HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

"Devrimci bir partinin inşası... HDP’nin tam tersi olan araç ve metodları gerektirmektedir"

HDP VE DEVRİM I – Giriş Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) bağrında 27 Ekim 2013 tarihinde yapılan kongre ile ortaya çıkan Halkların De...


HDP VE DEVRİM

I – Giriş

Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) bağrında 27 Ekim 2013 tarihinde yapılan kongre ile ortaya çıkan Halkların Demokratik Partisi (HDP), birçok açıdan analiz edilmesi gereken politik bir fenomendir.

HDP hem toplumsal ve siyasal bileşenleri hem örgütlenmesinin özgünlüğü hem de ortaya çıktığı politik konjonktür bakımından ilginç özelliklere sahiptir.

Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) açısından HDP’nin teorik ve politik analizi ve ona karşı politik tutum sorunu önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada doğru bir politik tutum ancak HDP’nin politik karakteri teorik olarak doğru bir şekilde ortaya konulduğu zaman mümkündür. Bu yapılmadığı taktirde HDP noktasında bazı politik yanılsamalar kaçınılmaz hale gelir ve hatta tasfiyeci anlayışın daha da güçlenmesine dahi neden olabilir.

Bununla birlikte HDP ilginç bir tarihsel gösterge de sunmaktadır. Bu gösterge PKK’nin Türkiye devrimi noktasındaki çabalarının politik ve tarihsel sınırıdır. Bu noktanın anlaşılması TDH’nin görevlerini anlaması noktasında önemlidir. İki ülkenin devriminin dinamiklerinin doğru anlaşılması ve bu dinamiklerin birbirine karıştırılmaması doğru hedef ve görevlerin belirlenmesi noktasında tayin edici bir öneme sahiptir.

II – HDP’nin politik karakteri nedir?

Her şeyden önce belirlenmesi ve altının önemle çizilmesi gereken nokta, HDP’nin bir devrim değil reform partisi olduğudur. Onun tarihsel karakterinin doğru belirlenmesi, onun politik görev ve araçlarını doğru ele alabilmek için olmazsa olmaz koşuldur.

HDP’nin yasal bir parti olması ve politik programını bu yasallık sınırları içerisinde gerçekleştirmek istemesi, ister istemez onu reformlar yolu ile ilerleyen bir parti yapacaktır. HDP’nin politik programı ve ona uygun düşen politik taktik, araç ve metotlar, onu burjuva-demokratik bir karaktere büründürmektedir. Bu noktada HDP Türkiye’nin burjuva-demokratik dönüşümünü öngören bir liberal parti görünümündedir.

Bir partinin ya da örgütün politik karakterini belirleyen durum, bu parti ya da örgütün önüne hedef olarak neyi koyduğu değildir; daha çok “onun eyleminin içeriği”dir. Bu eylemin içeriği ise bu parti ya da örgütün, bu eylem için kullandığı araç ve metot ile belirlenir. Bu noktada HDP yasal araç ve metotlar ile politik programını gerçekleştirmek isteyen bir parti olduğu için ancak reformlar aracılığı ile ilerleyen bir parti olabilir ki bir reform partisidir.

Bu noktada sorun HDP’nin liberal  ve reformcu bir parti olması sorunu değildir. Reformlar ile devrimci önlemler tarihsel olarak iç içe geçmiş ve birbirinden ayrılmaz unsurlardır. Burada sorun, reformların bir toplumsal devrim perspektifi temelinde devrimci hareket açısından ele alınması ve onun ile doğru ilişkilendirilmesi sorunudur. Bu noktanın doğru anlaşılması ve ele alınması  noktasında, Kürt Özgürlük Hareketi (PKK) ve BDP ilişkileri bize bazı ipuçları sunmaktadır.

TDH ama özellikle de komünist hareket, reformları gözardı edemez ya da elinin tersi ile itemez. Hatta devrim için büyük kitlelerin seferber edilmesi için reformlar için mücadele etmek kaçınılmazdır. Burada sorun reformların ne kadar devrimci bir politik çizgiye bağlanabildiği ve onun tarihsel disiplini altına alınabildiği sorunudur ki, bu noktada TDH’nin “politik sicili” oldukça kötüdür.

TDH ne zaman reform araçlarına el attıysa hemen kendisini politik ve örgütsel bir karmaşa ve dağınıklık içerisinde bulmuş ve de hemen tasfiyeci bir çizgiye sürüklenerek devrimci çizgisini kaybetmiştir. Devrimci pratik çalışmada bu reform ve devrim ilişkisinin doğru bir şekilde belirlenememesi ve birbirine bağlanamaması TDH’nin en büyük teorik ve politik sorunudur ve de bu sorun teorik olarak doğru bir şekilde çözülene kadar da istikrarlı ve sürekli bir devrimci siyasetin ortaya çıkması mümkün değildir. Bunun dışındaki yaklaşımlar liberal yanılsamalardan başka bir anlama gelmezler.

III – HDP, burjuva demokrasisi  ve faşizm

HDP’nin tarihsel rolünü doğru değerlendirebilmek için, burjuva demokrasisinin faşizm karşısındaki konumunu ve dinamiğini iyi kavramak gerekir.

Burjuva demokrasisi uzun zamandan beri devrimci niteliğini kaybetmiştir. Kapitalizmin şafağında feodalizme karşı devrimci bir niteliğe sahipti. Ancak sermayenin siyasal iktidarı ele geçirmesinden sonra feodal toplumsal tabakaları ve yine küçük ve orta ölçekli sanayiyi tamamen kendi toplumsal sisteminin temel unsurlarına bağlamasından sonra, burjuva demokrasisinin devrimci niteliği giderek kaybolarak reformist bir karaktere bürünmüştür. Bugün büyük burjuvazi karşısında küçük-burjuvazi ve liberal burjuvazinin özellikle de küçük-burjuvaziye yakın kesimleri devrimci değil reformist bir yapıya sahiptir.

Ama temel sorun küçük ve liberal burjuvazinin reformist olması sorunu değildir. Sorun bu toplumsal sınıf ve tabakaların yani reformizmin devrimin temel stratejik yöneliminin tarihsel disiplini altına nasıl alınacağı sorunudur.

Burjuva demokrasisinin tek başına faşizm karşısında başarı şansı yoktur. Olsa dahi bu işçi ve emekçilerin tarihsel çıkarlarından ziyade başka bir sömürücü sınıflar koalisyonunun siyasal ve toplumsal başarısı anlamına gelir, ki bundan sonra atacağı ikinci adımın ise devrimci hareketin bastırılması olacağı açıktır. Bundan dolayı reformist hareket ve unsurların devrimci otoritenin dışında kendiliğinden haliyle devrimci bir siyaset üretemeyeceği kendiliğinden anlaşılır.

AKP’nin özellikle de Gezi direnişinden sonra açıkça küçük-burjuva ve liberal sınıf ve tabakalardan uzaklaşmaya başladığı bir zamanda, HDP’nin bu alanı doldurmak istemesi anlaşılır bir durumdur. Ancak devletin çözülmekten ziyade daha da baskıcı ve otoriter bir eğilim kazanmaya başladığı bir zamanda, HDP gibi liberal bir partinin tek başına tarihsel kazanımlar elde edeceğini sanmak sadece liberal yanılsamalara kapılmak olur. HDP faşist diktatörlüğün daha da otoriterleşmesi karşısında siyasi ve örgütsel olarak savunmasız ve dayanaksız durumdadır.

Toplumsal yapının bütünlüğünden dolayı devrimci önlemler ile reformist önlemlerin birbirinden ayrılmayan ve iç içe geçmiş olan bir yapısı vardır. Devrim için mücadele reformlar için mücadeleyi de gerektirir ve ikisi birbirinden ayrılmazlar. Ancak devrimin “komuta yapısı” içerisinde her ikisinin tarihsel yerleri ve konumları yine de farklıdır. Her koşul altında reformlar ve buna denk düşen siyasi ve örgütsel önlemler ikincil ve devrimci siyasi ve örgütsel önlemler birincil öneme sahiptir ve ikincil olanları birincil olanlara bağlamasını bilmek gerekir. Bu noktada önümüzde PKK-BDP ilişkisi ve deneyimi durmaktadır ki bu durumun Türkiye’nin özgünlüğü temelinde de üretilmesi ivedi bir tarihsel zorunluluk haline gelmiştir.

HDP reformist ve burjuva demokratik bir karaktere sahip olduğu için yapılacak en büyük hata bu partiye tarihsel doğasına aykırı olarak Türkiye devriminin görevlerini yüklemek olacaktır. Siyasal mücadelede en önemli iş bir partiye devrimci bir program hazırlamak değildir. En önemli iş ortaya konan programı gerçekleştirecek devrimci taktikleri üretebilmektir. Burjuvazi devrimci hareketin programından değil taktiklerinden daha çok korkar.

Devrimci bir siyaset ve taktikler ise burjuvazinin siyasal sisteminin içinde ve legal alanlarda ortaya çıkmaz. Tam tersine Kürdistan ve dünya devrim tarihinin göstermiş olduğu gibi, burjuvazinin siyasal sisteminin dışında yasadışı ve illegal alanda ortaya çıkmaktadır. Güçlü bir devrimci siyaset ile desteklenmeden ve onun devrimci otoritesi altında ve ona dayanarak gelişmeyen bir reformcu hareketin faşizm karşısında pek bir başarı şansı yoktur. Bu noktada açıkça belirtmek gerekir ki HDP topallamaktadır. HDP’nin bu topal durumu, Türkiye Devrimci Hareketi’nin devrimci görevlerinin doğru tanımlanması ve bilince çıkarılması ile yakından bağlantılıdır.

Bu noktada yapılacak en büyük hatalardan bir tanesi de PKK’nin BDP’nin arkasında durduğu gibi HDP’nin de arkasında duracağı beklentisidir. Kürdistan’da PKK-BDP ilişkisinin Türkiye’de PKK-HDP ilişkisi olarak üretilmesi tarihsel olarak mümkün değildir. PKK her iki ülkenin devrimci hareketinin yerine ikame edemez. Bunu yaptığı andan itibaren Kürdistan’daki tarihsel kazanımlarını da tehlikeye atmış olur ve sonuç tarihsel bir karmaşa ve dağınıklığın ortaya çıkması olur. Bundan dolayı Türkiye devrimi ancak kendi özgünlüğü içerisinde üretilebilir ve ancak Kürdistan devrimi ile dayanışma temelinde yükselebilir.

PKK Kürdistan’ın dışına çıktığı andan itibaren doğal olarak kendisini sınırlayan büyük tarihsel engel ve sınırlamalar ile karşılaşır. Türkiye devrimi noktasında PKK’nin tarihsel sınırlarının başladığı yer Türkiye devrimci hareketinin görevlerinin başladığı yerdir.

Doğal olarak Türkiye devrimi noktasında PKK’nin elinin-kolunun bağlı olduğu ve TDH’nin de bu görevi yerine getiremediği bir durumda var olan tarihsel boşluk HDP gibi liberal bir parti ile doldurulmak istenmektedir. Bu noktada PKK, TDH ile ittifak yapamadığı bir durumda Türkiye’deki reformcu hareket ile zorunluluktan ve kendi iradesinin dışından kaynaklanan tarihsel durumdan dolayı bir ittifaka sürüklenmiştir. Bu durum onun Ortadoğu stratejisi üzerinde hem sınırlandırıcı bir etkiye sahiptir hem de daha esnek taktikler üretmesinin nedenlerini oluşturmaktadır.

IV – Kürt Özgürlük Hareketi ve HDP

Türkiye’de güçlü bir devrimci  dinamizm ve siyaset olmadığı müddetçe, Türk ve Kürt halklarının birlikteliğinin politik çerçevesi liberal sınırların dışına çıkamaz. Bu liberal çerçevenin öngöreceği toplumsal dönüşüm ise burjuva demokrasisinin sınırlarını aşamaz.

Liberalizmin ve burjuva demokrasisinin tarihsel sınırlarının dışına taşamayan bir politik yapının ise emperyalizmin etki ve müdahalelerine açık olacağı ve de Türkiye’yi emperyalist sistemin dışına çıkaracak bütün hareketleri bastıracak temeli içerisinde barındıracağı açıktır.Bu durum PKK’nin Ortadoğu’daki stratejisini sınırlandıran bir etkiye sahiptir.

Türkiye’de devrimci potansiyelin ve düzeyin zayıflığı, PKK’nin Ortadoğu’daki stratejik derinliğini zayıflatan bir etkiye neden olmaktadır. PKK’nin Kürdistan’da ve Ortadoğu’da politik bağımsızlığını gelecekte devam ettirebilmesi, Ortadoğu’yu Demokratik Konfederalizm temelinde devrimci bir şekilde birleştirebilmesine ve farklı emperyalist güçler arasındaki rekabetten azami derecede yararlanan ve bu temelde emperyalizmi zayıflatan ve de Demokratik Konfederalizm’in alanını sürekli genişleten bir siyaseti ortaya çıkarabilmesine bağlıdır.

Geniş bir tarihsel perspektifte baktığımızda, HDP’nin Türkiye’de güçlü bir devrimci siyaset ile desteklenmeden PKK’nin istediği tarihsel rolü oynaması mümkün değildir. Bu noktada beliren soru şudur: Türkiye’de devrimci bir siyaset ile desteklenmeyen HDP’nin PKK’nin genel stratejik yapısındaki yeri ve rolü ne olacaktır?

HDP’yi PKK’nin genel stratejik yöneliminden soyutlayarak ele almak büyük hata olur. Türkiye’de devrimci bir siyasetin güçlü olarak ortaya çıkmadığı bir durumda HDP temelli bir siyasetin PKK üzerindeki etkisi ancak şöyle olabilir:

1-HDP Türkiye’nin burjuva-demokratik dönüşümünün motor gücü olarak, Kuzey Kürdistan’da “Demokratik Özerklik”in elde edilmesine götürerek Ortadoğu’da Demokratik Konfederalizm yolunda bir nefes molasına neden olur. Yani Türkiye’de devrimci bir siyaset ile desteklenmeyen HDP, sadece Türkiye’yi reformlar ile burjuva-demokratik bir dönüşüme uğratmanın ve en azından Türkiye’nin genel reformist dönüşümü içerisine “Demokratik Özerkliği” yerleştirmenin kaldıracı olarak ortaya çıkar. Türkiye’de devrimci bir siyaset ile desteklenmeyen HDP, genel politik mücadelenin kapsamında bir daralmaya neden olur.

2-Kürdistan devriminin ilerlemesi Türkiye devriminin gelişimine bağlı olduğu için, Türkiye devriminin geri ve olumsuz durumu, Kürdistan devrimi üzerinde sınırlayıcı ve dizginleyici bir etkide bulunmaktadır ve de bundan dolayı Kürt Özgürlük Hareketi’nin stratejistleri Kuzey Kürdistan’da daha düşük bir siyasal düzey hedefleyerek bir nefes molası ya da “Türkiye devriminin gelişimi için bir zaman aralığı” oluşturmaktadırlar. Yani ortaya çıkacak bir Demokratik Özerklik ve burjuva-demokratik yapı,Türkiye ve Kürdistan’da burjuvazi ve devrimci hareket arasında geçici bir denge durumundan başka bir şey olmayacaktır. Bu durum Kürdistan’ın farklı parçaları ve bu parçalar üzerindeki ülkeler için de geçerlidir.

Türkiye ve Kürdistan devriminin bu iç içe geçen ve bir taraftaki olumsuzluğun diğer tarafa yansıyan durumu her iki tarafın öznel durumundan bağımsız tarihsel koşulların neden olduğu bir durumdur. Zaten bundan dolayıdır ki Kürt Özgürlük Hareketi, 2000’li yılların başlarında ulus-devlet anlayışından Ortadoğu Demokratik Konfederalizmi temelinde bölge devrimi anlayışına doğru yönelim göstermiştir.

Bu noktada sorunu bir de Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) bağlamında incelemek gerekir. HDP Türkiye’de PKK’nin tarihsel karşılığı olan yani “Türkiye’nin PKK’si” tarafından desteklenen bir yapıya sahip olsaydı genel devrimci siyasetin görünümü ne olurdu?

V- Türkiye Devrimci Hareketi ve HDP

Türkiye Devrimci Hareketi’nin, HDP karşısındaki tutumunu doğru bir şekilde belirleyebilmesi ve bu ilişkinin tarihsel doğasını doğru ele alabilmesi için, genel olarak liberalizm karşısındaki ilkesel tutumunu doğru koyabilmesi zorunludur. Liberalizm karşısında genel olarak doğru bir tutum alamayan TDH’nin, HDP ile ilişkilerini doğru bir tarihsel temele oturtamayacağı açıktır.

Devrimci hareketin liberalizme karşı tutumu, özel olarak emperyalizme ve genel olarak da kapitalizme karşı tutum sorunu ile yakından bağlantılıdır ve de ondan ayrılmaz. Çünkü liberalizmin temel eğilimleri, kapitalizmin temel dinamikleri tarafından üretilir ve kökenleri küresel kapitalizmin derinliklerinde yatar.

Devrimci hareketin liberalizme karşı doğru tutum alamamasının altında, kapitalizmin tarihsel doğası karşısında yapmış olduğu hatalar yatmaktadır. Özellikle Ekim Devrimi döneminde yapılan hataların teorize edilmesi ve Leninist yanlış ve eksik emperyalizm teorisinin Marksist teorinin odağına yerleştirilmesi, devrimci hareketin liberalizm ile ilişkilerini olumsuz etkilemiş ve liberalizmin tamamen büyük burjuvazinin kollarına itilmesine neden olmuştur.

Halbuki liberalizm, emperyalist burjuvazi ve onun ile bağlantılı olan farklı burjuva sınıf ve tabakalardan da çok çekmiştir. Faşistlerin tamamen anti-demokratik karakteri ve liberalleri de diğer halk yığınları ile birlikte bastırmaları ve burjuva-demokratik ülkelerde büyük burjuvazinin muhafazakarlar ile ittifak geliştirip liberal unsurları sınırlandırmaları karşısında yüzünü devrimci  harekete dönen liberaller, bu sefer de devrimci hareket içerisindeki bürokratik eğilimler tarafından bastırılmışlardır.

Devrimci hareketin yanlış emperyalizm ve kapitalizm analizlerinden dolayı, yanlış bir şekilde “kapitalizmin tarihsel ömrünü” doldurduğu ve devrim ile birlikte hemen sosyalizme geçmek gerektiği anlayışı ve bu temelde sosyalizm inşası adına ortaya konan bürokratik devlet kapitalizmi programı, liberalizmi de baskı altına almaya dönük olduğu için ve de zamanla burjuva demokrasisini de ortadan kaldırdığı için liberal eğilimlerin devrimci hareketten uzak durmalarına ve kendilerine büyük burjuvazinin farklı tabakaları arasında müttefikler aramalarına  yol açmıştır. Devrimci hareketin liberal burjuvazi karşısındaki yanlış pozisyonunun nedeni bizzat kendi hatalarının ürünüdür.

Devrimci hareketin liberal burjuvazi karşısındaki doğru tutumu ancak küresel kapitalizmin doğru analizi temelinde ortaya çıkabilir. Liberal burjuvazi karşısındaki tutum bu küresel çerçeveden çıkmak zorundadır aksi taktirde doğru politik orantılar saptanamaz. Devrimci hareketin liberalizmi dışlayarak ortaya koyacağı politik yapı ancak burjuva demokrasinin yok edildiği bir bürokratik diktatörlük olabilir. Bu diktatörlük de zaman içerisinde liberal burjuvazinin büyük burjuvazi ile ittifakına neden olarak etkilerini halkın içerisine kadar genişlettiği büyük bir politik cephenin oluşmasıyla sonuçlanarak, bu bürokratik diktatörlüğün yıkılmasıyla sonuçlanır. Bundan dolayı liberalizmi kazanamayan ve onun burjuva-demokratik değerleri üzerinden yükselerek sosyalizme ulaşamayan bir devrimci hareketin geleceği ve başarı şansı yoktur.

Devrimci hareketin liberalizm karşısında doğru bir tutum alabilmesi ve zamanla onu büyük burjuvazinin yedeğinden kopararak kendi hegemonyası altına alabilmesi için iki noktayı iyi kavraması gerekmektedir:

1-Liberal burjuvazinin ikili karakterini iyi kavramalıdır. Liberalizm burjuva-demokratik bir politik düzen ister. Bu politik düzenin olmadığı yerde bunun mücadelesini reformist bir politik hareket yaratarak vermeye çalışır. Bu reformlar için mücadele, bu reformlar için de mücadele eden devrimci hareket ile yakınlaşmasına neden olur. Bu yakınlaşma sırasında eğer devrimci hareket, liberalizme karşı ideolojik, politik ve örgütsel olarak donanımlı değilse, zamanla onun etkisinin devrimci hareket içerisinde tasfiyeciliği geliştirmesine engel olamaz: Ya devrimci hareket liberalizmi kendi yedeğine alacak ya da onun yedeğine düşerek tasfiye olacaktır. Demek ki liberalizm bir yandan burjuva demokrasisi için mücadele ederken bir yandan da demokratik muhalefetin liderliğini ele geçirmeye çalışarak devrimci hareketi etkisiz kılmaya çalışmaktadır. Liberalizm burjuva demokratik reformlar kazanıldığı andan itibaren emperyalist burjuvazinin bir kesimi ile anlaşmanın yollarını arayacaktır. Eğer devrimin yedeğine alınamaz ise karşıdevrimci bir rol oynaması kaçınılmazdır. Devrimci hareket liberalizmin bu ikili yanını iyi kavramalı ve ona göre hareket etmelidir.

2-Devrimci hareketin liberalizmi emperyalist burjuvazinin ve büyük burjuvazinin yedeğinden çıkarıp, kendi hegemonyası altına alabilmesi, onun ideolojik, politik ve örgütsel alanının DIŞINDA ve ondan bağımsız olarak örgütlenebilmesine, faşist diktatörlüğe karşı mücadeleyi kendi devrimci ilkeleri üzerinde yükseltebilmesine ve de onun (libealizmin) mücadelesini kolaylaştırmasına bağlıdır.

Bu ikinci nokta Türkiye’de devrimci bir partinin inşaası sorunu ile sıkıca birbirine bağlıdır. TDH devrimci bir partiyi yaratmasını bilemediği her durumda liberalizme yenilecektir. Liberalizme karşı mücadele ancak devrimci bir partinin yaratılması ile mümkündür.

TDH’nin devrimci bir parti yaratması demek, daha basit ve kaba bir benzetme ile “Türkiye’nin PKK’sini yaratması” demektir. Bütün sorun “Türkiye’nin PKK’si”nden ne anladığımız sorunudur. Hiç kuşkusuz bu makalenin konusu, “Türkiye’nin PKK’si”nin yaratılmasını sorununu tartışmak değildir. Sadece HDP ile ilişkisi bağlamında bu noktaya kısaca değinmektir.

Türkiye’de devrimci bir partinin inşaası ancak devletin egemenlik alanının dışında yani legal alandan ziyade illegal (yasadışı) alanda ve gizli olarak yaratılabilir. Böylesi bir partinin inşası halinde kendisini Türkiye’nin büyük metropollerinde ama özellikle de ilk başlarda İstanbul’un büyük emekçi mahallelerinde örgütleyen ve ilk etapta sadece illegal araç ve metodlar kullanan; politik etkisinin büyümesi ile birlikte zamanla devletin mahallelerdeki sabit ve hareketli kolluk güçlerine karşı askeri eylemler düzenleyerek ve buralarda önce devletin otoritesinin aşınmasını sonra da zayıflamasına ve yok olmasına neden olan bir askeri mücadeleyi verebilecek düzeye çıkarması beklenir.

Devrimci bir partinin emekçi mahallelerde “siyasi üsler” kurarak ve zamanla bunları “Şehir Gerillasının” desteği yaparak ve devletin otoritesini zayıflatarak halkın devrimci örgütlenmesine alan açan ya da bu toplumsal çerçeveyi oluşturan siyaseti, devlet karşısında siyasi dayanıklılığı ve sürekliliği uzatabildiği ölçüde halkın geniş kesimlerine ulaşabilecek ve onları büyük yığınlar halinde devrimci siyasete kazanacak olanağı da elde edecektir.

Bu devrimci dayanıklılığı ve sürekliliği sağlayan bir devrimci parti, HDP gibi legal ve liberal partiler ile yapacağı ittifak ile hem partinin “savaş örgütü”nü yığın örgütleri ile çevirerek “derine gömme” olanağı elde edecek hem de devrimci siyasetini bu legal kurum ve partiler aracılığı ile halkın geniş kesimlerine aktarma ve kendisini halkın bu geniş kesimleri içerisine sokma olanağı elde edecektir. Bu dönem aynı zamanda devrimci siyasetin reformist siyaset üzerinde politik hegemonyasının kurulması ile el ele yürüyecektir.

Ama bu devrimci parti ve siyasetin yaratılması tek başına TDH’nin yapabileceği (imkansız olmasa da) bir şey değildir. Nasıl HDP reform alanında Türk ve Kürt halklarının birlikteliği ise aynı şekilde DEVRİMCİ alanda da Türk ve Kürt halklarının birlikteliğini yaratmak gerekmektedir. Bundan dolayı TDH’nin mutlak suretle KCK sistemi içerisine girmesi ve bu sistem içerisinde devrimci parti ve siyasetin üretilmesi gerekmektedir. Böylece KCK’nin dörtlü konfederal yapısı (PKK, PJAK, PYD ve PDÇK) TDH’nin de eklendiği beşli bir yapıya dönüşerek hem Ortadoğu Demokratik Konfederalizminin yolunu açacak hem de KCK’nın yapısında var olan ama şu anda Kürdistan ile sınırlı olduğundan dolayı biçimsel olan Enternasyonalist yanını daha somut hale getirecektir.

TDH’nin KCK sistemi içerisinde ayağa kalkması ve gerçek anlamda bir savaş örgütü olarak Türkiye’nin siyasetine devrimci bir kitle partisi olarak mührünü basarak PKK ile stratejik bir ittifakı gerçekleştirmesi durumunda, PKK’nin hem Kuzey Kürdistan’da hem de Ortadoğu’da stratejisini sınırlayan unsurlar da giderek yok olacaktır. Böyle bir durumda Türkiye’de temel politik hedef Demokratik Cumhuriyet değil ve Kuzey Kürdistan’da da Demokratik Özerklik değil ama artık tamamen eşit bir temelde kurulacak Türkiye ve Kürdistan Konfederal Cumhuriyeti olacaktır.Tarihsel koşulların olgunlaşması temelinde de federal bir cumhuriyete evrilecektir. Ama bu aynı zamanda devrimler aracılığı ile bütün Ortadoğu’ya yayılacak bir model olacaktır.

VI-Sonuç

Yukarıda kısaca çerçevesini çizdiğimiz tarihsel koşullar olmaksızın yani Türkiye’de devrimci bir parti ve siyasetin daha ortaya çıkmadığı bir durumda PKK’nin Türkiye ve Ortadoğu’daki stratejisi daha düşük bir politik seyir izlemek durumunda kalacaktır.

Bundan dolayı Türkiye Devrimci Hareketi olarak bir yandan HDP içerisinde çalışırken öte yandan asıl devrimci görevimiz olan ve de HDP’yi tarihsel olarak tamamlayacak ve destekleyecek olan devrimci bir partinin inşası görevimizi unutamayız. Genellikle de bu devrimci görev, HDP’nin tam tersi olan araç ve metodları gerektirmektedir.

Türkiye’de devrimci bir parti ile desteklenecek olan HDP, işte asıl o zaman oynaması gereken liberal rolü daha rahat oynayacaktır. Çünkü sırtını TDH ve PKK’nin devrimci siyasetine dayayan HDP, devrimci görevlerin kaygısı olmadan halkın daha geniş kesimleri içerisine kendisini korkmadan salabilecek ve özellikle de Türk milliyetçiliğinin ve Politik İslam’ın kitle temellerini sarsabilecek ve zayıflatabilecek taktik esnekliği elde edebilecektir. Türkiye’de Türk milliyetçiliğinin ve Politik İslam’ın kitle temeli daraltılmadan ve zayıflatılmadan devrim mümkün değildir.

Tarihsel tecrübe Türkiye’de devrimin kapılarının açılmasının üç önemli devrimci görevin başarılmasına ve birbirlerine bağlanmasına bağlı olduğunu göstermiştir. Bunlardan birincisi Emek Hareketi içerisinde devrimci siyasetin üretilmesi yani devrimci bir partinin kurulmasıdır. İkincisi Türk milliyetçiliğinin her türü üzerinde ideolojik ve politik zaferdir.Üçüncüsü Politik İslam üzerinde ideolojik ve politik zaferdir.Ancak daha yakından bakıldığı zaman görülecektir ki, birinci görev ile ikinci ve üçüncü görevlerin birbirlerine bağlanması arasında liberal reformist hareket bulunmaktadır.Ancak liberal reformist hareket devrimci siyasetin hegemonyası altına alındığı zaman, birinci görev ile ikinci ve üçüncü görevler arasında sıkı bir bağlantı sağlanabilir ve rejimin tarihsel temelleri yok olabilir.

Devrimci bir siyaset ile desteklenen HDP, Türk ve Kürt halklarının ortak örgütlenmesi olduğu için Türk milliyetçiliğinin alanının daraltılmasında önemli bir işleve sahip olacaktır. Legal alanda milliyetçi muhafazakar kitleler, iki halkın demokratik ve somut birlikteliğini görerek zamanla bu anlayışın ideolojik ve kültürel etkisi altına daha fazla gireceklerdir.Yine HDP legal alanlarda demokratik bir İslam hareketinin gelişip ve güçlenmesinde ve de birçok inancın demokratik birlikteliğinin oluşturulmasında önemli bir işleve sahip olarak muhafazakar İslam’ın etkisi altındaki kitlelerin bilinçlenmesinde önemli bir rol oynayacaktır.

TDH devrimci bir parti ve bu temelde devrimci bir savaş örgütleyemediği sürece,Türkiye toplumunun daha da muhafazakarlaşmasını durduramaz. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra eğer PKK 15 Ağustos 1984 silahlı atılımını yapmamış olsaydı Kürt toplumunun daha da gericileşmesini durduramazdı. Türkiye’de böyle bir devrimci siyaset ortaya çıkana kadar tek başına HDP bu muhafazakarlaşmayı durduramaz. (KEMAL ERDEM-SENDİKA.ORG)

Business News