2010'da polis kurşunuyla ölen Şerzan Kurt'un katili 10 yıllık yargılama sonucunda ceza indirimiyle 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı...
12 Mayıs 2010 tarihinde Muğla'da polis kurşunu ile öldürülen Şerzan Kurt davası pek çok hukuki tartışma ile vicdanları kanatacak bir kararla sona erdi. Bugün yapılan duruşma sonunda Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin bozma kararına uydu ve sanık Gültekin Şahin'i kasten yaralama sonucunda ölüme sebebiyet vermekten önce 12 yıl hapis cezasına çarptırdı, haksız tahrik ve iyi hal indirimi sonucunda 7 yıl 6 ay hapis cezasına hükmetti.
Dava dosyası 2015 yılından bu yana Yargıtay'da idi. Daha önce kasten insan öldürme eyleminden hüküm kurulması yönünde bozma kararı veren Yargıtay 1.Ceza Dairesi, bozma kararına uyup hüküm kuran Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi kararını, eski kararını unutup bu kasten yaralama sonucu öldürme, haksız tahrik ve iyi hal indirimi yapılmadı gerektiği gerekçesiyle oy çokluğu ile bozdu. Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi'nin kasten öldürme suçundan kurulan hükmün onanmasını isteyen Yargıtay Başsavcılığı bu kez sadece "bilinçli taksitle insan öldürme ve PVSK'ya muhalefet suçlaması ile cezalandırma gerekir" diyen karşı oya uygun karar verilmesi gerekir diyerek Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na başvurdu.
Yargıtay Genel Kurulu davaya katılma reddedilen Baran Tursun Vakfına karar tebliğ edilmediğinden kararın esasına gitmedi. Eksikliği gideren Yargıtay 1.Ceza dairesi kasten insan öldürme cezasını bir kez daha bozarak dosyayı Eskişehir'e gönderdi
Bu gün yapılan duruşmada katılan Ömer, Necla, Şervan ve Sedar Kurt'un adalet talepleri, katılanları avukatlarının Yargıtay'daki sürece ve bozma kararı hakkındaki itirazlarına rağmen tabanca ile vurma kasten yaralama değerlendirmesi yapılarak dava cezasızlıkla sonuçlandı
Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğüne göre "meslekten çıkarma" cezası ile cezalandırılması gereken sanık polis hakkında disiplin cezası olarak da 2 yıl kademe ilerlemesi cezası verilmekte yetinildi. Sanık polis tutuklu kaldığı sürede maaşını aldı, daha sonra kendi isteği ile emekli oldu. Bu şekilde idari yoldan da cezasız bırakıldı.
Yaklaşık 10 yıllık yargılamanın sonucu CEZASIZLIK olmuştur
Hukuka aykırı biçimde yargılama olay yerinden yüzlerce km uzakta yapılmıştır. Bu şekilde 'doğal yargıç ilkesi', 'delille doğrudan temas ilkesi', 'başvuru hakkı ve hak arama özgürlüğü' yok sayılmıştır.
Bunun yarattığı pek çok olumsuzluğa rağmen, müvekkillerin çabaları sayesinde yargılamada belli bir aşamaya gelindikten sonra, Yargıtay Dairesi'nin kendi kararından dönmesi sonucu bu şekilde dava çürümüştür.
Karar bu haliyle yurttaşlar arasındaki ayrımcı uygulama tartışmalarının yolunu acacak, vicdanları sızlatan bir karadır.
Anayasa’nın 17. maddesine göre; “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”. Anayasanın bu hükmüne karşın, yurttaşın can güvenliğini sağlamakla görevli olan bir kolluk görevlisi tarafından Şerzan Kurt’un yaşama hakkı elinden alınmıştır. Kamu görevlisi suç olan eyleminde, kamu görevlisinin görevini yerine getirirken hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak, onları kullanarak hareket etmiştir.
Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki pek çok davada, yaşama hakkı ihlalleri ile ilgili mahkum olduğu ve mağdurlara, milyarlarca lira tazminat ödemek durumunda kaldığı bilinmektedir. Bu mahkumiyetlerin temel gerekçelerinden birisi ise hem savcıların ve hem de mahkemelerin yeterli araştırmayı yapmamış olmaları yani “etkin bir soruşturma ve yargılama yürütülmemiş” olmasına dayanmaktadır. Etkin bir soruşturma yürütmeme pratiğinin sonuçlarından biri, olayın açıklığa kavuşmaması olduğu kadar suç faillerinin cezalandırılmaması ve dolayısıyla cezasızlık nedeniyle aynı nitelikteki başkaca fiiller için zemin hazırlanmış olması anlamına da gelmektedir. İnsan haklarını ihlal suçlarının önlenmesi için ceza yasalarında, suç ile cezasını düzenleyen maddeler yeterli değildir. Önemli olan bu maddelerin uygulanıp uygulanmadığı, nasıl uygulandığı sorunudur.
Olayımızda yaşam hakkını ortadan kaldıran kamu görevlisidir. Soruşturma ve kovuşturma makamlarının yapması gereken kamu görevlisi hakkında etkin soruşturma ve yargılamayı yapması ve suçlu kamu görevlisini caydırıcı şekilde cezalandırmaktı. Ama öyle olmamıştır.
Bu karar yargıya güvenin iyice azalmasına yol açacak türdendir, kararın aynı zamanda toplumsal barışın sağlanmasına da hiç bir katkısı olamayacaktır.
Diğer haksız tahrik hükümlerinin uygulanması, toplumsal olaylara yapılacak müdahaleler sonucu yeni Şerzanların polis kurşununa hedef olabileceği kaygısı yaratmaktadır. Son sözlerine dahi katılan tarafa sataşan, saygısızlık yapan sanığın iyi hal indiriminden yararlandırılması, ceza hukuku tekniği açısından çok önemli sorunlara yol açabilecektir.
Karar için temyiz, oradan sonuç alınmazsa AYM, oradan ihlal kararı çıkmazsa AİHM'e başvurulacaktır.
Yargılamanın bundan sonraki aşamalarında yanlıştan dönülmesini, adalete giden yolun açılmasını umut etmek istiyoruz. (ARİF ALİ CANGI - T24)
12 Mayıs 2010 tarihinde Muğla'da polis kurşunu ile öldürülen Şerzan Kurt davası pek çok hukuki tartışma ile vicdanları kanatacak bir kararla sona erdi. Bugün yapılan duruşma sonunda Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin bozma kararına uydu ve sanık Gültekin Şahin'i kasten yaralama sonucunda ölüme sebebiyet vermekten önce 12 yıl hapis cezasına çarptırdı, haksız tahrik ve iyi hal indirimi sonucunda 7 yıl 6 ay hapis cezasına hükmetti.
Dava dosyası 2015 yılından bu yana Yargıtay'da idi. Daha önce kasten insan öldürme eyleminden hüküm kurulması yönünde bozma kararı veren Yargıtay 1.Ceza Dairesi, bozma kararına uyup hüküm kuran Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi kararını, eski kararını unutup bu kasten yaralama sonucu öldürme, haksız tahrik ve iyi hal indirimi yapılmadı gerektiği gerekçesiyle oy çokluğu ile bozdu. Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi'nin kasten öldürme suçundan kurulan hükmün onanmasını isteyen Yargıtay Başsavcılığı bu kez sadece "bilinçli taksitle insan öldürme ve PVSK'ya muhalefet suçlaması ile cezalandırma gerekir" diyen karşı oya uygun karar verilmesi gerekir diyerek Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na başvurdu.
Yargıtay Genel Kurulu davaya katılma reddedilen Baran Tursun Vakfına karar tebliğ edilmediğinden kararın esasına gitmedi. Eksikliği gideren Yargıtay 1.Ceza dairesi kasten insan öldürme cezasını bir kez daha bozarak dosyayı Eskişehir'e gönderdi
Bu gün yapılan duruşmada katılan Ömer, Necla, Şervan ve Sedar Kurt'un adalet talepleri, katılanları avukatlarının Yargıtay'daki sürece ve bozma kararı hakkındaki itirazlarına rağmen tabanca ile vurma kasten yaralama değerlendirmesi yapılarak dava cezasızlıkla sonuçlandı
Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğüne göre "meslekten çıkarma" cezası ile cezalandırılması gereken sanık polis hakkında disiplin cezası olarak da 2 yıl kademe ilerlemesi cezası verilmekte yetinildi. Sanık polis tutuklu kaldığı sürede maaşını aldı, daha sonra kendi isteği ile emekli oldu. Bu şekilde idari yoldan da cezasız bırakıldı.
Yaklaşık 10 yıllık yargılamanın sonucu CEZASIZLIK olmuştur
Hukuka aykırı biçimde yargılama olay yerinden yüzlerce km uzakta yapılmıştır. Bu şekilde 'doğal yargıç ilkesi', 'delille doğrudan temas ilkesi', 'başvuru hakkı ve hak arama özgürlüğü' yok sayılmıştır.
Bunun yarattığı pek çok olumsuzluğa rağmen, müvekkillerin çabaları sayesinde yargılamada belli bir aşamaya gelindikten sonra, Yargıtay Dairesi'nin kendi kararından dönmesi sonucu bu şekilde dava çürümüştür.
Karar bu haliyle yurttaşlar arasındaki ayrımcı uygulama tartışmalarının yolunu acacak, vicdanları sızlatan bir karadır.
Anayasa’nın 17. maddesine göre; “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”. Anayasanın bu hükmüne karşın, yurttaşın can güvenliğini sağlamakla görevli olan bir kolluk görevlisi tarafından Şerzan Kurt’un yaşama hakkı elinden alınmıştır. Kamu görevlisi suç olan eyleminde, kamu görevlisinin görevini yerine getirirken hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak, onları kullanarak hareket etmiştir.
Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki pek çok davada, yaşama hakkı ihlalleri ile ilgili mahkum olduğu ve mağdurlara, milyarlarca lira tazminat ödemek durumunda kaldığı bilinmektedir. Bu mahkumiyetlerin temel gerekçelerinden birisi ise hem savcıların ve hem de mahkemelerin yeterli araştırmayı yapmamış olmaları yani “etkin bir soruşturma ve yargılama yürütülmemiş” olmasına dayanmaktadır. Etkin bir soruşturma yürütmeme pratiğinin sonuçlarından biri, olayın açıklığa kavuşmaması olduğu kadar suç faillerinin cezalandırılmaması ve dolayısıyla cezasızlık nedeniyle aynı nitelikteki başkaca fiiller için zemin hazırlanmış olması anlamına da gelmektedir. İnsan haklarını ihlal suçlarının önlenmesi için ceza yasalarında, suç ile cezasını düzenleyen maddeler yeterli değildir. Önemli olan bu maddelerin uygulanıp uygulanmadığı, nasıl uygulandığı sorunudur.
Olayımızda yaşam hakkını ortadan kaldıran kamu görevlisidir. Soruşturma ve kovuşturma makamlarının yapması gereken kamu görevlisi hakkında etkin soruşturma ve yargılamayı yapması ve suçlu kamu görevlisini caydırıcı şekilde cezalandırmaktı. Ama öyle olmamıştır.
Bu karar yargıya güvenin iyice azalmasına yol açacak türdendir, kararın aynı zamanda toplumsal barışın sağlanmasına da hiç bir katkısı olamayacaktır.
Diğer haksız tahrik hükümlerinin uygulanması, toplumsal olaylara yapılacak müdahaleler sonucu yeni Şerzanların polis kurşununa hedef olabileceği kaygısı yaratmaktadır. Son sözlerine dahi katılan tarafa sataşan, saygısızlık yapan sanığın iyi hal indiriminden yararlandırılması, ceza hukuku tekniği açısından çok önemli sorunlara yol açabilecektir.
Karar için temyiz, oradan sonuç alınmazsa AYM, oradan ihlal kararı çıkmazsa AİHM'e başvurulacaktır.
Yargılamanın bundan sonraki aşamalarında yanlıştan dönülmesini, adalete giden yolun açılmasını umut etmek istiyoruz. (ARİF ALİ CANGI - T24)