İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının, oyuncu Mehmet Ali Alabora hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarılması talebiyle mahkemeye gönderdiği yazıda, yürütülen Gezi Parkı eylemlerine ilişkin soruşturmayla ilgili detaylar ortaya çıktı...
Anadolu Kültür AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Osman Kavala'nın tutuklu bulunduğu Gezi Parkı eylemlerine ilişkin soruşturmada, oyuncu Mehmet Ali Alabora'nın yakalanması talebiyle mahkemeye gönderilen yazıda, "Gezi eylemlerinin gelişigüzel ortaya çıkmadığı, bir organizasyon dahilinde, sistemli ve planlı olarak yürütüldüğü, masum protesto gösterileri şeklinde lanse edilmesine rağmen asıl amacın, yurt genelinde şiddet eylemlerinin çeşitli terör örgütleri vasıtasıyla tüm yurda yayılarak kaos ve kargaşa ortamı meydana getirme olduğunun anlaşıldığı" öne sürüldü.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosundan sorumlu İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Hasan Yılmaz, şüpheli Alabora hakkında, tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarılması talebiyle nöbetçi İstanbul Sulh Ceza Hakimliğine gönderdiği talep yazısında, Kavala'nın tutuklu bulunduğu Gezi Parkı soruşturmayla ilgili tespitlere yer verdi.
Gezi eylemlerinin 2011 yılında "Ayaklan İstanbul" adıyla Taksim'de çekilen video görüntüleriyle planlanmasına başlanıldığı belirtilen yazıda, "İstanbul Taksim bölgesi yayalaştırma projesi kapsamında, Gezi Parkı'ndaki bazı ağaçların 27 Mayıs 2013'te başka yere nakledilme bahanesiyle başlatılan protesto eylemleri, provokasyonlarla birlikte ülke çapında olaylara ve şiddet içerikle eylemlere dönüşmüştür. Gösteriler sırasında çok sayıda emniyet görevlisi ve vatandaşımız yaralanmış ve hayatını kaybetmiş, kamu mallarıyla özel tüzel-kişilerin malları ciddi oranda zarar görmüş ve birçok şiddet eylemi meydana gelmiştir." denildi.
"Gezi olayları, planlı bir senaryonun ürünü"
Bu süreçte bazı gruplarca Twitter üzerinde #occupygezi (işgal etmek) ve #direngeziparki gibi etiketler açılarak Gezi Parkı'nın simgeleştirildiği ve ısrarla, "direniş", "ayaklanma" gibi çağrılarla anılır hale getirildiği vurgulanan yazıda, şu değerlendirme yapıldı:
"Basın-yayın organları ve sosyal medyada toplum refleksiyle bir anda oluştuğuna dair kanaat oluşturulmaya çalışılsa da olayın, sosyal medyada yayılış biçimi, başlatan ve yayılmasında rol oynayan aktörler, seçilen slogan ve imgeler, eylemin ilk gününden itibaren meydanlarda ve sosyal medyada en önde yer alan ve organize bir şekilde hareket eden, ayrıca uluslararası aktörlerden destek alan şahıslarca bilinçli bir şekilde yönlendirildiği ve yönetildiği tespit edilmiştir. Bu durum, söz konusu olayın planlı bir senaryonun ürünü olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Soruşturmada elde edilen deliller ve ülke çapında meydana gelen olaylara genel olarak bakıldığında, söz konusu eylemlerin gelişigüzel ortaya çıkmadığı, bir organizasyon dahilinde, sistemli ve planlı olarak yürütüldüğü, demokratik hak ve masum protesto gösterileri şeklinde lanse edilmesine rağmen asıl amacın yurt genelinde şiddet eylemlerinin çeşitli terör örgütleri vasıtasıyla tüm yurda yayılarak kaos ve kargaşa ortamı meydana getirme olduğu anlaşılmıştır.
Bu doğrultuda ülkemizde sol fraksiyonlu terör örgütlerinin sahada mevut bulunan potansiyel militan gücünden ve bu örgütlerin Türkiye Cumhuriyeti hükümetine yönelen sürekli bir eylem gayretinde olmaları sebebiyle daha önce sahneye konulan bu planın, diğer ülkelerde olduğundan farklı olarak, ülkemiz sosyal ve ideolojik yapısına uyarlandığı, hükümeti ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye imkan sağlayacak boyutlara ulaşmasının hedeflendiği, bu yöndeki faaliyetlerin de dış ülkelerdeki eylemlerle benzerlikleri, soruşturma kapsamındaki tespitler sebebiyle Gezi Parkı eylemlerinin de George Soros ve aynı düşünce amacını hedefleyen odakların ülkemizdeki mevcut uzantıları tarafından organize edildiği tespit edilmiştir."
"Sui generis, yapıya haiz odakların eylemleri"
Yazıda, eylemlerin koordinesi, karmaşık organizasyon yapısı, bir araya gelen grupların çeşitliliği, birbirleriyle aralarında mevcut ideolojik görüş farklılıkları ve kapasitesi göz önüne alındığında, bu olayların Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye imkan sağlayacak boyutlara ulaşmasını hedefleyen, soruşturmaya konu olan şüphelilerin de arasında bulunduğu odakların, Türkiye açısından bugüne kadar karşı karşıya kalınmamış olan sui generis (nevi şahsına münhasır) bir yapıya haiz olduğunun anlaşıldığı öne sürüldü.
Tutuklu şüpheli Osman Kavala'nın 'önderliğini yaptığı yapının' hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye imkan sağlayacak eylemlerin medya desteği olmaksızın yapılamayacağının farkında olması sebebiyle, bu konuyla ilgili bir özel kanal kurulması yönünde gayretli olduğu ve dış destek almaya çabaladığı öne sürülen yazıda, Kavala'nın, sivil toplum kuruluşlarının ve özellikle "Taksim Dayanışması" isimli oluşum içerisine yerleştirdiği mensuplarında olduğu gibi sivil toplum kuruluşlarını da amaçları yönünde yönlendirdiği iddia edildi.
"Kavala'nın amacı, yabancı ülkelerin silahlı müdahalesine uygun ortamı hazırlamak"
Yazıda, Kavala'nın sivil toplum kuruluşları aracılığıyla oluşturduğu mağduriyet algısını da kullanarak olayları ülke çapına yaydığı ve oluşan bu kaos ortamında dış ülkelerin baskısı eklenerek hükümeti istifaya zorlamak gayesinde olduğu belirtilirken, Kavala'nın bunun gerçekleşmemesi halinde ise dış ülkelerde yaşanan örneklerde olduğu gibi silah kullanımı, iç savaş senaryoları ve hatta yabancı ülkelerin doğrudan silahlı müdahalesine uygun ortamı hazırlamak gibi nihai amacı olduğunun anlaşıldığı iddia edildi.
Gezi Parkı eylemleriyle ilgili Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığınca hazırlanan 15 Haziran 2013 tarihli rapora yer verilen yazıda, şu bilgiler sıralandı:
"Gezi eylemlerinde, 'occupy' (işgal) hareketi olarak bilinen ve teorisyenliğini Gene Sharp'ın yaptığı sözde sivil başkaldırı yönteminin kullanıldığı, söz konusu hareketin uygulayıcısının ise Otpor/Canvas (direniş) adı verilen grup olduğu, Sırp asıllı İvan Maroviç tarafından kurulan Otpor isimli örgütün Gürcistan ve Arap dünyasında yaşanan ve sosyal medyanın etkin bir şekilde kullanıldığı, ayaklanma ve devrimlerde etkin olduğu, bu kapsamda Otpor lideri İvan Maroviç'in 18 Haziran ve 21 Haziran 2012 tarihleri arasında ülkemizde bulunduğu, daha sonraki dönemde 7 Temmuz-15 Temmuz 2012 tarihleri arasında Mısır'ın başkenti Kahire'de, Gezi Parkı eylemlerinde daha sonrasında ön planda bulunacak Mehmet Ali Alabora, eşi Ayşe Pınar Alabora (Öğüç), Defne Anter, yazar Meltem Arıkan, reklamcı Melin Osasogie Edomwonyi ile görüştüğü, adı spekülasyonlarla ve dünyada benzer devrimlere giriştiğinden bahisle anılan George Soros tarafından dünya çapında kurulmuş olan ve Türkiye'de faaliyet gösteren Açık Toplum Enstitüsü Danışma Kurulu üyesi Osman Kavala'nın bu olaylarda organizatör ve finansör olduğu, adı geçen şahısları yönlendirdiği, şahısların Mısır'da olduğu sırada Kavala'nın, 11 Temmuz ve 14 Temmuz 2012 tarihleri arasında yurt dışında olduğu, Türkiye dönüşünde ise 'Mi minör' isimli tiyatro oyunu provalarına başlanıldığı, bu oyunda özetle temsili ülkenin başkanına karşı ayaklanmanın teşvik edildiği, şahıslar ülkemize geldikten hemen sonra 30 Temmuz 2012'de tiyatro oyununun provalarına başladıkları anlaşılmıştır."
"Ülkenin başkanına karşı ayaklanmaya teşvik eden tiyatro oyunu"
Talep yazısında, Meltem Arıkan'ın yazdığı, yönetmenliğini Mehmet Ali Alabora'nın yaptığı "Mi Minör" adlı oyuna, izleyicinin sosyal medya aracılığıyla davet edildiği ve seyircinin de interaktif olarak oyuna katıldığı anlatılarak, "Nisan 2013'e kadar gösterimde kalan oyunda izleyici sosyal medya aracılığıyla örgütlenip temsili ülkenin başkanına karşı ayaklanmaya teşvik edilmektedir." denildi.
Oyunun içeriği ve oyuncuların yaptığı açıklamalara göre, oyun çerçevesinde Gezi Parkı eylemlerinin provasının yapıldığının tespit edildiğinin iddia edildiği yazıda, "Tiyatro oyununun gösterimde olduğu günlerde Türk kanallarındaki programlara katılan Alabora, Öğün ve Arıkan'ın, 'Twitter'da devrim olasılığı var, 140 karakterle ülkeler devriliyor.' gibi ifadelerinin de güdülen amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır." ifadesi kullanıldı.
"Alabora, oyuncuları sokak eylemlerine çekmeye çalıştı"
Ayrıca internette yer alan "Ayaklan İstanbul" isimli video görüntüsünde, 2011 Kasım ayında İstanbul Taksim'de bir grupla beraber eylem yapan Mehmet Ali Alabora, Ayşe Pınar Öğün ve Meltem Arıkan'la röportaj yapıldığı aktarılan yazıda, bu kişilerin, "Arap Baharı'nın bölgesel değil küresel olduğu, eninde sonunda ülkemizde de olmasını arzu ettiklerini" açıkça dile getirdikleri öne sürüldü.
Kavala ile Alabora arasında telefon görüşmesi
Bu konularla ilgili Alabora ile Kavala arasında telefon görüşmesi gerçekleştiği, Kavala'nın, "Bir ara bu hadisenin önümüzdeki şeyleri ne olur, hani hep Avrupalılar, her gördüğüm şeyi soruyor, 'iyi tamam da hani bu siyasi durumu nasıl değiştirecek' diye sorup duruyor, bir ara bir yani bir kaç arka.. kişi oturup bir konuşsak mı?" diyerek görüşmek istediğinin tespit edildiği aktarılan yazıda, "Yine Garaj İstanbul ve benzeri toplantılarda, Gezi eylemlerinde sanatçıların ne şekilde kullanılması gerektiğinin konuşulduğu ve bu konuda planlama yapılarak kararlar alındığı anlaşılmıştır. Alabora'nın da sosyal medya üzerinden provokatif paylaşımlarla halkı sokağa, eylem yapmaya çağırdığı görülmüştür." denildi.
"PKK, DHKP/C, MLKP gibi sol terör örgüt üyelerini sokak eylemlerine çekmeye çalıştı"
Yapılan çalışmalar sonucunda çıkan olayların bir tertibat olduğunun tespit edildiği öne sürülen yazıda, "Bu tertibatta Gürcistan, Sırbistan, Ukrayna ve Arap ülkelerinde meydana gelen halk ayaklanmalarında önemli bir aktör olduğu anlaşılan George Soros tarafından kurulmuş olan Açık Toplum Enstitüsü Danışma Kurulu Üyesi Kavala'nın, organizatör şahıs ve finansör olduğu, Alabora ve arkadaşlarının Kavala'nın yönlendirmeleri doğrultusunda olayların örgütlenmesini gerçekleştirdikleri anlaşılmıştır. Alabora ve birlikte hareket ettiği şahısların çıkan olayların alevlendirilmesi için Twitter üzerinde örgütlenme gerçekleştirdiği, PKK, DHKP/C, MLKP gibi sol terör örgüt üye ve yandaşlarını, Oyuncular Sendikası aracılığıyla da tiyatro ve sinema oyuncularını sokak eylemlerine çekmeye çalıştığı tespit edilmiştir." ifadesi yer buldu.
"Gezi Parkı projesi 2011 yılında başladı"
Taksim Gezi Parkı projesinin 2011 yılında başladığı, bu nedenle Alabora gibi bazı şüphelilerin 2011 yılında Gezi Parkı'nda çekilmiş eylem video ve görüntülerinin bulunduğu bildirilen yazıda, "Bilinen Gezi eylemleri başlamadan çok önce Alabora'nın da yer aldığı bu görüntülerde, 'Ayaklan İstanbul' ibaresinin yer aldığı, bu nedenle 2011 yılında gündem oluşturma çabalarının başladığı ve 27 Mayıs 2013'te uygun ortam oluşturularak Gezi olaylarının başlatıldığı anlaşılmaktadır." değerlendirmesi yapıldı.
Talep yazısında, şu ifadeler kullanıldı:
"Elde edilen delillere göre, şahısların birbirleriyle irtibatlı oldukları, aralarında atılı suça hiyerarşik ve iş bölümüne dayanan bir ilişkinin bulunduğu, koordineli olarak hareket ettikleri, Gezi eylemlerini genişletmek, derinleştirerek tüm Türkiye'ye yaymak, bir taraftan da bu şiddet eylemleri öncesinde sözde sivil itaatsizlik olarak adlandırılan eylemlerin yaygınlaştırılması için profesyonel eylemci yetiştirmek amacıyla gizli ve açık toplantılar ve eğitimler yaptıkları, yurt dışında eğitimciler getirdikleri, Kavala'nın Taksim Dayanışması, Taksim Platformu gibi örgütlenmeleri kontrol ederek yönlendirdiği, sanatçı siyasetçi ve benzeri birçok meslek grubu içerisinde olan kişilerle toplantılar yaptıkları, Avrupa Birliği, Avrupa Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi yerde görevli şahıslarla görüşmeler yapılarak Gezi eylemleriyle ilgili kamuoyu oluşturulması için çalışmalar yaptıkları, bu amaçla sergi, panel düzenledikleri, film ve video ve benzeri hazırladıkları tespit edilmiştir.
Gezi Parkı olaylarında da görüldüğü üzere eylemlerin başlatılmasıyla birlikte terör örgütlerinin cebir ve şiddet içeren molotof atma, mala zarar verme, güvenlik güçlerine ve kendilerine destek olmayan sivil halka saldırı şeklinde şiddet içeren eylemleri gerçekleştirdikleri görülmüştür. Gezi eylemleri olarak bilinen olayların Osman Kavala önderliğinde, Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür AŞ tarafından gerçekleştirilen organizasyonlar neticesinde, planlı ve sistematik bir şekilde gerçekleştirildiği, nihai amacının ülkede şiddet eylemlerinin marjinal gruplar ve terör örgütlerini kanalize etmek suretiyle tüm ülke geneline yayıp kaos ve kargaşa yaratarak mevcut hükümeti işlevsiz hale getirmek, ortadan kaldırmak olduğu anlaşılmıştır."
Can Dündar hakkında yakalama kararı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, Gezi Parkı eylemlerine ilişkin soruşturmada, Can Dündar hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarıldı...
Anadolu Kültür AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Osman Kavala'nın tutuklu bulunduğu Gezi Parkı eylemlerine ilişkin soruşturma kapsamında söz konusu eylemlerde etkin rol aldığı gerekçesiyle Can Dündar hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarıldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca yürütülen Anadolu Kültür AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala'nın tutuklu bulunduğu Gezi Parkı eylemleriyle ilgili soruşturmada, yeni bir gelişme daha yaşandı.
Başsavcılığın talebi üzerine, Gezi Parkı eylemlerine katılan gazeteci Can Dündar hakkında, nöbetçi İstanbul Sulh Ceza Hakimliğince tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarıldı.
Başsavcılığın nöbetçi hakimliğe gönderdiği talep yazısında, şüpheli Dündar'ın söz konusu eylemlerde insanları galeyana getirmeye ve yönlendirmeye çalıştığı, olayları engellemeye çalışan kolluk kuvvetlerine yönelik olay yerinde bulunan terör örgütü mensuplarının direncini artırmaya çalıştığı, organizasyon içerisinde kendisine verilen etki ajanlığı görev ve faaliyetini yürüttüğünün anlaşıldığı iddia edildi.
Şüpheliler Alabora ve Dündar'ın olayların alevlendirilmesi için sosyal medya üzerinden örgütlendiği belirtilen sevk yazısında, Gezi olayları sırasında Osman Kavala'nın Can Dündar'ı aradığı ve görüşme yaptığı da aktarıldı.
Bu kapsamda, şüpheli Can Dündar ile ilgili yapılan araştırmada, şahsın yurt dışında bulunduğu, söz konusu dosyadaki eylemleri ile geçen olaylarda etkin rol aldığı hususunda ve atılı suçu işlediğine dair hakkında yeterli ve somut delillerin mevcut olduğu belirtilen yazıda, şüpheli Dündar hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarılması talep edildi.
Talebi değerlendiren İstanbul Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği de, savcılığın istemini kabul ederek, Can Dündar hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkardı.
Can Dündar'dan açıklama
Sosyal medya hesabından açıklama yapan Can Dündar hakkındaki yakalama kararını alıntılayarak, "Hepimiz Gezi'deydik, gurur duyuyoruz" paylaşımında bulundu.
Yapıcı ve Atalay Gezi soruşturması kapsamında ifade veriyor
Gezi korkusuyla 5 yıl sonra başlatılan soruşturma kapsamında, Taksim Dayanışması'ndan Mücella Yapıcı ve Can Atalay ifade veriyor...
Gezi eylemlerine dönük yürütülen soruşturma kapsamında, Taksim Dayanışması'ndan Mücella Yapıcı ve Can Atalay ifadeye vermek üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gitti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 'Gezi soruşturması' kapsamında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Şube Müdürlüğü Taksim Dayanışması'ndan Avukat Can Atalay, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Parti Meclis üyesi Ahmet Saymadi'nin ardından Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi yöneticilerinden yüksek mimar Mücella Yapıcı da ifadeye çağırdı.
Bugün İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne giden Atalay ve Yapıcı’nın ifade verdikleri öğrenildi.
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman ifade vermişti.
"Gezi kriminalize ediliyor" demişti
Taksim Dayanışması Sözcüsü Mimar Mücella Yapıcı, Gezi korkusuyla 5 yıl sonra yapılan akademisyenlerin gözaltına alındığı operasyonu abes bulduğunu belirterek, “Gezi Direnişi dünyanın en büyük hak arama mücadelesi. Hak mücadelesi veren insanların tutuklanması abes bir durum. Tutarlı hiçbir yanı yok. Gezi Direnişi suç değildir. Gezi’de milyonlar vardı. Hepimiz vardık. Bu operasyonun amacı Gezi’yi kriminalize etmek, suç yaratmaktır” demişti.
Gezi soruşturması tam gaz: Ankara'da bir haftada 6 iddianame
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu, kasım ayının son haftasında, kentteki Gezi Direnişi ile ilgili 120 kişi için altı ayrı dava açtı...
63 kişi hakkında düzenlenen son iddianamede ‘kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama’, ‘görevi yaptırmamak için direnme’ suçlamaları yöneltildi. İddianamede suçlama tarihi 2 Haziran 2013 olarak yer aldı. Yaklaşık 600 kişi hakkında Gezi soruşturmasının ise devam ettiği bildirildi.
SİLAH KULLANMADILAR
İddianamede, şüphelilerin, eylemler sırasında silah veya silah sayılabilecek diğer eşyaları kullanmadıklarına dikkat çekildi. Ancak toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan kişilerin ihtara rağmen dağılmadıkları ve kolluk kuvvetlerinin zor kullanmasına rağmen, kolluk görevlilerine karşı cebir kullanarak direnmek suretiyle atılı suçları gerçekleştirdikleri iddia edildi.
POLİSLERİN DOSYASI AYRILDI
Hürriyet'ten Mesut Hasan Benli'nin haberine göre iddianamede, TEM Şube Müdürlüğü’nce hazırlanan fezlekede bazı polis memurlarının yaralanması nedeniyle müşteki olarak gösterildiği, ancak polislerin hangi eylemlerde yaralandıklarının tespit edilmediği, bu nedenle müşteki polis memurlarını darp eden şüphelilerle ilgili soruşturmanın ayrı bir dosya üzerinden sürdüğü anlatıldı.
İSTANBUL’DA DA VAR
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen Gezi Parkı eylemleri soruşturması kapsamında da tutuklu iş insanı Osman Kavala ile bağlantılı oldukları öne sürülen kişilere 16 Kasım’da operasyon yapılmış, Yiğit Aksakoğlu tutuklanmıştı. Genişletilen soruşturma kapsamında Taksim Dayanışması’ndan avukat Can Atalay, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman ve Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi yöneticilerinden yüksek mimar Mücella Yapıcı da ifadeye çağrılmıştı.
Gezi korkusu operasyonu: Milyonları da alacak mısınız?
İstanbul Emniyeti, gözaltına alınanların Gezi Direnişi’nin devamını sağlamak, derinleştirmek ve medya kurmak için çalıştığını ileri sürdü. Prof. Tarhanlı, Anadolu Kültür’ün Genel Koordinatörü Asena Günal ve derneğin danışmanı Bora Sarı ifadelerinin ardından akşam saatlerinde yurtdışına çıkış yasağı konularak serbest bırakıldı...
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma kapsamında Anadolu Kültür AŞ’nin yöneticileri ve bazı akademisyenlerin de aralarında bulunduğu 20 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Soruşturma kapsamında 4 ilde gerçekleştirilen operasyonlarda Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Betül Tanbay, Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Turgut Tarhanlı’nın da aralarında bulunduğu 13 kişi gözaltına alındı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, operasyonun gerekçesinin Gezi eylemleri olduğu ve hakkında gözaltı kararı olan 20 kişinin “Osman Kavala’yla hiyerarşik ilişki içinde eylemleri organize ettiğini” ileri sürüldü.
3 isim serbest bırakıldı
Gözaltı kararı verilenler için 4 günlük gözaltı süresi alındığı bildirildi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, Gezi Parkı Direnişi sırasında ‘sembol eylemler’ gözaltı kararına gösterilen gerekçelerden biri oldu. Prof. Tarhanlı, Anadolu Kültür’ün Genel Koordinatörü Asena Günal ve derneğin danışmanı Bora Sarı ifadelerinin ardından akşam saatlerinde yurtdışına çıkış yasağı konularak serbest bırakıldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’nın tutuklu bulunduğu Anadolu Kültür’e yönelik yürütülen soruşturma kapsamında 20 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Eşzamanlı operasyonla Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Betül Tanbay, Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, Anadolu Kültür’ün Yönetim Kurulu Başkanvekili Yiğit Ekmekçi, Yönetim Kurulu Üyesi Ali Hakan Altınay, Genel Koordinatör Asena Günal, dernek danışmanları Bora Sarı, Ayşegül Güzel, Filiz Telek, Çiğdem Mater ile Meltem Aslan, Sivil Toplum Geliştirme Derneği İletişim Koordinatörü Hande Özhabeş, Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma birimi çalışanı Yiğit Aksakoğlu ve Mi Minör oyununun yöneticilerinden Yusuf Cıvır gözaltına alındı. Çiğdem Mater’in film çekimi için gittiği Kaş’ta kaldığı otelden İstanbul’a getirilmek üzere alındığı öğrenildi. Gözaltı kararı bulunan 7 şüphelinin arandığı belirtildi. Prof. Dr. Betül Tanbay’ın avukatı Bahri Belen, “soruşturma numarasının 2014 tarihli olduğunu” aktardı.
Darbe suçlaması
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada operasyonun gerekçesinin Gezi eylemleri olduğu ve hakkında gözaltı kararı olan 20 kişinin “Osman Kavala’yla hiyerarşik ilişki içinde eylemleri organize ettiği” ileri sürüldü. Açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Mehmet Osman Kavala isimli şahsın 27.05.2013 tarihinde başlayan Gezi Parkı Olaylarını Türkiye geneline yaymak ve yurt genelinde kaos ve kargaşa ortamı meydana getirmek ve bu şekilde Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmayı veya görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeyi amaçladığı tespit edilmiştir. Mehmet Osman Kavala ile hiyerarşik bir düzen içerisinde şüphelilerin; Gezi Parkı olaylarını derinleştirmek ve yaygınlaştırmak için Anadolu Kültür AŞ’ye ait DEPO isimli yerde toplantılar düzenledikleri, Sivil İtaatsizlik ve Şiddetsiz Eylem başlıkları altında Gezi Parkı olaylarının devamlılığını sağlamak için yurtdışından aktivizm eğiticileri, kolaylaştırıcılar ve profesyonel eylemciler getirttikleri (Duran Adam, Piyano Çalan Adam, Kırmızılı Kadın vs.), yeni medya oluşturma faaliyetleri içerisine girerek Gezi Parkı sürecinin devamı ve yaşanması muhtemel Gezi benzeri olayların kendi medyaları üzerinden gündem oluşturulmasını amaçladıkları, Mehmet Osman Kavala’nın Avrupa’da birçok kurum ve şahısla görüşme yaparak, Gezi Parkı olaylarında gündeme gelen biber gazının Türkiye’ye ithalinin durdurularak, yasaklanması için çalışmalar yaptıkları tespit edilmiştir.”
Akademisyenleri avlama mekanizması
Operasyona toplumun her kesiminden tepki yağdı.
TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, operasyona tepki göstererek, “Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre yakalama ve gözaltı işlemleri ancak tutuklamanın şartları var ve fakat hâkim kararı almaya vakit yok ise verilebilir. Davet edildiğinde iradi olarak ifade vermeye geleceği besbelli olan kişiler yakalanmaz, gözaltına alınamaz” dedi.
FETÖ ile mücadele yürütülen bir dönemde hukuk dışı uygulamalar yapmanın büyük bir çelişki olduğunu belirten Feyzioğlu, “Ceza Muhakemesi Kanunu’na aykırı işlemler yargıyı bir baskı aracına dönüştürmektedir. Türkiye’nin demokratik dünyadaki algısına ağır darbe vurmaktadır. Yargıya duyulan güveni de zedeleyen hatalar bir an önce telafi edilmeli, temel hak ve hürriyetlerin yargı eliyle ihlaline izin verilmemeli, uluslararası camiada Türkiye’ye zarar verecek hukuk dışı tüm uygulamalar sona erdirilmelidir” ifadelerini kullandı.
Kanuna aykırı
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu da operasyona tepkisini, “İktidarın Gezi’ye bakış açısı doğru değil. Gezi’nin kriminalize edilmesini doğru bulmuyorum. Gezi’nin sonlarında gerçekleşen provokatör eylemlerin, Gezi’nin başlangıçtaki fikrine gölge düşürmemesi gerektiğini anlatmak lazım” ifadeleriyle dile getirdi. Durakoğlu, “Gözaltına alınan Prof. Dr. Turgut Tarhanlı İstanbul Barosu’na kayıtlı bir avukattır. Turgut Hoca’nın evine yapılan operasyon sırasında barodan görevli bir avukat olmalıydı. Yapılan gözaltı işlemi yasalara aykırıdır” diye konuştu.
Gezi kriminalize ediliyor
Taksim Dayanışması Sözcüsü Mimar Mücella Yapıcı’da operasyonu abes bulduğunu belirterek, “Gezi Direnişi dünyanın en büyük hak arama mücadelesi. Hak mücadelesi veren insanların tutuklanması abes bir durum. Tutarlı hiçbir yanı yok. Gezi Direnişi suç değildir. Gezi’de milyonlar vardı. Hepimiz vardık. Bu operasyonun amacı Gezi’yi kriminalize etmek, suç yaratmaktır” dedi.
İHD’den çağrı
İnsan Hakları Derneği (İHD), yazılı bir açıklama yayımlayarak gözaltına alınan sivil toplum çalışanları ve akademisyenlerin serbest bırakılmasını istedi. Operasyonun kınandığı açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Turgut Tarhanlı ve birlikte gözaltına alınan kişilere yapılan bu muamele Türkiye’de kanunların keyfi olarak uygulandığını ve siyasi iktidarın yargı yolu ile baskı uygulayarak, istediği herkese istediği gibi davranabileceğini göstermektedir. Siyasi iktidarı bu tarz baskı yöntemlerinden vazgeçmeye davet ediyor, gözaltına alınanların biran önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz.”
Eğitimciler tepkili
Akademisyenlere yönelik operasyona eğitim sendikalarından da tepki geldi. Eğitim-İş Sendikası’ndan akademisyenlere yönelik operasyonla ilgili yapılan açıklamada da, “Terörle mücadele aydınları avlama mekanizması değildir” denildi.
“Gözaltına alınan akademisyenlerin, hakkında iddianame bile hazırlanmadığı halde bir yıldır tutuklu bulunan insan hakları aktivisti Osman Kavala ile hiyerarşik bir düzen içerisinde hareket ettikleri iddia edilmiştir. Daha Osman Kavala’nın bile neyle suçlandığı meçhulken, ‘onunla organize biçimde faaliyet göstermenin’ nasıl bir suç teşkil ettiği ise akıllarda soru işaretleri bırakmıştır. Devletin; eğitim, savunma, ticaret gibi en hayati kollarını cemaat kisvesindeki bir terör örgütüne bırakan, zamanında ‘ne istedilerse veren, rant için kandırılan, bile bile lades olan, bunun bedelini de ülkeye ödeten bir anlayış, şimdilerde terörle mücadele adı altında bir cadı avı başlatmıştır. Yaşasa, Aziz Nesin’in bile yazacak bir şey bulamayacağı bu akıldışı tablo, Türkiye’de adaletin artık nasıl bir sopa haline getirildiğini de bir kez daha göstermiştir” denildi.
Tanbay barışın sesi
Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan da, “Yaşanan hukuksuzluklarla, demokrasi, adalet ve eşit, özgür, demokratik bir cumhuriyet mücadelemiz her dönemden daha fazla önem taşımaktadır. Eğitim Sen üyemiz Betül Tanbay geçmişten bugüne bilimin, demokrasinin, barışın sesi olmuştur. Yaşanılan gözaltılar hukuksuzdur. Tüm hukuksuzlara karşı hukuk, demokrasi, adalet, eşit, özgür, demokratik cumhuriyet mücadelemize devam edeceğiz” dedi.
İddianamesiz 1 yıldır tutuklu
Türkiye’de uzun yıllardır sürdürdüğü sivil toplum girişimleri ile tanınan işadamı Osman Kavala, 18 Ekim 2017 tarihinde Goethe Enstitüsü ile birlikte gerçekleştirilmesi planlanan bir projenin toplantısından döndüğü sırada İstanbul Atatürk Havalimanı’nda gözaltına alınmıştı. Kavala, “Gezi eylemlerinin yöneticisi olmak” ve “15 Temmuz darbe girişimine katılmak” suçlamalarıyla 1 Kasım’da tutuklanmıştı. Kavala, 18 Ekim’de cezaevinde bir yılını doldurdu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlanmazken, Kavala’nın avukatlarının AİHM ve Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurular yanıtsız kalmış durumda.
İlk kadın başkan
Gezi Parkı eylemleri sırasında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen heyetin içinde de yer alan Betül Tanbay, Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Tanbay, ünlü matematikçi Cahit Arf tarafından 1948 yılında kurulan Türk Matematik Derneği’nin 62 yıl sonra seçilen ilk kadın başkanı olmuştu. Tanbay, Avrupa Matematik Derneği (EMS) Yönetim Kurulu’na da seçilmişti.
Af Örgütü’nü canlandırdı
Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları Hukuku dersleri veriyor ve İnsan Hakları Araştırma Merkezi Başkanlığı yapıyor. 1995 yılında, Uluslararası Af Örgütü’nün, Türkiye’de yeniden canlandırılması için yapılan girişimde kurucu yerel grupta yer aldı. 2002 yılında profesör oldu.
-Ali Hakan Altınay: Açık Toplum Vakfı ve Başkanı
-Asena Günal: Anadolu Kültür A.Ş. Depo Program Koordinatörü
-Meltem Aslan Çelikkan: Anadolu Kültür A.Ş. Genel Koordinatörü, Tesev Yöneticisi
-Yiğit Ali Ekmekçi: Anadolu Kültür A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Terakki Vakfı Okulları Yönetim Kurulu Üyesi
-Bora Sarı:
Anadolu Kültür
Sivil-İtaatsizlik
-Ayşegül Güzel: Anadolu Kültür
Sivil-İtaatsizlik
-Çiğdem Mater Utku: Bianet Yazarı, Anadolu Kültür A.Ş Danışmanı
-Hande Özhabeş: Sivil Toplum Geliştirme Derneği İletişim Koordinatörü
-Filiz Telek: Anadolu Kültür Sivil-İtaatsizlik
-Yiğit Aksakoğlu: İstanbul Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma Birimi Çalışanı.
-Yusuf Cıvır: Mi Minör oyununun yöneticilerinden
Anadolu Kültür AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Osman Kavala'nın tutuklu bulunduğu Gezi Parkı eylemlerine ilişkin soruşturmada, oyuncu Mehmet Ali Alabora'nın yakalanması talebiyle mahkemeye gönderilen yazıda, "Gezi eylemlerinin gelişigüzel ortaya çıkmadığı, bir organizasyon dahilinde, sistemli ve planlı olarak yürütüldüğü, masum protesto gösterileri şeklinde lanse edilmesine rağmen asıl amacın, yurt genelinde şiddet eylemlerinin çeşitli terör örgütleri vasıtasıyla tüm yurda yayılarak kaos ve kargaşa ortamı meydana getirme olduğunun anlaşıldığı" öne sürüldü.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosundan sorumlu İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Hasan Yılmaz, şüpheli Alabora hakkında, tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarılması talebiyle nöbetçi İstanbul Sulh Ceza Hakimliğine gönderdiği talep yazısında, Kavala'nın tutuklu bulunduğu Gezi Parkı soruşturmayla ilgili tespitlere yer verdi.
Gezi eylemlerinin 2011 yılında "Ayaklan İstanbul" adıyla Taksim'de çekilen video görüntüleriyle planlanmasına başlanıldığı belirtilen yazıda, "İstanbul Taksim bölgesi yayalaştırma projesi kapsamında, Gezi Parkı'ndaki bazı ağaçların 27 Mayıs 2013'te başka yere nakledilme bahanesiyle başlatılan protesto eylemleri, provokasyonlarla birlikte ülke çapında olaylara ve şiddet içerikle eylemlere dönüşmüştür. Gösteriler sırasında çok sayıda emniyet görevlisi ve vatandaşımız yaralanmış ve hayatını kaybetmiş, kamu mallarıyla özel tüzel-kişilerin malları ciddi oranda zarar görmüş ve birçok şiddet eylemi meydana gelmiştir." denildi.
"Gezi olayları, planlı bir senaryonun ürünü"
Bu süreçte bazı gruplarca Twitter üzerinde #occupygezi (işgal etmek) ve #direngeziparki gibi etiketler açılarak Gezi Parkı'nın simgeleştirildiği ve ısrarla, "direniş", "ayaklanma" gibi çağrılarla anılır hale getirildiği vurgulanan yazıda, şu değerlendirme yapıldı:
"Basın-yayın organları ve sosyal medyada toplum refleksiyle bir anda oluştuğuna dair kanaat oluşturulmaya çalışılsa da olayın, sosyal medyada yayılış biçimi, başlatan ve yayılmasında rol oynayan aktörler, seçilen slogan ve imgeler, eylemin ilk gününden itibaren meydanlarda ve sosyal medyada en önde yer alan ve organize bir şekilde hareket eden, ayrıca uluslararası aktörlerden destek alan şahıslarca bilinçli bir şekilde yönlendirildiği ve yönetildiği tespit edilmiştir. Bu durum, söz konusu olayın planlı bir senaryonun ürünü olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Soruşturmada elde edilen deliller ve ülke çapında meydana gelen olaylara genel olarak bakıldığında, söz konusu eylemlerin gelişigüzel ortaya çıkmadığı, bir organizasyon dahilinde, sistemli ve planlı olarak yürütüldüğü, demokratik hak ve masum protesto gösterileri şeklinde lanse edilmesine rağmen asıl amacın yurt genelinde şiddet eylemlerinin çeşitli terör örgütleri vasıtasıyla tüm yurda yayılarak kaos ve kargaşa ortamı meydana getirme olduğu anlaşılmıştır.
Bu doğrultuda ülkemizde sol fraksiyonlu terör örgütlerinin sahada mevut bulunan potansiyel militan gücünden ve bu örgütlerin Türkiye Cumhuriyeti hükümetine yönelen sürekli bir eylem gayretinde olmaları sebebiyle daha önce sahneye konulan bu planın, diğer ülkelerde olduğundan farklı olarak, ülkemiz sosyal ve ideolojik yapısına uyarlandığı, hükümeti ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye imkan sağlayacak boyutlara ulaşmasının hedeflendiği, bu yöndeki faaliyetlerin de dış ülkelerdeki eylemlerle benzerlikleri, soruşturma kapsamındaki tespitler sebebiyle Gezi Parkı eylemlerinin de George Soros ve aynı düşünce amacını hedefleyen odakların ülkemizdeki mevcut uzantıları tarafından organize edildiği tespit edilmiştir."
"Sui generis, yapıya haiz odakların eylemleri"
Yazıda, eylemlerin koordinesi, karmaşık organizasyon yapısı, bir araya gelen grupların çeşitliliği, birbirleriyle aralarında mevcut ideolojik görüş farklılıkları ve kapasitesi göz önüne alındığında, bu olayların Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye imkan sağlayacak boyutlara ulaşmasını hedefleyen, soruşturmaya konu olan şüphelilerin de arasında bulunduğu odakların, Türkiye açısından bugüne kadar karşı karşıya kalınmamış olan sui generis (nevi şahsına münhasır) bir yapıya haiz olduğunun anlaşıldığı öne sürüldü.
Tutuklu şüpheli Osman Kavala'nın 'önderliğini yaptığı yapının' hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye imkan sağlayacak eylemlerin medya desteği olmaksızın yapılamayacağının farkında olması sebebiyle, bu konuyla ilgili bir özel kanal kurulması yönünde gayretli olduğu ve dış destek almaya çabaladığı öne sürülen yazıda, Kavala'nın, sivil toplum kuruluşlarının ve özellikle "Taksim Dayanışması" isimli oluşum içerisine yerleştirdiği mensuplarında olduğu gibi sivil toplum kuruluşlarını da amaçları yönünde yönlendirdiği iddia edildi.
"Kavala'nın amacı, yabancı ülkelerin silahlı müdahalesine uygun ortamı hazırlamak"
Yazıda, Kavala'nın sivil toplum kuruluşları aracılığıyla oluşturduğu mağduriyet algısını da kullanarak olayları ülke çapına yaydığı ve oluşan bu kaos ortamında dış ülkelerin baskısı eklenerek hükümeti istifaya zorlamak gayesinde olduğu belirtilirken, Kavala'nın bunun gerçekleşmemesi halinde ise dış ülkelerde yaşanan örneklerde olduğu gibi silah kullanımı, iç savaş senaryoları ve hatta yabancı ülkelerin doğrudan silahlı müdahalesine uygun ortamı hazırlamak gibi nihai amacı olduğunun anlaşıldığı iddia edildi.
Gezi Parkı eylemleriyle ilgili Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığınca hazırlanan 15 Haziran 2013 tarihli rapora yer verilen yazıda, şu bilgiler sıralandı:
"Gezi eylemlerinde, 'occupy' (işgal) hareketi olarak bilinen ve teorisyenliğini Gene Sharp'ın yaptığı sözde sivil başkaldırı yönteminin kullanıldığı, söz konusu hareketin uygulayıcısının ise Otpor/Canvas (direniş) adı verilen grup olduğu, Sırp asıllı İvan Maroviç tarafından kurulan Otpor isimli örgütün Gürcistan ve Arap dünyasında yaşanan ve sosyal medyanın etkin bir şekilde kullanıldığı, ayaklanma ve devrimlerde etkin olduğu, bu kapsamda Otpor lideri İvan Maroviç'in 18 Haziran ve 21 Haziran 2012 tarihleri arasında ülkemizde bulunduğu, daha sonraki dönemde 7 Temmuz-15 Temmuz 2012 tarihleri arasında Mısır'ın başkenti Kahire'de, Gezi Parkı eylemlerinde daha sonrasında ön planda bulunacak Mehmet Ali Alabora, eşi Ayşe Pınar Alabora (Öğüç), Defne Anter, yazar Meltem Arıkan, reklamcı Melin Osasogie Edomwonyi ile görüştüğü, adı spekülasyonlarla ve dünyada benzer devrimlere giriştiğinden bahisle anılan George Soros tarafından dünya çapında kurulmuş olan ve Türkiye'de faaliyet gösteren Açık Toplum Enstitüsü Danışma Kurulu üyesi Osman Kavala'nın bu olaylarda organizatör ve finansör olduğu, adı geçen şahısları yönlendirdiği, şahısların Mısır'da olduğu sırada Kavala'nın, 11 Temmuz ve 14 Temmuz 2012 tarihleri arasında yurt dışında olduğu, Türkiye dönüşünde ise 'Mi minör' isimli tiyatro oyunu provalarına başlanıldığı, bu oyunda özetle temsili ülkenin başkanına karşı ayaklanmanın teşvik edildiği, şahıslar ülkemize geldikten hemen sonra 30 Temmuz 2012'de tiyatro oyununun provalarına başladıkları anlaşılmıştır."
"Ülkenin başkanına karşı ayaklanmaya teşvik eden tiyatro oyunu"
Talep yazısında, Meltem Arıkan'ın yazdığı, yönetmenliğini Mehmet Ali Alabora'nın yaptığı "Mi Minör" adlı oyuna, izleyicinin sosyal medya aracılığıyla davet edildiği ve seyircinin de interaktif olarak oyuna katıldığı anlatılarak, "Nisan 2013'e kadar gösterimde kalan oyunda izleyici sosyal medya aracılığıyla örgütlenip temsili ülkenin başkanına karşı ayaklanmaya teşvik edilmektedir." denildi.
Oyunun içeriği ve oyuncuların yaptığı açıklamalara göre, oyun çerçevesinde Gezi Parkı eylemlerinin provasının yapıldığının tespit edildiğinin iddia edildiği yazıda, "Tiyatro oyununun gösterimde olduğu günlerde Türk kanallarındaki programlara katılan Alabora, Öğün ve Arıkan'ın, 'Twitter'da devrim olasılığı var, 140 karakterle ülkeler devriliyor.' gibi ifadelerinin de güdülen amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır." ifadesi kullanıldı.
"Alabora, oyuncuları sokak eylemlerine çekmeye çalıştı"
Ayrıca internette yer alan "Ayaklan İstanbul" isimli video görüntüsünde, 2011 Kasım ayında İstanbul Taksim'de bir grupla beraber eylem yapan Mehmet Ali Alabora, Ayşe Pınar Öğün ve Meltem Arıkan'la röportaj yapıldığı aktarılan yazıda, bu kişilerin, "Arap Baharı'nın bölgesel değil küresel olduğu, eninde sonunda ülkemizde de olmasını arzu ettiklerini" açıkça dile getirdikleri öne sürüldü.
Kavala ile Alabora arasında telefon görüşmesi
Bu konularla ilgili Alabora ile Kavala arasında telefon görüşmesi gerçekleştiği, Kavala'nın, "Bir ara bu hadisenin önümüzdeki şeyleri ne olur, hani hep Avrupalılar, her gördüğüm şeyi soruyor, 'iyi tamam da hani bu siyasi durumu nasıl değiştirecek' diye sorup duruyor, bir ara bir yani bir kaç arka.. kişi oturup bir konuşsak mı?" diyerek görüşmek istediğinin tespit edildiği aktarılan yazıda, "Yine Garaj İstanbul ve benzeri toplantılarda, Gezi eylemlerinde sanatçıların ne şekilde kullanılması gerektiğinin konuşulduğu ve bu konuda planlama yapılarak kararlar alındığı anlaşılmıştır. Alabora'nın da sosyal medya üzerinden provokatif paylaşımlarla halkı sokağa, eylem yapmaya çağırdığı görülmüştür." denildi.
"PKK, DHKP/C, MLKP gibi sol terör örgüt üyelerini sokak eylemlerine çekmeye çalıştı"
Yapılan çalışmalar sonucunda çıkan olayların bir tertibat olduğunun tespit edildiği öne sürülen yazıda, "Bu tertibatta Gürcistan, Sırbistan, Ukrayna ve Arap ülkelerinde meydana gelen halk ayaklanmalarında önemli bir aktör olduğu anlaşılan George Soros tarafından kurulmuş olan Açık Toplum Enstitüsü Danışma Kurulu Üyesi Kavala'nın, organizatör şahıs ve finansör olduğu, Alabora ve arkadaşlarının Kavala'nın yönlendirmeleri doğrultusunda olayların örgütlenmesini gerçekleştirdikleri anlaşılmıştır. Alabora ve birlikte hareket ettiği şahısların çıkan olayların alevlendirilmesi için Twitter üzerinde örgütlenme gerçekleştirdiği, PKK, DHKP/C, MLKP gibi sol terör örgüt üye ve yandaşlarını, Oyuncular Sendikası aracılığıyla da tiyatro ve sinema oyuncularını sokak eylemlerine çekmeye çalıştığı tespit edilmiştir." ifadesi yer buldu.
"Gezi Parkı projesi 2011 yılında başladı"
Taksim Gezi Parkı projesinin 2011 yılında başladığı, bu nedenle Alabora gibi bazı şüphelilerin 2011 yılında Gezi Parkı'nda çekilmiş eylem video ve görüntülerinin bulunduğu bildirilen yazıda, "Bilinen Gezi eylemleri başlamadan çok önce Alabora'nın da yer aldığı bu görüntülerde, 'Ayaklan İstanbul' ibaresinin yer aldığı, bu nedenle 2011 yılında gündem oluşturma çabalarının başladığı ve 27 Mayıs 2013'te uygun ortam oluşturularak Gezi olaylarının başlatıldığı anlaşılmaktadır." değerlendirmesi yapıldı.
Talep yazısında, şu ifadeler kullanıldı:
"Elde edilen delillere göre, şahısların birbirleriyle irtibatlı oldukları, aralarında atılı suça hiyerarşik ve iş bölümüne dayanan bir ilişkinin bulunduğu, koordineli olarak hareket ettikleri, Gezi eylemlerini genişletmek, derinleştirerek tüm Türkiye'ye yaymak, bir taraftan da bu şiddet eylemleri öncesinde sözde sivil itaatsizlik olarak adlandırılan eylemlerin yaygınlaştırılması için profesyonel eylemci yetiştirmek amacıyla gizli ve açık toplantılar ve eğitimler yaptıkları, yurt dışında eğitimciler getirdikleri, Kavala'nın Taksim Dayanışması, Taksim Platformu gibi örgütlenmeleri kontrol ederek yönlendirdiği, sanatçı siyasetçi ve benzeri birçok meslek grubu içerisinde olan kişilerle toplantılar yaptıkları, Avrupa Birliği, Avrupa Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi yerde görevli şahıslarla görüşmeler yapılarak Gezi eylemleriyle ilgili kamuoyu oluşturulması için çalışmalar yaptıkları, bu amaçla sergi, panel düzenledikleri, film ve video ve benzeri hazırladıkları tespit edilmiştir.
Gezi Parkı olaylarında da görüldüğü üzere eylemlerin başlatılmasıyla birlikte terör örgütlerinin cebir ve şiddet içeren molotof atma, mala zarar verme, güvenlik güçlerine ve kendilerine destek olmayan sivil halka saldırı şeklinde şiddet içeren eylemleri gerçekleştirdikleri görülmüştür. Gezi eylemleri olarak bilinen olayların Osman Kavala önderliğinde, Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür AŞ tarafından gerçekleştirilen organizasyonlar neticesinde, planlı ve sistematik bir şekilde gerçekleştirildiği, nihai amacının ülkede şiddet eylemlerinin marjinal gruplar ve terör örgütlerini kanalize etmek suretiyle tüm ülke geneline yayıp kaos ve kargaşa yaratarak mevcut hükümeti işlevsiz hale getirmek, ortadan kaldırmak olduğu anlaşılmıştır."
Can Dündar hakkında yakalama kararı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, Gezi Parkı eylemlerine ilişkin soruşturmada, Can Dündar hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarıldı...
Anadolu Kültür AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Osman Kavala'nın tutuklu bulunduğu Gezi Parkı eylemlerine ilişkin soruşturma kapsamında söz konusu eylemlerde etkin rol aldığı gerekçesiyle Can Dündar hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarıldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca yürütülen Anadolu Kültür AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala'nın tutuklu bulunduğu Gezi Parkı eylemleriyle ilgili soruşturmada, yeni bir gelişme daha yaşandı.
Başsavcılığın talebi üzerine, Gezi Parkı eylemlerine katılan gazeteci Can Dündar hakkında, nöbetçi İstanbul Sulh Ceza Hakimliğince tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarıldı.
Başsavcılığın nöbetçi hakimliğe gönderdiği talep yazısında, şüpheli Dündar'ın söz konusu eylemlerde insanları galeyana getirmeye ve yönlendirmeye çalıştığı, olayları engellemeye çalışan kolluk kuvvetlerine yönelik olay yerinde bulunan terör örgütü mensuplarının direncini artırmaya çalıştığı, organizasyon içerisinde kendisine verilen etki ajanlığı görev ve faaliyetini yürüttüğünün anlaşıldığı iddia edildi.
Şüpheliler Alabora ve Dündar'ın olayların alevlendirilmesi için sosyal medya üzerinden örgütlendiği belirtilen sevk yazısında, Gezi olayları sırasında Osman Kavala'nın Can Dündar'ı aradığı ve görüşme yaptığı da aktarıldı.
Bu kapsamda, şüpheli Can Dündar ile ilgili yapılan araştırmada, şahsın yurt dışında bulunduğu, söz konusu dosyadaki eylemleri ile geçen olaylarda etkin rol aldığı hususunda ve atılı suçu işlediğine dair hakkında yeterli ve somut delillerin mevcut olduğu belirtilen yazıda, şüpheli Dündar hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarılması talep edildi.
Talebi değerlendiren İstanbul Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği de, savcılığın istemini kabul ederek, Can Dündar hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkardı.
Can Dündar'dan açıklama
Sosyal medya hesabından açıklama yapan Can Dündar hakkındaki yakalama kararını alıntılayarak, "Hepimiz Gezi'deydik, gurur duyuyoruz" paylaşımında bulundu.
Yapıcı ve Atalay Gezi soruşturması kapsamında ifade veriyor
Gezi korkusuyla 5 yıl sonra başlatılan soruşturma kapsamında, Taksim Dayanışması'ndan Mücella Yapıcı ve Can Atalay ifade veriyor...
Gezi eylemlerine dönük yürütülen soruşturma kapsamında, Taksim Dayanışması'ndan Mücella Yapıcı ve Can Atalay ifadeye vermek üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gitti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 'Gezi soruşturması' kapsamında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Şube Müdürlüğü Taksim Dayanışması'ndan Avukat Can Atalay, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Parti Meclis üyesi Ahmet Saymadi'nin ardından Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi yöneticilerinden yüksek mimar Mücella Yapıcı da ifadeye çağırdı.
Bugün İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne giden Atalay ve Yapıcı’nın ifade verdikleri öğrenildi.
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman ifade vermişti.
"Gezi kriminalize ediliyor" demişti
Taksim Dayanışması Sözcüsü Mimar Mücella Yapıcı, Gezi korkusuyla 5 yıl sonra yapılan akademisyenlerin gözaltına alındığı operasyonu abes bulduğunu belirterek, “Gezi Direnişi dünyanın en büyük hak arama mücadelesi. Hak mücadelesi veren insanların tutuklanması abes bir durum. Tutarlı hiçbir yanı yok. Gezi Direnişi suç değildir. Gezi’de milyonlar vardı. Hepimiz vardık. Bu operasyonun amacı Gezi’yi kriminalize etmek, suç yaratmaktır” demişti.
Gezi soruşturması tam gaz: Ankara'da bir haftada 6 iddianame
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu, kasım ayının son haftasında, kentteki Gezi Direnişi ile ilgili 120 kişi için altı ayrı dava açtı...
63 kişi hakkında düzenlenen son iddianamede ‘kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama’, ‘görevi yaptırmamak için direnme’ suçlamaları yöneltildi. İddianamede suçlama tarihi 2 Haziran 2013 olarak yer aldı. Yaklaşık 600 kişi hakkında Gezi soruşturmasının ise devam ettiği bildirildi.
SİLAH KULLANMADILAR
İddianamede, şüphelilerin, eylemler sırasında silah veya silah sayılabilecek diğer eşyaları kullanmadıklarına dikkat çekildi. Ancak toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan kişilerin ihtara rağmen dağılmadıkları ve kolluk kuvvetlerinin zor kullanmasına rağmen, kolluk görevlilerine karşı cebir kullanarak direnmek suretiyle atılı suçları gerçekleştirdikleri iddia edildi.
POLİSLERİN DOSYASI AYRILDI
Hürriyet'ten Mesut Hasan Benli'nin haberine göre iddianamede, TEM Şube Müdürlüğü’nce hazırlanan fezlekede bazı polis memurlarının yaralanması nedeniyle müşteki olarak gösterildiği, ancak polislerin hangi eylemlerde yaralandıklarının tespit edilmediği, bu nedenle müşteki polis memurlarını darp eden şüphelilerle ilgili soruşturmanın ayrı bir dosya üzerinden sürdüğü anlatıldı.
İSTANBUL’DA DA VAR
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen Gezi Parkı eylemleri soruşturması kapsamında da tutuklu iş insanı Osman Kavala ile bağlantılı oldukları öne sürülen kişilere 16 Kasım’da operasyon yapılmış, Yiğit Aksakoğlu tutuklanmıştı. Genişletilen soruşturma kapsamında Taksim Dayanışması’ndan avukat Can Atalay, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman ve Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi yöneticilerinden yüksek mimar Mücella Yapıcı da ifadeye çağrılmıştı.
Gezi korkusu operasyonu: Milyonları da alacak mısınız?
İstanbul Emniyeti, gözaltına alınanların Gezi Direnişi’nin devamını sağlamak, derinleştirmek ve medya kurmak için çalıştığını ileri sürdü. Prof. Tarhanlı, Anadolu Kültür’ün Genel Koordinatörü Asena Günal ve derneğin danışmanı Bora Sarı ifadelerinin ardından akşam saatlerinde yurtdışına çıkış yasağı konularak serbest bırakıldı...
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma kapsamında Anadolu Kültür AŞ’nin yöneticileri ve bazı akademisyenlerin de aralarında bulunduğu 20 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Soruşturma kapsamında 4 ilde gerçekleştirilen operasyonlarda Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Betül Tanbay, Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Turgut Tarhanlı’nın da aralarında bulunduğu 13 kişi gözaltına alındı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, operasyonun gerekçesinin Gezi eylemleri olduğu ve hakkında gözaltı kararı olan 20 kişinin “Osman Kavala’yla hiyerarşik ilişki içinde eylemleri organize ettiğini” ileri sürüldü.
3 isim serbest bırakıldı
Gözaltı kararı verilenler için 4 günlük gözaltı süresi alındığı bildirildi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, Gezi Parkı Direnişi sırasında ‘sembol eylemler’ gözaltı kararına gösterilen gerekçelerden biri oldu. Prof. Tarhanlı, Anadolu Kültür’ün Genel Koordinatörü Asena Günal ve derneğin danışmanı Bora Sarı ifadelerinin ardından akşam saatlerinde yurtdışına çıkış yasağı konularak serbest bırakıldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’nın tutuklu bulunduğu Anadolu Kültür’e yönelik yürütülen soruşturma kapsamında 20 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Eşzamanlı operasyonla Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Betül Tanbay, Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, Anadolu Kültür’ün Yönetim Kurulu Başkanvekili Yiğit Ekmekçi, Yönetim Kurulu Üyesi Ali Hakan Altınay, Genel Koordinatör Asena Günal, dernek danışmanları Bora Sarı, Ayşegül Güzel, Filiz Telek, Çiğdem Mater ile Meltem Aslan, Sivil Toplum Geliştirme Derneği İletişim Koordinatörü Hande Özhabeş, Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma birimi çalışanı Yiğit Aksakoğlu ve Mi Minör oyununun yöneticilerinden Yusuf Cıvır gözaltına alındı. Çiğdem Mater’in film çekimi için gittiği Kaş’ta kaldığı otelden İstanbul’a getirilmek üzere alındığı öğrenildi. Gözaltı kararı bulunan 7 şüphelinin arandığı belirtildi. Prof. Dr. Betül Tanbay’ın avukatı Bahri Belen, “soruşturma numarasının 2014 tarihli olduğunu” aktardı.
Darbe suçlaması
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada operasyonun gerekçesinin Gezi eylemleri olduğu ve hakkında gözaltı kararı olan 20 kişinin “Osman Kavala’yla hiyerarşik ilişki içinde eylemleri organize ettiği” ileri sürüldü. Açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Mehmet Osman Kavala isimli şahsın 27.05.2013 tarihinde başlayan Gezi Parkı Olaylarını Türkiye geneline yaymak ve yurt genelinde kaos ve kargaşa ortamı meydana getirmek ve bu şekilde Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmayı veya görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeyi amaçladığı tespit edilmiştir. Mehmet Osman Kavala ile hiyerarşik bir düzen içerisinde şüphelilerin; Gezi Parkı olaylarını derinleştirmek ve yaygınlaştırmak için Anadolu Kültür AŞ’ye ait DEPO isimli yerde toplantılar düzenledikleri, Sivil İtaatsizlik ve Şiddetsiz Eylem başlıkları altında Gezi Parkı olaylarının devamlılığını sağlamak için yurtdışından aktivizm eğiticileri, kolaylaştırıcılar ve profesyonel eylemciler getirttikleri (Duran Adam, Piyano Çalan Adam, Kırmızılı Kadın vs.), yeni medya oluşturma faaliyetleri içerisine girerek Gezi Parkı sürecinin devamı ve yaşanması muhtemel Gezi benzeri olayların kendi medyaları üzerinden gündem oluşturulmasını amaçladıkları, Mehmet Osman Kavala’nın Avrupa’da birçok kurum ve şahısla görüşme yaparak, Gezi Parkı olaylarında gündeme gelen biber gazının Türkiye’ye ithalinin durdurularak, yasaklanması için çalışmalar yaptıkları tespit edilmiştir.”
Akademisyenleri avlama mekanizması
Operasyona toplumun her kesiminden tepki yağdı.
TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, operasyona tepki göstererek, “Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre yakalama ve gözaltı işlemleri ancak tutuklamanın şartları var ve fakat hâkim kararı almaya vakit yok ise verilebilir. Davet edildiğinde iradi olarak ifade vermeye geleceği besbelli olan kişiler yakalanmaz, gözaltına alınamaz” dedi.
FETÖ ile mücadele yürütülen bir dönemde hukuk dışı uygulamalar yapmanın büyük bir çelişki olduğunu belirten Feyzioğlu, “Ceza Muhakemesi Kanunu’na aykırı işlemler yargıyı bir baskı aracına dönüştürmektedir. Türkiye’nin demokratik dünyadaki algısına ağır darbe vurmaktadır. Yargıya duyulan güveni de zedeleyen hatalar bir an önce telafi edilmeli, temel hak ve hürriyetlerin yargı eliyle ihlaline izin verilmemeli, uluslararası camiada Türkiye’ye zarar verecek hukuk dışı tüm uygulamalar sona erdirilmelidir” ifadelerini kullandı.
Kanuna aykırı
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu da operasyona tepkisini, “İktidarın Gezi’ye bakış açısı doğru değil. Gezi’nin kriminalize edilmesini doğru bulmuyorum. Gezi’nin sonlarında gerçekleşen provokatör eylemlerin, Gezi’nin başlangıçtaki fikrine gölge düşürmemesi gerektiğini anlatmak lazım” ifadeleriyle dile getirdi. Durakoğlu, “Gözaltına alınan Prof. Dr. Turgut Tarhanlı İstanbul Barosu’na kayıtlı bir avukattır. Turgut Hoca’nın evine yapılan operasyon sırasında barodan görevli bir avukat olmalıydı. Yapılan gözaltı işlemi yasalara aykırıdır” diye konuştu.
Gezi kriminalize ediliyor
Taksim Dayanışması Sözcüsü Mimar Mücella Yapıcı’da operasyonu abes bulduğunu belirterek, “Gezi Direnişi dünyanın en büyük hak arama mücadelesi. Hak mücadelesi veren insanların tutuklanması abes bir durum. Tutarlı hiçbir yanı yok. Gezi Direnişi suç değildir. Gezi’de milyonlar vardı. Hepimiz vardık. Bu operasyonun amacı Gezi’yi kriminalize etmek, suç yaratmaktır” dedi.
İHD’den çağrı
İnsan Hakları Derneği (İHD), yazılı bir açıklama yayımlayarak gözaltına alınan sivil toplum çalışanları ve akademisyenlerin serbest bırakılmasını istedi. Operasyonun kınandığı açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Turgut Tarhanlı ve birlikte gözaltına alınan kişilere yapılan bu muamele Türkiye’de kanunların keyfi olarak uygulandığını ve siyasi iktidarın yargı yolu ile baskı uygulayarak, istediği herkese istediği gibi davranabileceğini göstermektedir. Siyasi iktidarı bu tarz baskı yöntemlerinden vazgeçmeye davet ediyor, gözaltına alınanların biran önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz.”
Eğitimciler tepkili
Akademisyenlere yönelik operasyona eğitim sendikalarından da tepki geldi. Eğitim-İş Sendikası’ndan akademisyenlere yönelik operasyonla ilgili yapılan açıklamada da, “Terörle mücadele aydınları avlama mekanizması değildir” denildi.
“Gözaltına alınan akademisyenlerin, hakkında iddianame bile hazırlanmadığı halde bir yıldır tutuklu bulunan insan hakları aktivisti Osman Kavala ile hiyerarşik bir düzen içerisinde hareket ettikleri iddia edilmiştir. Daha Osman Kavala’nın bile neyle suçlandığı meçhulken, ‘onunla organize biçimde faaliyet göstermenin’ nasıl bir suç teşkil ettiği ise akıllarda soru işaretleri bırakmıştır. Devletin; eğitim, savunma, ticaret gibi en hayati kollarını cemaat kisvesindeki bir terör örgütüne bırakan, zamanında ‘ne istedilerse veren, rant için kandırılan, bile bile lades olan, bunun bedelini de ülkeye ödeten bir anlayış, şimdilerde terörle mücadele adı altında bir cadı avı başlatmıştır. Yaşasa, Aziz Nesin’in bile yazacak bir şey bulamayacağı bu akıldışı tablo, Türkiye’de adaletin artık nasıl bir sopa haline getirildiğini de bir kez daha göstermiştir” denildi.
Tanbay barışın sesi
Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan da, “Yaşanan hukuksuzluklarla, demokrasi, adalet ve eşit, özgür, demokratik bir cumhuriyet mücadelemiz her dönemden daha fazla önem taşımaktadır. Eğitim Sen üyemiz Betül Tanbay geçmişten bugüne bilimin, demokrasinin, barışın sesi olmuştur. Yaşanılan gözaltılar hukuksuzdur. Tüm hukuksuzlara karşı hukuk, demokrasi, adalet, eşit, özgür, demokratik cumhuriyet mücadelemize devam edeceğiz” dedi.
İddianamesiz 1 yıldır tutuklu
Türkiye’de uzun yıllardır sürdürdüğü sivil toplum girişimleri ile tanınan işadamı Osman Kavala, 18 Ekim 2017 tarihinde Goethe Enstitüsü ile birlikte gerçekleştirilmesi planlanan bir projenin toplantısından döndüğü sırada İstanbul Atatürk Havalimanı’nda gözaltına alınmıştı. Kavala, “Gezi eylemlerinin yöneticisi olmak” ve “15 Temmuz darbe girişimine katılmak” suçlamalarıyla 1 Kasım’da tutuklanmıştı. Kavala, 18 Ekim’de cezaevinde bir yılını doldurdu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlanmazken, Kavala’nın avukatlarının AİHM ve Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurular yanıtsız kalmış durumda.
İlk kadın başkan
Gezi Parkı eylemleri sırasında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen heyetin içinde de yer alan Betül Tanbay, Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Tanbay, ünlü matematikçi Cahit Arf tarafından 1948 yılında kurulan Türk Matematik Derneği’nin 62 yıl sonra seçilen ilk kadın başkanı olmuştu. Tanbay, Avrupa Matematik Derneği (EMS) Yönetim Kurulu’na da seçilmişti.
Af Örgütü’nü canlandırdı
Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları Hukuku dersleri veriyor ve İnsan Hakları Araştırma Merkezi Başkanlığı yapıyor. 1995 yılında, Uluslararası Af Örgütü’nün, Türkiye’de yeniden canlandırılması için yapılan girişimde kurucu yerel grupta yer aldı. 2002 yılında profesör oldu.
-Ali Hakan Altınay: Açık Toplum Vakfı ve Başkanı
-Asena Günal: Anadolu Kültür A.Ş. Depo Program Koordinatörü
-Meltem Aslan Çelikkan: Anadolu Kültür A.Ş. Genel Koordinatörü, Tesev Yöneticisi
-Yiğit Ali Ekmekçi: Anadolu Kültür A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Terakki Vakfı Okulları Yönetim Kurulu Üyesi
-Bora Sarı:
Anadolu Kültür
Sivil-İtaatsizlik
-Ayşegül Güzel: Anadolu Kültür
Sivil-İtaatsizlik
-Çiğdem Mater Utku: Bianet Yazarı, Anadolu Kültür A.Ş Danışmanı
-Hande Özhabeş: Sivil Toplum Geliştirme Derneği İletişim Koordinatörü
-Filiz Telek: Anadolu Kültür Sivil-İtaatsizlik
-Yiğit Aksakoğlu: İstanbul Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma Birimi Çalışanı.
-Yusuf Cıvır: Mi Minör oyununun yöneticilerinden