"Bugün, bir ucunda yeni siyasi arayışların, diğer ucunda başlangıçta İslami ‘muhacir-ensar’ söylemiyle girişilip sonunda ‘kayıtlı oldukları yere göndermek üzere toplanmaları’ noktasına varan Suriyeli mülteciler politikasının durduğu darmadağınık görüntü, Erdoğan-AKP rejiminin sağlayageldiği sınıfsal koalisyonun çözülmesinin bir sonucudur."


Hakkı Özdal, Gazete Duvar’daki köşesinde AKP’deki ayrı parti tartışmalarını ve Suriyeli sığınmacılar konusundaki politika değişikliğini iktidarın dayandığı sınıfsal koalisyondaki çözülmenin bir parçası olarak değerlendirdi.

Özdal şöyle yazdı:

Bugün, bir ucunda yeni siyasi arayışların, diğer ucunda başlangıçta İslami ‘muhacir-ensar’ söylemiyle girişilip sonunda ‘kayıtlı oldukları yere göndermek üzere toplanmaları’ noktasına varan Suriyeli mülteciler politikasının durduğu darmadağınık görüntü, Erdoğan-AKP rejiminin sağlayageldiği sınıfsal koalisyonun çözülmesinin bir sonucudur. Muhafazakâr siyasal evrende ve onun doğal ‘oy depolarında’ görülen çözülme, toplumun farklı kesimlerinin ihtiyaçlarına istinaden bir sınıfsal çözülmedir. “AKP kökenli” yeni arayışlar, bu çözülmenin sermaye kesimleri ve ideolojik İslamcılık odaklarından türüyor. Erdoğan’ın, yeni sistemi tarif ederken söylemiş bulunduğu “ülkeyi bir şirket gibi yöneteceğiz” sözü, bunu hararetle destekleyen sermaye kesimleri açısından, sözgelimi Gül-Babacan ekibinin olduğu yeni bir siyasal koalisyon aracılığıyla gerçekleştirilmesi daha mümkün bir vaat olarak görülüyor olmalı. Nitekim, süreçlerin ‘hızlanmasını’ ve Erdoğan’ın zaman zaman “bürokratik oligarşi” diyerek şikayet ettiği tutucu devlet sınıfının tasfiyesini istiyorlardı elbette; ama onlar için süratli bir icraat, keyfi bir yönetim anlamına gelmiyordu. Bu açıdan, Erdoğan’ın dün “bildiğimiz yoldan yürüyeceğiz” diyerek meydan okuduğu rejim restorasyonu çağrıları güncelliğini koruyacaktır. Ve Türkiye’de, iktidar olmanın ve/ya iktidarda kalmanın, katı ve çelik iradeli bir devlet bürokrasisi ile hemhal olmakla –en azından sadece bununla– sağlanamayacağı kapitalistleşme sürecinde epey yol almış durumdadır. Bu süreç 12 Eylül ile birlikte hızlanmışsa da ona pek çok eşiği atlatan da bizzat Erdoğan’ın kendisi olmuştur. Bugünün “gömlekçi Ömer Farukları”nın, mevcut koşullarda safını nerede belirleyeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

‘Dipteki’, emekçi sınıflar arasındaki ikinci ve daha asli olan çözülme kanalı ise kendi mecrasından henüz mahrum şekilde, bu yeni mimarilere iliştirilmek istenecek belli ki. Rejimin yaşayacağı türbülansı, olası bir ‘geçiş’in istikrar düzeyini de bu iliştirme gayretinin alacağı sonuçlar belirleyecek gibi görünüyor.
Daha yeni Daha eski