İzmir’de Sosyo-Ekonomik Durum

İzmir, hem coğrafyasının sunduğu imkanlar, hem beşeri ilişkileri, hem dünya konjonktürü nedeniyle 19 yüzyıl ortalarından itibaren Osmanlı’nın kapitalistleşme sürecine uyum gösteren ilk şehirlerinden birisidir. İzmir-Aydın ve İzmir-Kasaba Demiryolu hattında 1900 yılı başına kadar sayıları 3500 kişiye ulaşan işçiler, sınıf mücadelesinin işaret fişeği olmuştu. Rıhtım, tramvay, üzüm, incir, tütün işleme evlerinde çalışan yoğun bir işçi kitlesi olmasına rağmen sosyalist fikriyatla işçi sınıfının buluşması ise uzun süre gerçekleşmedi.

1860’ta ilk açılışı yapılan İzmir - Aydın Demiryolu hattı 1900 yılına kadar Afyon Dinar’a kadar 518 kilometre, 1865’te açılan İzmir – Kasaba Demiryolu hattı ise 1900 yılına geldiğinde 516 kilometreye ulaşan bir kapsama ulaşmıştı. Yine 1868 yılında bitirilen İzmir Rıhtımı ile şehir Osmanlı coğrafyasında ticaretin en önemli merkezlerinden biri haline gelmişti. Bu altyapı, ağırlıklı olarak dış ticaret açısından önem taşıyordu. Osmanlı imparatorluğunun ihracatında İzmir limanı birinci olurken, ithalatta ikinci liman olma özelliğini kazanmıştı. Dışarıya gönderilen, üzüm, incir yanında tütün ve pamuk gibi endüstriyel tarım ürünlerinin ihracı ile Ege’de üretim ilişkilerinin niteliği de değişiyordu.

1900 başında İzmir’de dış etkenlerin dinamizmi ile gerçekleşen gelişme dinamiği banka, sigorta, depo, büro, borsa gibi gelişkin hizmet sektörü İzmir’in en önemli niteliğini oluşturur.
Sanayileşme aynı düzeyde gelişme göstermemişti. İzmir’in sanayisinin en önemli temeli  sayıları sınırlı birkaç dokuma fabrikasından ibaretti. Bunu yanı sıra, zeytinyağı işleme fabrikası, sabun imalathanesi, un değirmeni, incir, üzüm, tütün işleme evleri ile daha küçük boyutlarda ağaç, kağıt, deri, kimya sanayi gibi ortalama 5-10 kişinin çalıştığı sanayi sektörüne dahil işletmeler İzmir sanayisinin başlıca kuruluşlarıydı.

İzmir, Müslüman, Yahudi, Ermeni, Ortodoks Rum toplulukları ile İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunanlı, Avusturyalı, İspanyol, Amerikalı göçmen topluluklarıyla zengin bir kültürel iklime sahipti. Fiilen her cemaatin en az bir okulu olmasına rağmen cemaatlerin batılılaşmaya yönelik Avrupa’daki eğitim düzeyinde eğitim veren yeni okullar açma girşiminin istikrarı bozabileceğinden kaygı duyan Osmanlı yönetimi, kısa sürede reform yanlısı okullar açarak tedbir almaya çalışmıştır. İzmir, 1850’lerden itibaren eğitim vermeye başlayan çok sayıda yeni okulla, Osmanlı’da okur-yazar sayısının en yoğun olduğu kent olarak öne çıkacaktır. O dönemde İzmir, hükümetin zaman zaman sansür uygulama girişimlerine rağmen kitaplar, dergiler ve gazetelerin çeşitliliği ile yayıncılık açısından da dünyanın önemli merkezlerinden birisidir.

 Yine 1850’li yıllarda 150 bin olan nüfus hızlı bir artış göstererek 1900 başlarında 200 binlere tırmanır. Nüfusun etnik dağılımı ise çoğulcu bir kültürün bütün zenginliğine sahip görünüyor. 1900 başlarında nüfusun 90 bini Müslüman, 52 bini Ortodoks Grek, 16 bini Yahudi, 6 bin civarında Ermeni olmak üzere 165 bin Osmanlı tebaasına bağlı bir nüfus varken, 25 bini Yunanlı olmak üzere 37 bin civarında yabancı (Alman, Amerikan, İngiliz, Avusturya-Macar, İspanyol, Fransız, Hollandalı, İtalyan, Acem ve Rus) nüfus yaşıyordu.

İzmir’de Sınıf Hareketlerinin İlk Evresi

1800’lerden sonra ülkenin çeşitli yerlerinde kurulmaya başlanan ilk fabrikalara karşı makine kırıcılığı ve protesto olaylarının görülmesi, aynı yıllarda vergilerin ağırlığına karşı protestolar ve hatta vergi ödenmemesi türü eylemlere karşı, 1845 tarihli Polis Nizamnamesi ile birçok yasak düzenlemesi yanında işçilerin derneklerde ve sendikalarda örgütlenmeleri konusunda yasaklayıcı hükümler getirmişti.

Bunca tüzel ve fiili yasağa karşın 1860’lardan itibaren işçiler, Hayır Dernekleri, İşçi Dernekleri, Yardımlaşma ve Emekli Sandıkları tipi üç ayrı biçimde örgütlendiler.  20 Mart 1876’da ücretlerin arttırılması ve patronlara karşı mücadele edilmesi için greve giden İzmir terzi işçileri eylemin yönetimi için bir Grev Komitesi kurdular. Bazı işçiler greve katılmak için komitenin grev süresince ailelerinin bakımıyla ilgilenmesini şart koşmuştu.

İşçiler ekonomik ve toplumsal amaçlı örgütlenmelerin yanı sıra siyasal örgütlenmelere de ilgi duydular. Yarı siyasal nitelikli Osmanlı Amele Cemiyeti’nden sonra örneğin Selamet-i Ummiye Klübü gibi siyasal örgütler 1900’lerde işçilerin yavaş ve ürkek de olsa katılımıyla güçlendi.

19. yüzyılın ikinci yarısında etkinliği artan işçi sınıfı, İzmir’de de belirli bir gelişkinliğe ulaşmış İzmir-Aydın ve İzmir-Kasaba Demiryolu hattında 1900 yılı başına kadar sayıları 3500 kişiye ulaşan işçiler, sınıf mücadelesinin işaret fişeği olmuştu. Rıhtım, tramvay, üzüm, incir, tütün işleme evlerinde çalışan yoğun bir işçi kitlesi olmasına rağmen sosyalist fikriyatla işçi sınıfının buluşması ise uzun süre gerçekleşmedi.

II. Meşrutiyet’i takip eden grevler kitlevi ve süreklilikleri yanında işçilerin ülke çapında ortak hareket etmeleri yani sınıf dayanışması göstermeleri ile Osmanlı için yeni bir olaydı. Türkiye işçi sınıfı tarihinde ‘1908 grevleri’ olarak bilinen işçi grev ve eylemleri II. Meşrutiyet’in ilanını izleyen ilk özgürlük günlerinde İstanbul ve Selanik’ten başlayarak imparatorluğun başka bölgelerine de dalga dalga yayılacaktı. Ağustos’un ilk yarısında Dersaadet liman, Paşabahçe Şişe Cam, İzmir liman, İzmir Jarmado halı fabrikası, İncir kutu imalathanesi, İstanbul tramvay, Samsun tütün ticarethaneleri işçileri, İstanbul gazete mürettipleri grevleriyle ilerleyen sınıf hareketi Ağustos’un ikinci yarısında demiryollarındaki grevlerle büyük ivme kazandı.

Ağustos ayının ilk yarısındaki grevler İstanbul, İzmir ve Selanik Limanı'nda etkiliydi. Önce İzmir ve Selanik işçileri grev ilan ettiler. Oralarda boşaltma yapamayan gemiler İstanbul Limanı'na geldiklerinde yine grev engeline takılacaklardı. Sonuçta liman işçileri taleplerinin mühim bir kısmını kabul ettirdiler. İzmir’de liman işçileri ile işveren arasında “önceleri 12 ila 18 kuruş yevmiye 35 ila 38,5 kuruş olarak tespit edilip gece yarısına kadar yarım günlük mesai için tam yevmiye verilecek, ayrıca gece yarısından sonra çalışanlar, Pazar günleri olduğu gibi çift yevmiye alacaklardır” şeklinde bir uzlaşmaya varılacaktı.

Eylül başında, 2 Eylül tarihli gazetelerde Ege bölgesi İzmir Kasaba hattında yapılan grev sonunda yevmiyelere zam geldiği, haftalık tatilin kabul edildiği, çalışma süresinin azaltılması talebinin kabul gördüğü ve grevin son bulduğu” haberlerine rastlıyoruz. Ancak bu bir başka haberle çelişiyor; Eylül ortalarındaki gazete haberlerinde; “İzmir Kasaba demiryolunda işçilerin yevmiye olarak aldıkları paranın maaş olarak verilmesini, emekli sandığının kurulmasını, gümüş olarak yapılan ödemelerin altın olarak yapılmasını talep ettikleri-bu da maaşlarda % 8 farka tekabül etmekte-, 18 Eylül'de uzlaşmaya varıldığı ve grevin durduğu” yazılı.

Anadolu-Bağdat Demiryolu işçileri, İstanbul ve İzmir Tramvay Şirketleri işçileri, Şark Demiryolları Kumpanyası,  Sirkeci Şimendifer fabrikası işçileri, Selanik-Dedeağaç Demiryolu işçileri, Yedikule Şimendifer fabrikası işçileri, İzmir-Aydın Demiryolu işçileri, Selanik Eletrikli Tramvay hattı işçileri, Selanik Sigara fabrikası işçileri, yine Selanik’te sigara kağıdı, tütün, tuğla, bira fabrikaları işçileri Ağustos 1908 boyunca grevdeydiler. 1908 grev dalgası Eylül’de şiddetini ve yaygınlığını artırarak sürdü.


Büyük işyerlerinde, örneğin demiryolları, liman işletmeleri, Tramvay Şirketi, reji Tütün fabrikaları ve benzerlerinde daha 1908 öncesinde kurulmuş yardım sandığı ve dayanışma derneği türünden örgütler, 1908’de birer işyeri sendikası görünümünde ortaya çıktılar. Varlık ve yasallıklarının tanınması için mücadele verdiler. Aydın Demiryolları İşletmesi’ndeki İleri Derneği, ekonomik mücadele amaçlı, sendika yapısındaki örgütlenmelerin en önemlilerindendi. Eylül 1911’de Aydın Demiryolları’nda (İzmir Karahisar hattı) yeniden başlayan grevin gerekçelerinden biri de işçilerin İleri adlı örgütlerinin şirket tarafından resmen tanınması talepleriydi.

1908 grevlerinde en sert mücadelenin geçtiği yerlerin başında İzmir geliyordu. Aydın demiryolu hattındaki grevciler bir lokomotifi durdurup yoldan çıkardılar. İzmir’deki Punta (bugünkü Alsancak) istasyonundaki depolar yakıldı, jandarmalarla işçiler arasında çatışmalar baş gösterdi. Bu olaylar üzerine İzmir, Aydın yöresinin tüccarları, hükümete telgraf çekip, grev nedeniyle bölgede ticaretin felce uğradığını, ürünlerinin ortada kaldığını, özellikle incirlerin çürümekte olduğunu bildirdiler. Trenler işlemediği için bazı tüccarlar mallarını deve kervanlarıyla taşıtmak zorunda kalmışlardı.

Öte yandan hükümet, yabancı kumpanyaların isteklerine uyup grevcilerin üzerlerine askeri birlikler göndermiştir. Bu birlikler, grevdeki hatlara bağlı tren istasyonlarını, posta binalarını işgal edecek, direnen işçileri yakalayıp hapsedecektir. Zonguldak kömür havzasında, Ereğli kömür ocaklarında, Balya madeninde, Aydın ve Punta (İzmir) istasyonlarında askerlerle grevci işçiler arasında şiddetli çatışmalar olmuş, Punta demiryolu işçileri, askerleri çembere alıp tutuklanan arkadaşlarının derhal serbest bırakılmasını istemişlerdir. Çatışmalarda birçok işçi yaralanmış, bir işçi de ölmüştü. Olayların büyümesi karşısında İzmir Valisi, hükümetten takviye birlikleri göndermesini istemiş, bunun üzerine Mecidiye Zırhlısı İzmir’e gelmiş ve grev kanlı bir şekilde bastırılmıştır.  İstanbul gazetelerinden MONTEUR ORIENTAL, grev tahrikçilerinden biri olarak Rum sosyalist ERGATE gazetesi yazarlarından Konjamani’nin yakalandığını bildirir. Fransa’nın İzmir Başkonsolosu ise İzmir’den 24 Ağustosta yolladığı bir telgrafta, grev tahrikçilerinin umumiyetle yerli Rum gazeteciler olduklarını, bunların bu şekilde gürültü yaparak Osmanlı Mebusan Meclisi'ne seçilmenin yollarını aradıklarını, yoksa planlı bir sendika hareketi bulunmadığını belirtecektir.

İttihat ve Terakki liderleri, grev hareketlerinin ilk günlerinde işçilerin ve grevcilerin yanında gibi görünmekle birlikte 8 Ekim’de yürürlüğe koyduğu Tatil-i Eşgal Kanunu ile umum menfaatlerini ilgilendiren konularda grev yapmayı yasaklayacaktır. Bu vaziyette demiryolları, tramvay, gaz, rıhtım, liman işçilerinin grevi önlenmiştir. Grev tahrikçileri ile işe mani olanlar için 1 yıla kadar hapis cezası da getirilir.

1908 devrimini takip eden grevler, İttihat ve Terakki’nin ideolojik evriminde bir dönüşüme yol açmıştır. Bu tarihe kadar İmparatorluk içindeki değişik etnik unsurları Osmanlı milleti kavramı çerçevesinde bir araya getirmeyi amaçlayan politikalar terk edilip, yerine Türk milliyetçiliğine yönelik bir seyir tercih edilmiş, Cemiyet işçi sınıfına karşı da sermayenin yanında yer almıştır.

İzmir’de Sosyalist Fikriyatın İlk Evreleri

İlk zamanlarda, sosyalist fikirlere bulaşmaktan yalnız Türk unsuru “korunabilmişti”. 1908 Jön Türk devrimine dek sosyalizm Müslümanlar arasında ancak bir avuç aydını cezbedebiliyordu. Türk unsurunun hakim olduğu ilk örgüt, Osmanlı Sosyalist Fırkası, 1910 Eylül'ünde Hüseyin Hilmi tarafından kurulacaktı.

1908 yılında yayınlanan yeni Anayasa’nın ilanı ve İttihat ve Terakki iktidarının ilk icraatlarından birisi toplanma ve dernek kurma hakkını tanıyan Cemiyetler Kanunu’nu çıkarmak için çalışmak olmuş, yasa binbir güçlükle Ağustos1909'da çıkarılabilmişti. Ancak bu sürede sanki yasa varmış gibi özgür bir ortam hakimdi.

Hüseyin Hilmi İzmir doğumludur. Bir mirastan yararlanarak gazeteciliğe soyunmuş ve “İzmir” isimli gazeteyi satın alıp, II. Meşrutiyet’ten sonra “Serbest İzmir” adıyla neşretmiştir. Hilmi, dönemin iktidarı İttihat ve Terakki’ye karşıtlığıyla tanınmaktadır. Baha Tevfik’in etkisiyle sosyalizme meyletmiş ve “İştirak” dergisini çıkarmaya başlamıştır.

Sosyalist düşüncenin İzmir’deki yansımasını görebilmek için öncelikle fikri hayatına göz atmak ve basın-yayın ve fikri hayatı etkileyen kişiliklere bakmak gerekir. Türkiye’de ilk sosyalist örgütlenmeyi gerçekleştiren Hüseyin Hilmi (İştirakçi Hilmi), Baha Tevfik gibi kişiler sosyalizme giden fikri gelişimlerini İzmir’de yetkinleştirmişlerdir.

İzmir’in düşünce hayatında dergi ve gazetelerin önemi büyüktü.  Çok sayıda -özellikle Türkçe dışında- dergi ve gazete basılmasına rağmen bunlar daha çok ticaret haberleri ve reklamlarına yönelikti. Türkçe neşriyat ise daha çok valilik tarafından çıkarılan yayınlardı. Türkçe neşriyat içinde -fikir ve edebiyat açısından- Uşakizade Halit Ziya (Uşaklıgil), Tevfik Nevzat ve Bıçakçızade Hakkı’nın çıkardığı ve iki yıl süreli yayınlanan Nevruz ilktir. Halit Ziya ve Tevfik Nevzat’ın Nevruz kapandıktan sonra çıkardıkları ve Mahmut Esat’ın da yazdığı Hizmet gazetesi İzmir’de fikir ve edebiyat alanındaki sürekliliği yanında yeni gazeteleri de teşvik etmişti. Ahenk ve İzmir gazetelerinin yayın hayatında yer almasıyla gazeteler arasında Garpçılık ve Şarklı kalmak konulu tartışmalar yoğunlaşacaktı. Bu tartışmalar Jön Türk/İttihat ve Terakki’nin örgütlenme süreçlerine denk gelen bu tarihlerde II. Abdülhamit dönemi baskılarından nasiplerini alıyorlardı. Ama İstanbul’a göre daha serbest olan İzmir’e hafiyelik müessesesinin elinin uzanmaması, baskıları İstanbul kadar hissettirmiyordu.

1907 Ağustos ayında Hüseyin Hilmi (İştirakçi Hilmi), Hamit Suphi, B. Nusret Kaygusuz, Bıçakçızade Hakkı’nın daha önce yayınlanmış ve kapanmış İzmir Gazetesi’ni tekrar yayınlamaya başladılar. Bir süre sonra Baha Tevfik de bu gazetede yazmaya başladı. Baha Tevfik, Abdullah Cevdet'in ve Beşir Fuad'ın pozitivizmi ile materyalizmini savunarak, Beşir Fuad'dan sonra Meşrutiyet döneminin en ateşli ve en çalışkan materyalist ve pozitivist fikir adamı olarak ün yapacaktı. Baha Tevfik, Türkiye'de materyalizmi bilinçli bir şekilde felsefî bir zemine oturtarak savunmuş, yaymaya çalışmış ilk düşünürdür.

Meşrutiyet’in ilanıyla İzmir’de gazete ve dergi yayıncılığında patlama olmuş, herkes kendi düşüncesi doğrultusunda yayın çıkarmaya başlamıştı. Padişahın basın üzerinde sıkı bir sansür uyguladığı dönemde İzmir gazeteleri siyasetten ve kısmen de aktüel olaylardan uzakta durmuş ve daha ziyade fikir ve edebiyat organı gibi çalışmışlardı. II. Meşrutiyet Dönemi basını ise daha çok siyaset ağırlıklı ya da siyasi kavga veya çekişmelerle yüklü bir basındı. 33 yıllık Abdülhamit Dönemi’ndeki 17 yayın organına karşılık II. Meşrutiyet’i takiben 1908 – 1918 yılları arasındaki on yıllık sürede 50 gazete ve derginin çıkması gerçekten de önemli bir değişimin göstergesiydi.

HÜSEYİN HİLMİ

İlk Türkçe sosyalist gazetenin İzmir’de yayınlandığına dair tarihçiler arasında bir fikir ortaklığı var ama bu ilk gazete konusunda fikir birliğine varılamıyor ve iki farklı gazete adı veriliyor. Biz ikisinin ismini de geçirelim: İlk Türkkçe sosyalist gazete bazı kaynaklarda Mehmet Mecit –ya da Mehmet Mecdet- adında bir sosyalistin yayınladığı söylenilen ‘Irgat’ gazetesi olarak görünürken, kimilerine göre ilklik ünvanı İzmir Boykotaj Cemiyeti’nin yayın organı olan Kâve adındaki gazetenindir.

İzmir’deki Türk sosyalistleri gerçekten de “Irgat” adlı bir gazete yayınlamıştır. Gazetenin sorumlu müdürü İzmir sosyalist örgütünün yöneticisi Mehmet Mecit’ti; bir süre sonra hapsedildi ve gazete kapatıldı. Fransız Humanite gazetesinin 2 Eylül 1908 tarihli sayısında Türk sosyalizminin en muamma kişilerinden biri olarak Mehmet Mecdet adında bir kişiden bahsedilmesine rağmen, Türkiye’de sosyalist hareketin doğuşuna eğilen tarihçilerde bu kişi hakkında herhangi bir bilgiye rastlanmıyor. Humanite’de Jean Longuet, Mehmet Mecdet’i “zorlu bir sosyalist” olarak ve birçok seneler İzmir Jön Türk komitesinin başında bulunmuş ve Vilayet Siyasal işler Bürosu'nu yürütmüş bir kişi olarak tanıtıyor.

Gelelim ikinci iddiaya, yani Türkçe ilk sosyalist gazetenin yine İzmir’de yayınlanan Kâve/Gâve adında İzmir Boykotaj Cemiyeti'nin yayın organı olduğu iddiasına: Mete Tunçay, A.Cerrahoğlu’nun yazdıklarına vurgu yaparak, "Türkiye’de kendisine 'Sosyalist' sıfatını yakıştıran ilk derginin, 1908 Kasım ayında çıkan İzmir Boykotaj Cemiyeti’nin yayın organı Gâve olduğunu” aktarıyor. Gazetenin adı bugün Newroz kutlamalarına esin kaynağı olan zalim kral Dehak’a isyanı başlatan Demirci Kawa’nın adından esinlenmiş ve ‘gazete Kâve’, ‘Dahhakın Eder Mülkünü Bir Kâve Perişan’ spotuyla yayınlanıyormuş…

A.Cerrahoğlu, Gâve’nin kendisini  “İttihatçı, padişahçı, halifeci, dinci ve aynı zamanda “Liberal-Sosyalist” olarak tarif etmesine eleştiriler geldiğini, 1909 yılı başlarında Serbest İzmir gazetesinin 17. sayısında, Baha Tevfik tarafından yöneltilmiş “vatanî hakimiyet”ten kaynaklanan (yabancı ürünleri) boykot fikriyle, sosyalizmin ve liberalizmin ayrı ayrı şeyler olduğu” yönünde eleştirileri aktarıyor.

A.Cerrahoğlu tarafından Gâve olarak belirtilen yayının adını Zeki Arıkan, Kâve olarak kullanmış. Boykotaj Cemiyeti Bulgaristan’ın bağımsızlık ilanı ve Avusturya İmparatorluğu’nun Bosna-Hersek’i işgal etmesi üzerine, Avusturya ve Bulgaristan mallarına karşı yürütülen boykotu yönlendirmek üzere kurulan cemiyetin İzmir ayağını oluşturuyordu. Bu cemiyetin boykotlarına İzmirli Rumların da destek verdiği, limanda çalışan Rum işçilerin Bulgar ve Avusturya mallarını indirmedikleri biliniyor.

Basın ve tiyatronun yanı sıra İzmir’in diğer önemli kültür merkezlerinden biri de kütüphane ve kıraathanelerdi. Her yerde olduğu gibi burada da kitap ve okuma ihtiyacını uzun süre vakıf kütüphaneleri karşılamıştı. İzmir’in en tanınmış ve en fazla kitaba sahip kitaplıkları, Hisar ve Kestanepazarı camilerine ait vakıf kitaplıklarıydı.

Yerli Müslüman halka pek hitap etmemekle birlikte Frenk Mahallesi’ndeki Levantenlere ve azınlıklara ait kütüphanelerin de ayrı bir tarihi vardır. Tabi bunların yanı sıra yabancı okulların, kilise ve havraların kitaplıkları da önemliydi…


Kıraathaneler kütüphaneler ölçüsünde hizmet veren kültür kurumlarıydı. Buralar İzmir aydınlarının toplandığı, fikir ve sanat ürettiği yerlerdi. Bezmi Nusret Kaygusuz bir roman gibi adlı hatıralarında bazı İzmir kıraathaneleri hakkında bilgi veriyor. Onun bilgilendirmesine göre; “Eşraftan Mehmet ve Emin Efendilerle Halim Ağazade Halil Bey’in kurduğu Feyziye Kıraathanesi, Beyler Sokağı’nda Ömer Lütfi Efendi’nin Askeri Kıraathane’si, Tilkilik’te ise Giritli Hasan Efendi ile Ali Ağa’nın kıraathaneleri önemli önemli kıraathaneler arasındadır. Askeri Kıraathane’de Bıçakçızade Hakkı, Baha Tevfik, Şahabettin Süleyman, Yakup Kadri, Hamit Suphi ve Bezmi Nusret gibi yeni edebiyata yakın yazarlar toplanırken, Mevlevi Şeyhi Nurettin, Tokadizade Şekip, Müstecabizade İsmet ve Hüseyin Avni gibi daha ziyade Mevlevîlik ve Bektaşîliğe meyilli yazarlar Hükümet’in karşısındaki Mehmet Efendi’nin işlettiği Ekmekçibaşı Kıraathanesi’ne çıkarlardı. Maraşlı Mustafa Kâmil, Müftü Mehmet Sait ve Rahmetullah Efendiler gibi medrese erbabının toplandığı yerler ise Tilkilik’teki kıraathanelerdi”.

Bu önemli isimleri zaman zaman barındırmasına rağmen İzmir’in İstanbul’un yanında sönük kalmasının nedeni İzmir’de yetişenlerin gözlerini merkeze, İstanbul’a dikmiş olmaları ve sürekli bir “beyin göçü” yaşanmasıdır.

Sosyalistler ve İşçiler

Fikri hareketlerin kendini örgütlediği Selanik’teki örgütlenmeler ile Bulgaristan’daki işçi hareketinde farklı ulustan işçiler birlikte örgütlenirken, İzmir’de bu pek gerçekleşememişti. Selanik İşçi Kulübü Türkçe, Bulgarca, Rumca ve İspanyol Yahudicesiyle 4 dilde yayın çıkartabiliyordu. İstanbul ve İzmir’deki Rum sosyalistleri de “Laos” ve “O  Ergatis” adlı iki gazete yayınlamaktaydı.”

II. Meşrutiyet’in yarattığı özgürlük ortamı ve birikmiş sorunların çözümü için yapılan işçi eylemliliklerinin ortaya çıkardığı sonuç hem sosyalist hareketin hem işçi hareketinin örgütlenme çabaları aynı döneme denk geliyordu. İşçi hareketi ile sosyalist hareketin buluşmaması için hem Abdülhamit, hem İttihat ve Terakki yönetimi aynı baskıcı yöntemi uyguladılar; sık sık tutuklamalara başvuruyor işçilerle sosyalistlerin bir araya gelmesini engelliyorlardı.  Sosyalist hareket işçi eylemlerine dahil olmak için onlara yönelik yayınlar çıkarırken, işçilerin egemen ideolojiye yakınlığı aşikardı.

Sosyalist hareket ile işçi hareketinin ilk dönemlerinde Osmanlı Devleti toprak kayıpları ile yüzyüze kalırken, içeride de milliyetçilik ve liberalizm akımlarının güçlenmesi ile sıkışmıştı. ‘Özgürlük’, bu dönemin,  Osmanlı topraklarının tamamında en önemli kavram haline gelmişti. Özgürlük kavramı Balkanlar’daki karşılığını milliyetçilik biçiminde bulurken İstanbul, İzmir gibi yerlerde işçilerin sendika ve grev hakkı biçiminde görülüyordu. Zamanla milliyetçi akım özgürlük kavramı ile tüm ülke sathına hakim oldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti 1908 sonrası büyüyen işçi hareketleri ile ilgili olarak kendilerinin ameleleri himaye ettiği yönündeki söylentileri karşısında himayeyi ret ettiklerini, himaye ettikleri bir şey varsa onun da vatan menfaati ve adalet olduğu belirtiliyordu. İttihat ve Terakki yönetiminin grevleri takiben 1908’de çıkardığı Kanun-i Eşgal Cemiyetleri Hakkında Kanun’u Muvakkat ile örgütlenme haklarını kısıtlarken, 1909 yılında çıkardığı Tatil-i Eşgal Yasası, kamu hizmeti niteliğindeki işyerlerinde grevi yasaklamış, örgütlenme haklarını da kısıtlamıştır. 31 Mart Ayaklanması üzerine ilan edilen sıkıyönetimle tutuklamalar ve sürgünler işçi hareketini duraklattığı gibi sosyalistlerin kıpırdanan örgütlenmelerine de ciddi zarar verecektir.

Buna rağmen 1909 yılında İzmir’de bir tütün deposunda grev yapılmıştır. Bu grev 1909 yılında yapılan tek grev iken sonraki yıllarda yapılan grevlerin önünü açacak, grev sayısı 1910 yılında yediye, 1911 yılında dokuza yükselecektir. Söz konusu grevler çoğunlukla kamu hizmeti niteliğinde olmayan dokuma, tütün, ipek, deri, matbaa işyerlerinde yapılırken, kamu hizmeti veren işyerlerinde de greve gidilmiştir. Eylül 1911’de İleri adlı örgütlerinin şirket tarafından resmen tanınması talepleriyle grev yapan Aydın Demiryolları’nda yeniden başlayan grev, Tatil-i Eşgal yasasına meydan okuma anlamına gelecektir. Ama yine de İzmir’deki düşünce hayatı, işçi hareketi ve sosyalist oluşumun ilk evresini ittihat ve Terakki yönetiminin Tatil-i Eşgal Kanunu’nu çıkarması ile sonlandırmak gerek. Çünkü, bundan sonraki dönemin doğası değişecek, bir önceki dönemin kendiliğinden doğasının yerini ideolojik ve örgütsel mücadeleler konusunda keskinleşmiş saflar alacaktır. (YURTSUZ.NET)

Kaynaklar

Doğu Akdeniz’de Liman Kentleri (1800-1914), Ç.Keyder, Y.Eyüp Özveren, D.Quataert – Tarih Vakfı yayınları
Doğu İle Batı Arasında Osmanlı Kenti Halep, İzmir ve İstanbul – Daniel Goffman, Edhem Eldem, Bruce Masters, Tarih Vakfı Yurt Yayınları / Osmanlı Araştırmaları Dizisi
Osmanlı İmparatorluğu'nda Çalışma İlişkileri: 1850-1920 - Ahmet Makal, İmge Kitabevi
Geçmişten Günümüze Demiryolu Ulaşımı Politikalarına Genel Bir Bakış: İzmir Örneği, Alev GÖZCÜ.  Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü
Örgütleşemeyen Kent: İzmir, Mübeccel Kıray - Bağlam Yayınları
1905 İzmir, Cevat Sami-Hüseyin Hüsnü, Çeviren: Erkan Serçe, İBB Kent Kitaplığı
İzmir’de Edebiyat ve Fikir Hareketleri Üzerine Araştırmalar – Ö Faruk Huyugüzel, İBB Kent Kitaplığı, 2004
Bezmi Nusret KAYGUSUZ – Bir Roman Gibi. İBB Kent Kitaplığı
İzmir Basınından Seçmeler 1872 - 1922 I. Cilt- Zeki Arıkan, İBB Kent Kitaplığı
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt 6, İletişim yayınları.
Toplum ve Bilim Üçaylık Dergi 1977 Güz sayı 3. Paris Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi’nden Paul DUMONT. Aralık 1977 Birinci Uluslararası Türkiye Ekonomik ve toplumsal tarihi kurultayına sunulmuş tebliğ.
Doç Dr. Serpil Çakır İnsaniyetin İki Kanadı: Feminizm - Sosyalizm (Petrol-iş Dergisi Sayı 3, Mayıs 2003) http://www.petrol-is.org.tr/kadin/tarihtenkadinsesleri.htm
Baha Tevfik'in Hayatı, Yazarlığı, Mizacı Ve Felsefeciliği Muhalif, Asi Ve Sıra Dışı-I, Selçuk Çıkla. Tarih Ve Toplum / Haziran 2003 / Sayı 234
İzmir'in Fikir, Sanat ve Edebiyat Tarihine Önemli Bir Katkı, Prof. Dr. Zeki ARIKAN, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 29-30, Mayıs-Kasım 2002,
Türkiye'de Sol Akımlar 1908-1925 - Mete Tunçay 3. Baskı, Bilgi Yayınevi
1908 GREVLERİ (İlân-ı Hürriyet Grevleri)  http://www.demiryolis.org.tr/pg_30_tarihce.html
Türkiye İşçi ve Sosyalist Hareketi - Dimitır Şişmanov, Belge yayınları.
100 Soruda Türkiye’de İşçi Hareketleri - Kemal Sülker, Gerçek yayınevi 3. Baskı
İzmir Basınında Demokrasi Mücadelesi (1923-1950) – Dr.M.Tamer Bayazıt, İzmir, 1992
Osmanlı’dan Günümüze İşçi Hareketinin Evrimi (1876 – 1994) – Yüksel Işık, Öteki Yayınevi
Daha yeni Daha eski