Bilim İnsanlarının Medyaya Verdiği Demeçlerdeki Bariz Hatalar, Bilime Karşı Önyargıyı Arttırır ve Çarpık Bir Biyoloji/Evrim Anlayışını Pekiştirir!


Kısa süre önce katıldığı bir programda Prof. Dr. Ali Demirsoy, COVID-19 salgını ile ilgili olarak talihsiz, kanımızca bilim insanı kimliğine yakışmayan, ama her şeyden önce de insanlığın sahip olduğu akli birikimle vicdanı birleştiren kültürel ve insani kazanımlarımızla uyuşmayan sözler sarf etmiştir. Demirsoy’a kalırsa, virüsün salgına yol açmaya başladığı yerde, hastalığı kapmış belirli sayıda insanı bir adada tecrit etmek, hatta öldürmek salgının küreselleşmesini önleyecekti. Bu akla ve insanın kendi varlık birikimine aykırı fikirleri savunmakla kalmayıp, bu fikirleri “İşte buna bilim diyoruz.” diye meşrulaştırmaya da çalışan Demirsoy, ne var ki, iki temel hatayı aynı anda işlemektedir.

Öncelikle bilim, zannedildiği gibi “kolay çözümler” üreten mekanik bir yapı ve bir kesme biçme işi değildir. Bilimin temelinde doğayı derinden ve geniş bir açıdan kavrama ve anlama çabası yatar. İnsan da tüm ilişkileri çerçevesinde bu anlayışa dahil edilmesi gereken bir varlıktır. Örneğin, “COVID-19 salgınını doğuran koşullar nelerdir?” diye sormak ve ardından özellikle düşük gelirli insanların yetersiz ve dengesiz beslenme alışkanlığına, uygunsuz yaşama koşullarına itilmesiyle ya da böyle bir kültürü benimsemesiyle hayvandan insana geçen bu salgın üzerine düşünüp toplum temelli radikal çözümlere yönelmek, kapsayıcı yordamlar yapabilen, bunun için eğitim almış bir aklın faaliyeti ve bilimsel bir yaklaşımın gereği olurdu. Yine, salgına yol açan virüsün moleküler biyolojisi ve genetiğine odaklanarak, toplumların özgün yapıları üzerinden oluşturulacak epidemiyoloji modelleri ışığında aşı geliştirmek de bilimsel yaklaşımın önemli bir parçasıdır.

Yukarıda özetlediğimiz, sosyal sorumluluk ilkesine dayanan geniş bilimsel ufuk bir bütün oluşturur. Bilim, laboratuvara kapanıp dünyayla her türlü ahlaki ve insani bağı koparan bir ilişki kurma, çözümleme ve akıl yürütme biçimi değildir; tam tersine bilimsel etkinlik, bu bağların güçlendirilmesiyle başlayan, doğanın tahrip edilmeden kavranmasına ve kendi türümüz dahil bütün türlerin yararını gözeterek doğanın, insanın ve toplumun keşfedilmesine yarayan titiz bir uğraştır. Öte yandan, “insanları salgın yayılmasın diye öldürmek” bilimsel bir yaklaşım değil, tam tersine, bilim kisvesinin arkasına saklanmış bağnazlıktır. Bu bağnazlık, bilimin felsefi doğasından ve saf amacından tamamen koparılarak sadece belli çevrelere ve zihniyetlere hizmet eden popülist bir çığırtkanlığa dönüşmesine yol açar; giderek yükselen bu sahne ve bu sahnede rol alan “şöhretler”, hakikatin karmaşıklığını ve çeşitliliğini birkaç cümlelik dogmalar halinde, “Bilim böyle diyor!” diyerek veya hakikatin temsilcisinin bizzat kendileri ve sözleri olduğunu topluma dayatacak bu ortamdan istifade ederek aslında ve sadece (kendilerine) inanan hayranlar ("fan"lar) yaratırlar.

Bilim sözden çok eylem işidir. Bu eylemin vazgeçilmez parçaları, daima şüphe etmek ve bir sonuca ulaşmaya en yakın olunduğu anda bile bu şüpheden vazgeçmemektir. Bu şüpheye eylemi gerçekleştirenin kendisi de dahildir. Bilim, aynı yere bakanların gördüğü, saptadığı ve kanıtlar yoluyla sonuçlar çıkardığı belirlemeleri birbiriyle konuşturarak, birbiriyle tartıştırarak yürütülebilecek bir etkinliktir. Bu yüzden söylediğinden şüphe etmeden, tartışmaya açmadan ve “Hakikatin temsilcisi bu sözlerdir!” diyerek yol yürüyenler (ki ne yazık ki bugün bilim adına en çok ortalıkta görünenler onlardır), bilimin en çok dışında duranlardır.

Bilimi yapanlar bir toplumun en fazla eleştiriye açık ve eleştirel düşünen üyeleri olmalıdır; dolayısıyla onlar insanlığın geldiği ahlaki ve vicdani gelişimin bir bakıma hem temsilcisi hem de pratisyenleridir. Bu yüzden bilim, etikten ve söz konusu birikime karşı duyulacak sorumluluktan bağımsız bir faaliyet olarak görülemez. Doğaya, insana ve topluma karşı sorular sorarak, merak ederek bu yolda yürüyenler bu temel ilkelere uydukça yaptıkları iş bakımından erdemli olurlar.

Dolayısıyla, insanları tedbir amaçlı öldürmeyi savunmak, ilkel, kaba-bilimci ve çoktan çöpe atılmış bir ideolojiye dayanmanın yanı sıra, insan hayatını hiçe sayan etik dışılığın da açık bir dışavurumudur. Bir insan bireyini yalnızca bir rakam, nesne veya bir işlem parçası olarak kabul etmek, o insanın bireysel tarihini, bütün deneyimini, bütün yönlerini, ve o tarihi ve yönleri çevreleyen diğer tüm insanlarla birlikte hiçe indirgemek demektir. Bilimci olsun olmasın, herkesin sakınması gereken, cehaletle beslenen asıl karanlık budur.

COVID-19 salgını muhtemelen yüzyılımızın en önemli felaketlerinden biri olacaktır. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de salgına yakalanmış çaresiz insanların yanında hekimler, biyologlar, her türlü sağlık çalışanı ve emekçisi bütün güçleriyle canları pahasına mücadele etmektedirler. Salgından bizi koruyacak aklı ve erdemi sergileyecek davranış biçimi böyle bir fedakârlık üzerine kurulu olmalıdır. Salgın yayılacak diye insanların “itlaf” edilmesi gibi utanç verici “çözümler” önermek ise, ne insanlığın ortak aklının ürünü olan bilimin kavrayış yeteneğiyle ne de insanın her şeye rağmen ayakta tutması gereken ahlaki ve vicdani sorumluluklarıyla bağdaşır.

Aşağıda imzası olan bizler salgın karşısında çözüm olarak “insan öldürme”yi önermenin bilimsel akılla ve insani vicdan ve sorumlulukla ilgisi olmadığını güçlü biçimde vurgular, biyoloji ve bilim adına sarf edildiği söylenen bu ve benzeri sözlerin geçerliliğinin olmadığını, savunulan bu tür fikirlerin biyoloji ve bilimle ilişkisinin kesinlikle bulunmadığını kamuoyuna beyan ederiz.

İmzacılar

Prof. Dr. Ergi Deniz Özsoy, Evrimsel Biyolog
Prof. Dr. Suavi Aydın, Antropolog
Prof.Dr. Mehmet Elgin, Felsefeci (Biyoloji Felsefesi)
Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal, Antropolog
Prof. Dr. Gıyasettin Demirhan, Spor Bilimci
Prof. Dr. Cihan Demirci Tansel, Zooloji (Fizyoloji)
Prof. Dr. Harun Tepe, Felsefeci (Etik)
Prof. Dr. Erhan Nalçacı, Hekim (Fizyoloji)
Prof. Dr. Zuhal Okuyan, Halk Sağlığı
Prof. Dr. Nezhun Gören, Farmakognozi
Prof. Dr. Sinan Canan, Nörobilimci
Prof. Dr. Şule Arı, Moleküler Biyolog
Doç. Dr. Efe Sezgin, Popülasyon ve İstatistiksel Genetikçi
Doç. Dr. Sonay Elgin, Biyokimyacı
Doç. Dr. İnan Kalaycıoğulları, Bilim Tarihçisi
Doç. Dr. Baran Yoğurtçuoğlu, Balık Ekolojisi ve Biyolojisi
Doç. Dr. Burcu Tarikahya Hacıoğlu, Sistematik Botanikçi
Doç. Dr. İlker Belek, Halk Sağlığı
Doç. Dr. Iraz Akış, Biyokimya
Doç. Dr. Tolga Binbay, Psikiyatri
Opr. Dr. Metin Berberoğlu, Genel Cerrahi Uzmanı
Dr. N. Ezgi Altınışık, Evrimsel Biyolog
Dr. Çağrı Mert Bakırcı, Evrimsel Robotik
Dr. Gökçe B. Ayan, Evrimsel Biyolog
Dr. Öğr. Üyesi Çağatay Tarhan, Moleküler Biyolog
Dr. Ferhat Kaya, Paleoantropolog
Dr. Öğretim Üyesi Volkan Kavas, Tıp Tarihi ve Etik
Dr. Öğretim Üyesi Selçuk Görmez, Kardiyoloji
Dr. Öğretim Üyesi Nevin Eracar, Klinik Psikoloji
Dr. Öğr. Üyesi Murat Pekmez, Moleküler Biyolog
Dr. İyas Umur Ayaz, Biyomühendis
Araş. Gör. Batuhan Akgündüz, Doktora öğrencisi (Felsefe)
Bahar Patlar, Evrimsel Biyolog
Ö. Ali Emek, Biyokimya Uzmanı
Hüseyin Kerem Okur, Biyolog
Ender Helvacıoğlu, Bilim ve Gelecek Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
Memet Gözüböyük, Doktora öğrencisi (Genetik)
Gülnur İpek, Yüksek Lisans Öğrencisi (Genetik)
Mert Kükrer, Doktor adayı (Evrimsel Ekoloji ve Genetik)
Zelal Özgür Durmuş, Doktora Öğrencisi (Evrimsel Genetik)
Yiğit Berkay Gündoğmuş, Yüksek Lisans Öğrencisi (Gelişim Biyolojisi)
Hakan Mutlu, Doktora Öğrencisi (Paleoantropoloji)
Gizem Batı Ayaz, Doktora Öğrencisi (Biyomühendislik)
Özge Şahin, Doktora Öğrencisi (Biyoloji)
Erdal Topparmak, Doktora öğrencisi (Biyokimya)
Gizem Gül, Doktora öğrencisi (Biyoinformatik ve Sistem Biyolojisi )

İmzacı listesine katılmak isterseniz, buradaki formu doldurabilirsiniz.

Buradakilere ek olarak bildiriye imza atan isimleri görmek için buraya tıklayınız.
(EVRİM AĞACI)
Daha yeni Daha eski