GÖKHAN KUTLUER |
İtalyan halkının birbirine olan bağlılığını, Koronavirüs belasından kurtulmak için evlerinde sabrederken bile kendilerinden başka her şeyi ve herkesi düşünen o seferberlik hallerini gördükçe, bugünlerin çabucak geçeceğine olan umudum artıyor
Dünyanın en romantik, sıcakkanlı, eğlenmesini bilen, yemekten içmekten, hayattan keyif alan milleti belki de İtalyanlardır.
Koronovirüs İtalya’yı ilk vurduğunda birçok insan olayı gripten farklı görmedi, sosyal hayatlarından vazgeçmek istemedi. Gençler eğlencelerine, insanlar işlerine, öğrenciler okullarına gitmeye devam etti. 23 Şubat tarihine geldiğimizde Venedik Karnavalı’nın iptal edildiği açıklandı. O tarihte ülkede toplam 100 vaka vardı ve 2 kişi hayatını kaybetmişti.
İsyankâr ruhlu İtalyanları evlere kapatmak imkânsız gibi gözükse de hükümet 8 Mart tarihinde bir gün içinde, 133 kişinin hayatını kaybetmesi üzerine, 16 milyon nüfusa sahip Kuzey İtalya’yı karantina altına aldı. 48 saat geçmeden Başbakan Giuseppe Conte, İtalya'nın tamamının karantina altına alındığını bildirdi.
Tarihler 16 Mart 2020’yi gösterirken, İtalya’daki vaka sayısı 27 bin 980, toplam 2 bin 158 ölü var ve bir günde çıkan yeni vaka sayısı 3 bin 233. Dünya Sağlık Örgütü, dünya genelinde Koronavirüs'e yakalananlardan yüzde 3,4'ünün hayatını kaybettiğini açıklarken, İtalya’da bu oran yüzde 7.2.
İtalyan ünlüler ve fikir önderleri #iorestoacasa (evimdeoturuyorum) hashtagini Twitter’da trending konu yaparak, takipçilerini mecbur kalmadıkça evlerinden çıkmamaya yönlendiriyor. Her gün dünyanın turizm merkezi İtalya’dan yürek burkan hikâyeler gelse de, İtalyan halkı, balkonlarından boş sokaklara doğru şarkılar söyleyerek, aryalar okuyarak, dans ederek moral bulmaya ve neden başlarına bu felaketin geldiğini anlamaya çalışıyor.
Bu hafta, dört yıldır İtalya’nın Bergamo şehrinde yaşayan, "Türkiye’den Gitmek*" kitabının yazarı Gökhan Kutluer, bize İtalya’da Koronavirüs salgını altındaki yaşamı anlattı.
Virüs kimselere hissettirmeden ülkenin her yanını dolaştı
- Öncelikle sence İtalya nasıl bu duruma geldi?
Bu sorunun tek bir yanıtı yok ama en belirgin sebeplerini sıralayacak olursam; İtalya’nın dünyanın en turistik ülkesi olması, son dönemde İtalya ve Çin arasında artan ticari ortaklıkların getirdiği toplantı trafiği ve elbette ki kültürleri gereği İtalyanların birbirine ve ailelerine olan bağlılığından söz edebilirim. 2019 yılında İtalya’yı 3.1 milyon Çinli turist ziyaret etmiş. Milano, Venedik’ten sonra İtalya’nın en turistik şehri...
- Turistler gezerken tek bir şehirle kalmıyor değil mi?
Tabii. Kimse İtalya’ya öyle sadece bir şehrini görüp dönmek için gelmiyor. Şöyle düşünün; Milano’ya indiniz, birkaç gün kaldınız. Metrosunu, restoranlarını vs. kullandınız ve sonra bir başka şehri görmeye gidiyorsunuz. Roma, Venedik, Floransa, Bologna… Öğrenciler de aynı şekilde... Örneğin; Bergamo’da yaşayıp Milano’da okuyan bir öğrencinin sürekli seyahat ettiğini düşünün.
Yapısı itibariyle kuluçka evresinde çok da önemli sinyaller vermeyen bu virüs, hiç kimselere hissettirmeden oradan oraya dolaşarak ülkenin her yanına ulaştı.
- Ölüm oranı da herhalde bu nedenlerle yüksek.
Evet. Virüs haberleri ilk çıktığında yeterince ciddiye alınmadı. Ülkenin genç ve orta yaşlı nüfusu farkında bile olmadan; seyahat ederken, ailelerini ziyarete giderken ve sosyal hayatlarını aynı şekilde sürdürürken -ne yazık ki- virüsü başkalarına da bulaştırdılar. Yani bir çeşit taşıyıcı görevi gördüler. Bunun üzerine ülkenin turizm hacmi de eklenince, yaşananlar kaçınılmaz bir hâl aldı.
Ölüm oranlarının ilk günlerde düşük seyretmesi, yanıltıcı oldu
- Sence önlemler geç mi alındı, yoksa insanlar mı kurallara uymadı?
Önlemler geç alındı ama çok da değil esasında. Sonuçta bu çok yeni bir salgın hastalık türü. Hem siyasi hem de toplumsal açıdan ülkeler buna hazırlıksız yakalandı. Ciddiyetin farkına varılır varılmaz adımlar atıldı ancak ölüm oranlarının ilk günler düşük seyretmesi, insanlarda bir rahatlama yarattı ve sanırım felaketi tetikleyen şey de bu oldu.
- Alınan önlemleri özetler misin? Cenaze törenleri bile durdurulmuş galiba...
İtalya Çin’e uçuşları iptal eden ilk ülke oldu. Tüm sportif etkinlikleri erkenden durdurdu. İnsanların toplu halde bulunabileceği tüm durumlar, ortadan kaldırıldı. Haliyle buna cenaze törenleri de dahil… Son derece mütevazı ve kısa tutulan bir ritüel dışında hiçbir şey yapılmıyor.
Şu an yaşadığı şehir ya da bölgeden ayrılmadan, sadece sağlık ve gıda ile ilgili yerlerden alışveriş yaparak günlerini geçiren bir toplum söz konusu.
Doktorlar kimi tedavi edeceğini seçmek zorunda
- Hastanelerde durumun savaş zamanı gibi olduğu söyleniyor. Doğru mu?
Dünyanın en uzun ömürlü insanlarının yaşadığı ülkelerden biri olan İtalya, hiç şüphesiz bu tip bir salgına hazır değildi. İnsanlarınız sağlıklı ve uzun yaşıyorken, hastanelerin yıllık hasta hacmi her yıl aynı düzeyde seyrederken ekstra önlemler alma ya da yeni hastaneler inşa etme ihtiyacı hissetmezsiniz. Hâl böyle olunca da bu tip bir salgın hastalıkla hiçbir şekilde öngörülemeyen sayılara ulaşmak, hem sağlık personelini hem de hastaneleri oldukça yıpratmış durumda.
Şu an itibariyle İtalya, kimi tedavi edeceğini seçmek zorunda kalan doktorları, odalara sığmadığı için koridorlarda tedavi gören hastaları, gecesini gündüzüne katarak çalışmak zorunda olan sağlık personeli ve tüm bu sürece maddi manevi destek olmaya çalışan halkıyla büyük bir sınavdan geçiyor.
- Hastane görüntüleri yürek burkuyor gerçekten. İlave hastane yapılamıyor mu, kimse İtalya’ya maddi yardım yapmıyor mu?
Dün itibariyle İtalyan hükümeti karantina altındaki bir fabrikayı açıp, solunum cihazı üretmek üzere bazı subay ve mühendisleri görevlendirdi. Solunum cihazı yetersizliğinden, aynı cihazı 5-6 hasta dönüşümlü olarak kullanıyordu. Bu durum maalesef ölüm oranlarını artırdı. Çin maske, tıbbi malzeme desteği gönderdi. Avrupa Birliği hiçbir malzeme yardımı yapmadı henüz.
- Peki insanlar teste ulaşabiliyor mu?
Şüphelenen neredeyse herkese test yapılabiliyor. Hastaneye gitmek yerine belirlenen numaraları arıyor ve semptomlarınızı anlatıyorsunuz. Ardından size verilen gün ve saatte adresinize gelinip durumunuza bakılıyor ve gerek görüldüğü takdirde test uygulanıyor.
Uçuş yasağı konsa da, otobüslerle ülkeyi terk ettiler
- "Kuzeyliler, Güney İtalya’ya akın ediyor. Güneyliler Kuzeylileri istemiyor" gibi haberler dolaşıyor ortada, doğru mu?
Yabancı basında işler olduğundan biraz farklı gösteriliyor. Kuzey ve güney arasındaki sürtüşmenin şu anki nedeni, tamamen karantina kurallarını esas almayla alakalı. İş imkanları daha fazla olduğu için kuzeye taşınan ve orada çalışıp yaşamaya başlayanlar, evden çalışmaya geçildiği için haliyle ailelerinin yanına; güneye dönmek istediler ancak bu durum elbette ki engellenmeye çalışılıyor. Potansiyel virüs taşıyıcısı olan binlerce insanın, virüsün en çok yayıldığı bölge olan Lombardiya’dan ayrılıp güney bölgelerine inmesi büyük bir facia olur.
- Karantina ilanından sonra Kuzey İtalya’da insanlar tren istasyonlarına akın edip, ülkeyi terk etmeye kalkmış. Bu durumda virüs başka ülkelere yayılıyor.
Tren yollarıyla ilgili önlemler hemen alındı ve seferler birer birer iptal edildi. Ancak otobüslerde durum biraz gecikmeli işledi. Örneğin; tüm bu hengame esnasında benim evimde kalan ve Türkiye’ye uçağı olan bir arkadaşım vardı ve sınavları bittiği için dönecekti. Uçaklar iptal edilince bir süre bende kaldı. Biz tedbirimizi almış, toplu yerlerde bulunmamaya özen göstermeye başlamıştık.
Süreci beraber takip ettik. Durum iyiye gider diye düşünüyor, yeniden başlayacak seferlerle Türkiye’ye dönebilir sanıyorduk. Akabinde karantina haberi geldi, çünkü ölüm sayıları yükselmeye başladı. O da ilk otobüsle önce Almanya’ya gitti, oradan da Türkiye’ye uçtu. Onun gibi ülkesine acilen dönmesi gereken bir sürü insan o gün ve gece İtalya’dan bir şekilde ayrıldı.
İnsanlar tüm vakitlerini ve sevgilerini ailelerine adamış durumda
- Mart başında cezaevlerinde isyanlar başladı. Anlatır mısın?
Virüsün sinsi ve kendini sonradan belli eden yapısı sebebiyle cezaevlerindeki görüş günleri, ülkedeki ölüm haberleri artmaya başlar başlamaz iptal edildi. O ana kadarki görüşler nedeniyle virüsün bulaşmış olabileceği mahkûmları aralarında bulunduran diğer mahkûmlar da, hem sevdiklerini görememenin verdiği hiddet hem de virüs kapma endişesiyle birlikte isyana kalkıştılar.
- Dünyanın en romantik ülkesinde artık insanlar öpüşüp, sarılmıyor herhalde değil mi?
Eh, evet, öyle de denebilir. En azından toplum içinde bunu yapamıyorlar. Herkes evine kapanmış, tüm sevgisini ve vaktini ailesine adamış durumda.
- Senin şahit olduğun hastalık hikâyeleri var mı?
Hayır, yakın çevremde yakalanan birini duymadım. Ancak topluma mal olmuş, önemli insanları kaybediyoruz. Geçen gün, Barcelona Olimpiyat Stadyumu'nun mimarı ve İtalyan Komünist Partisi'nin sevilen yüzlerinden 92 yaşındaki Vittorio Gregotti, virüs yüzünden hayatını kaybetti. Eşi de ne yazık ki Milano'da bulunan San Giuseppe Hastanesi'nde yoğun bakımda...
Müzeler sanal tur açtı, binalar sinema perdesi olarak kullanılmaya başlandı
- İtalya’da şu an günlük hayat nasıl? Sokaklardan gözlemlerini anlatır mısın?
Postane, banka, eczane ve marketler dışındaki her yer kapalı. Toplu taşımalar çalışıyor ama elbette ki içinde pek fazla insan yok. Sokaklarda sadece marketten bir şeyler almak, köpeğini dolaştırmak ya da koşmak için dışarıya çıkmış olan tek tük insan oluyor. Zaten ben de sadece bunlar için sokağa çıkıyorum, kimselerle ne göz ucuyla ne de fiziken temas kurmadan evime dönüyorum.
Öte yandan, karantina sebebiyle evde kalanlar için bazı müzelerin sanal tur ve online koleksiyon linklerini paylaşıldı. Roma'da evlerinde hapis olan halk için, projektörle karşı binalara yansıtılarak film gösterimleri yapılıyor. Müzeler ya da sinemalar kapalı diye İtalya’da sanata olan ilginin bitmemesi harika bir şey.
- Senin bir günün nasıl geçiyor?
Kendi iç huzurumu yerinde tutmaya çalışıyorum. Evde sevdiğim şeyleri yapıyor, güzel vakit geçirmeye çalışıyorum. Dışarda ise zaten dediğim gibi çok yapılacak bir şey yok. İhtiyaçlarım için alışveriş yapmak ve spor haricinde şansa açık küçük bir yer bulursam bir yarım saat güneş altında oturup kahve içiyorum.
Zaman bir şekilde geçiyor. Üçüncü kitabıma başladım. Fırsat buldukça ona eğiliyorum. Diğer yandan, günümüzde bir şeye odaklanmak istediğinizde dikkat dağıtan pek çok şey var ancak bunlar yeri geldiğinde işe de yarayabiliyor. Örneğin; sosyal medyada vakit geçirmek, Netflix’te epeydir ertelediğiniz diziye başlamak ya da yarıda bıraktığınız kitabı bitirmek… Esasında genel itibariyle kendi rutinleri olan kişiler kolay kolay sıkılmaz, illa yapacak bir şeyler bulurlar.
Her an ambulans sesi duymak, çok moral bozucu bir durum
- Ülkenin genel durumu psikolojinizi nasıl etkiliyor?
Normalde haftada bir ya da iki kere duyacağınız ambulans seslerini her gün, her an duyuyor olmak, müthiş moral bozucu bir durum. Yaşadığım şehir matem yeri gibi artık. Belki her gün alışveriş yaptığım manavın bir akrabası öldü. Ya da köşedeki kafe sahibinin dedesi... Şehirde çıt yok. Sokaklarda kimse yok.
Üstüne bir şeyleri yapabilecek olsanız da yapamayacağınızı bilmenizin verdiği huzursuzluk ekleniyor. Birileri size vaktinizi geçiremeyeceğiniz yerleri söylüyor, seyahat hakkınızı elinizden alıyor.
- Çok güzel videolar paylaşılıyor. İnsanlar balkonlarda şarkı söylüyor, dans ediyor...
Ölüm oranlarının az olduğu şehirlerde çekiliyor o videolar. İnsanlar balkon ve pencerelerine çıkıp Kuzey İtalya’ya, bizlere moral vermeye çalışıyor. Yaşadığım şehir Bergamo, şu an itibariyle İtalya’da Koronavirüs vakalarının en çok görüldüğü ve ne yazık ki can aldığı şehirlerden biri konumunda.
İtalyan halkının birbirine olan bağlılığını, Koronavirüs belasından kurtulmak için evlerinde sabrederken ve hatta canları sıkılırken bile kendilerinden başka her şeyi ve herkesi düşünen o seferberlik hallerini gördükçe, bugünlerin çabucak geçeceğine olan umudum artıyor.
Başım her sıkıştığında güvenli alanıma dönemem. İtalya benim evim
- Dönmeyi hiç düşünmedin mi Türkiye’ye?
Asla. Benim şu an için evim burası, yani İtalya. Türkiye benim doğduğum yer, dilini öğrendiğim ve kültürüyle büyüdüğüm yer. Ancak doğduğunuz yeri çevreleyen siyasi sınırlar sizin yaşam çizginiz olmak zorunda değil. Yani başım her sıkıştığında güvenli alanıma döneceksem, yolda olmanın, göçmen olmanın falan hiçbir anlamı yok. Vatan, yurt vb. kavramların gereğinden fazla abartıldığını düşünüyorum. Benim için doğum yeri, dünya haritasında bir noktadan ibaret.
- "Türkiye’den gitmek" kitabında göç öykünü anlatıyorsun. Evinde karantinada geçirdiğin şu günlerden de bir kitap çıkar mı?
Yazmaya başladım bile! Tek başına bir kitapta yer almayacak olsa bile bugünlerin bir kitabımda kendine yer bulacağı kesin. (AYŞE ACAR - T24)