İyiyse bizden kötüyse Allah’tan… Zihin yapı taşlarımızı oluşturan düşünce kalıplarından birisi de bu. Coğrafyamızda başımıza gelen fenalıkları anlamlandırmak için genellikle kötü bir tanrı seçiyoruz, her fenalığı bu tanrıya yıkıyoruz. Böyle bir düşünce biçimi bizleri büyük ölçüde zahmetten kurtarıyor. Hoşumuza gitmeyen olgunun neden meydana geldiğine dair bilgi edinmemiz, bu bilgileri daha sonra nedensellik çerçevesinde analiz etmemiz gerekmiyor. Dahası hoşumuza gitmeyen durumla ilgili sorumluluk alma yükünden de kurtarıyor. Kötü bir şey olmuşsa kesin bizden değil dışarıdan bir yerden kaynaklı bir şeyler olmuştur. Çok fena, çok kötü planlar yapan birileri vardır, olanların kaynağı da o fena planları yapanlardır.

İran’ın meşhur eski cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, 2009’da ikinci kez seçildikten sonra çıkan olayları Tahran’da takip ediyordum. Arap Baharı’ndan çok daha önce İran’da sokaklar karışmıştı. Tahran sokakları yanıyordu, İranlılar seçim sonuçlarında hile yapıldığını iddia ediyor, “Oyum nerede” diye soruyorlardı. Türkiye’den temas ettiğim hemen tüm arkadaşlarım, olayları Amerika’nın kışkırttığı konusunda hemfikirdi. İran ABD’ye karşı direndiği için ABD İran’ı karıştırmaya çalışıyordu. ‘Analiz’ hep buydu. Yahu kardeşim ne Amerika’sı, sokakta yürürken saçın gözükürse biri gelip kafana sopayla vuruyor, Amerika’ya gerek mi var, insanları gözaltında öldürüyorlar, ailelerine yas tutmayı yasaklıyorlar, buranın karışması için emperyalist bir kışkırtıcı gerek yok ki.

Ama komplo teorileri dinlemek ve anlatmak daha çok hoşumuza gidiyor. Herhalde bazen gerçeklik, olduğu haliyle hem acıtıcı, hem de kafa karıştırıcı olabiliyor. Bazen gerçeklik bizleri o zamana kadar edindiğimiz yargıları, değer yargılarını sorgulamaya, yıkmaya itebiliyor. Bu zorlu bir süreç. Bu işe girmektense, komplo teorisinin peşine takılmak daha kolay.

Türk sosyal medya atmosferinde sağcısı solcusu Bağdadi’nin ABD tarafından kullanıldığından, IŞİD’in de ABD tarafından kurulmuş bir örgüt olduğundan emin. Herkes koro gibi hep bir ağızdan, “ABD işi bitti öldürdü” diyor, sonra da birbirini alkışlıyor.

Ne var ki kimse bölgede diktatörlerin yürüttüğü sekter politikaları sorgulamıyor. Ne IŞİD’i ne El Kaide’yi bugünden yarına bakarak anlamak mümkün. Aşırılıkçı örgütler bölgenin hukuksuz ve ayrımcı yapılarında tohum atıyor ve taraftar buluyor.

Irak’ta Saddam Hüseyin’in Duceyl katliamında binlere Şii sivili öldürmesi. 10 yıl süren ve bir mezhep savaşına da dönen İran-Irak savaşı. Saddam sisteminde kendilerine yer bulamayan Şiiler. Saddam’ın devrilmesinden sonra, devletin tüm kademelerinden atılan, dışlanan, işsiz ve çaresiz kalan Sünniler. Bitmeyen rövanşizm. Yolsuz, güvenilmez devlet kurumları, vatandaşı ezen bu devlet kurumları karşısında çaresiz kalan bireyin kendine güç odağı arayışı. IŞİD’i ortaya çıkaran nedenler diye merak ediyorsak asıl bunlara bakmak zorundayız.

Bugün Irak işgalle değil yine protestolarla yıkılıyor. Iraklılar, devlet kurumlarına İran yanlılarının çöktüğünü, yolsuzluğun had safhada olduğunu, sistemin işlemediğini düşünüyor. Protesto gösterilerinde İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in posterlerinin yakıldığını görüyoruz.

IŞİD’i ABD kurdu deyip geçmek, hiç bir sorunu çözmüyor, aksine sorunları ortaya çıkaran nedenleri görmemizi engelliyor.

İran Enformasyon Bakanı Azeri Cahromi, ABD’ye, “Çok da abartmayın. Nihayetinde kendi yaratığınızı öldürdünüz” diye seslendiği bir tweet attı. Ya siz Cahromi, acaba eleştirmeye önce kendinizden başlasanız, İran’ın sekter siyasetinin bölgede ayrışmayı ve düşmanlaşmayı nasıl körüklediğini kendinize bir sorsanız.

Bu canavarları yaratan ya ABD değil de bizzat bizsek.

Artık biraz yetişkin gibi davranıp sorumluluk alma zamanı gelmedi mi? (NEVŞİN MENGÜ - DİKEN.COM)
Daha yeni Daha eski