“Bu gösteriler çığırından çıkartılmazsa değişim kanallarını tıkayan statükoya karşı Ruhani’nin elini güçlendirebilir. Tersi olursa bu olay...
“Bu gösteriler çığırından çıkartılmazsa değişim kanallarını
tıkayan statükoya karşı Ruhani’nin elini güçlendirebilir. Tersi olursa bu
olaylar rejimin zinde unsurların elinde, sistemi dönüştürmeye yönelik çabaların
üzerinde ilave bir balyoza dönüşür. Sistemin son dalgayı nasıl atlatacağını
bilmiyoruz. Fakat değişim baskısı bir kez daha ötelense de yok edilemez”
Gazete Duvar’dan Fehim Taştekin, İran’da 28 Aralık’ta
başlayan protestolara ilişkin yazısında, İranlıların dışarıdan yönlendirmelerle
rejim değiştirmeye kalkışacakları beklentisinin boş olduğunu belirterek,
“Geçmişte yurtdışında yaşayan rejim karşıtları bile dış müdahalelere prim
vermedi… Bu gösteriler çığırından çıkartılmazsa değişim kanallarını tıkayan
statükoya karşı Ruhani’nin elini güçlendirebilir. Tersi olursa bu olaylar
rejimin zinde unsurların elinde, sistemi dönüştürmeye yönelik çabaların
üzerinde ilave bir balyoza dönüşür” ifadelerini kullandı.
Taştekin ayrıca, İran’daki değişim baskısının ‘bir kez daha
ötelense’ bile yok edilemeyeceği değerlendirmesinde bulunuyor.
Fehim Taştekin’in bugün (2 Ocak) yayımlanan “İran nereye
gidiyor?” başlıklı yazısı şöyle:
İran, üzerinde çok konuştuğumuz ama en az bildiğimiz bir
ülke. Elbette anlaşılması kolay bir toplum veya sistem değil. Bir kere hariçten
basmakalıp yaklaşımlarla çözümlenmesi zor.
28 Aralık’ta Meşhed’de başlayıp diğer kentlere de yayılan
gösteriler nedeniyle ‘İran Baharı’ ve ‘İran Devrimi’nden rejim değiştirme
komplosuna varan çıkarımlar yapıldı.
1979 sonrası şekillenen siyasal yapıya renk veren belli
başlı akımlardan hareketle sokağı tanımlayabiliyorduk. ‘Reformcular’ ile
‘muhafazakârlar’, ‘inkilabiler’ (devrimciler) ile ‘zıddi inkilabiler’ (devrim
karşıtları), ‘reformcular-solcular’ ile ‘usulgarayan’ (ilkeciler- gelenekçi
muhafazakârlar), ‘ılımlılar’ ile ‘radikaller’ ya da gelenekçiler ile hem sağa
hem sola hitap eden ‘amelgarayan’ (amelciler-pragmatist modern muhafazakârlar)
üzerinden kurduğumuz karşıtlıklar tabloyu anlamayı kolaylaştırıyordu. Gerçi bu
denklemleri çözerken de beynimiz patlıyordu. Sonuç itibariyle Mehdi Kerrubi
gibi sola öncülük eden molla ile sağa öncülük eden mollalar aynı sarıkla
karşımıza çıkıyor.
Parti, grup, cephe veya akımlar kendi iç dinamik ve
ideolojik arka planlarıyla iyice anlaşılmadığından 2009’da devrimin lider
kadrolarında yer almış isimlerin öncülüğünde yönetime meydan okuyan ‘Yeşil
Hareket’ de ‘karşı devrim’ provası gibi okundu. Bu çıkarımlar her türlü
rahatsızlığı ‘rejim düşmanlığı’ olarak görmeyi tercih eden statükonun da işini
kolaylaştırıyordu.
***
Son gösteriler çıkış yerleri, atılan sloganlar, talepler,
bunlara karşı hükümet ve muhalefetin tutumu dikkate alındığında zaten yanlışlar
üzerine kurulu olan ezberlerimizi iyice tarumar etti.
Bir kere şunu iyice belleyelim: İran halkı protest bir
karaktere sahiptir. Diğer Ortadoğu toplumlarıyla kıyaslanamayacak kadar
devingendir. Bu ülkede fiyat artışları, işsizlik ve kötü ekonomik koşullara
karşı gösteriler hiç de eksik olmuyor. Çok daha kitleselleşen gösteriler de az
sayılmaz. Mesela ‘ılımlı muhafazakâr’ Haşimi Rafsancani 1992 ve 1995’te büyük
protestolarla yüzleşmişti. Diğer cumhurbaşkanlarının dönemlerinde de
protestolar eksik olmadı. Şu anki Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani seçildiği 2013’ten
beri işçi, memur ve emeklilerin pankart ve sloganlarıyla karşılaştı. Yani
İranlılar ‘küresel cahil’ Donald Trump’ın zannettiği gibi şiddetle bastırılan
2009’dan bu yana ilk kez sokağa çıkmış değil.
Kuşkusuz son gösteriler birden fazla şehre yayılıp rejimin
unsurlarını hedef aldığı için gündemi kolayca işgal etti.
Protesto dalgasıyla ilgili İranlı uzmanların da yorum yapmak
için beklemeyi tercih ettiği bir bulanıklık var:
– Gösteriler, Tahran’da değil İmam Rıza’nın türbesi
nedeniyle Şiiliğin en önemli şehirlerinden biri olan Meşhed’de tetiklendi.
Yılda 2-3 milyon ziyaretçiyi ağırlayan Meşhed istihbarat ve polis birimlerinin
gözaltında tuttuğu bir şehir. Gösteriler Meşhed’den sonra Hazreti Fatıma’nın
türbesinin bulunduğu Kum’a da sıçradı. Bu yüzden hükümet kanadı, gösterileri
‘muhafazakâr’ muhalefetin tezgâhladığını öne sürdü. Milli Güvenlik Kurulu Genel
Sekreteri Ali Şemhani, Meşhed Cuma İmamı Ahmed Alemulhuda’yı gösterileri
yönlendirmekle suçladı. Alemulhuda, Ruhani’ye karşı muhafazakârların adayı olan
İbrahim Reisi’nin kayınpederi. Reisi memleketi Meşhed ve Kum’da Ruhani’yi açık
farkla geride bırakmıştı. Şemhani haklı olsa bile gösteriler kısa sürede
sistemle derdi olan farklı kesimleri içine çekti. Ekonomik taleplerle başlayan
gösteriler sistem içinde birbirine rakip aktörlerin hedef alındığı bir siyasal
karakter kazandı. “Hamaney’e ölüm”, “Ruhani’ye ölüm” ve “Devrim Muhafızları’na
ölüm” sloganları en fazla dikkat çekenleriydi.
– Yeşil Hareket’in bileşenleri dahil ana siyasal akımların
hiçbiri gösterilere katılmadı. Hatta 2009’dan beri ev hapsinde tutulan Mehdi
Kerrubi ve Mir Hüseyin Musavi için kimse slogan atmadı.
– 2009’daki gibi öfkeye liderlik eden bir kadro, siyasal bir
bütünlük ve söylemde tutarlılık yok. Tepesi atık sloganlar öne çıkıyor.
“Fiyatlara ölüm” her kesimin gönlünden geçen belki tek slogan.
– Örtünme dayatmasına karşı birkaç kadının cesur çıkışı da
sosyal medyada öne çıktı. Fakat örtü, öfkenin tam odağında gözükmüyor. Kuşkusuz
örtü zorunluluğu İran’ın en önemli sınavlarından birisi. Bu konuda son
zamanlarda görülen esneme, dayatmanın tamamen kalktığı bir özgürleşmeye
varmazsa rejim en ciddi meydan okumayı bu meseleden görebilir. İran’da kadınlar
değişimin güçlü dinamiği olageldi. Her şeye rağmen bu karakter kaybolmadı.
– Sloganlar milliyetçi bir dönüşüme de işaret ediyor. Bir
tarafta ‘İranlılık’ diğer tarafta bunu aşan ‘Farslık’ refleksi. Suriye ve
Yemen’den Gazze’ye kadar İran dışındaki mücadeleler için harcanan paraları
eleştirenlerin tutumu ‘İranlılar için İran’ diye özetlenebilir.
Milliyetçi-ırkçı savrulma ise “Hepimiz İranlıyız, Arapları tanımıyoruz”
sloganında kendini ele veriyor.
– Bütün sindirme politikalarına rağmen rejim karşıtlarının
potansiyelini koruduğu da anlaşılıyor. “İslami bir cumhuriyet istemiyoruz”,
“Bağımsızlık, Özgürlük, İran Cumhuriyeti”, “Reformcular, muhafazakârlar; oyun
bitti”, “Öleceğiz ve İran’ı geri alacağız” sloganları atıldı.
– Partiler ve liderler olmadan gelişen gösteri dalgası yeni
bir dinamiğe işaret ediyor. Şah dönemini görmemiş, devrim sürecini yaşamamış ve
onda dördü işsiz olan gençler, örgütsel yapılardan bağımsız davranıyor.
Başıbozukluk içinde kendi mecrasını yaratan insanlar var. Bu tür mecralar
kolayca şiddete savrulup sistemin güç kullanmasına bahane sunuyor.
– Bu karmaşa da “Rıza Şah, huzur içinde yat” diyenler de
çıktı. Kuşkusuz İranlılar arasında Pehlevileri modern İran’ı inşa eden hanedan
olarak görenler var. Şahlık birileri için nostalji özelliğini koruyor.
– Belli yerlerdeki sınırlı müdahalelere rağmen güvenlik
güçleri kendilerini dikkat çekici şekilde tuttu. Ya ciddi bir tehdit olarak
görmedikleri için izleme modunda kaldılar ya da ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve
BAE ortaklığının İran’ı dışarıda önleme, içeride karıştırma çabalarını
artırdığı bir dönemde bilerek müdahale etmediler. Yıllarca Güvenlik Konseyi
başkanlığı yapmış olan Ruhani’nin güvenlik birimlerinin tutumunda ne derece
belirleyici olduğunu bilmiyoruz.
Tabii komplo teorisine “Gösterilerin arkasında kendileri
olduğu için müdahale etmediler” cümlesi eklenebilir ama bu ziyadesiyle meseleyi
basitleştirmek olur ve bizi hakikatten uzaklaştırır. O hakikat yolsuzluk,
işsizlik, enflasyon, pahalılık, yaptırımların getirdiği zorluklar, ekonomiye
çeşitlendirecek yatırımlar kısıtlı kalırken dini kurumlara bol keseden ayrılan
ödenekler, denetimsizlik, özgürlüklerin kısıtlanması ve halk iradesinin üzerine
çıkan ‘ilahi’ iradelerin insanları bezdirmiş olmasıdır.
– Yönetim bu kez en azından göstericileri şeytanileştirme
yoluna gitmedi. Ruhani taleplere hak veren ve özeleştiri yapan bir duruş
sergiledi. Bu önemli. Medyada da insanların taleplerine kulak verilmesi
gerektiği vurgulandı. Hamaney’in kontrolündeki devlet televizyonunda ünlü
sunucu Rıza Raşidpur, Ruhani taraftarı bir vekile şu soruyu sordu:
“Meclis önünde barışçıl gösteriler düzenlenirken kaç kez
arabanızı durdurup bu insanların ne istediğini sordunuz?”
Yetkilileri durdurup gösteriler hakkında ne düşündüklerine
soran Raşidpur’a ait video kesitlerini yayan Devrim Muhafızları’nın finanse
ettiği yayın organlarıydı. Bu İran’daki çeşitliliğe, dinamizme ve siyasi aklın
işleyiş biçimine dair fikir veriyor. Camia Ferda gazetesi “Siyasi protestoları
ekonomik ve sosyal reformlarla bitir” diye yol gösterdi. Reformcu Bahar
gazetesi şu çağrıyı yaptı: “İnsanlar memnun değil, ne sağdan, ne soldan, ne
usulgarayandan, ne reformcudan, ne ılımlıdan ne de radikalden: Lütfen
dinleyin.”
Eftab Yezd gazetesi de “Sayın Ruhani! Halkla Konuş” diye
seslendi.
***
Mevcut görüntüden ‘molla rejimi dağılıyor’ sonucu çıkarmak
ziyadesiyle abartılı olur. Rejim kendisini korumak için sadece güvenlik
unsurlarını değil geniş kitleleri seferber etme potansiyelini hâlâ koruyor.
Milyonların sokaklara dökülmesi dini lider dahil Şii mercilerin vereceği
çağrılara bağlı. Mesele, “Dış güçlerin komplolarına karşı İslami rejimi koruma”
konseptine çekildiğinde iş değişir. O zaman sistem Devrim Muhafızları ve Besic
güçlerini devreye sokmaktan çekinmez. O yüzden reformcular halkın meşru değişim
taleplerinin anlaşılması, baskının doğru bir şekilde yönlendirilmesi,
tartışmadaki odağın herkesi ilgilendiren sorunlardan uzaklaşmamasının önemini vurguluyor.
İranlıların dışarıdan yönlendirmelerle rejim değiştirmeye
kalkışacakları beklentisi de boş. Geçmişte yurtdışında yaşayan rejim karşıtları
bile dış müdahalelere prim vermedi. Anketlere bakılırsa insanlar, hükümeti
eleştirseler de ekonomik sıkıntılardan dolayı Batı’nın yaptırımlarını sorumlu
tutmaya devam ediyor. Nükleer anlaşmaya rağmen ABD’nin diğer ülkeleri İran’a
yatırım yapmaktan caydırdığını düşünenler çok. Halkta hayalkırıklığı büyük ama
öfkenin yöneldiği ya da yöneleceği adres sadece hükümet değil. Bu yüzden ABD
Başkanı Trump’ın dün terörist muamelesi yaptığı İranlılara sunduğu desteğin
alıcısının çıkacağını zannetmiyorum. İran’ın Ortadoğu’da etkin olma çabası,
IŞİD’e karşı Suriye-Irak sahnesinde yürüttüğü savaş, Hizbullah ve Filistinli
örgütlere desteğin mantığı sorgulansa da bunun halkın tercihlerinde mutlak
belirleyici olduğunu söylemek de zor. Aksi halde Kudüs Gücü Komutanı Kasım
Süleymani’nin bir stara dönüşmesini izah etmek zorlaşır. Büyük bir savaş ve
kriz çıkmadığı sürece dış politika konuları iç politikayı tayin etmede marjinal
etkiye sahip. Ayrıca İran’ın IŞİD gibi Şii düşmanı örgütlere karşı dışarıda
‘önleyici savaş’ yürüttüğü savı destek buluyor.
Bu gösteriler çığırından çıkartılmazsa değişim kanallarını
tıkayan statükoya karşı Ruhani’nin elini güçlendirebilir. Tersi olursa bu
olaylar rejimin zinde unsurların elinde, sistemi dönüştürmeye yönelik çabaların
üzerinde ilave bir balyoza dönüşür. Sistemin son dalgayı nasıl atlatacağını
bilmiyoruz. Fakat değişim baskısı bir kez daha ötelense de yok edilemez. Hiçbir
sınır tanımayan yeni nesillerin düşünme bağlamları farklı. Statükoyu koruma
direnci İran’a daha kırılgan, huzursuz, istikrarsız ve farklı müdahale
seçeneklerine açık hale getirebilir. İran önümüzdeki süreçte kendi çözümünü
üretmek durumunda. (SENDİKA.ORG)