TKP, 23 Haziran'da tekrarlanan İBB başkanlığı seçiminde -neredeyse son anda- "sandığa gitmeme" kararı aldı ve bu kararı ‘gerekçeleriyle’ birlikte kendi web sitesinden yaptığı bir açıklamayla duyurdu. Biz bu yazımızda bu açıklama üzerinden giderek TKP’ye bazı sorular sormak istiyoruz.
Buna göre;
1) Söz konusu açıklamada; "bilerek ve isteyerek halkın sahte umutların peşinden gidişini kolaylaştıranların peşine düşmekle, onlarla bir “haklılık” tartışmasına girmekle zaman yitirmeyecektir” diyen TKP’nin, “bilerek ve isteyerek halkın sahte umutların peşinden gidişini kolaylaştıranlar” derken işaret ettiği yön neresidir?
2) “Onlarla bir “haklılık” tartışmasına girmekle zaman yitirmeyecektir” denirken, sözü edilen “onlar”, kimler, hangi yapılar ya da hangi çevrelerdir? Çünkü 23 Haziran seçiminde Ekrem İmamoğlu’nun arkasında sadece CHP, İYİ PARTİ ve HDP değil, sosyalist soldaki parti, grup ve çevreler de vardı. Bu noktada TKP’nin işaret ettiği “onlar”, partinin “sandığa gitmeme” kararını en çok eleştiren bu parti, grup ve çevreler midir?
3) Açıklamada; “TKP’yi de teslim almaya dönük kampanyalara boyun eğmeyen, TKP’ye samimi duygularla kızan ya da kırılanlara karşıysa büyük bir olgunlukla davranan üye ve dostlarımıza teşekkür ediyor, bu süreçte partimize katılan yüzlerce TKP gönüllüsüne hoş geldin diyoruz” şeklinde yer alan uzun cümlenin sonundaki; “bu süreçte partimize katılan yüzlerce TKP gönüllüsüne hoş geldin diyoruz” ibaresi partinin 31 Mart’ta ve 23 Haziran’da aldığı oylar toplamı noktasında ne kadar doğru ve gerçekçidir?
4) Açıklamanın üçüncü paragrafını oluşturan ve dil anlamında oldukça bozuk; “31 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu’nun hukuksuzca iptal edilip yinelenen seçimlerde AKP-MHP adayı Binali Yıldırım karşısında elde ettiği ezici üstünlük yalnızca genel oy hakkının gaspı anlamına gelen bir adımın boşa çıkması anlamına gelmemiş, Türkiye’deki siyasal dengeleri köklü bir biçimde değiştirmiştir.” cümlesini yazan bir parti, bu cümleye rağmen “sandığa gitmeme” kararını nasıl alabilmiştir? Ya da, “sandığa gitmeme” kararını böylesi bir cümleyle nasıl gerekçelendirebilmiştir? “Sandığa gitmeme” kararıyla bu cümle TKP noktasında nasıl yan yana gelebilmiştir?
5) “Sandığa gitmeme” kararı alan TKP için, “genel oy hakkının gaspı anlamına gelen bir adımın boşa çıkması” ve “Türkiye’deki siyasal dengelerin köklü bir biçimde değiştirilmiş” olması herhangi bir şey ifade etmemekte midir veya böylesine önemli kazanımlar TKP için çok mu önemsizdir?
6) Keza; “AKP’nin yenilebileceği gerçeğinin milyonlarca kişi tarafından görülmesinin, dahası iktidarın psikolojik üstünlüğü yitirmesinin, bu radikal değişimin olumlu yönü olarak öne çıktığı açıktır” cümlesi de bize, 4. Ve 5. Maddedeki soruları sorduran bir cümle değil midir?
7) 6. Maddede alıntıladığımız tespiti yaptıktan sonra gelen, “Son 7-8 yıldır kendisini farklı biçimlerde hissettiren toplumsal tepkinin ıslah edilmiş bir AKP rejimine ikna edilmesinde son dönemece girildiği açıkça ortadadır” cümlesinin vardığı nokta neden “partimiz adayını geri çektiği 23 Haziran seçimlerinde, meşru belediye başkanı olarak gördüğü İmamoğlu’nu desteklememe kararı almıştır” cümlesi olmuştur? Bir başka deyişle; AKP’nin 23 Haziran yenilgisinin önde gelen sonuçlarını dile getirip ardından bir “son dönemeç” vurgusu yapmak ve bunu da “İmamoğlu’nu desteklememe” şeklinde ifade edilen bir “karar”a bağlamak hem strateji, hem de taktik bakımdan ne derece doğrudur? Öte yandan böyle bir karar, sözü edilen “son dönemeç”le hangi ilke, ahlaki duruş ve kararlılık ışığında yan yana getirilmiştir?? TKP bu sorunun cevabını hem kendi içerisinde ve hem de halk karşısında verebilecek midir?
8) Açıklamanın sonuna doğru vurgusu yapılan “öngörülmedik kırılmalar”ın mümkünlüğüne rağmen “büyük bir uzlaşma”nın varlığından söz etmek, Erdoğan’ın 23 Haziran yenilgisin daha şimdiden hepimizin önümüze koyduğu önemli mücadele olanaklarını anlaşılmaz ve adı konulamaz bir kafa dağınıklığıyla bir kenara itmek anlamına gelmiyor mu? Sözü edilen “öngörülmedik kırılmalar” altını çizdiğimiz bu mücadele olanakları olabilir mi?
9) Açıklamada; “Türkiye’de sermaye eliyle yürütülen büyük operasyon” olarak da tanımlanan “büyük uzlaşma” ibaresi bir abartı, hatta marazi ve hastalıklı bir abartı olabilir mi? İmamoğlu'nu destekleyen sosyalist parti, grup ve çevrelerin hepsi de TKP'nin "büyük uzlaşma" diye tanımladığı bu durumu öngöremeyecek ya da düşünemeyecek kadar saf mıdır? TKP, solun, üzerinde çark-çekiç olmayan bayrak, flama ve pankartlarına kendisini ne kadar, hangi ölçüde yakın hissetmektedir? Ya da yakın hissetmekte midir?
10) TKP’nin örneğin en son olarak HTKP bölünmesini gerekçelendirirken, oldukça olumsuz bir biçimde dillendirdiği “Kürt Ulusalcılığı”nın, 23 Haziran’da sandığa gitmeme kararı almasındaki yeri veya payı nedir? Bu yeri ve payı, özellikle Kemalizm belirlemiş olabilir mi?
Hiç kuşkusuz TKP ile ilgili bu ve buna benzer sorular çoğaltılabilir. Biz sadece 23 Haziran seçimine katılmama kararının duyurulduğu parti açıklaması üzerinden giderek bazı sorular sorduk. İnsan hayatındaki her sorunun elbette ki bir cevabı vardır. Biz yukarıda sorduğumuz her sorunun cevabını hem kabaca, hem de derinlemesine biliyoruz. Peki TKP gerçekten biliyor mu? Hayır, hiç sanmıyoruz, bilmiyor! Bilseydi, bize bu soruları sorduran bir açıklama yayınlamazdı.
Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın! (HAYRİ GÜNEL)