2019-2020 Eğitim Öğretim Yılı başlarken “Eğitim-öğretim yılı başında eğitimin durumu” başlıklı bir rapor yayımlayan Eğitim Sen bir çok konuda değerlendirmelerde bulundu...


2019-2020 Eğitim Öğretim Yılı 1 milyonu aşkın öğretmen ve 18 milyona yakın öğrenci ile bugün (9 Eylül 2019) başladı.  Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), Genel Başkan Feray Aytekin Aydoğan’ın sunumuyla bir rapor yayımlayarak, öğrenci ve öğretme sorunlarından okullardaki fiziki yetersizliklere kadar bir çok konuda verilere dikkat çekti.

“Öğrencilerin zorunlu okul ihtiyaçları cep yakıyor”

Raporda ekonomik kriz sebebiyle bir çok eğitim ihtiyacı kaleminde yüzde 15 ile yüzde 35 arasında fiyat artışı meydana geldiğinin aktarılırken devamında şu cümlelere yer verildi:

2019-2020 eğitim öğretim yılı itibariyle çocuk kitapları geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 14,90; test kitabı yüzde 16,30; okul çantası yüzde 18,20; diğer kırtasiye malzemeleri yüzde 30,51; resim boyaları yüzde 33,11; okul defteri yüzde 33,73; kalem fiyatları ise yüzde 34,75 artış göstermiştir.

“Eğitime ayrılan kamusal kaynaklar azalıyor, özel harcamalar artıyor”

Türkiye’de eğitime yapılan harcama oranı OECD ortalamasının yarısında olduğunun belirtildiği raporda, “Türkiye OECD ülkeleri arasında Meksika’dan sonra eğitime en az harcamanın yapıldığı ülke olmayı sürdürmektedir” denildi.

OECD ortalamasında ilköğretim ve ortaöğretim kademelerinde kamu kaynaklarından yapılan harcama eğitim harcamalarının yüzde 90’ını, hane halkı ve özel kaynaklardan yapılan harcamalar ise yüzde 9’unu oluşturmaktadır. Türkiye’de ise eğitimde yaşanan ticarileşmenin sonucu olarak kamusal eğitim harcamalarının oranı yüzde 75, hane halkı ve özel kaynaklardan yapılan eğitim harcamalarının oranı yüzde 25’tir.

Özel öğretim MEB eliyle teşvik ediliyor

MEB, eğitimin gittikçe daralan kamusal niteliğini tamamen ortadan kaldırmaya çalışırken, öğrenci ve velileri açıkça özel okullara yönlendirme politikasını ‘özel öğrenim teşviki’ gibi uygulamalar üzerinden sürdürmektedir.
Gerek okul sayısı gerekse öğrenci sayısı açısından baktığımızda 4+4+4 ile birlikte kamusal eğitimin adım adım terk edilerek, özel öğretimin desteklenmesi ve teşvik edilmesinin açık bir devlet politikası haline geldiği görülmektedir. Özel öğretim alanında 4+4+4 düzenlemesi sonrasında ortaya çıkan tablo kamusal eğitimin hükümet ve MEB işbirliği ile çökertilerek, özel öğretimin devlet desteğiyle nasıl ihya edildiğinin kanıtı niteliğindedir.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, göreve geldiği günden bu yana, özel okullarda öğrenim gören öğrencilere yapılan maddi desteğin sonlandırılacağını ifade etmektedir. Ancak MEB’in 2019 yılı ilk altı aylık bütçe gerçekleşmesi verileri tersini söylemektedir. Özel okullara destekten kademeli olarak vazgeçileceği bizzat Milli Eğitim Bakanı tarafından açıklanmasına karşın, MEB bütçesinden yüzlerce milyon lira yine özel öğretime destek adı altında aktarılmıştır.

“Eğitim’de diyanet-dini vakıf ve derneklerin kuşatması devam ediyor”

MEB uzun süredir eğitimin dinselleştirilmesi hedefiyle Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli dini vakıf ve derneklerle ortak protokoller imzalanmakta, yerellerde il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin katılımıyla çeşitli adlar altında toplantılar yapılmaktadır. Bugüne kadar MEB ile dini vakıf ve dernekler arasında imzalanan protokoller aracılığıyla çok sayıda okul, dini vakıf ve derneklerin temel faaliyet alanları haline gelmiş ya da getirilmiştir.

MEB’in asli görevleri, tıpkı bir hizmetin taşerona devredilmesi gibi, aksi yöndeki yargı kararlarına rağmen, çeşitli cemaatlere bağlı vakıf ve derneklere devredilmektedir. Bu tür ‘işbirliği protokolleri’ ile eğitim alanında ve tüm kamu kurumları üzerinde çeşitli dini vakıf ve cemaatlerin vesayet oluşturduğu, bu durumun da devredilemez bir kamusal bir hizmet olan eğitimin doğasına aykırıdır.

Anadolu liselerinde ikili eğitime geçilmeye başlanmıştır

MEB’in imam hatip ve meslek liseleri merkezli olarak şekillendirdiği ortaöğretim okullaşma politikası, yıllardır öğrencilerin çoğunluğunun bu okullara yönlendirmeyi hedeflemiş ancak sonuç tam tersi olmuştur. 2019 Liseye Geçiş Sınavı (LGS) sonucunda birçok ilde Anadolu liseleri kapasitesinin iki katı öğrenci kabul ederken, başta imam hatip liseleri olmak üzere, bazı liselerin kontenjanları bu yıl da büyük ölçüde boş kalmıştır.

Eğitim emekçilerinin yaşadığı sorunlar ağırlaşmıştır

Yıllardır geçimlerini büyük ölçüde borçlanarak sürdüren, kredi ve borç batağına saplanan toplumun geniş kesimleri gibi, eğitim ve bilim emekçileri de yaşanan ekonomik krizden fazlasıyla etkilenmiştir. TL’deki aşırı değer kaybı, enflasyonunun hızla artması vb., sayıları bir milyonu aşkın eğitim ve bilim emekçisinin çalışma ve yaşam koşullarını ciddi anlamda olumsuz etkilemektedir.

Eğitim emekçilerinin gerek çalışma gerekse yaşama koşulları açısından her geçen yıl, bir önceki yılı mumla aramaktadır. Öğretmenlerin, hizmetli ve memurların aldıkları maaşlar, yapılan işin önemi ve niteliği açısından bakıldığında, insanca yaşam seviyesinin yanına bile yaklaşamamaktadır. Maaşlardaki erime ve satın alım gücümüzdeki azalmaya rağmen 5. dönem toplu sözleşme görüşmelerinde 2020 için yüzde 4+4, 2021 için yüzde 3+3 maaş artışı yapılmıştır. İnsanca yaşam talebimizden son derece uzak olan böylesine düşük zam oranları ile ne geçinmek, ne de mesleğimizi sağlıklı bir şekilde icra etmek mümkündür.
Daha yeni Daha eski