Büyük şehirlerde birer birer açılmaya başlanan şehir hastaneleri ile ilgili olarak yapılan "Yalanlar ve Gerçekler" başlıklı panelde, bu hastaneler masaya yatırıldı. İstanbul Tabip Odası ile Türk Tabipler Birliği tarafından düzenlenen sempozyumda konuşan bu hastanelerde çalışan doktorlar “hizmet kalitesinin düştüğünü, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin arttığını“ söylediler...
Şehir hastaneleri son dönemde siyasal iktidarın gündeme getirdiği en önemli yatırımlardan birisi. Bu hastaneler daha modern, daha işlevli ve daha büyük olarak büyük şehirlerdeki sağlık sorunlarına bir çözüm olarak gündeme getiriliyor. Şehir hastaneleri şimdiye kadar ağırlıklı devlet tarafından yürütülen büyük hastanelerdeki sağlık hizmetlerinin tek merkezde toplanması amacıyla gündeme getirildi. Bu hastaneler projesi Sağlık bakanlığı tarafından belirlenmiş bir ihale ile tıbbi malzeme, teknoloji, inşaat, finansman alanlarında faaliyet gösteren şirketler tarafından yapılıyor. Yapılacak olan hastaneler 25 yıllığına bu şirketlere kiralanıyor.
İstanbul Tabip Odası ve Türk Tabipler Birliği İstanbul Şişli Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evinde Şehir hastaneleri ile ilgili olarak “Yalanlar ve Gerçekler” başlığı ile bir sempozyum düzenledi. Sempozyumda şehir hastaneleri finansman, mimari, özelleştirmedeki yeri ve hasta memnuniyeti açısından değerlendiren çok sayıda konuşma yapıldı. Özellikle sempozyumun öğleden sonraki oturumunda yer “Türkiye’de şehir hastaneleri deneyimleri” başlığı ile bu hastanelerde halen çalışan doktorlar yaşadıkları deneyimleri aktardılar.
‘İNGİLTERE’DE TERK EDİLDİ, TÜRKİYE’DE YENİ BAŞLIYOR’
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman şehir hastaneleri deneyiminin ilk olarak 1990’lı yıllarda İngiltere’de başladığını belirtti. Sinan Adıyaman bu sistemin kamuda büyük zararla yol açması nedeniyle terk edildiğini belirterek Türkiye’de ilk ihalenin 2011 yılında yapıldığını söyledi. Adıyaman ortalama bin üç yüz yataklı şehir hastaneleri kurulmasının planlandığını ancak Bilkent Şehir Hastanesi gibi üç bin yataklı devasa hastanelerinde kurulduğunu aktararak şunları söyledi; “Dünya artık bu uygulamaları terk etti. Rantabl olarak en fazla iki yüz yataklı hastanelerin olması gerekir. Sonuç olarak biz başından beri şunu söylüyoruz. İki yüz yataklı en fazla altı yüz yataklı hastaneleri şehrin değişik yerlerine yapın daha rahat daha verimli olur. Bunu kabul ettiremedik.”
Daha sonra söz alan İstanbul Tabip Odası başkanı Pınar Saip şehir hastanelerinin kurulduğu şehirlerde büyük hastanelerin kapatıldığını özellikle Ankara’da hastanelerin kapatılmasından sonra aynı uygulamanın İstanbul’dada gerçekleştirilmek istendiğini belirtti; “İstanbul’da haseki, Şişli etfal, taksim ilk yardım gibi hastanelerin bölünmesi parçalanmasının ardında şehir hastanelerinin gerçekleşmesini alt yapısı hazırlanıyor.”
‘ŞEHİR HASTANELERİ ÖZELLEŞTİRMENİN SON HALKASI’
Sempozyum’da “şehir hastaneleri Özelleştirmenin Truva atı” başlıklı bir sunum yapan Uludağ Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim dalı başkanı Kayıhan Pala devlete aitmiş gibi görünen bu hastanelerin aslında özel şirketlere ait olduğunu söyledi. Pala şehir hastanelerinin “bir yap kirala devret” modeli olduğunu, sağlık bakanlığının açtığı ihale ile bu hastanelerin özel firmalar tarafından yapıldığını belirterek sistemin işleyişini şöyle açıkladı; “ Binalar yapıldıktan sonra yirmi beş yıl boyunca sağlık bakanlığı buraları kiralıyor. Bu binaları yapmak dışında sağlık bakanlığını bazı hizmetleri de sunmaya başlıyorlar. Temel olarak tıbbi destek hizmetleri ve destek hizmetleri diye ikiye ayrılıyor. Halen hizmet sunan bazı devlet hastaneleri taşınıyor. Örneğin Ankara’da 13 hastanenin kapatılıp tek bir hastanede toplanması hedefleniyor. Şirkete yüzde yetmiş dolu yatak garantisi veriliyor. Türk tabipler birliği bunları söylediğinde bakan ‘yok öyle bir şey” demişti. Ancak daha sonra kendisi de kabul etmek zorunda kaldı.”
‘İKİLİ YÖNETİM VAR’
Bu hastanelerin bir başka özelliği ise ticari alan ile hastanenin iç içe olması. Prof. Dr. Kayıhan Pala bu ticari alanların bütün gelirlerinin şirkete aktarıldığını söylüyor. Diğer devlet hastanelerinde olmayan bir uygulama ise aslında şehir hastanelerinde ikili bir yönetimin olması. Başhekimlik ile İdari Yönetim ayrı ayrı faaliyet gösteriyor. Devlet hastanelerinde işe alma, işten çıkarma gibi uygulamaları Başhekimlik yaparken bu hastanelerde şirketin atadığı yönetim idari bütün konularda söz sahibi.
Kayıhan Pala’nın konuşmasında şehir hastaneleri konusunda dikkat çektiği önemli ayrıntılardan birisi ulaşım oldu. Pala “bu hastanelerin bazıları yapıldıktan sonra bir baktılar ki bu hastaneye birde yol gerekiyormuş. O yüzden Bursa şehir hastanesi yapıldıktan sonra şimdi metroyu oraya ulaştırmaya çalışıyorlar” dedi.
‘ŞEHİR HASTANELERİNDE ŞİDDET DAHA FAZLA’
Sempozyumun ikinci bölümünde şehir hastanelerinde çalışan doktorlar yaşadıkları deneyimleri aktardılar. Bu aktarımlarda öne çıkan en önemli başlıklardan birisi sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin arttığının aktarılması oldu. Hastanenin büyüklüğü nedeni ile hastalara ayırdıkları zamanın azaldığını belirten Mersin Şehir Hastanesinde çalışan Uzman Doktor Ayşe Jini Güneş “O büyük mekan içinde herkes birbirini göremeden sadece kendi alanında bir yalnızlık ve tükenmişlik yaşamaya başladı. İş barışının bu kadar kaybolduğu bir yerde Mersin Tabip odası olarak ne yapabiliriz diye düşündük. Şiddet arttı diyoruz. Buna ilişkin verilerimiz var. Bu şiddete karşı hastane önünde bir açıklama yapmak istedik. Hastane çalışanlarına yönelik şiddet eylemine ilişkin bir protestoyu hastane kapısı önünde yapmak istediğimizde kolluk kuvvetleri tarafından buranın özel alan olduğu bunu ancak hastane bahçe kapısının dışında yapmamız gerektiği söylendi. Buranın bir kamu alanı olmadığı eylem yaptığımız taktirde müdahale edeceklerini söylediler.”
‘YALANLAR VE GERÇEKLER’
Sempozyumun ilk oturumundan sonra İstanbul Tabip Odası ve Türkiye Tabip Odaları Birliği tarafından Şehir Hastaneleri konusunda bir basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasını yapan İstanbul Tabip Odası yönetim kurulu üyesi Dr. Güray Kılıç Şehir hastanelerinin açılması ile birlikte daha önce dile getirdikleri bir çok iddianın doğrulandığını söyledi. Bu hastanelerin sağlıkta özelleştirmenin son noktası olduğunu söyleyen Güray Kılıç “ Osmangazi Köprüsünde işletmeci firmaya nasıl ki araba geçiş garantisi verildiyse, Şehir Hastanelerini işleten firmalara da hasta garantisi veriliyor” dedi.
‘YATAK SAYISI ARTMIYOR’
Şehir hastanelerinin kurulması ile birlikte yatak sayısının artacağı iddiasına karşı çıkan Kılıç şöyle konuştu ; “Hastanelerin ihale onay kararlarında ‘yapılacak hastanedeki yatak sayısı kadar mevcut hastanelerden azaltılması veya kapatılması- şartı vardır. Şehir hastaneleri yeni yatırım değil yatak yenileme faaliyetidir. Adana ilinde kamu hastaneleri önceden 3 bin 11 yatak kapasitesi ile hizmet verirken, 1550 yatak Şehir Hastanesi açıldıktan sonra 3 bin 25 yatak kapasitesi ile hizmet vermeye başlamışlardır.”
Basın açıklamasında Şehir Hastaneleri ile ilgili olarak şu başlıklar öne çıktı:
-Türkiye’de şehir hastanelerinin ihalelerini alan şirketlere, miktara bağlı hizmetler için hastanelerin yüzde 70 doluluk oranında çalıştırılacağı garanti edilmektedir… Sayıştay raporunda da sağlık Bakanlığı’nın kanunla verilen yetkisini kullanarak şirketlere borç üstlenim taahhüdünde bulunduğu ortaya çıkmıştır.
Ulaşım Zor
-Şehir hastanelerinde karşılaşılan sorunlar israf nedeniyle bu hastanelerin verimlilikten uzak olduğunu, coğrafi olarak makul bir yerde olmamaları yüzünden hasta ve yakınlarının erişim sorunu yaşadıklarını, hasta merkezli hizmet sunumunun söz konusu olmadığını ve hastalara yönelik risk ve zararı en aza indirgeyecek biçimde sağlık hizmeti sunumunun aksayabileceğini açık olarak ortaya koymaktadır.
Yer Seçimi Yanlış Yapıldı
-Kayseri Şehir Hastanesi bataklığın üzerine yapıldı. Elazığ Şehir Hastanesi kültürel Sit alanı ve şehitlik üzerine yapılmıştır, zemin etüdü yapılmamıştır, altyapısı zayıftır ve lağım taşmıştır. Isparta Şehir Hastanesi şehrin hava kirliliği en yoğun olan yerine yapılmıştır. Bilkent Şehir Hastanesi dere yatağına yapılmıştır ve inşaatı sürerken su baskını olmuştur, Bursa Şehir Hastanesi’nin şehir merkezine mesafesi 25 kilometredir.”
Yabancı Mahkemeler Yetkili Kılındı
-Sağlık Bakanlığı ile şirketler arasında imzalanan sözleşmeler özel hukuk hükümlerine tabi olup çıkacak uyuşmazlıkların da yabancı tahkimde çözülmesi kabul edilmiştir. Sözleşmelerde İngiltere Tahkim Mahkemesinin yetkisinin kabul edildiği ortaya çıkmıştır.
Hastaların Hastaneye Erişimi Zor
-Şehir hastanelerinde karşılaşılan sorunlar israf nedeniyle bu hastanelerin verimlilikten uzak olduğunu, coğrafi olarak makul bir yerde olmamaları yüzünden hasta ve yakınlarının erişim sorunu yaşadıklarını, hasta merkezli hizmet sunumunun söz konusu olmadığını ve hastalara yönelik risk ve zararı en aza indirgeyecek biçimde sağlık hizmeti sunumunun aksayabileceğini açık olarak ortaya koymaktadır.
Maliyetler Planlanandan Yüksek Çıktı
– Erzurum’da bin 200 yataklı tam donanımlı devlet hastanesi 30 milyon TL bedel aşımına karşın 213 milyon TL’ye yaptırılmıştır. Kayseri Şehir Hastanesi’nin yaklaşık üç yıllık kira bedelidir bu tutar. Sağlık Bakanlığı da maliyetin yükseldiğini kameralar kapalıyken TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul etmiştir. (GAZETE DUVAR)
Şehir hastaneleri son dönemde siyasal iktidarın gündeme getirdiği en önemli yatırımlardan birisi. Bu hastaneler daha modern, daha işlevli ve daha büyük olarak büyük şehirlerdeki sağlık sorunlarına bir çözüm olarak gündeme getiriliyor. Şehir hastaneleri şimdiye kadar ağırlıklı devlet tarafından yürütülen büyük hastanelerdeki sağlık hizmetlerinin tek merkezde toplanması amacıyla gündeme getirildi. Bu hastaneler projesi Sağlık bakanlığı tarafından belirlenmiş bir ihale ile tıbbi malzeme, teknoloji, inşaat, finansman alanlarında faaliyet gösteren şirketler tarafından yapılıyor. Yapılacak olan hastaneler 25 yıllığına bu şirketlere kiralanıyor.
İstanbul Tabip Odası ve Türk Tabipler Birliği İstanbul Şişli Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evinde Şehir hastaneleri ile ilgili olarak “Yalanlar ve Gerçekler” başlığı ile bir sempozyum düzenledi. Sempozyumda şehir hastaneleri finansman, mimari, özelleştirmedeki yeri ve hasta memnuniyeti açısından değerlendiren çok sayıda konuşma yapıldı. Özellikle sempozyumun öğleden sonraki oturumunda yer “Türkiye’de şehir hastaneleri deneyimleri” başlığı ile bu hastanelerde halen çalışan doktorlar yaşadıkları deneyimleri aktardılar.
‘İNGİLTERE’DE TERK EDİLDİ, TÜRKİYE’DE YENİ BAŞLIYOR’
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman şehir hastaneleri deneyiminin ilk olarak 1990’lı yıllarda İngiltere’de başladığını belirtti. Sinan Adıyaman bu sistemin kamuda büyük zararla yol açması nedeniyle terk edildiğini belirterek Türkiye’de ilk ihalenin 2011 yılında yapıldığını söyledi. Adıyaman ortalama bin üç yüz yataklı şehir hastaneleri kurulmasının planlandığını ancak Bilkent Şehir Hastanesi gibi üç bin yataklı devasa hastanelerinde kurulduğunu aktararak şunları söyledi; “Dünya artık bu uygulamaları terk etti. Rantabl olarak en fazla iki yüz yataklı hastanelerin olması gerekir. Sonuç olarak biz başından beri şunu söylüyoruz. İki yüz yataklı en fazla altı yüz yataklı hastaneleri şehrin değişik yerlerine yapın daha rahat daha verimli olur. Bunu kabul ettiremedik.”
Daha sonra söz alan İstanbul Tabip Odası başkanı Pınar Saip şehir hastanelerinin kurulduğu şehirlerde büyük hastanelerin kapatıldığını özellikle Ankara’da hastanelerin kapatılmasından sonra aynı uygulamanın İstanbul’dada gerçekleştirilmek istendiğini belirtti; “İstanbul’da haseki, Şişli etfal, taksim ilk yardım gibi hastanelerin bölünmesi parçalanmasının ardında şehir hastanelerinin gerçekleşmesini alt yapısı hazırlanıyor.”
‘ŞEHİR HASTANELERİ ÖZELLEŞTİRMENİN SON HALKASI’
Sempozyum’da “şehir hastaneleri Özelleştirmenin Truva atı” başlıklı bir sunum yapan Uludağ Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim dalı başkanı Kayıhan Pala devlete aitmiş gibi görünen bu hastanelerin aslında özel şirketlere ait olduğunu söyledi. Pala şehir hastanelerinin “bir yap kirala devret” modeli olduğunu, sağlık bakanlığının açtığı ihale ile bu hastanelerin özel firmalar tarafından yapıldığını belirterek sistemin işleyişini şöyle açıkladı; “ Binalar yapıldıktan sonra yirmi beş yıl boyunca sağlık bakanlığı buraları kiralıyor. Bu binaları yapmak dışında sağlık bakanlığını bazı hizmetleri de sunmaya başlıyorlar. Temel olarak tıbbi destek hizmetleri ve destek hizmetleri diye ikiye ayrılıyor. Halen hizmet sunan bazı devlet hastaneleri taşınıyor. Örneğin Ankara’da 13 hastanenin kapatılıp tek bir hastanede toplanması hedefleniyor. Şirkete yüzde yetmiş dolu yatak garantisi veriliyor. Türk tabipler birliği bunları söylediğinde bakan ‘yok öyle bir şey” demişti. Ancak daha sonra kendisi de kabul etmek zorunda kaldı.”
‘İKİLİ YÖNETİM VAR’
Bu hastanelerin bir başka özelliği ise ticari alan ile hastanenin iç içe olması. Prof. Dr. Kayıhan Pala bu ticari alanların bütün gelirlerinin şirkete aktarıldığını söylüyor. Diğer devlet hastanelerinde olmayan bir uygulama ise aslında şehir hastanelerinde ikili bir yönetimin olması. Başhekimlik ile İdari Yönetim ayrı ayrı faaliyet gösteriyor. Devlet hastanelerinde işe alma, işten çıkarma gibi uygulamaları Başhekimlik yaparken bu hastanelerde şirketin atadığı yönetim idari bütün konularda söz sahibi.
Kayıhan Pala’nın konuşmasında şehir hastaneleri konusunda dikkat çektiği önemli ayrıntılardan birisi ulaşım oldu. Pala “bu hastanelerin bazıları yapıldıktan sonra bir baktılar ki bu hastaneye birde yol gerekiyormuş. O yüzden Bursa şehir hastanesi yapıldıktan sonra şimdi metroyu oraya ulaştırmaya çalışıyorlar” dedi.
‘ŞEHİR HASTANELERİNDE ŞİDDET DAHA FAZLA’
Sempozyumun ikinci bölümünde şehir hastanelerinde çalışan doktorlar yaşadıkları deneyimleri aktardılar. Bu aktarımlarda öne çıkan en önemli başlıklardan birisi sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin arttığının aktarılması oldu. Hastanenin büyüklüğü nedeni ile hastalara ayırdıkları zamanın azaldığını belirten Mersin Şehir Hastanesinde çalışan Uzman Doktor Ayşe Jini Güneş “O büyük mekan içinde herkes birbirini göremeden sadece kendi alanında bir yalnızlık ve tükenmişlik yaşamaya başladı. İş barışının bu kadar kaybolduğu bir yerde Mersin Tabip odası olarak ne yapabiliriz diye düşündük. Şiddet arttı diyoruz. Buna ilişkin verilerimiz var. Bu şiddete karşı hastane önünde bir açıklama yapmak istedik. Hastane çalışanlarına yönelik şiddet eylemine ilişkin bir protestoyu hastane kapısı önünde yapmak istediğimizde kolluk kuvvetleri tarafından buranın özel alan olduğu bunu ancak hastane bahçe kapısının dışında yapmamız gerektiği söylendi. Buranın bir kamu alanı olmadığı eylem yaptığımız taktirde müdahale edeceklerini söylediler.”
‘YALANLAR VE GERÇEKLER’
Sempozyumun ilk oturumundan sonra İstanbul Tabip Odası ve Türkiye Tabip Odaları Birliği tarafından Şehir Hastaneleri konusunda bir basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasını yapan İstanbul Tabip Odası yönetim kurulu üyesi Dr. Güray Kılıç Şehir hastanelerinin açılması ile birlikte daha önce dile getirdikleri bir çok iddianın doğrulandığını söyledi. Bu hastanelerin sağlıkta özelleştirmenin son noktası olduğunu söyleyen Güray Kılıç “ Osmangazi Köprüsünde işletmeci firmaya nasıl ki araba geçiş garantisi verildiyse, Şehir Hastanelerini işleten firmalara da hasta garantisi veriliyor” dedi.
‘YATAK SAYISI ARTMIYOR’
Şehir hastanelerinin kurulması ile birlikte yatak sayısının artacağı iddiasına karşı çıkan Kılıç şöyle konuştu ; “Hastanelerin ihale onay kararlarında ‘yapılacak hastanedeki yatak sayısı kadar mevcut hastanelerden azaltılması veya kapatılması- şartı vardır. Şehir hastaneleri yeni yatırım değil yatak yenileme faaliyetidir. Adana ilinde kamu hastaneleri önceden 3 bin 11 yatak kapasitesi ile hizmet verirken, 1550 yatak Şehir Hastanesi açıldıktan sonra 3 bin 25 yatak kapasitesi ile hizmet vermeye başlamışlardır.”
Basın açıklamasında Şehir Hastaneleri ile ilgili olarak şu başlıklar öne çıktı:
-Türkiye’de şehir hastanelerinin ihalelerini alan şirketlere, miktara bağlı hizmetler için hastanelerin yüzde 70 doluluk oranında çalıştırılacağı garanti edilmektedir… Sayıştay raporunda da sağlık Bakanlığı’nın kanunla verilen yetkisini kullanarak şirketlere borç üstlenim taahhüdünde bulunduğu ortaya çıkmıştır.
Ulaşım Zor
-Şehir hastanelerinde karşılaşılan sorunlar israf nedeniyle bu hastanelerin verimlilikten uzak olduğunu, coğrafi olarak makul bir yerde olmamaları yüzünden hasta ve yakınlarının erişim sorunu yaşadıklarını, hasta merkezli hizmet sunumunun söz konusu olmadığını ve hastalara yönelik risk ve zararı en aza indirgeyecek biçimde sağlık hizmeti sunumunun aksayabileceğini açık olarak ortaya koymaktadır.
Yer Seçimi Yanlış Yapıldı
-Kayseri Şehir Hastanesi bataklığın üzerine yapıldı. Elazığ Şehir Hastanesi kültürel Sit alanı ve şehitlik üzerine yapılmıştır, zemin etüdü yapılmamıştır, altyapısı zayıftır ve lağım taşmıştır. Isparta Şehir Hastanesi şehrin hava kirliliği en yoğun olan yerine yapılmıştır. Bilkent Şehir Hastanesi dere yatağına yapılmıştır ve inşaatı sürerken su baskını olmuştur, Bursa Şehir Hastanesi’nin şehir merkezine mesafesi 25 kilometredir.”
Yabancı Mahkemeler Yetkili Kılındı
-Sağlık Bakanlığı ile şirketler arasında imzalanan sözleşmeler özel hukuk hükümlerine tabi olup çıkacak uyuşmazlıkların da yabancı tahkimde çözülmesi kabul edilmiştir. Sözleşmelerde İngiltere Tahkim Mahkemesinin yetkisinin kabul edildiği ortaya çıkmıştır.
Hastaların Hastaneye Erişimi Zor
-Şehir hastanelerinde karşılaşılan sorunlar israf nedeniyle bu hastanelerin verimlilikten uzak olduğunu, coğrafi olarak makul bir yerde olmamaları yüzünden hasta ve yakınlarının erişim sorunu yaşadıklarını, hasta merkezli hizmet sunumunun söz konusu olmadığını ve hastalara yönelik risk ve zararı en aza indirgeyecek biçimde sağlık hizmeti sunumunun aksayabileceğini açık olarak ortaya koymaktadır.
Maliyetler Planlanandan Yüksek Çıktı
– Erzurum’da bin 200 yataklı tam donanımlı devlet hastanesi 30 milyon TL bedel aşımına karşın 213 milyon TL’ye yaptırılmıştır. Kayseri Şehir Hastanesi’nin yaklaşık üç yıllık kira bedelidir bu tutar. Sağlık Bakanlığı da maliyetin yükseldiğini kameralar kapalıyken TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul etmiştir. (GAZETE DUVAR)