Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, açıkladığı 15 Nisan 2024 verilerine göre Türkiye'de istihdam edilmiş çalışan sayısının 32 milyon 423 bin, toplam İşgücü sayısının ise 35 milyon 501 bin kişi olduğunu söylüyor. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ise ülke genelinde 78 ilde 1 Mayıs 2024'e katılan insan sayısı 241 bin kişidir diyor. Bu sayılar -kesin olmasalar da- bize şunu çok açık bir biçimde gösteriyorlar: 1Mayıs 2024'te işçi sınıfı yoktu! Kaldı ki, özellikle son on yıldır yok!
Peki işçi sınıfının yerine ne var?
Adları sosyalist ya da komünist olan ne uzar, ne kısalır, kerametleri yalnızca kendilerinden menkul küçük particikler, particikleşememiş ama adları çok ışıltılı, çok iddialı, çok görkemli, fakat hiç satmayan dergiler etrafında kümelenmiş, az müritli, çok şeyhli ve genellikle "dergi çevreleri" diye anılan komik, gereksiz ve hiç bir işe yaramayan oluşumlar ki ben onlara "tekkeler" diyorum, artık varoşlar diye söz edilen, şehirlerin çeperlerine sıkışıp/tıkılıp kalmış mezhep grupçukları, niyedir bilinmez, sosyalist devrim iddiasındaki birtakım semt çeteleri, koluna girilip istenilen yere çekilip götürülebilecek vıcık vıcık bir feodalizm ve elbette ki hemşericilik, kısacası çok lumpenlik ama az bilinçlilik... Hiç şüphesiz bu listeyi uzatmak mümkün. Ve yine hiç şüphesiz, bu insan kalabalığıyla devrim olmaz, olmayacak. Bu insan kalabalığı korkunç bir zaman ve güç kaybına yol açıyor. Bundan başka herhangi bir işlevi de yok!
1 Mayıs 2024'te, işçi sınıfı yoktu, peki nerede bu sınıf?
Bu soruya cevap vermeden önce şu noktayı özellikle vurgulamak gerekiyor: Türkiye işçi sınıfı nicel olarak, büyük bir çoğunluğu köy kökenli olan bir toplamdır. Dolayısıyla da ağır bir gericilikle kuşatılmıştır. Bu ağır gericilik kendi içinde yoğun bir şovenizm, yoğun bir ırkçılık, yoğun bir milliyetçili ve yoğun bir dinsel bağnazlık barındırmaktadır. Yani son tahlilde bu ülkenin işçi sınıfı kaçınılmaz olarak gericileşmiştir. Burada, bırakın adları komünist veya sosyalist olan yapılara ve çevrelere yönelmeyi, CHP'ye oy vermenin dinsizlik olduğunu söyleyebilen bir sınıftan söz ediyoruz. Bir başka deyişle, örneğin dini her şeyin önüne koymuş, koyabilmiş, bu acayipliği başarabilmiş bir sınıftan.
Bu sınıf, kırsalda özellikle son 25 yılda ortaya çıkan ve Anadolu kapitalizminin, yanına aldığı küçük işletme/esnaf kesimiyle gerçekleştirmiş olduğu ittifakın feodalitenin günümüzdeki temsilcileriyle de desteklenmesiyle şekillenen, pek de rastlanmayacak türde bir sosyo-ekonomik gelişmenin/örgütlenmenin kuyruğuna takılmış debelenmektedir. İşçi sınıfı tam da bu tarif ettiğimiz hattın kuyruğuna bağlanmıştır ve yıllardır iğrenç bir biçimde de istismara uğrayıp durmaktadır. Sistem bu sınıfa bir de Erdoğan hediye etmiştir. Kırsaldaki yeni sömürü biçiminin promosyonu Erdoğan ve onun partisidir. Türkiye işçi sınıfı işte bu nedenle 1 Mayıs 2024'te yoktu. Özellikle son 10 yıldır olmadığı gibi. Çok karamsar bir tespit olacak ama bu sınıf daha epey uzun bir süre 1 Mayıslarda olmayacaktır. Evet, bu bir tespittir. Çünkü 32 milyon 423 bin işçiden sadece 2 milyon 495 bin 423'ü sendikalıdır ve bu 2 milyon 495 bin 423 işçinin ancak yüzde 10'u 1 Mayıs için alanlara çıkmıştır. Bir başka deyişle işçi sınıfı sosyalizmin, eşitliğin, özgürlüğün ve dayanışmanın peşinde değil, hala ve her şeye rağmen Erdoğan'ın peşindedir. Sayıların bize gösterdiği gerçek budur. TKP'nin haber sitesinde; "İstanbul'da 1 Mayıs: İktidardan işçilere saldırı" deniyor ya, bu başlığa ve altındaki metne asla kulak asmayın. İktidarın bir saldırısı vardı elbette, ama işçilere değildi o saldırı. Particiklere, sol tekkelere, vıcık vıcık feodalizme, hemşericiliğe ve yoğun lumpenliğeydi. İşçilere olamazdı, çünkü ortada işçi falan yoktu. (HAYRİ GÜNEL)
1 MAYIS 2024, SARAÇHANE: Konuşulmayanlar, Saçmalıklar, Sözde Sol ve Yollar (OKU)
BU YAZININ DİPNOTLARI:
1) Bu 1 Mayıs'ta, TİP, TKP, SOL PARTİ, DEM PARTİ, DİSK, KESK vs alanlara kaç işçi çıkarabildi, sayı ne kadardı, bunu hiç merak etmiyor musunuz? Bu örgütlerin içerisinde en kitlesel olduğu söylenen TKP ve DİSK'in alanlara çıkarabildikleri, örneğin Saraçhane'ye getirebildikleri işçi ve emekçi sayısı neydi? Bu sorulara verilecek cevaplar belki de bize en doğru yolu gösterecektir.
2) Meseleye sürekli nicel açıdan baktığımızı biliyoruz. Bunun bir nedeni var elbette. Gelinen noktada nicel değerlendirmeler, bütün "Boş lakırdılar"ın önüne geçmiştir, nedeni budur. Artık boş lakırdılar yerine somut konuşmanın, hani deyim yerindeyse 'kıvırmamanın' zamanı gelmiştir.
3) "Boş lakırdılar" ise bizi -bundan emin olabilirsiniz- Türkiye'de adına "sol" denilen toplamın perişanlığına, saçma sapanlığına, komikliğine ve berbatlığına götürecektir.
4) Tertip komitesinin Taksim'e yürümekten vazgeçmesi üzerine elbette değerlendirmelerimiz ve söyleyecek sözlerimiz vardır. Bunu ayrı bir yazının konusu yapacağız. Ancak şimdilik kaydıyla şu kadarını söylemek isteriz. Yürümekten vazgeçilmesi, olası bütün zarar ve kayıpları ortadan kaldırmıştır. Ve çok gerici bir iktidarın kimi planlarını da bozmuştur.