Demokrat Parti tarafından kurulan ‘Tahkikat Komisyonu’na karşı ayağa kalkan İstanbul Üniversitesi’nden öğrenciler karşılarında Menderes’in gönderdiği polisleri bulmuştu. O polisler, Enver Gökçe ve Nâzım Hikmet’in anısına şiirler yazdığı bir genci, Turan Emeksiz’i vurarak katledecekti...
Adnan Menderes’in Demokrat Partisi, ülkedeki muhalefetin sesini tamamen susturmak, basının faaliyetlerini ve muhalefetin atacağı tüm adımları kendi kontrolüne almak için “Tahkikat Komisyonu” önerisini Meclis’e getirdiğinde büyük tepki oluşmuştu.
Demokrat Partili milletvekillerinden oluşan komisyon muhalefetin tüm faaliyetlerini denetleyecek, yasaklayabilecek, basın konusunda istediği tüm adımları atıp yine sansür adımı atabilecekti. Üstelik bu adımların hiçbiri hukuki olarak soruşturulamaz ve sorgulanamaz olacak, karara itiraz edenler hapis cezasıyla karşılaşacaktı.
Bu komisyon kurulmadan hemen önce Meclis’teki muhalefetin lideri İsmet İnönü, “Beni dinleyin, biz böyle ihtilal içinde bulunamayız. Böyle bir ihtilal dışımızda, bizimle münasebeti olmayanlar tarafından yapılacaktır… Bu yolda devam ederseniz sizi ben de kurtaramam” diyecekti.
Ancak İnönü’nün söz konusu konuşmasının yayımlanması da yasaklanacaktı.
DP’nin aldığı bu karar özellikle üniversitelerde tepki çekmiş, İstanbul Üniversitesi’nde öğrenciler eylemlere başlamıştı.
28 Nisan tarihinde üniversiteye giren polisler rektörü bile darp ederken, protestolara karşı bir polisin silahından çıkan kurşun, 20 yaşında bir öğrenciyi, Turan Emeksiz’i yaşamdan koparacaktı.
Emeksiz’in katledilmesi tepkilerin daha da büyümesine neden oldu.
Sonrasında İnönü'nün işaret ettiği "ihtilal" de geldi, 27 Mayıs yaşandı.
DP tarafından katledilen Emeksiz’in adı memleketi Malatya’da bir liseye ve bir caddeye verildi. Bu isimler 12 Eylül sonrası değiştirildi.
Ancak Emeksiz’in adı hem Nâzım Hikmet hem de Enver Gökçe tarafından şu dizerlerle tarihe kazındı:
Bir ölü yatıyor
vurdular
kurşun yarası
kızıl karanfil gibi açmış alnında
İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.
Bir ölü yatacak
toprağa şıp şıp damlayacak kanı
silâhlı milletim hürriyet türküleriyle gelip
zaptedene kadar
büyük meydanı.
(Nâzım Hikmet)
Vay anam vay!
Bu belalı başınan
Kime ne diyem
Kime ne diyem
Nerelere gidem
Ya derdime derman
Ya katlime ferman!
Başı daralınca Yılmaz'ın
Baktı atacak taşı yoktu
Baktı eli durmuş, ayağı durmuştu
Vurulmuştu.
Çıkardı yüreğini kan içinde
Çarptı kötünün kafasına
Hay bu nasıl devran?
(Enver Gökçe)
Adnan Menderes’in Demokrat Partisi, ülkedeki muhalefetin sesini tamamen susturmak, basının faaliyetlerini ve muhalefetin atacağı tüm adımları kendi kontrolüne almak için “Tahkikat Komisyonu” önerisini Meclis’e getirdiğinde büyük tepki oluşmuştu.
Demokrat Partili milletvekillerinden oluşan komisyon muhalefetin tüm faaliyetlerini denetleyecek, yasaklayabilecek, basın konusunda istediği tüm adımları atıp yine sansür adımı atabilecekti. Üstelik bu adımların hiçbiri hukuki olarak soruşturulamaz ve sorgulanamaz olacak, karara itiraz edenler hapis cezasıyla karşılaşacaktı.
Bu komisyon kurulmadan hemen önce Meclis’teki muhalefetin lideri İsmet İnönü, “Beni dinleyin, biz böyle ihtilal içinde bulunamayız. Böyle bir ihtilal dışımızda, bizimle münasebeti olmayanlar tarafından yapılacaktır… Bu yolda devam ederseniz sizi ben de kurtaramam” diyecekti.
Ancak İnönü’nün söz konusu konuşmasının yayımlanması da yasaklanacaktı.
DP’nin aldığı bu karar özellikle üniversitelerde tepki çekmiş, İstanbul Üniversitesi’nde öğrenciler eylemlere başlamıştı.
28 Nisan tarihinde üniversiteye giren polisler rektörü bile darp ederken, protestolara karşı bir polisin silahından çıkan kurşun, 20 yaşında bir öğrenciyi, Turan Emeksiz’i yaşamdan koparacaktı.
Emeksiz’in katledilmesi tepkilerin daha da büyümesine neden oldu.
Sonrasında İnönü'nün işaret ettiği "ihtilal" de geldi, 27 Mayıs yaşandı.
DP tarafından katledilen Emeksiz’in adı memleketi Malatya’da bir liseye ve bir caddeye verildi. Bu isimler 12 Eylül sonrası değiştirildi.
Ancak Emeksiz’in adı hem Nâzım Hikmet hem de Enver Gökçe tarafından şu dizerlerle tarihe kazındı:
Bir ölü yatıyor
vurdular
kurşun yarası
kızıl karanfil gibi açmış alnında
İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.
Bir ölü yatacak
toprağa şıp şıp damlayacak kanı
silâhlı milletim hürriyet türküleriyle gelip
zaptedene kadar
büyük meydanı.
(Nâzım Hikmet)
Vay anam vay!
Bu belalı başınan
Kime ne diyem
Kime ne diyem
Nerelere gidem
Ya derdime derman
Ya katlime ferman!
Başı daralınca Yılmaz'ın
Baktı atacak taşı yoktu
Baktı eli durmuş, ayağı durmuştu
Vurulmuştu.
Çıkardı yüreğini kan içinde
Çarptı kötünün kafasına
Hay bu nasıl devran?
(Enver Gökçe)