Tunus’a ziyaretinin ertesi günü Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan 2020 Ocak ayında Trablus’a asker göndermeyi sağlayacak bir yasanın oylanacağını duyurdu. Bu da İslamcı lider için etki alanını yaymak ve kırılgan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) destek vermenin bir yoludur...
Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen çarşamba günü Tunus’a beklenmedik ziyaretinin nedeni yirmi dört saat sonra netleşti. Türk başkan Ankara’ya dönünce, Ocak ayı başında parlamentoya Mareşal Halife Hafter güçlerinin saldırısı karşısında UMH’yi desteklemek için Libya’ya asker yollamaya izin verecek bir önerge sunacağını açıkladı.
Toplantı resmi olarak iki ülke arasında “ticari ilişkiler” ile ilgili olsa da, yeni seçilmiş Tunus Cumhurbaşkanı Kais Said ile Erdoğan arasındaki görüşmelerin konusu, hemen yanı başındaki komşusunda devam eden çatışmalı durumdu. UMH’nin başbakanı Fayiz el-Serrac Tunus’taki toplantıya katıldı.
Tunus Başkanı ile yaptığı ortak basın toplantısında Erdoğan “Libya’da olup biten komşu ülkeleri de etkileyebilir ve bu nedenle biz de Tunus’u ziyarete geldik” açıklamasında bulundu. Libya’da ateşkes ve siyasi sürece dönülmesi konusunda Tunus’un rolü üzerinde durdu. Tunus topraklarından Libya’ya hazırlık aşamasında olası bir askeri müdahale için lojistik destek arayışı içerisindeki Erdoğan, Tunus’u kendi tarafına çekmek ya da en azından hoşgörüsünü sağlama almak istiyor. Türk başkanın ziyaretinden sonra Tunuslu birçok parti, bunun bölgesel ittifaklar oyununa dâhil olma anlamına geleceği ve bu durumun da Tunus’un geleneksel tarafsız olma durumuna gölge düşürerek ulusal güvenliğine zarar vereceğini belirterek tepki gösterdi. Söylentiler ve yanlış ifadelerle karşı karşıya kalan Tunus Cumhurbaşkanı Perşembe akşamı bir güncelleme yayımladı: “Tunus hiçbir ittifakın üyesi olmayı kabul etmeyecektir. Toprakların hiçbir inçi Tunus egemenliğinden çıkmayacaktır.”
Erdoğan neden Libya ile ilgileniyor?
Türkiye’nin kendi toprakları için çok farklı yansımaları olacak bir çatışmada, Suriye’de güney sınırları boyunca siyasi ve askeri girişimi kolaylıkla anlaşılır olsa da, uzak bir yerde Libya’da müdahalesi ise şaşırtıcıdır. Erdoğan perşembe günü AKP’nin yerel ve bölgesel partililerine yönelik toplantıda yaptığı konuşmada “Davetli olduğumuz yere gideceğiz, davetli olmadığımız yere gitmeyeceğiz. Davet edilirsek de olumlu cevap vereceğiz” dedi. Konuşmasının devamında ise Mareşal Halife Hafter’e atıfta bulunarak, “Arap ve Avrupa ülkeleri tarafından desteklenen bir darbeci generale direnen Trablus hükümetini elbette destekleyeceğiz” dedi.
Türk cumhurbaşkanının UMH’yi desteklemesinin temel nedenlerinden biri, ülkesini Arap-Müslüman dünyasındaki farklı çatışmalarda bölgesel güç olarak tasarlamak istemesidir. Özellikle Trablus hükümeti İslamcı eğilimli kişiler tarafından yönetilmektedir. Türkiye bu hükümetle 27 Kasım’da iki önemli anlaşma imzaladı. İlki, askeri işbirliği için bir mutabakat zaptıydı, Perşembe günü yürürlüğe girdi ve Türk resmi gazetesinde yayınlandı. Bu protokol yetkilerin transferi için hızlı müdahale gücü yaratılmasını, kara, deniz, hava güçlerinin Türk uzmanlar tarafından eğitilmesini ve askeri malzeme sağlanmasını öngörüyor.
UMH ile imzalanan ikinci önemli anlaşma ise denizcilikle ilgilidir. Bu anlaşma Ankara’ya Doğu Akdeniz’de hidrokarbür bakımından zengin olan ve bu sebeple Mısır, Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail tarafından tartışılan geniş bir bölgede hak iddia etme imkânı sunan bölgesel bir sınırlama ile ilgili. Bu gelişmeye öfkelenen Atina, Pazar günü yaptığı açıklamada, Türk projelerine rakip olan EastMed gaz boru hattı projesinin 2 Ocak’ta Kıbrıs ve İsrail ile imzalanacağını duyurdu.
Libya’da durum nasıl?
Trablus’ta, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan UMH sekiz aydan beri Mareşal Hafter’in birlikleri tarafından kuşatılmış durumda. 76 yaşındaki bu isyancı lider, 2015 yılında yapılan Suheyrat Anlaşması’ndan doğan UMH’yi tanımayı reddediyor ve İslamcı grupları ezerek Sirenayka’nın kontrolünü (ülkenin doğusu) ele geçirdi. 2019’un başında kuruluşunu ilan eden Libya Ulusal Ordusu (LUO) -eski Kaddafi rejimi askerleri, aşiret milisleri ve Selefi savaşçılardan oluşan rengârenk bir topluluk- Güney Libya’nın önemli kentlerini yıldırım bir harekâtla ve ittifakların hızla değişmesiyle ele geçirdi.
Ateşkes taahhütlerine rağmen 4 Nisan’da Hafter “suçlu milislerce” başkenti rehin alınan Libya kurumlarını kurtarmak amacıyla Trablus’a güçlerini yolladı. Karşılık olarak ise, bu “suçlu milisler” birleşerek, kenti savunmak için bloklar oluşturdular. Trablus bölgesinden gelen (özellikle güçlü kent Misrata’dan) savaşçılarla desteklenen hükümet güçleri LUO’nun ilerlemesinin önünü kesti ve 100 km güneyde bulunan Giryan’ın bu önemli kentini yeniden fethetti. O günden bu yana Trablus çevresindeki bu cephe stabil bir şekilde devam ediyor.
12 Aralık’ta, Hafter televizyonda bir kez daha “kararlı bir savaşın” yapılacağını açıkladı: “Özgür ve namuslu her Libyalının beklediği büyük saldırı için saatin geldiğini” açıkladı ve askerlerini “Trablus’un kalbine” doğru yürümeye davet etti. Fakat konuşmasının devamında belirleyici bir başarı gelmedi. Fransız Jeopolitik Enstitüsü’nden Profesör Ali Bensait “Bir yönden Hafter hava hâkimiyetine sahip ama karada başarısız. Diğer yönden, UMH’nin karşı hücumları Hafter’in uçakları tarafından durduruldu” açıklamasını yaptı. “LUO başkente girse bile savaş sokaklarda geçecek ve Trablus yeni Beyrut olacak” diye de ekledi.
Libya’da kim kimi destekliyor?
Trablus bölgesi vekâletle yürütülen geniş bir savaş tiyatrosu sahnesi. Hafter çevresinde askeri ve diplomatik olarak bağımlı hale geldiği bir dizi uluslararası sponsor toplamayı başardı. Bu müttefiklerin başında en önemli müttefiki Birleşik Arap Emirlikleri geliyor ve Hafter’e BM silah ambargosunu açıkça ihlal ederek silahlı insansız hava araçları ve savaş malzemesi temin etti. Destekçileri arasında Mısır’dan Sisi ve Suudi Arabistan Prensi Bin Selman var. Her üç ülke, özellikle Siyasi İslam’la son bulan demokratik Arap deneyimlerinden tiksinti duyuyorlar. Bu karşı devrim ekseninde, Kaddafi sonrası Libya özellikle kurumlarda etkili olan Müslüman Kardeşlerin etkisinde kalmamalıdır. UMH’nin meşrutiyetini tanımakla birlikte Fransa, Hafter ile gizlice işbirliği yapmakta ve İslami teröre karşı mücadelede gönüllü bir müttefik olarak ele almaktadır. Bu yaz, LUO’nun stoklarında Giryan’da Fransız füzeleri bulundu.
Son olarak, Rus paralı askerleri Trablus’ta Hafter’in saldırısına destek olmaya geldiler. Daha önce Suriye, Ukrayna ya da Orta Afrika’da görev yapan Kremlin’e yakın özel askeri ordu olan Wagner şirketine aitler. Moskova, Rus savaşçıların varlığını kanıtlayan fotoğrafların ve tanıklıkların olmasına rağmen, bunu reddetti. Hafter’in bugüne kadar kullandığı Sudanlı ya da Çadlı kiralık askerlere göre iyi savaşan ve donanımlı olan Ruslar, Trablus cephesinde LUO’ya büyük yardımda bulunabilirler.
UMH ise Türkiye tarafından savunuluyor. Ali Bensait “2016 yılına kadar aktif olan Katar, finansman için kendisine başvurulsa da, giderek geri çekiliyor” dedi ve ekledi: “Doha artık politik-askeri oyunun ön saflarında değil.” Buna karşın, Türkiye’nin desteği giderek yükseliyor. Yine ambargoyu ihlal ederek Mareşal Hafter’in birlikleriyle savaşan silahlı gruplara insansız hava araçları ve savaş ekipmanları teslim edildi. Her iki taraf da pey sürme peşinde. Erdoğan “Libya’da 5000 Sudanlı ve ek olarak 2000 Rus Wagner paralı askeri niçin bulunuyor? Kimin bunlara ödeme yaptığını biliyorsunuz” diyerek öfkelendi. “Onlar bir savaş ağalarını destekliyorlar, biz ise meşru Libya hükümetine destek veriyoruz. Farkımız bu” diye de ekledi. Daha önce birçok kez bildirilen ama yapılmayan barış konferansının bu ay içinde Berlin’de yapılması planlanıyor.
Erdoğan’ın müdahalesinin başarı şansı nedir?
Tunus’u da hazırlanmakta olan Libya kampanyasında yanına çekmeye çalışarak Erdoğan yakın zamanda Tunus meclisinde seçilen dostları En-Nahda’nın desteğine güveniyor. Bu parti 2011 Arap Baharı’ndan yararlanmaya çalışan Siyasi İslam’ın hayatta kalan ender örneklerinden biri. Başta Mısır olmak üzere, otoriter karşı devrimler tarafından ayağı kaydırılan ya da yakından kovalanan bu İslamcı akım, 2019 yılında Arap ülkelerini saran protesto gösterilerinde hiç de ortada görünmediler. Sudan’dan Cezayir’e, Irak’tan Lübnan’a kadar, Sünni Müslüman Kardeşler ya da Şii İran’ da kabul edilmediler. İsyan eden yeni kuşak Araplar açısından, Erdoğan öncü bir savaş verme görüntüsünde. Ama buna karşın, Libya’ya müdahale projesi arasından Türkiye’nin gaz savaşı Akdeniz’in geleceği açısından bir çekişmedir. (Célian Macé & Hala Kodmani)
[Libération gazetesinde yayımlanan 26 Aralık 2019 tarihli Fransızca orijinalinden İsmail Kılınç tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]