Yerel yönetimlerin faaliyet alanındaki ekonomik faaliyet belediye kasasına girmeden doğrudan merkeze aktarılacak şekilde vergilendiriliyor. Vergi yükü servet sahibine değil halka yükleniyor. Vergilerin oranlarının düşürülüp yükseltilmesi, muafiyet ve istisna kapsamlarının belirlenmesi gibi vergi yükünün toplumsal sınıflar arasındaki dağılımını ciddi olarak etkileme yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmiş olması da yeni rejim altında vergilemenin otoriter karakterini de ortaya koyuyor...


Bugünlerde iki önemli kanun teklifi Meclis’te görüşülüyor. İlki 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe (MYB) Kanunu Teklifi. Bu teklif hala Bütçe Komisyonu’nda tartışılıyor. Diğeri ise Komisyon’dan hâlihazırda geçmiş olan ve yeni vergileri ve bazı diğer vergi ve mali düzenlemeleri içeren kanun teklifi.[1]

İki kanun teklifini birlikte değerlendirmek gerekiyor. Çünkü bütçe önümüzdeki yıl uygulanacak olan ve başta maliye politikaları olmak üzere devletin ekonomiye olan müdahalelerinin boyutlarını sunarken, diğeri bu müdahalelerinin en önemli finansal kaynaklarından olan vergileri ve borçlanmayı içeriyor.

Daha somut konuşursak, önümüzdeki yıl siyasal iktidar 785 milyar liralık vergi (yani bu yıldakinden 28 milyar lira daha fazla) toplamayı amaçlıyor. Ayrıca önümüzdeki yılki bütçe açığını 139 milyar lirada (bu yıldakinden 58 milyar lira fazla) tutmayı hedefliyor.[2]

Durum böyle olunca neden yeni vergilerin gündeme getirildiği, cezalara yapılan zamların neden resmi enflasyon oranının neredeyse üç katına yakın bir oranda belirlendiği ve elektrik, doğalgaz gibi temel hizmetlere neden sürekli zam yapıldığı ve yapılacağı da anlaşılıyor.

Bu teklifler aynı zamanda, hem ülke ekonomisinin ve kamu maliyesinin ne kadar sıkıntılı bir durumda olduğunun hem düzenlemelerin kendi iç tutarsızlıkları ve iktidarın iç çatışmalı halinin belirginleşmesi nedeniyle bu durumun mevcut siyasal yapı ile aşılmasının ne denli zor olacağının hem de yakın gelecekte bizlerin yeni vergilerin ve mali yüklerin altında nasıl daha da yoksullaşacağımızın ipuçlarını veriyor.

Bu yazımızda (Bütçe ile ilgili değerlendirmemizi bir başka yazıya bırakarak) sadece Torba Kanun’da yer alan vergileri kapsayan bir değerlendirme yapacağız.

Üç yeni vergi

Bizleri bekleyen üç yeni vergi var: Dijital Hizmet Vergisi, Konaklama Vergisi ve Değerli Konut Vergisi. Ayrıca Gelir Vergisi Kanunu’nda belirtilen ve en üst gelirlilere uygulanan vergi oranı yüzde 35’ten yüzde 40’a çıkartılıyor. Bunun dışında (basında yer alan haberlerin aksine) Kurumlar Vergisi oranının artırılmasına dönük herhangi bir düzenleme söz konusu değil.

Dijital hizmet vergisi

Bu vergi, kanun teklifinde sayılan (Madde 1-7); dijital reklamlar, sesli, görsel veya herhangi bir dijital içeriğe sahip oyunlar, müzik, videolar, yazılımlar, dijital platformlar, portal ve sistem hizmetleri gibi dijital olarak sunulan her türden hizmetten elde edilecek hasılattan alınacak.

Verginin mükellefi dijital hizmet sunucuları, konusu her ay elde edilen hasılat ve oranı yüzde 7,5 olacak. Ancak hizmet sunucusunun kanuni iş merkezlerinin Türkiye’de olmaması halinde (bu verginin işleme taraf olanlar ve ödemeye aracılık edenlerce ödeneceği 3. Maddede belirtildiğinden), hizmete aracılık yapan yerli şirketler bu verginin mükellefi olacaklar.

Kuşkusuz bu vergi son kullanıcı olan bizlere (tıpkı KDV ve ÖTV’de olduğu gibi) yansıtılacağından, vergiyi sonuçta bizler ödeyeceğiz. Ayrıca bu vergi maliyet artırıcı bir unsur olarak diğer mal ve hizmetlerin fiyatını da kaçınılmaz olarak artıracak. Böylece bir yandan dolaylı vergilerin hâlihazırdaki yüksek payları daha da yükselirken, halk bu yeni vergi ile daha da ağır vergilendirilmiş olacak.

Hayatı kolaylaştırmak yerine…

Bilindiği gibi, dijital hizmet platformları online piyasalar olarak çalışıyor. Bu piyasalarda alıcı ve satıcılar fiziki olarak bir araya gelmeksizin dijital ortamda bir araya geliyor ve alışveriş böyle gerçekleşiyor. McKinsey’e göre, böyle dijital hizmet piyasaları küresel çapta olmak üzere (2015-2020 döneminde), dünya GSYH’sine yüzde 2 katkı sağlarken (ortalama 1,7 trilyon dolar), 72 milyon insan için de yeni istihdam yaratacak.[3]

Siyasal iktidarın bu kanunla, dijitalleşmeyi ve bunun yarattığı platform ekonomilerinin hizmetlerini topluma ücretsiz ya da düşük ücretle ve daha etkin sunmak yerine (örneğin bedava internet hizmeti gibi), yeni ve kalıcı vergi geliri elde etmeyi amaçladığı anlaşılıyor.

Bir başka anlatımla, kapitalizmin geleceğine damgasını vuracağı ileri sürülen ve emeğin metalaşmamış kısmını da metalaştıracak olan dijitalleşmeye dayalı hizmet ekonomileri (tıpkı diğer kapitalist ülkelerde olduğu gibi) ülkemizde mevcut ve gelecekteki sermayenin kontrolündeki siyasal iktidarlar için önemli bir dolaylı vergi geliri kaynağı olacak gibi görünüyor.

Bu vergi (bütçe açıklarını kapatmaya yarayacak olmasının dışında), diğer dolaylı vergilerde olduğu gibi kolayca halka yansıtılarak yükü halkın üzerine bindirileceğinden ve kendi vergi yükleri böylece azalacağından sermaye kesimi bu vergiye karşı çıkmıyor.

Konaklama vergisi

Madde 9’da yer alan düzenlemeye göre; otel, motel, tatil köyü, apart otel vs. tüm konaklama mekânlarında konaklayanlardan (buralarda sunulan yeme, içme, sportif hizmetler verginin matrahına dâhil edilecek) tesisin niteliğine bağlı olarak, gecelik kişi başına 6-18 lira tutarında maktu bir vergi alınacak.

Yurt dışında daha çok yabancı turistlere adeta bir “ayakbastı parası” olarak uygulanan bu verginin bizde yerlilere de uygulanacağı anlaşılıyor.

Ayrıca verginin matrahında sadece konaklama bedeli değil, yeme/içme ve diğer hizmetler de yer alacağından konaklama dışındaki yeme/içme ve diğer hizmetlere dönük harcamalar bir kez daha vergilendirilmiş olacak. Bu da hâlihazırda yüksek paya sahip olan ve artık adaletsizlikleri açıkça görülen dolaylı vergilerin daha da artmasına ve halkın üzerindeki verginin yükünün de büyümesine neden olacak.

Ayrıca bu vergiden elde edilen gelirin ilgili tesislerin bulunduğu yerel yönetimlere değil de genel bütçeye aktarılacak olması, bu verginin siyasal iktidarca yerel yönetimleri (turizmi asıl var edenler olmasına rağmen) daha da zayıflatma aracı olarak kullanacağının bir göstergesi.

Değerli konut vergisi

Değeri 5 ilâ 7,5 milyon lira arasındaki konutlardan binde 3; 7,5 ilâ 10 milyon lira arasındakilerden binde 6; 10 milyon liranın üzerindekilerden ise yüzde 1 oranında olmak üzere Değerli Konut Vergisi (Madde 33) adı altında bir vergi alınacak.

Bu “ranttan elde edilen servetin vergilendirilmesi” gibi sunulsa da bu gerçek değil. Çünkü örneğin bir zengin müteahhidin ya da inşaat şirketinin 100 adet ve 5 milyon liranın altında değeri olan emlakı varsa bunlardan böyle bir vergi alınmayacak. Böylece sanki “emlak rantı üzerinden alınan bir vergi” imiş gibi bir algı yaratılsa da bu düzenleme ile mevcut birikim rejiminin asıl kazananı konumundaki büyük inşaatçılar, emlak zenginleri korunmuş olacak.

Ayrıca bu verginin gelirlerinden yerel yönetimlere herhangi bir pay verilmeyeceğinin tasarıda belirtilmiş olması da bir kez daha teklifteki böyle vergilerin yerel yönetimleri güçlendiren değil, daha da zayıflatan, merkezileşmeyi artırmaya hizmet edecek bir vergi olduğunu gösteriyor.

Gelir vergisi en üst dilim oranı yüzde 40 olacak

Gelir Vergisi Kanunu’nda (GVK) yer alan tarifeye yeni bir dilim eklenerek dilim ve oran sayısı 5’e ve en yüksek oran yüzde 40’a çıkartılıyor (Madde 18). Böylece yılda 500.000 liranın üzerinde gelir elde edenler yüzde 40 vergi ödeyecekler.

Teknik olarak; 500.000 liralık bir gelir için 163.400 lira ve 500.000 lirayı aşan kısım için yüzde 40 oranında vergi ödenecek. Ücretlilerde bu 4,000 lira daha az alınacak (159,460 lira), aşan kısım yüzde 40’a tabi tutulacak.

Bu düzenleme de aslında zevahiri kurtarma niteliğinde bir düzenleme çünkü en üst gelirlilerin oranı sadece yüzde 5 artırılıyor. Ayrıca bu oran nominal oran. Yani efektif/fiili oran değil. Bu tür sermaye geliri elde edenler uygulamada o kadar çok istisna, muafiyet ve indirimden faydalanıyorlar ki efektif olarak ödedikleri verginin, gelirleri içindeki payı hiçbir zaman yasada yer alan oranlarda değil, onun çok çok altında oluyor.

Ücret gelirleri açısından ücretliler lehine olan indirimin sadece 4,000 lira olması bir yana, yılda 500.000 liranın üzerinden ücret geliri elde edenler asıl olarak sadece şirketlerin üst düzey yöneticileri konumundakiler.

Dolayısıyla da bu düzenleme üst düzeyde ücret alanların lehine bir düzenleme olup, hali hazırda ikinci gelir diliminden vergilendirilen asgari ücretliler ve biraz üzerinde ücret geliri elde edenler için bir iyileştirme sağlamıyor. Tersine onların vergi yükünü ağırlaştırıyor.

Bilimsel, sanatsal üretim faaliyeti caydırılıyor

Hâlihazırda GVK’nın yürürlükteki 18. Maddesine göre; müellif, mütercim, heykeltıraş, hattat, ressam, bestekâr, bilgisayar programcısı ve mucitlerin şiir, hikâye, roman, makale, bilimsel araştırma ve incelemeleri, yazılımları gibi eserlerinden elde ettikleri gelirler Gelir Vergisinden istisna tutuluyor (Madde 11).

Yeni düzenlemeyle; bu madde kapsamındaki kazançların 2020 yılında toplamı 500.000 lirayı aşanlar artık bundan yararlanamayacak ve bu sınırı aşanlar bütün kazançları için beyanname verecekler.

Böyle bir uygulama bilimsel, sanatsal faaliyetleri cezalandırıcı bir uygulama niteliğinde olacak. Haksız yere milyonlarca lira finans ve emlak rantı geliri elde edenler vergilendirilmezken bilim, düşün ve sanat insanlarının vergilendirilmesi vergilemenin sadece bir gelir yaratma değil, ideolojik ve politik amaçlar için de kullanılabildiğinin somut bir diğer örneği.

Ayrıca yasa teklifinde yer alan vergilerin oranlarının düşürülüp yükseltilmesi, muafiyet ve istisna kapsamlarının belirlenmesi gibi vergi yükünün toplumsal sınıflar arasındaki dağılımını ciddi olarak etkileme yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmiş olması yeni rejim altında vergilemenin otoriter karakterini de ortaya koyuyor.

Vergi oranları artırılıyor

Taslakta bunların dışında, yeni vergi geliri yaratmaya dönük diğer bazı düzenlemeler de mevcut. Örneğin Madde 8 ile kambiyo işlemlerinde Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (BSMV) binde 1’den binde 2’ye çıkartılıyor. Madde 13 ile spor karşılaşması hakemlerinin aldıkları ücretlerinden vergi alınıyor. Madde 22 ile futbolculara ödenen ücretlerden alınan stopaj yüzde 15’ten yüzde 20’ye çıkartılıyor. Şirketlerin gider yazdıkları (şirket otomobillerinin masrafları gibi) giderlerin kapsamı daraltılıyor.

Göz boyama ya da pansuman

Ancak bunların göz boyamaktan ya da pansuman niteliğinde tedaviden öte önlemler olmadığının altını çizmek gerekiyor. Çünkü bunlar yapılırken, örneğin Madde 12 ile çalışanlarına bir günde bedeli 10 lirayı aşmamak kaydıyla toplu taşım kartı ya da bileti veren işverenlerin bu ödemeleri Gelir Vergisinden istisna tutuluyor.

Madde 27-28 ile vergi zıyaı cezalarında (ilk defa işlenip işlenmediğine bakılmaksızın) yüzde 50’e kadar indirim yapılacak. Mükellef istinaf ve temyizden vazgeçtiğinde ise verginin bir kısmı ve/veya cezanın tamamı kaldırılacak. “Uyumlu mükelleflere” vergi indirimleri ve cezaların ödenmesinde yüzde 50’ye kadar teşvik edici indirim getirilecek. Kısaca vergi cezalarında bir kez daha ciddi indirim yapılacak. Ayrıca teklifteki 40. Madde ile Hazine’nin net borçlanma limiti artırılıyor (bu yıl için ilave 70 milyar lira borçlanma imkânı verildi).

Bu da siyasal iktidarın sadece ağır dolaylı vergiler ve temel mal ve hizmetlerin fiyatlarına yapılan zamlarla değil, giderek artan borçlanmayla sürekli olarak artan bütçe açıklarını kapatmak için halktan kaynak transfer etmeye devam edeceğini ortaya koyuyor.

6 milyar yeni gelir beklenirken, 195,6 milyar liralık vergi gelirinden vazgeçiliyor!
Tüm bu düzenlemelerin bütçeye 6 milyar lira yeni gelir sağlayacağı teklifin sahibi AKP milletvekili tarafından açıklandı.[4] Diğer taraftan 2020 Yılı MYB Kanunu Teklifi’nde yer alan Vergi Harcamaları Tablosu’ndan da görüleceği gibi hükümet gelecek yıl çok büyük kısmı kâr, faiz, kira gibi sermaye geliri elde edenlerden olmak üzere alacağı 195,6 milyar liralık vergiyi almaktan vazgeçecek.[5]

Sonuç olarak, vergisel düzenlemeler, ülkedeki sosyal sınıflar arasındaki çelişkilerden-çatışmalardan, siyasal iktidarın bu sınıflara göre konumlanma biçiminden ve ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz, savaş ya da politik krizlerden, siyasal iktidarın ve devletin yönelimlerinden (giderek artan güvenlik harcamalarından örneğin) bağımsız olarak ele alınmamalı.

Ekonomiyi yönetirken küresel sermayenin taleplerini öncelikli olarak yerine getiren neo-liberal, neo-muhafazakâr ve otoriter bir rejim altında gündeme getirilen vergi düzenlemelerinin emek karşıtı olması, ekonomik ve mali krizin yükünü yeni vergilerle emekçi sınıfların üzerine yıkması şaşırtıcı olmamalı.

Oysa çok yeni yapılan bir bilimsel çalışma[6], ana akım vergi teorisinin sermaye sınıfı lehine olan iddialarının, tezlerinin büyük ölçüde geçersiz olduğunu ortaya koyuyor.

Servet vergilendirilmeli mi?

Buna göre, optimal ve adil bir vergilendirme için, çok yüksek gelir ve servetlerin neredeyse tamamına yakınını vergilendirmek, buna karşılık tüketimi vergilendirmemek gerekiyor. Çünkü servet ve gelir vergilerinin amacı sadece zenginlerden daha fazla vergi geliri elde etmek değil, ayrıca rant kollayıcı faaliyetleri azaltmak, yersiz politik etkileri önlemek ve en çok kaynağa sahip olanların sosyal olarak tahrip edici davranışlara yönelimini caydırmak.

Diğer yandan, çok önemli ve haklı talepler olsalar da servetlerin, emlak ve finansal rantların vergilendirilmesi ya da üst gelirlilerden daha fazla vergi alınması gibi talepler bugünkü iktidar blokunun yerine getirebileceği talepler değil. Bunun için üretim ve bölüşüm sisteminde köklü değişikliklerin yapılmasına ve buna uygun bir emekten yana bir siyasal iktidara ihtiyaç var.

Ayrıca bankaları, büyük şirketleri kamulaştırmadan, ekonomileri çökerten finansal spekülasyonları sonlandırmadan, dahası tüm bunlara neden olan üretim tarzını ortadan kaldırmadan sadece bölüşüm ilişkilerine (servet vergisi gibi) müdahale etmek (kısa vadede çok değerli olsa da) uzun vadede sürdürülmesi çok zor reformist bir politika olarak kalacaktır.

(MUSTAFA DURMUŞ - SENDİKA.ORG)

Dipnotlar:

[1] Sırasıyla: 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ve Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 24 Ekim 2019 Tarihli 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi.

[2] 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi.

[3] J. Manyika, S. Lund, K. Robinson, J. Valentino and R. Dobbs, Connecting Talent with Opportunity in the Digital Age, McKinsey Global Institue, June 2015’den aktaran Guy Standing, The Corruption of Capitalism, Biteback Publishing, 2017, s. 211.

[4] “Yeni vergi paketinden 6 milyar TL bekleniyor”, https://www.sozcu.com.tr/2019/ekonomi/vergi-paketi-mecliste-gorusulmeye-baslandi (30 Ekim 2019).

[5] 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi, s. 169.

[6] William G. Gale, “Saez and Zucman Say Everything You Thought You Knew About Tax Policy Is Wrong”, https://www.taxpolicycenter.org/taxvox (23 October 2019).
Daha yeni Daha eski