TARIM BAKANI NEDEN SUSUYOR?

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, geçen eylül ayında, 2020’de hayvan ithalatı yapılmayacağını söylemedi mi?

Söyledi.

27 Mart 2020’de “Et ve Süt Kurumu’nun depoları ağzına kadar et dolu” demedi mi?

Dedi.

Tarım ve Orman Bakanlığı, Ekim 2019’da, “besilik sığır ithalatı uygulama talimatı ve teknik şartnamesinde düzenleme çalışması” yapılacağını belirterek hayvan ithalatının durdurulduğunu açıklamadı mı?

Açıkladı.

26 Ekim 2019’dan sonra hayvan ithalatı için yapılan başvuruları kabul etmeyeceğini duyurmadı mı?

Duyurdu.

Öyleyse neden dünyanın koronavirüs ile mücadele ettiği bu dönemde, 10 bin hayvan koronavirüsün en hızlı yayıldığı Brezilya’dan ithal edildi?

Polaris 2 gemisiyle 12 Nisan’da İskenderun Limanı’na getirilen hayvanları alan şirkete nasıl bir ayrıcalık sağlandı?

Yüzlerce TIR’la Şanlıurfa’ya gönderilen hayvanların nakliyatı sırasında neden hiçbir görüntü alınmasına izin verilmedi?

Neden İran’dan 5 bin 500 canlı hayvan alınarak Tekirdağ’a getirildi?

İran’dan yapılacak karpuz ithalatı için bile Sağlık Bakanlığı’ndan görüş isteyen Tarım ve Orman Bakanlığı, hayvan ithalatı için de görüş istedi mi?

Koronavirüsten ciddi şekilde etkilenen İran ve Brezilya’dan yapılan bu ithalatlara nasıl izin verildi?

Tarım ve Orman Bakanı, bu soruların yanıtlarını vermek zorundadır. 

Medyada bu konudaki haberlerde, bu ithalatlarla ilgili kontrol belgelerinin “26 Ekim’den önce başvuru yapanları mağdur etmemek” için verildiği şeklinde bir açıklama yer alıyor.

Koronavirüs salgınının ortasında en riskli ülkelerden yapılan canlı hayvan ithalatı, sağlık açısından tehdit oluşturarak halkı mağdur etmiyor mu?

Sorunun temeli hayvansal tüketimdir!

Yukarıdaki soruları halk sağlığı adına sormak zorundayız.

Ancak sorunun temeli, hayvanlara işkence/ölüm, insanlara hastalık/ölüm ve çevreye felaket olarak dönen hayvansal tüketimdir.

Aylardır COVID-19 ortaya çıktığından bu yana birçok dürüst bilim insanı ve uzman, hayvan yemenin, hayvanlara zalimce davranmanın salgın hastalıklara yol açtığını anlatıyor, yazıyor.

Bu süreçte insanlığın kendisini dünyanın merkezine koyan yıkıcı egosunu sorgulayabileceğini ummak istiyorum ama görünen o ki bu öldürücü hastalık da yeterli olmayacak...

İnsanlık, hayvanları katlederek, onları mal gibi alıp satarak, hayvan yemeyi sürdürerek yeni virüsler yaratmaya devam edecek. Yeryüzündeki kendi varlığını tehlikeye atma pahasına sürdürdüğü hayvan katliamına en azından yakın dönemde son vermeyecek.

Türkiye gibi ülkeler “et” talebini karşılamak için dünyanın öbür ucundan gemilerle canlı hayvan ithal etmeyi sürdürdükçe,

İran gibi ülkelerde koronavirüs nedeniyle tavuk “etine” talep düştüğü için yeni doğmuş yüz binlerce canlı civcivin üzerine toprak dökülerek katledildikçe,

Hayvandan insanlara geçtiği bilinen salgın hastalık sırasında, insanlar hâlâ “et” için talep yaratmayı sürdürdükçe...

İnsan doğayı katledip hayvanları kaynak olarak görmeyi sürdürdükçe...

Virüslerin de sonu gelmeyecek!

Gıda üretimi hakkında dürüst bir tartışma gerekli

16 Nisan’da The Guardian’da yayımlanan bir makalede de (The Covid-19 pandemic shows we must transform the global food system), bu soruna vurgu yapılıyordu.

Öneriler şöyleydi:

“Bireysel olarak hayvansal ürünleri yemeyi kesmeliyiz. Toplu olarak da, küresel gıda sistemimizi dönüştürmeliyiz; hayvancılığı sonlandırmak ve dünyanın büyük kesimini canlandırmak için çalışmalıyız.”

Makalenin en vurucu kısmında yazanlar ise altı çizilecek kadar isabetliydi:

“Tuhaf bir şekilde, iklim değişikliğinin gerçeklerine asla karşı durmayacak birçok insan, ‘et’ yiyenlerin halk sağlığını tehlikeye atmada oynadığı rolü görmeyi reddediyor. ‘Et’ yemek, bilimi inkâr etmenin toplumsal olarak kabul edilebilir bir şekli olarak görünüyor.”

İnsanlık artık silkelenmeli.

Toplumlar dönüştürülmeli.

Yeryüzü canlanmalı.

Bütün bunların olması için gıda üretimi hakkında dürüst bir toplumsal tartışma başlatılmalı! (ZÜLAL KALKANDELEN - CUMHURİYET) 
Daha yeni Daha eski