AKP, Moskova’nın çağrısına uymayıp Şam ile doğrudan diplomatik ilişki kurmadığı ve Afrin’e yönelik operasyonlara devam ettiği takdirde, ön...
AKP, Moskova’nın çağrısına uymayıp Şam ile doğrudan
diplomatik ilişki kurmadığı ve Afrin’e yönelik operasyonlara devam ettiği
takdirde, önümüzdeki birkaç gün içinde Moskova Şam’ın talebine uyarak hava
sahasını kapamayı gündeme alır ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin
toplanması için yeni bir çağrı yapılır. Ankara hangi tercihi yaparsa başı
beladan kurtulamayacaktır...
25 Ocak 2018 tarihinde Sendika.Org’da yayımlanan “Afrin
operasyonunda kim ne elde etmek istiyor?” başlıklı makalemde bugün ortaya çıkan tabloyu çok açık olarak
tanımlamıştım. Söz konusu makalede şöyle yazmıştım: “PYD, Afrin sorununu Rusya
ile değil Şam ile çözmeye yöneldi. Önümüzdeki kısa bir süre içinde, Türkiye’nin
müdahalede bulunduğu sınır bölgelerinin Esad yönetimiyle birlikte korunması,
hava üssünün Suriye ordu birliklerine bırakılması ve hatta Afrin’deki resmi
kurumlarda Kürt ve Suriye bayraklarının birlikte bulunması ya da yönetimin
ortaklaştırılması, El Bab bölgesine yönelik bir askeri operasyonun birlikte
yapılması, buna paralel olarak hava sahasının uçuşa kapatılmasının sağlanması
gibi bazı önemli ortak kararlar alınabilir. Böyle bir sürecin oluşmasıyla,
Türkiye-İslamcı örgütler (ÖSO) ile Suriye-YPG askeri güçlerinin karşı karşıya
gelmesi olasılığı artacaktır. Böylesi bir durum özellikle Ankara için tahmin
edilenin çok ötesinde ciddi sorunlara yol açabilir.” PYD ile Şam yönetimi
arasında yapılan yoğun görüşmeler sonucunda Suriye ordusuna bağlı özel
birliklerin bir kısmı Afrin’e girmeye başladı. Politik-diplomatik ilişkilerin
arka planı objektif okunduğunda bugünkü gelişmenin bir sürpriz olmadığı çok
daha net görülür.
ABD ile Rusya taktik diplomatik savaşının merkezinde Afrin
bulunuyor. Her iki güç Suriye merkezli askeri ve politik stratejisini etkin
kılmak için Afrin üzerinde bir bakıma satranç oynamaya başladılar. Çok sayıda
bölgesel oyuncu olmakla birlikte özellikle Şam-Ankara-Kamışlı hattı çok daha
fazla ön plana çıkıyor.
ABD ve Rusya’nın tutumu
Öncelikli olarak birkaç noktanın altını çizmek gerekiyor.
Birincisi, YPG merkezli Demokratik Suriye Güçleri (QSD) ile
Esad yönetimi arasında yapılan görüşme ABD’nin bilgisi ve onayı dahilinde
gerçekleşiyor. Washington’un, Şam’a bağlı askeri güçlerin Afrin’e girmesine
sessiz onay vermesinin arka planında öncelikli olarak Ankara-Moskova arasındaki
ilişkileri bozma ve bu iki gücü yeniden karşı karşıya getirme amacı yatıyor.
ABD, Rusya’nın stratejik hamlesini biliyor ve bu hamlenin içinde sanıldığı gibi
Türkiye özel olarak yer almıyor. Moskova’nın Ankara ile kurduğu ilişkinin arka
planında esasen NATO içerisinde askeri-politik bir kriz çıkartma hedefi
yatıyor. Bu konuda önemli avantajlar da elde etti denebilir. ABD, bu denklemi
tekrar tersine döndürmek, resmi olmayan fiili ittifakı etkisizleştirmek
istiyor. Afrin bunun önemli bir aracı olarak ele alındı. Nasıl ki, “Afrin benim
güvenlik alanım değil” diyerek Türk ordusunun Afrin’e girişini teşvik etmişse,
şu an Şam yönetimine bağlı birliklerin Afrin’e girmesine sessiz kalarak hem
Türkiye’nin Afrin hamlesini boşa çıkartmaya hem de Putin-Erdoğan balayına son
vermeye çalışacak. Böylelikle Ankara’nın yeniden ABD’nin Suriye merkezli
bölgesel politikalarına tabi olmasını sağlayacak. Ankara’daki iktidarın
Rusya’dan uzaklaşıp yeniden ABD’ye yaklaşmasının politik ve askeri sonuçlarının
ağır olacağı da açıktır. Bu nedenle de ABD’nin, QSD ile Şam arasındaki
anlaşmaya onay vermesini, uygulamaya konulan planın adımlarından biri olarak
okumak gerekir.
İkincisi, QSD ile Şam arasında varılan anlaşmanın, Rusya’nın
onayı olmadan gerçekleşmesi mümkün değildir. Esad, Putin’in karşı çıktığı bir
hamleyi istese de yapamaz. Moskova çok yönlü uyguladığı planın evrelerini
aşamalı olarak uyguluyor. Rusya, Türkiye’nin askeri operasyonuna onay vererek
YPG’nin Afrin’i Esad rejimine teslim etmesini sağlamaya çalıştı. Bunun çok zor
olduğu görüldü. Geçen hafta QSD-Esad yönetimi-Rusya temsilcileri arasında
yapılan görüşmelerde, PYD’nin Afrin’i hiçbir şekilde terk etmeyeceği
konusundaki kararlılığı görüldü. Rusya Savunma Bakanlığı üç gün önce QSD’nin
üst düzey komutanlarını Moskova’ya davet etti. Yani Ankara’nın savaş açtığı
‘teröristler’ Rusya’nın özel askeri jetleriyle Moskova’ya götürüldü ve yeni
pazarlıklar yapıldı. Oldukça gergin geçen ancak sonrada ortak bir uzlaşıya yol
açan bir süreç başladı.
Rusya’nın geri adım atmasını sağlayan diğer bir faktör de
Esad yönetiminin Ankara operasyonundan oldukça rahatsız olması, YPG’nin
beklenilenden çok daha ciddi bir direniş göstermiş olması ve halkın Kobanê’de
olanın tersine bölgeyi terk etmemesidir. Rusya’nın gözetiminde yapılan
görüşmede “QSD’nin Suriye toprakları içinde kalmak istedikleri, ayrı bir devlet
kurmayı ve ayrılmayı düşünmedikleri” böylelikle “bir federasyon içerisinde
politik sorunların çözüleceği ilkesi” üzerinde anlaşıldı.
Erdoğan’a tanınan süre doldu
Rusya’nın önce Ankara’nın operasyonuna, bugün ise QSD-Esad
ittifakına onay vermesi çok yönlü planların bir parçasıdır. Söz konusu yazımda
“Rusya, Türkiye’ye süresiz ve koşulsuz bir operasyon izni vermedi. Rusya
medyasında yapılan analizlere göre operasyonun belli bir süreyi ve alanı
kapsadığı açıktır. Bu sürenin yaklaşık 3 haftayı ve 15 km bir derinliği
kapsadığı söyleniyor.” Putin’in Erdoğan’a verdiği süre esasen doldu. Bu zaman
içinde Ankara’nın hedeflediği askeri hamlelerde istenilen sonucu alamadığı
ortaya çıktı. Esad-QSD ittifakı da verilen sürenin dolduğunun ilanıdır. Çok
olağanüstü bir gelişme olmadığı takdirde, Türkiye’nin askeri operasyonu bundan
sonra daha ileriye gitmez.
Şam-QSD’nin Afrin ittifakından sonra Rusya Dışişleri Bakanı
Lavrov tarafından yapılan açıklama, Moskova’nın yeni hamlelere yöneleceğini
gösteriyor. Lavrov, “Türkiye’nin güvenlik çıkarları, Şam’la doğrudan diyalog
yoluyla tamamen korunabilir” dedi. Uluslararası hukuk bakımından Şam askeri
güçlerinin Suriye toprakları olan Afrin’e girmesi meşrudur. ABD dahil hiçbir
uluslararası güç Şam yönetimine bağlı askerlerin Afrin’de konumlanmasına ve
hatta Türkiye karşısında aktif savunmaya geçmesine karşı çıkmaz. Peki, Suriye
askeri güçlerinin gelmesine onay veren Rusya’nın Ankara’ya “Esad yönetimiyle
doğrudan diplomatik ilişkiye geçmesi” çağrısı ne anlama gelir? Öncelikli olarak
Ankara’nın bugünkü pozisyonunu koruyabilmesi için Esad’ı tanıyarak ortak
adımlar atmasını sağlamaktır. Erdoğan’ın böylesi bir politika değişikliğine
girmesi, hem stratejisinin çöktüğünü tescil etmesi anlamına gelir hem de Suriye
topraklarına girmesinin hiçbir gerekçesi kalmaz. Önemli oranda başarısız kalan operasyona
son verilerek çekilmesi anlamına gelir. Yapılan çağrı Ankara’yı tahmin
edilenden çok daha fazla zorlayacaktır. Bu olmadığı takdirde, yani Moskova’nın
çağrısına uymayıp Şam ile doğrudan diplomatik ilişki kurmadığı ve Afrin’e
yönelik operasyonlara devam ettiği takdirde, önümüzdeki birkaç gün içinde
Moskova Şam’ın talebine uyarak hava sahasını kapamayı gündeme alır ve Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi’nin toplanması için yeni bir çağrı yapılır. Ankara
hangi tercihi yaparsa başı beladan kurtulamayacaktır.
Moskova’nın dikkate değer bir hamlesi de, Kürtlerle olan
ilişkileri hızla yeniden dengelemeye çalışmasıdır. Lavrov’un “Türkiye’nin
kaygılarını ve Kürtlerin arzusunu kabul ediyoruz. Kabul etmediğimiz ve karşı
çıktığımız husus, yabancı güçlerin jeopolitik ve dar görüşlü amaçlarına ulaşmak
amacıyla Kürt halkının meşru çıkarlarıyla hiçbir alakası olmayan gündemlerini
Suriye’de öne çıkarmak için bu arzular üzerinde spekülasyon yapma
girişimleridir” sözleri önemlidir. Burada ilk mesaj jeopolitik çıkarları için
Suriye’nin iç dengelerini değiştirmeye çalışan ABD’yedir. İkincisi Kürtlerin
meşru halklarına saygılı olduklarını ve tanınması gerektiğini belirtmesi, son
mesaj da Ankara’nın kaygılarına yöneliktir. Lavrov, Kürtleri ve Ankara’yı aynı
düzeyde gördüğü mesajını veriyor. Böylelikle Ankara’nın Suriye’deki Kürtlere
yönelik izlemeye çalıştığı politikalara karşı olduğunu belirtiyor. Bir bakıma,
Ankara’ya “Kaygılarınızı anlıyoruz ama Suriye’deki Kürtlerin taleplerini de
kabul ediyoruz. Bu sizi ilgilendiren bir durum değildir” diyor. Bunun politik
analizi de Ankara’nın güvenliğini gerekçe göstererek başladığı Afrin
operasyonun sınırlarını çiziyor. Durması gereken yeri belirliyor.
Neler olacak?
Esad yönetimine bağlı güçlerin Afrin’e girmesinin
askeri/politik yansımaları nasıl olacaktır?
Birincisi Afrin’in yönetim yapısının ve politik statüsünün
yeniden tanımlanması gündeme gelebilir. Afrin ortak yönetimli özel statülü bir
kantonal bölge olarak kalması üzerinde bir anlaşmaya varılması yüksek bir
olasılıktır.
İkincisi Afrin’de yeni ortak bir savunma gücü oluşturulması
önemli oradan netleşmiş bulunuyor. Bundan sonra Esad’a bağlı askeri birliklerin
tank, top, füze bataryaları gibi ağır silahlarla Afrin’e gelip koşullanmaları
sürpriz olmayıp kurulan ittifakın bir sonucudur.
Üçüncüsü, TSK-ÖSO askeri ittifakına karşı Esad-QSD askeri
ittifakı artık kurulmuş sayılır. ABD ve
Rusya, iki tarafa da aktif destek vermeyecek bir görüntü çizerek arabulucu
rolüne soyunacaklardır. Ancak arka planda ABD, QSD’yi; Rusya ise Esad güçlerini
destekleyebilir. Afrin’de askeri olarak darbe almış, politik hedeflerini önemli
kaybetmiş bir Ankara’nın Münbiç ile uğraşacak gücü olmayacaktır. Ayrıca geçen
hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri
Bakanı arasındaki, diplomatik gelenekleri aşan, hiçbir tutanağın yer almadığı
bütünüyle sözlü iletişime dayanan görüşmede, ne ABD’nin PYD politikası ne de
Türkiye’nin Suriye politikasına yönelik bakış açısı esasen değişti. Ankara
merkezli olumsuz gelişmeler ABD’nin çıkarlarına çok daha fazla hizmet
edecektir.
Dördüncüsü, Ankara, Şam ile diplomatik ilişki kurmadığı
takdirde Suriye’nin hava sahası Türkiye’nin savaş uçaklarına kapanacaktır.
Böyle bir olasılığın ortaya çıkması Ankara’nın Afrin planının bütünüyle
çökmesine yol açar ve Türk savaş uçaklarının vurulmaya başlaması yüksek bir
olasılık olarak gündeme gelebilir.
Beşincisi, Afrin operasyonunun askeri sonuçlarına bağlı
olarak, Esad-QSD ittifakıyla Bab’a ve İdlip’e yönelik bir kısım operasyonların
gündeme gelmesi yüksek bir ihtimaldir. Afrin savaşı bu kez tersten Şam-QSD
güçleri tarafından önce İdlip’e sonra Bab’a taşınacaktır. Afrin’i ele geçirmek
isteyen Ankara’nın Bab’ı kaybetmesi gündemdedir.
Altıncısı, İdlip’te Moskova’ya tabi olan Ankara’nın Afrin’de
eli boş dönmesi, Suriye denkleminde artık yerinin kalmadığının tescili anlamına
gelir. Bab’da kalmasının da bir anlamı kalmayan Ankara’nın iç politika
denkleminde çok daha ciddi sorunların oluşmaya başlaması kaçınılmaz görünüyor.
Sessizleşen Washington ile aktif görünen Moskova, Fırat’ın
doğusu ve batısı üzerindeki pazarlığa devam ediyor. Mesele Münbiç-Bab-Afrin
hattının kontrolüdür. Washington, Esad yönetiminin geleceğinin olmadığını
görüyor ve bu nedenle Afrin konusunda sessiz kalarak taviz verdiği görüntüsü
çizse de kendi planlarını uygulamaya devam ediyor. “Münbiç’i müttefiklerimizle
koruyacağız” diyerek QSD’yi kast eden ABD, orta vadede Afrin’i de kapsayan
planlarından vazgeçmiş değil.
AKP’nin Pentagon’a ihtiyacı var
Mevcut gelişmeler dikkate alındığında Ankara’nın askeri ve
politik hamle aralığı oldukça sınırlıdır. Moskova-Washington arasında sıkışmış
Ankara’nın bölgede politik ve askeri olarak kazanma şansı oldukça zor
görünüyor. İki güçten birine yaslanması dengeyi değiştirmeyeceği açıktır. Ancak
Rusya-İran-Suriye ittifakı bölgede yalnızlaşan Türkiye’nin stratejik planlarına
karşı güçlü bir tehlike oluşturacak gibi görünüyor.
Rusya ile ilişkilerini bir dengede tutarak yürütmek zorunda
kalan Ankara’nın Moskova’dan kopuşu, uçak faciasını da aşacak düzeyde AKP
iktidarına çok ciddi yansımaları olacaktır.
Ankara, Zarrab gibi uluslararası davaları da dikkate alarak önümüzdeki
süreçte yönünü aşamalı olarak Pentagon’a dönmek zorunda kalacak gibi görünüyor.
Ankara’nın başta düşman-terörist gördüğü PYD’ye yönelik bakış açısını değiştirme,
yeniden NATO eksenli çizgiye yönelme, ABD ve AB merkezli ilişkileri ön plana
çıkartma gibi bir kısım hamlelere ihtiyacı var. Bu hamlelerin ne kadar etkili
ve sonuç alıcı olacağı, içteki politik ve ekonomik dengelerin değişimine
bağlıdır.
İzlenen savaş politikalarının toplum üzerindeki psikolojik
etkisi kırılıyor. Afrin hamlesinde beklenen sonucun çıkmaması iç dengeleri
iktidarın aleyhine dönmesine nesnel bir zemin oluşturuyor. Putin’in ipiyle
Afrin’e giren Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi Afrin, Türkiye’nin iç meselelerini
etkileyecek hale geldi.
Sorunların çözümü çok yönlü demokratikleşmedir.
(MUSTAFA PEKÖZ – SENDİKA.ORG - mustafapekoz65@gmail.com)