Saflar da zihniyet de yeniden dağılıp düzülmek zorunda. Çok daha zorlu geçecek post-korona döneminde eski tarz siyasetle, bırakın seçim kazanmayı var olabilmek dahi güç olacak...


Türk tipi siyaset sahnesinde olup bitenlere, büyük veya küçük baş siyasetçilerin, liderlerin, sözcülerin yapıp ettiklerine, söyleyip işittiklerine, atıp tuttuklarına hayret etme sınırını çoktan aşmış olan ben bile, hazretlerin şu zorlu korona günlerindeki "performansları" karşısında gözlerim fal taşı gibi açılmış, küçük dilimi yutmuş haldeyim.

Sağolsun! Sayın Cumhurbaşkanı korona morona dinlemeden, elinde sopa hepimizi hizaya getirmeyi, milleti kılıçla ortasından bölüp milletin hainlere tehditler yağdırmayı, muhalefeti ufalamayı, aşağılamayı sürdürüyor. Cumhur İttifakı ortağı (aslında ittifakın başöğretmeni ya da devlet adına müfettişi) Devlet Bey, fıkradaki tavuğun horoza "Bir gün de gagalayarak değil öperek uyandır Bey" demesi misali, nereden, hangi sözlükten bulup çıkardığını merak ettiğim en ağır haraketlerle hepimize sövüp sayıyor. Bunlara alışığız, şaşırmıyorum. Beni hayrete düşüren, dünya altüst olurken, post-korona senaryoları tartışılırken, eski dünyanın geride kalacağı ayan beyan ortadayken (bu kafalar ve bu insanlarla daha beterinin geleceğinden hiç kuşkum yok) ne söylemde ne de fiiliyatta alışkanlıklarından milim sapmamaları. Kısaca: iktidarın aymazlığının, sorumsuzluğunun, "dünya yansın, ülke yıkılsın, içinde iktidardan başka hasırım yok" zihniyeti.

Bir de Millet İttifakı vardı, değil mi?

Aydın Selcan’ın dünkü Duvar’daki "Demokrasi İttifakı Yanılsaması" yazısı işimi kolaylaştırdı. "Millet İttifakı" ile yetinilmeyip "demokratik birlik" hayalinin dillendirildiği şu günlerde, düşündüklerimi Selcan benden iyi ifade etmiş.

Ne zamandır "Böyledir bunlar, böyledir" diyerek umudu kestiğim ana muhalefet ve bence çoktan mevta ilan edilmesi gereken Millet İttifakı da (Baştan ölü doğmuştu bence) hayret edebilme yeteneğimi yeniden kazanmama yardımcı oluyorlar. Çünkü onlar için de hiçbir şey değişmemiş anlaşılan. Ne korona salgını ne evrensel deprem bizimkilerin zihniyetinde, düşüncesinde, muhalefet etme tarzında ve seçim saplantılarında en küçük bir şey değiştirmemiş.

CHP yöneticilerinin, sözcülerinin, onları mindere çekmeyi iyi başaran Erdoğan’la ağız dalaşları muhalefet sanılıyor/sayılıyor. CHP’li belediye başkanları, kitlelerde karşılığını bulabilecek yapıcı muhalefette Kılıçdaroğlu ve diğer ana muhalefet partisi siyasetçilerinden daha başarılılar. Erdoğan- Bahçeli koalisyonunun asıl onları hedef almaları da bu yüzden. Laf yetiştirmeyi, çok konuşmayı marifet ve muhalefet sayan diğerleri iktidar için kolayca ham yapacakları küçük lokmalar.

Millet İttifakı’nın motoru sayılması gereken CHP’nin hali buyken ittifakın resmi ortağı İyi Parti asıl yerinin Cumhur İttifakı saflarında olduğunu artık açıkça beyan ediyor. Eskiden geçiştirdiği ya da utangaç söylemlere başvurduğu en önemli konularda Asena artık dişlerini gösteriyor. Bir televizyon programında HDP’yi nereye konumlandırdığı sorulduğunda PKK’nin uzantısı olarak gördüklerini söylüyor. Diyanet İşleri Başkanı’nın Anayasa’nın laiklik ilkesini hiçe sayan son konuşmasını destekliyor ve Cumhur İttifakı’nın açık ve örtük ortaklarıyla aynı safta yerini alıyor. O zaman da insan, hangi demokratik birlik, hangi millet, hangi cephe diye soruyor doğal olarak.

Erken seçim tartışmaları yakıcı sorunları gölgeliyor

Son zamanlarda olup biten hukuksuzluklar, adaletsizlikler, tek adam keyfiliği, faşizme teğet baskılar, siyasî etik yoksunluğu karşısında, ne zamandır dumura uğramış hayrete düşme duygumu uyaran, bu ortamda ciddi ciddi erken seçim "mavrası" yapılması. Cumhur’cular hangi hesaplar peşindedirler bilemem ama ana muhalefet partisi, seçim olsa iktidar cepte keklik hayaline kapılmış görünüyor. Kendileri inanmasalar bile en azından söylemleri bu yönde. CHP, korona salgınının getirdiği ekonomik yıkım ve toplumsal memnuniyetsizliğin iktidarın kitle desteğini azaltacağı varsayımıyla propagandasını "Bunlar gidecekler" üzerine kuruyor.

Böyle günlerde güvenilir sonuçlar vermesi mümkün olmayan, hele de yakın geleceğin nelere gebe olduğunu kimselerin bilmediği bu ortamda gerçekleştirilen bazı kamuoyu yoklamalarına dayanarak yapılan hesaplar sandıktan döner. Ki seçim sandığının kurulup kurulmayacağı, kurulsa bile seçimlere hangi yasak ve yasalarla, ne zaman, nasıl gidileceği de belli olmaz.

Muhalefet yapmayı Meclis kürsüsünden ağız dalaşıyla, laf yetiştirmekle, yerli yersiz çıkışlarla, efelenmelerle sınırlarsanız; sahada aktif muhalefet yapmaz, hele hele demokrasiye vurulan darbelerin karşısına bütün gücünüzle, oy hesabı yapmadan dikilmezseniz "iktidar armudu" kendiliğinden pişip ağzınıza düşmez. İttifak ortaklarınız "HDP eşittir PKK" derken, iktidarın savaşçı-yayılmacı siyasetini tümünüz desteklerken, İdlib'de, Kuzey Irak’ta ne oluyor diye sormaya cesaret etmezken, vb., çözüm demokrasi demekle demokrat olunmaz, hele de demokrat olmayanlarla demokrasi ittifakı kurulmaz.

Uzun lafın kısası: Şu günlerde seçim en son düşünülecek, konuşulacak, gündemde yer tutacak konuyken, iktidar bu konuyu diri tutarak ekonomik, siyasal, toplumsal çöküşü gözlerden uzaklaştırmaya çabalarken, üstelik elindeki bütün olanakları kullanarak sahte güç ve başarı hikâyeleriyle kitleleri uyutmaya çalışırken muhalefetin hızla kendini ve ittifaklarını gözden geçirmesi gerekiyor.

Demem o ki, saflar da zihniyet de yeniden dağılıp düzülmek zorunda. Çok daha zorlu geçecek post-korona döneminde eski tarz siyasetle, bırakın seçim kazanmayı var olabilmek dahi güç olacak. (OYA BAYDAR - T24)
Daha yeni Daha eski