahsus Mahal, Damar, İnsancıl, Evrensel Kültür, Ekin Sanat,
Bireylikler ve Yaba Öykü dergilerinde, Özgür Gündem gazetesinde ve bianet haber
sitesinde öykü, şiir ve makaleleri yayımlandı. 18. Hüseyin Çelebi Türkçe öykü
dalında ve 3. Kelenderis öykü yarışmalarında ödül kazandı. "Gölge"
adında bir öykü kitabı ve "Kar Suyu" adlı romanı yayımlanan Hüseyin
Bul İzmir’de yaşıyor.