CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümü vesilesiyle yaptığı açıklamada Gülen Cemaati ile AKP arasındaki ilişkinin geçmişine ve darbe girişiminin karanlık noktalarına dikkat çekti, "Ben yürekli bir savcı arıyorum. Halen bu ülkede yürekli savcılar bulunduğuna inanıyorum, inanmak istiyorum. Cumhurbaşkanı dahi olsa Erdoğan’ı çağıracak ve soracak, "Ne istediler?” ve "Siz ne verdiniz?” İşte o gün FETÖ’nün siyasi ayağı çözümlenmiş olacaktır" dedi...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümü nedeniyle yazılı bir açıklama yayımladı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin acıyla, kanla, gözyaşıyla ve mücadeleyle kurulduğunu, demokrasi uğruna bedeller ödendiğini, 15 Temmuz darbe girişiminin de cumhuriyete, demokrasiye ve tarihsel birikime yönelik bir saldırı olduğunu söyleyerek açıklamasına başlayan Kılıçdaroğlu, bu saldırının halkın ve tüm siyasi partilerin “direnme hakkı” sayesinde başarısızlığa uğratıldığını ifade etti.
Kılıçdaroğlu, daha sonra sözü Cemaat ile AKP arasındaki uzun süreli ilişkiye getirdi:
Şurası asla unutulmamalıdır ki; FETÖ darbe girişimi, sadece 15 Temmuz gecesinden ibaret bir demokrasi karşıtı saldırı da değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ele geçirmek isteyen FETÖ, bu doğrultudaki faaliyetleri sırasında dönemin AK Parti hükümetlerinden yıllarca açık destek görmüş, başta ordumuz olmak üzere kamu kurumlarına, güvenlik bürokrasisine ve hukuk sistemine yönelik kumpaslar kurmuştur. Ergenekon ve Balyoz vb. kumpas davaları yoluyla, çoğunluğu Atatürkçü binlerce yurtsever tutuklanmış, sahte delillerle haklarında hüküm tesis edilmiştir. FETÖ üyesi şahısların Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere birçok kurumda yükselmesine bu yolla zemin hazırlanmış, kozmik odaya girilmesine göz yumulmuş, 15 Temmuz darbe girişiminin temelleri atılmıştır.
“TSK ve MİT darbe girişimini karanlıkta bıraktı”
Türkiye’nin bir daha darbe girişimleriyle karşı karşıya kalmaması için demokrasiyi geliştirip hukuk sistemini darbe hukukundan arındırma ve darbe girişimini tüm boyutlarıyla masaya yatırıp karanlık noktalarını gün yüzüne çıkarma görevleri olduğunu belirten CHP lideri, şöyle devam etti:
15 Temmuz hain darbe girişiminin aydınlatılması gereken birçok karanlık noktası vardır. O gece Meclis çatısı altında gösterilen kararlılık, Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun çalışmalarına yansıtılmamıştır.
Darbe girişiminin hemen hemen bütün ayrıntılarına vâkıf Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı’nın komisyona gelerek millî iradenin temsilcilerine bilgi vermesi sağlanamamıştır. Bu iki bürokratın komisyona gelerek millî iradenin temsilcilerinin sorularına yanıt vermek yerine yazılı olarak bilgi vermeyi tercih etmeleri asla kabul edilemez. Temel soru şudur: Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı’nın hangi gerekçe, telkin ve talimatla TBMM’de kurulan komisyona gelmesi engellenmiştir? Bu tablo parlamentonun saygınlığı açısından hepimizin üzerinde durması gereken temel bir konudur.
Örneğin; MİT Müsteşarlığı’nın komisyona gönderdiği 22 Mayıs 2017 tarihli yazıdaki bir paragrafta “MİT’in daha önce dış makamlarla paylaşılan notlarda cemaatin darbe girişiminde bulunabileceğini bildirdiğini ancak Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde istihbarat toplayamadığından darbe girişiminin tarihi konusunda net bir istihbarata önceden ulaşılamadığı” ifade edilmiştir. Ama;
2012’den itibaren, Adil Öksüz’ün Hava Kuvvetleri Komutanlığı imamı olduğu devletin arşivlerinde kayıtlıdır, herkes bilmektedir ve Adil Öksüz asker değildir.
Sadece Adil Öksüz değil, darbe toplantıları yapan Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş de asker değillerdir.
Darbe toplantılarının büyük bir kısmı Türk Silahlı Kuvvetleri dışında yani özel evlerde yapılmıştır.
Adil Öksüz iki cep telefonu ve bir GPS cihazıyla serbest bırakılmıştır. GPS cihazının özelliği şudur: Dünya üzerinde dört veya daha fazla uydu ile her türlü hava koşulunda yer ve zaman bilgileri sağlayan uzay tabanlı bir haberleşme sistemidir. Bu sistemle ve iki telefonla serbest bırakılmıştır. Haydi serbest bırakıldı, Millî İstihbarat Teşkilatı Adil Öksüz’ü neden izlememiştir?
Daha vahim olanı; darbe yapılmış, ortalık toz duman ama Başbakanlık Müşaviri Ali İhsan Sarıkoca, Adil Öksüz’ü gidip karakolda, gözaltına alındığı yerde ziyaret ediyor. Bir Başbakanlık müşaviri elini kolunu sallayarak Adil Öksüz’le görüşmeye gidiyor. Neden? Niye? Niçin? Daha sonra MİT’in orduda bu konuda istihbarat yaptığı ve ilgili makamlara bilgi verdiği de ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, MİT’in verdiği bilgiler bizi tatmin etmemiştir.
“FETÖ ana iddianamesini yazan savcılar neden görevden alındı?”
Genelkurmay’dan bir yetkilinin Hürriyet yazarı Mehmet Yılmaz’a “MİT bize bilgi verdi” dediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, sorularına şöyle devam etti:
Ancak daha sonra savcılık O.K. dediğimiz kişinin bilgisine başvurur, O.K. davet edilir ve ifadesi alınır. Şimdi o tutanaktan size bir bölüm aktarıyorum, “Bana ne olabileceğini sordular” diyor O.K. “Ben de büyük bir faaliyet olabileceğini, hatta darbe faaliyeti olabileceğini söyledim” Savcı yine sorar: “Darbe olabileceğini söylediniz mi?” Verdiği cevap aynen şudur -yine tutanaktan-: “Darbe olabilir kelimesini kullandığımı çok iyi hatırlıyorum.” Savcı ikinci kez O.K.’nın ifadesine başvurmak ister ama gelin görün O.K. Millî İstihbarat kadrosuna alınır ve savcı bunun bilgisine başvuramaz. Niçin?
FETÖ ana iddianamesi hazırlandı, iddianame bitmeden bir grup savcı görevlerinden alındılar. Niçin? Bu savcılar kimin bilgisine başvurmak istediler de görevlerinden alındılar? Adalet Bakanı’na, bütün bakanlara, Cumhurbaşkanı da dahil hepsine soruyorum: Neden FETÖ ana iddianamesini yazan savcılar görevlerinden alındılar?
“MİT’in bilgileri paylaştığı adli makam kimdir?”
Adil Öksüz olayını gündeme getirdiğinde MİT’in bir açıklama yaparak “By-Lock’a ilişkin tespitler Mayıs 2016 tarihinden itibaren çalışmaya konu ham verilerle birlikte adli makamlar, güvenlik birimleri ile eş zamanlı olarak paylaşılmıştır” dediğine dikkat çeken CHP lideri, şöyle devam etti:
Adli makam kimdir? Savcılar. Güvenlik birimleri kimdir? Emniyet Genel Müdürlüğü, jandarmadır. MİT söylüyor kamuoyuna yaptığı açıklamada, “Eş zamanlı olarak paylaşılmıştır” diye.
Soru şu: FETÖ’ye operasyon için neden 15 Temmuz beklenmiştir? Size mayıs ayında bildirmişler, “alın bakın, bunlar FETÖ’cüdür. Bunlar devleti ele geçirdi. Operasyon yapıyorsanız buyurun yapın” demişler ama beklenmiş. Neden?
“Erdoğan’ı çağırıp ‘Ne istediler?’ ve ‘Ne verdiniz?’ diye soracak yürekli bir savcı arıyorum”
Kılıçdaroğlu, son olarak Tayyip Erdoğan’ın “Ne istediniz de vermedik?” cümlesine sözü getirdi. Bu cümlenin dönemin karakterini belirlediğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, açıklamasını bir çağrıyla noktaladı:
Ben yürekli bir savcı arıyorum. Halen bu ülkede yürekli savcılar bulunduğuna inanıyorum, inanmak istiyorum. Cumhurbaşkanı dahi olsa Erdoğan’ı çağıracak ve soracak, “Ne istediler?” ve “Siz ne verdiniz?” İşte o gün FETÖ’nün siyasi ayağı çözümlenmiş olacaktır. İşte o gün bu kanlı darbe girişimi aydınlığa kavuşmuş olacaktır. İşte o gün 20 Temmuz sivil darbe sürecine sokulan Türkiye’nin hukuk düzeni, darbe hukukundan arınma yolunda en büyük adımı atmış olacaktır.
Ve o gün gerçekten de cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırmak konusunda çok büyük bir yol kat etmiş olacağız. Ve o gün cumhuriyeti kuranların vasiyetini yerine getirmiş olacağız.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümü nedeniyle yazılı bir açıklama yayımladı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin acıyla, kanla, gözyaşıyla ve mücadeleyle kurulduğunu, demokrasi uğruna bedeller ödendiğini, 15 Temmuz darbe girişiminin de cumhuriyete, demokrasiye ve tarihsel birikime yönelik bir saldırı olduğunu söyleyerek açıklamasına başlayan Kılıçdaroğlu, bu saldırının halkın ve tüm siyasi partilerin “direnme hakkı” sayesinde başarısızlığa uğratıldığını ifade etti.
Kılıçdaroğlu, daha sonra sözü Cemaat ile AKP arasındaki uzun süreli ilişkiye getirdi:
Şurası asla unutulmamalıdır ki; FETÖ darbe girişimi, sadece 15 Temmuz gecesinden ibaret bir demokrasi karşıtı saldırı da değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ele geçirmek isteyen FETÖ, bu doğrultudaki faaliyetleri sırasında dönemin AK Parti hükümetlerinden yıllarca açık destek görmüş, başta ordumuz olmak üzere kamu kurumlarına, güvenlik bürokrasisine ve hukuk sistemine yönelik kumpaslar kurmuştur. Ergenekon ve Balyoz vb. kumpas davaları yoluyla, çoğunluğu Atatürkçü binlerce yurtsever tutuklanmış, sahte delillerle haklarında hüküm tesis edilmiştir. FETÖ üyesi şahısların Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere birçok kurumda yükselmesine bu yolla zemin hazırlanmış, kozmik odaya girilmesine göz yumulmuş, 15 Temmuz darbe girişiminin temelleri atılmıştır.
“TSK ve MİT darbe girişimini karanlıkta bıraktı”
Türkiye’nin bir daha darbe girişimleriyle karşı karşıya kalmaması için demokrasiyi geliştirip hukuk sistemini darbe hukukundan arındırma ve darbe girişimini tüm boyutlarıyla masaya yatırıp karanlık noktalarını gün yüzüne çıkarma görevleri olduğunu belirten CHP lideri, şöyle devam etti:
15 Temmuz hain darbe girişiminin aydınlatılması gereken birçok karanlık noktası vardır. O gece Meclis çatısı altında gösterilen kararlılık, Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun çalışmalarına yansıtılmamıştır.
Darbe girişiminin hemen hemen bütün ayrıntılarına vâkıf Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı’nın komisyona gelerek millî iradenin temsilcilerine bilgi vermesi sağlanamamıştır. Bu iki bürokratın komisyona gelerek millî iradenin temsilcilerinin sorularına yanıt vermek yerine yazılı olarak bilgi vermeyi tercih etmeleri asla kabul edilemez. Temel soru şudur: Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı’nın hangi gerekçe, telkin ve talimatla TBMM’de kurulan komisyona gelmesi engellenmiştir? Bu tablo parlamentonun saygınlığı açısından hepimizin üzerinde durması gereken temel bir konudur.
Örneğin; MİT Müsteşarlığı’nın komisyona gönderdiği 22 Mayıs 2017 tarihli yazıdaki bir paragrafta “MİT’in daha önce dış makamlarla paylaşılan notlarda cemaatin darbe girişiminde bulunabileceğini bildirdiğini ancak Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde istihbarat toplayamadığından darbe girişiminin tarihi konusunda net bir istihbarata önceden ulaşılamadığı” ifade edilmiştir. Ama;
2012’den itibaren, Adil Öksüz’ün Hava Kuvvetleri Komutanlığı imamı olduğu devletin arşivlerinde kayıtlıdır, herkes bilmektedir ve Adil Öksüz asker değildir.
Sadece Adil Öksüz değil, darbe toplantıları yapan Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş de asker değillerdir.
Darbe toplantılarının büyük bir kısmı Türk Silahlı Kuvvetleri dışında yani özel evlerde yapılmıştır.
Adil Öksüz iki cep telefonu ve bir GPS cihazıyla serbest bırakılmıştır. GPS cihazının özelliği şudur: Dünya üzerinde dört veya daha fazla uydu ile her türlü hava koşulunda yer ve zaman bilgileri sağlayan uzay tabanlı bir haberleşme sistemidir. Bu sistemle ve iki telefonla serbest bırakılmıştır. Haydi serbest bırakıldı, Millî İstihbarat Teşkilatı Adil Öksüz’ü neden izlememiştir?
Daha vahim olanı; darbe yapılmış, ortalık toz duman ama Başbakanlık Müşaviri Ali İhsan Sarıkoca, Adil Öksüz’ü gidip karakolda, gözaltına alındığı yerde ziyaret ediyor. Bir Başbakanlık müşaviri elini kolunu sallayarak Adil Öksüz’le görüşmeye gidiyor. Neden? Niye? Niçin? Daha sonra MİT’in orduda bu konuda istihbarat yaptığı ve ilgili makamlara bilgi verdiği de ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, MİT’in verdiği bilgiler bizi tatmin etmemiştir.
“FETÖ ana iddianamesini yazan savcılar neden görevden alındı?”
Genelkurmay’dan bir yetkilinin Hürriyet yazarı Mehmet Yılmaz’a “MİT bize bilgi verdi” dediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, sorularına şöyle devam etti:
Ancak daha sonra savcılık O.K. dediğimiz kişinin bilgisine başvurur, O.K. davet edilir ve ifadesi alınır. Şimdi o tutanaktan size bir bölüm aktarıyorum, “Bana ne olabileceğini sordular” diyor O.K. “Ben de büyük bir faaliyet olabileceğini, hatta darbe faaliyeti olabileceğini söyledim” Savcı yine sorar: “Darbe olabileceğini söylediniz mi?” Verdiği cevap aynen şudur -yine tutanaktan-: “Darbe olabilir kelimesini kullandığımı çok iyi hatırlıyorum.” Savcı ikinci kez O.K.’nın ifadesine başvurmak ister ama gelin görün O.K. Millî İstihbarat kadrosuna alınır ve savcı bunun bilgisine başvuramaz. Niçin?
FETÖ ana iddianamesi hazırlandı, iddianame bitmeden bir grup savcı görevlerinden alındılar. Niçin? Bu savcılar kimin bilgisine başvurmak istediler de görevlerinden alındılar? Adalet Bakanı’na, bütün bakanlara, Cumhurbaşkanı da dahil hepsine soruyorum: Neden FETÖ ana iddianamesini yazan savcılar görevlerinden alındılar?
“MİT’in bilgileri paylaştığı adli makam kimdir?”
Adil Öksüz olayını gündeme getirdiğinde MİT’in bir açıklama yaparak “By-Lock’a ilişkin tespitler Mayıs 2016 tarihinden itibaren çalışmaya konu ham verilerle birlikte adli makamlar, güvenlik birimleri ile eş zamanlı olarak paylaşılmıştır” dediğine dikkat çeken CHP lideri, şöyle devam etti:
Adli makam kimdir? Savcılar. Güvenlik birimleri kimdir? Emniyet Genel Müdürlüğü, jandarmadır. MİT söylüyor kamuoyuna yaptığı açıklamada, “Eş zamanlı olarak paylaşılmıştır” diye.
Soru şu: FETÖ’ye operasyon için neden 15 Temmuz beklenmiştir? Size mayıs ayında bildirmişler, “alın bakın, bunlar FETÖ’cüdür. Bunlar devleti ele geçirdi. Operasyon yapıyorsanız buyurun yapın” demişler ama beklenmiş. Neden?
“Erdoğan’ı çağırıp ‘Ne istediler?’ ve ‘Ne verdiniz?’ diye soracak yürekli bir savcı arıyorum”
Kılıçdaroğlu, son olarak Tayyip Erdoğan’ın “Ne istediniz de vermedik?” cümlesine sözü getirdi. Bu cümlenin dönemin karakterini belirlediğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, açıklamasını bir çağrıyla noktaladı:
Ben yürekli bir savcı arıyorum. Halen bu ülkede yürekli savcılar bulunduğuna inanıyorum, inanmak istiyorum. Cumhurbaşkanı dahi olsa Erdoğan’ı çağıracak ve soracak, “Ne istediler?” ve “Siz ne verdiniz?” İşte o gün FETÖ’nün siyasi ayağı çözümlenmiş olacaktır. İşte o gün bu kanlı darbe girişimi aydınlığa kavuşmuş olacaktır. İşte o gün 20 Temmuz sivil darbe sürecine sokulan Türkiye’nin hukuk düzeni, darbe hukukundan arınma yolunda en büyük adımı atmış olacaktır.
Ve o gün gerçekten de cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırmak konusunda çok büyük bir yol kat etmiş olacağız. Ve o gün cumhuriyeti kuranların vasiyetini yerine getirmiş olacağız.