Diyelim ki işten atıldınız...
Diyelim ki işiniz battı...
Diyelim ki çalışacak gücünüz kalmadı...
Herhangi bir kapsamda sosyal güvenceniz yok...
18 yaşınızı geçmişsiniz...
Öğrenci değilsiniz...
Bir şekilde her ay asgari ücretin 3’te birinden fazla bir para kazanabiliyorsanız -ki bunun alt sınırı 775 lira-:
Her ay bu paranın onda birini, 76.75 lirayı devlete sağlık primi olarak ödemek zorundasınız.
Geri kalan 698.25 lirayla da geçinebileceğiniz kadar geçineceksiniz.
Aksi halde devletin gözünde bir hiçsiniz.
Devletin sağlık hizmetlerinden yararlanmaktan men edildiniz.
Hâlâ varsa evinizde, o da kalmamışsa sokakta ölebilirsiniz.
Size, eşinize ve çocuklarınıza bu noktadan sonra ne olacağı artık bu devletin umurunda değil.
İstanbul Tabip Odası’nın açıklamasına göre bu durumdaki insanların sayısı şu an 5 milyon civarında.
İşlerini kaybedenlerin, işleri batanların, yeni iş bulamayanların sayısının her gün arttığı şu zamanda...
Faizler silinse de, taksitlendirme yapılsa da, borçlar ertelense de, herkes biliyor ki artık ev kirasını veremeyen, elektrik, doğalgaz, su faturalarını ödeyemeyen, çocuklarını okula gönderemeyen, onların karnını bile doyuramayan, evine ayda bin lira bile sokamayan bunca insan...
O primi de ödeyemeyecek.
Ve devlete borcunu ödeyemeyenler artık hastane kapısından içeriye de giremeyecek.
Devlet yoksuluna resmen “Öl” diyecek, acı çekeni görmezden gelecek.
Çokuluslu şirketlerin sahip olduğu bankaların gaddarlığında bir tahsilatın peşine düşecek.
Hukuktan korkmasa...
Borcunu ödemeyeni neredeyse dizinden vurduracak.
Onun yerine kalbini hedefliyor.
Temel insan haklarının başında gelen ve vermekle yükümlü olduğu, herkesin eşit olarak yararlanacağı ücretsiz sağlık hizmetini bir tehdit olarak kullanıyor.
Eğitim ve sağlığın parayla satıldığı bir ahlak hoyratlığında, kendinde bu hakkı bulan sistem...
En çok yoksullardan nefret ediyor.
Devlete borcunu ödemeyene, çocuğunu hastaneye götürememe, acısından ölme gözdağı veriyor.
Eskiden bu ülkede devlet ve hükümet iki ayrı kavramdı.
Ama artık ikisi de tek merkezden yönetiliyor ve işledi mi aynı günahı işliyor.
İktidarı ele geçiren politik zihniyetin gafletleri ve hevesleri hızla devlete de nüfuz ediyor.
Devletler, elindeki kudreti halklarına karşı silah olarak kullansınlar diye kurulmazlar.
Devlet aslen bir hizmet kurumudur.
Devletin vergi sistemi de temelinde bir Robin Hood’luk müessesesi mantığıyla oluşmuştur.
Hedefi, parayı zenginden alıp fakire harcamaktır.
Kendini kurtarmak için fakirden alacağı paraya göz dikene devlet değil haydut denir.
Sanmayın ki devlet düşmanlığı sadece halkların devletlerine karşı duyduğu bir düşmanlığın ifadesidir.
Bazen de devletler halklarına düşman olurlar.
Bir halk kendi devletine düşman olursa...
Tarihte örnekleri var, yıkar yerine yenisini kurar.
Peki ya bir devlet halkına düşman olursa?
Halk, o zaman ne yapar? (MİNE SÖĞÜT - CUMHURİYET)