Tarihin durdurulamaz diyalektik akışının, her şeyi olduğu
gibi, insanın düşünsel gelişimini de etkileyip biçimlendirdiğini hepimiz
biliyoruz.
Sözünü ettiğimiz biçimlendirme için gerekli en temel ihtiyaç
olan bilginin işlenmesi ve yayılması ise ancak yazı ile mümkün olabiliyor.
Dolayısıyla, insanlık tarihi yazının icadı ile başlatılıyor
ve ancak yazı ile düşünce ve bilgi toplanabiliyor, saklanabiliyor ve işlenebiliyor.
Yazının icadından yaklaşık beş bin yıl sonra tarihteki
yerini alacak olan matbaanın icadı ise, biriken düşünce ve bilginin yayılmasını
gerçekleştiriyor.
Düşünceyle bilginin işlenmesi ise matbaanın icadından beş
yüzyıl sonra bilgisayarın icadı ile mümkün oluyor.
Akılda tutmamız gereken bir şey var.
Yazının icadından ve özellikle de matbaa’dan sonraki tarihsel
dönem, bir öncesine hiçbir şekilde benzemedi ve bu tarihsel süreçte insan
topluluklarına ait bilinç ve bütün temel alt ve üst yapı kurumları , geri dönülmeyecek
şekilde değişti.
Aynı durum, bilgisayar’ın icadından sonraki tarihsel dönemin,
bir önceki tarihsel döneme benzememesi noktasında da ortaya çıktı.
Diyalektik akışın hızla devam etmesi durumu işte buydu.
Bu devamlılık, sahip olduğu en temel araçla yani yazıyla
birlikte anlam kazandı ve teorik düzeye çıkartılarak somutlaştırıldı.
Düşüncenin ve bilginin önce kağıda, sonra da bir ekrana
taşınmasının insanı etkilememesi, kuşatmaması imkansızdı. Ve etkileyip kuşattı
da.
Dolayısıyla bugünkü insanının elinde düşünceyi ve bilgiyi
toplama, aktarma ve yayma anlamında çok önemli araçlar var. Hepimiz, örneğin bir
bilgisayarla çok geniş insan topluluklarına çok çabuk bir biçimde
ulaşabiliyoruz.
Bir aracın çok ama çok etkili bir silaha dönüşmesi tam da
budur.
“İnsan çiftçi gibi düşündüğü için çiftçi olmaz, çiftçi
olduğu için çiftçi gibi düşünür” temel gerçekliğiyle açıklanan formül bizlere, içinden
geçilen ve günümüze kadar ulaşan bütün tarihsel koşulların, olayların,
gelişmelerin ve süreçlerin insan düşüncesini, bilgisini ve bilincini kaçınılmaz
olarak etkileyip biçimlendirdiği gerçeğini en yalın biçimde gösteriyor.
Gösteriyor, çünkü diyalektik akış bu gerçeği önümüze
koyuyor.
Tarihin biçimlendirdiği insan, tarihsel akış içerisinde,
özellikle yazının icadıyla birlikte başlayan ve bilgisayara kadar uzanan zaman
diliminde bulduğu ya da edindiği kimi araçları, yol ve yöntemleri birer silaha
dönüştürüp bambaşka bir serüvene dahil oluyor.
Tarihsel akış durumlarının her
birinin, hiçbir zaman bir öncekine benzemiyor oluşunun altında da büyük ölçüde
bu yatıyor.
Yazı, matbaa ve bilgisayar her durumda baş aktörlerdir.
Bu aktörler yardımıyla, özellikle de yazı yardımıyla, tarihin
insanı biçimlendirip dönüştürmesi yine insanın tarihten elde ettiği, onun
içinden çekip çıkardığı bilgi aracılığıyla mümkün oluyor.
Tarihsel akışın, bilginin yazıya dökülmesiyle birlikte hız
kazanması ve etkili olması gündeme geliyor. Çiftçi, kendisi için gerekli olan
bilgiyi yazı yoluyla elde ediyor veya sürecin koşullarıyla ortaya çıkan bilgiyi
yazıya döküyor. Tarihsel koşulların ortaya çıkardığı bilgi, tarihin insanı
biçimlendirip
dönüştürmesini yazı yoluyla gerçekleştiriyor.
İşte bu gerçekleştirmeyi doğru bir formatla yapabilmek,
insanın aynı zamanda toprağa yerleşmesiyle birlikte ortaya çıkan (her türlü) mülkiyetin
eşit bir biçimde paylaşılması noktasında bambaşka bir anlam ve yüklenim
kazanıyor.
Mülkiyetin eşit olarak paylaşılması, yepyeni bir mücadeleyi, yani
sınıf mücadelesini gündeme getirdiği için, bilgi ve dolayısıyla tarihsel
dönüşüme bu anlamda bir müdahale gerekiyor.
Sözünü ettiğimiz bu müdahale, insanın
tarihe değil, aslında tarihin insana müdahalesidir ve neredeyse göçebe toplum
sürecinin son bulduğu ve insanın yerleşik bir yaşam biçimine geçtiği günden
beri de devam etmektedir.
Marx’ın, tarihi sınıflar mücadelesinin bütünü olarak tarif
etmesi bu yüzdendir.
Biz sözünü ettiğimiz bu müdahaleye genel olarak “doğru
devrimci müdahale” diyoruz.
Bundan 11 yıl önceki başlangıç yazımızda altını çizmiştik. Gazete
Demokrat olarak, çok çok uzun yıllardır insanlık tarihindeki yerini olanca
sıcaklığıyla koruyan “doğru devrimci müdahale” meselesi, 11 yıl sonra da
derdimiz olmaya devam ediyor.
Buna bağlı olarak hiç kuşkusuz bir derdimiz daha var: bu
müdahaleye payımıza düştüğü oranda ve gücümüz ölçüsünde katkıda bulunmak.
Gazete Demokrat 11 yıl önce bu düşünceyle yola çıkmıştı, 11
yıl sonra bugün de aynı düşünceyle devam ediyor ve elbette ki edecek…
Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın! (HAYRİ GÜNEL - GAZETE DEMOKRAT)