Suskunluğunu bozan Kaftancıoğlu’na göre CHP iç tartışmalarla boğulmak isteniyor: 'Başaramayacaklar!'
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun, 9 Eylül’deki Taksim toplantısında, Mustafa Kemal Atatürk’ten “Gazi Mustafa Kemal” diye söz etmesi üzerine TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan, “Atatürk’ün adını kullanmamak tercihiniz mi” diye sordu. “Kişilerin, kavramların kategorize edilerek ayrışmanın bir unsuru yapılmasını doğru bulmuyorum” diyen Kaftancıoğlu, “Atatürk yaşasaydı sizi sopayla kovalardı” diye konuşunca tabir yerindeyse fırtına koptu... CHP içinde ve dışında, siyasetin odağında olan Kaftancıoğlu, tartışmaları değerlendirdi...
- Canan Hanım, öncelikle şunu sormama izin verin lütfen: Neden her söylediğinizle tartışma konusu oluyorsunuz? Mustafa Kemal meselesi bir ilk değil. Parti içinde sizi benimsemeyenler var mı?
İlk başa dönecek olursak, söylemediklerim ve hatta yapmadıklarım üzerinden ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından ülke gündeminin nasıl ana maddesi yapıldığımı hatırlayalım. Bugünün iktidar anlayışına göre “susturulması” gereken bir siyasetçi olduğum için “makbul vatandaş” değilim onların gözünde. Üstüne bir de Türkiye’nin en köklü partisinin, en büyük ilinin il başkanı olunca durum daha da tehlikeli bir hal almış oldu. Kadın kimliğimle siyasette bir iddia koyan, iddiasını hayata geçirmek için çalışan, çalışan sadece çalışan bir il başkanıyım aslında. Hal böyle olunca neredeyse gözünün üzerinde kaşın var diyerek vatandaşın asıl sorunlarının üstünü kapatmak, yönetemediklerini, iyice savrulduklarını perdelemek için sürekli saldırılan, tartışılan ve hatta cezalandırılan bir siyasetçi konumuna getirildim.
CHP’Yİ HAFİFE ALMAYIN
Kadındır korkutur, sustururuz diye düşünmüş olmalılar. Düşündükleri gibi olmadı. Doğru bildiklerimden geri adım atmayıp örgütümüzle birlikte İstanbul’un altını üstüne getirdikçe öfkeleri intikam duygusuna evrildi. Sorunuzun asıl yanıtı burada. Öncelikle kendimden ziyade ürettiklerimle var olmayı tercih eden biri olarak, bu şekilde kamuoyu önünde olmaktan çok hoşlandığımı söyleyemem. Ancak sorumluluklarım gereği geri adım da atmam, atamam. Pusulamız olan kurucu liderimizden bunu öğrendik.
Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıları ve kendisinin de yargı yoluyla tazminatlarla nasıl susturulmaya çalışıldığını biliyoruz. Kendisinin tüm bunlara rağmen doğrudan bir milim dahi şaşmadığını görüyorken bizler için de başka türlüsü düşünülemez. Bir de özellikle son yıllarda bilinçli bir şekilde siyasette halka hizmet için sunulan yol ve yöntemlerden ziyade yalnızca siyasal polemiklerin kamuoyuna yansıtılması ise olağan bir hale getirildi. Gazetecilik bile siyasal aktivistlik ile tetikçilik arasında bir yere sıkıştırılmaya zorlanıyor. Parti içinde benimsemeyenler olduğunu düşünmüyorum. Öyle olsaydı, İstanbul’da ilk kadın il başkanı olmamın yanı sıra yine ilk kez iki defa kongreyle il başkanı seçilebilmem mümkün olmazdı. CHP’yi ve CHP örgütlerini bu anlamda hiç hafife almayın.
BİRLEŞTİRİCİ UNSUR
- “Kişilerin, kavramların kategorize edilerek ayrışmanın bir unsuru yapılmasını doğru bulmuyorum” sözlerinizi Sözcü gazetesi, “Atatürk’ün bu toplum için bir ayrışma unsuru olabileceğini ima ettiğiniz” şeklinde okudu. Bunu mu demek istediniz?
Ne demek istediğime geçmeden önce Emre Kongar Hocamızın bana dair yaptığı bir tespiti paylaşmak isterim. “Sorulan sorulara bir siyasetçi refleksiyle bir cümlelik değil de akademik bir üslupla açıklama gayretiyle yanıt verdiğim, bu bir sorun olmasa bile bugünün siyasetinde karşılığının ne yazık ki olmadığı” tespiti, son dönemde bana dair çok kıymetli ve en öğretici eleştirilerden biriydi. Burada da Mustafa Kemal Atatürk’ün bu toplumun birleştirici unsuru olduğunu vurgulamak için ifade ettim. Ülkemizin kurucu lideri üzerinden toplumsal ayrışmayı körükleyecek sebepler yaratılmaması için söyledim. Mustafa Kemal Atatürk, yediden yetmişe tüm toplumun vazgeçilmez bir değeri.
- Mustafa Kemal demekle Atatürk demek arasındaki farklar çok yazıldı, çizildi. Siz, “Kendimi ait hissettiğim bir ifade olduğu için kullandım” dediniz. Tam olarak ne demek istediniz?
Mustafa Kemal Atatürk, bu ülkede yaşayan 83 milyon vatandaşın ortak değeri. Kemal adıyla halkının yaşadığı sorunları küçük yaşta gören, halkına hizmet etme hayali kuran, çok okuyan, sorgulayan bir genç. Mustafa Kemal adıyla halkına, ülkesine hizmet için canı pahasına savaşan, zaferden zafere koşan, teslimiyetçi zihniyete rağmen bir halkın yeniden küllerinden doğmasını sağlayan bir komutan. Bugün birileri gibi danışmanları tarafından eline tutuşturulanları değil, savaş yıllarında dahi okuduğu onlarca kitaba referans alarak halkın egemenliğine dayalı bir yönetim biçimini müjdeleyen, her şartta barışı savunan, yokluğa yoksulluğa karşı halkıyla birlikte kalkınma hamlelerini bir bir hayata geçiren bir lider. Mustafa Kemal Atatürk adıyla yalnızca bu ülkeye değil, tüm dünyanın mazlum halklarına ilham kaynağı olan, kurduğu Cumhuriyetin ancak demokrasiyle güçleneceğini gören bir dünya lideri. O, yaşamı boyunca hem Kemal hem Mustafa Kemal hem de Mustafa Kemal Atatürk olarak herkesin ilham aldığı eşsiz bir lider. Soyadı nasıl ki sıradan bir soyadı değilse isimleri ve unvanları da aynı şekilde. Mustafa Kemal Atatürk’ü hayatının bir bölümüyle değil, tümüyle örnek aldığımın altını bir kez daha çizmek isterim.
- Muharrem İnce’nin “CHP’de Atatürk düşmanları var” sözünün ardından CHP ve Atatürkçülüğün bu kadar tartışıldığı bir dönemdeyiz. Sayın Kılıçdaroğlu’na da bu soruyu sordum, CHP’de Atatürk düşmanları var mı dedim, “Olamaz” dedi. Siz bu meseleye nasıl bakıyorsunuz? Özellikle parti içi ve dışı muhalefet bu meseleyi gündeme taşırken neyi amaçlıyor?
Kurucusu, ezeli ve ebedi liderinin Atatürk olduğu bir partide bir tane bile Atatürk düşmanı yoktur, olamaz. CHP’li olmak demek, Atatürkçü olmak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, ilkelerini savunmak, mücadelesini bir adım daha ileriye taşımak için durmaksızın çalışmaktır. CHP olarak bunu başarmak için her birimiz bulunduğumuz görevlerde bu inançla çalışıyoruz.
BAŞARAMAYACAKLAR!
- Sabah gazetesinden Hasan Basri Yalçın, “Bu CHP, bildiğiniz CHP değil” diyor. Sözlerinizi de referans göstererek “CHP’yi kontrol edenler, onun artık Atatürkçülerin partisi olarak değil, HDP’yle beraber hareket eden bir parti olmasını istiyor” diyerek sözünün devamını getiriyor. Tartışma hep aynı yerden: CHP, kurucu kodlarından vaz mı geçiyor?
Asla, böyle bir durum söz konusu bile edilemez. Bugünün iktidarı Saray’daki tek adam da bu durumu en büyük tehlike olarak gördüğü için tetikçi kalemleri eliyle bunu özellikle tartıştırmak istiyor. İstiyorlar ki CHP, kuruluş kodlarına aykırı olarak yalnızca ülkenin bir bölümüne hitap etsin. Oysa CHP’nin kurucu felsefesi, bu memleketin her bölgesinden, her kimliğinden, her inancından vatandaşıyla ülkemizi çağdaş uygarlıklar seviyesinin üstüne taşımaktır. Bu tartışmanın kaynağı olanlar, bugün Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde toplumun tüm kesimlerini demokrasi ve adalet paydası altında buluşturarak kurmaya çalıştığımız toplumsal ittifakımızı bölmek isteyenlerdir. CHP’nin kurucu kodlarına sahip çıkmak demek, ülkemizde yaşayan insanları kimlikleri üzerinden kategorize ederek ayrıştırmayı reddetmek, derin sosyal adaletsizlikler ve eşitsizliklerle adeta ikinci sınıf insan muamelesi gören halkımızla birlikte iktidara yürümektir. Bizler de Genel Başkanımızın açıkladığı İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi doğrultusunda halkımızla birlikte çalışmaya, ülkemize yepyeni ve beyaz bir sayfa açmak için mücadele etmeye devam ediyoruz. Onlar açısından asıl sorun şu: İkinci yüzyılda CHP’nin Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma azminden korkuyorlar. Ben de bu mücadelenin bir neferiyim ve beni yıpratarak akıllarınca CHP’yi iç tartışmalara boğacaklar. Başaramayacaklar!
KİŞİSEL MENFAAT İÇİN...
- Sizce kendini Atatürkçü ve Kemalist olarak tanımlayan bir grup, CHP’de pasifize edildiğini düşünüyor mu? Bazı CHP milletvekillerinin sosyal medya üzerinden yazdıkları bunu gösteriyor gibi...
Cumhuriyet Halk Partisi’nde iktidarın bugün kötü örnek olarak topluma sunduğu haliyle bir yerlere gelmek, koltuk kapmak, kişisel menfaat sağlamak için siyaset yapılmaz. Halka hizmet etmek, sorunlarına dair çözümlerimizi anlatmak için yakamızda taşıdığımız CHP rozeti yeterli. CHP üyesi olan herkesin sorumluluğu çalışmak, çalışmak, çok çalışmak. Partimizin hiçbir kademesinde bir dışlama olmadığı gibi aksine örgütümüzle ve toplumla daha fazla kucaklaştığımız ve iktidara yürüdüğümüz bir dönemdeyiz.
LİBERAL DEĞİLİM
- Siyasi olarak durduğunuz yeri nasıl tanımlarsınız? Sosyal demokrat mısınız, liberal misiniz mesela?
Öncelikle liberal olmadığımı söyleyeyim. Hakkımda söylenen, doğru olmayan şeylerden biri de bu. Muhatabına sormak ya da araştırarak doğruyu bulmak yerine akla gelenin yazıldığı çizildiği bir süreç yaşanıyor. Biliyorsunuz CHP sosyal demokrat kitle partisi ve dolayısıyla solun tüm renkleri ve sesleri partimize ayrı bir zenginlik katıyor. Yaşama emek penceresinden bakan biri olarak sosyal adaletin sağlandığı, fırsat eşitsizliğinin giderildiği, liyakatin ve emeğin yeniden hak ettiği değeri bulduğu bir ülke için çalışıyorum. Maddi ve manevi olarak hayata tutunacak dalı bırakılmayan milyonlarca genç için; her gün ölen, öldürülen, ikinci cinsiyet gibi kabul edilen kadınlar için siyaset yapıyorum. Bu ülkede yaşayan herkesin eşit ve özgür bireyler olması için adaleti, demokrasiyi, barışı ve emeği savunmaya devam edeceğim. Cumhuriyet Halk Partisi’nde bizler inandığımız yolda yürürken düşünce dünyamızı zenginleştiren üç temel dayanağımız var: Atatürk’ün modernleşme devrimi ve altı ok ilkeleri, sosyal demokrasinin evrensel kuralları, Anadolu ve Trakya’nın tarihsel, kültürel ve felsefi birikimi. Bu 3 temel ilkeyi bir sacayağı gibi düşünürsek bunların üzerine koyacaklarımız bizleri geleceğe taşıyacak. Bizleri bu çatı altında bir araya getiren şey ise düşünce dünyamızı oluşturan bu kaynakları bir potada toplayan CHP’dir.
İKTİDAR GİDECEK AMA BU MESLEKLER KALACAK
- Siz de bir hekimsiniz. Türk Tabipleri Birliği üzerinden yürüyen tartışmaya nasıl bakıyorsunuz?
TTB, bu ülkenin en saygın kuruluşlarından biri. Ben de üyesi olmaktan ve TTB için çalışmaktan her zaman büyük onur ve gurur duyuyorum. TTB’ye yönelik baskıların tek bir sebebi var. O da TTB’nin, iktidarın pandemiyle mücadele sürecini yönetemediğini en somut şekilde kanıtlamış olması. Türkiye’deki Covid-19 vakalarının neredeyse yüzde 20’si sağlık çalışanlarından oluşuyor. Aylardır çoğu evlerine bile giremeden çalışıyor. Birçok meslektaşımız hayatını kaybetti. Salgına karşı mücadelede, bu mücadeleyi veren hekimleri dikkate almayan iktidar, bugün hekimlerin eleştirilerini örtbas etmek için TTB’yi itibarsızlaştırmaya çalışıyor. İktidar, halkın bir amaç etrafında yan yana gelmesinden o kadar korkuyor ki uzun bir süredir meslek örgütlerinin tümüne karşı savaş açmış durumda. Binlerce üyesi olan meslek örgütleri olmazsa o mesleklerin sorunları da ortadan kalkar, kazanılmış haklarını da ellerinden alırız diye düşünüyorlar. Şunu çok açıkça söylüyorum: İktidar gidecek ama bu meslekler kalacak, bu örgütler halkın ve mesleklerin hakkını, onurunu savunmaya devam edecek.
KOLTUKTAN ÖNCE CESARET
- Twitter profilinizde şöyle yazıyor: Sıfatlardan hoşlanmayan, sıfatsız bir şekilde, gergedanlaşmadan insan kalmaya çalışan biri...
Eugene Ionesco, Gergedan isimli eserinde, “Bir taşra kentinin meydanından bir gergedan hızla geçer. Zaman içinde gergedanlar her yerde gözükmeye, herkes gitgide gergedana benzemeye başlamıştır. Bu dönüşümü dehşetle izleyenler olduğu gibi, zamanla değişime ayak uydurmaya, gergedanların erdemlerinden söz etmeye başlayanların ortaya çıkmasıyla sayıları da artmaya başlar. Sevgilisi de gergedanlaştığında yapayalnız kalan Berenger, tek başına kalsa da insan olarak kalacağını haykırarak ‘İnsanım ben, sonuna kadar da insan kalacağım! Teslim olmuyorum’ ” der. Gergedanlaşmamaya çalışmaktan kastım bu.
Yine bana göre sahip olduğumuz, olacağımız sıfatlardan ziyade mana yani nasıl yaşadığımız ve ne ürettiğimiz önemli. Ben CHP’de il başkanı değil, sadece bir üye de olsam aynı azimle mücadeleye devam ederim. Siyasete girmediğim dönemde de bu böyleydi. Bu ülkede eşitsizliklerin, adaletsizliklerin giderilmesi için sıfatlardan, koltuklardan daha önce cesarete ve inanca ihtiyacımız var. Elbette bulunduğunuz makamlar size daha fazla sorumluluk ve iş yüklüyor ama bir şeyleri değiştirmek için kahraman olmak ya da bir kahraman beklemek doğru değil. Sabırlı karıncalar misali bulunduğumuz yerlerde bazen küçük, bazen büyük işler yapabiliriz. Benim için siyaset de böyle. Ülkemizde hatta dünyada siyasetçileri değil, halkın sevinçlerini, başarılarını, mutluluklarını daha fazla konuşacağımız bir gelecek mümkün.
İSTANBUL’DAN TÜRKİYE’YE...
- Biraz da yeni dönem çalışmalarınızdan bahsedelim.
Benim için röportajın en heyecan verici kısmı bu aslında. İkinci dönemimizde belirlediğimiz 10 ana başlık ve çalışma planı üzerinden pandemi gerçekliğine uygun bir şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İstanbul’da kent yoksulları, güvencesizler, kadınlar ve gençler başta olmak üzere tüm kesimlerle ilişkilerimizi artırarak güçlendirme adına “Söz Meclisten Dışarı” diyerek adımlarını attığımız projeyle Genel Başkanımızın başta II. Yüzyıla Çağrı Beyannamesi olmak üzere partimizin eğitim sorunundan tutun, ekonomiye, istihdama kısacası vatandaşın tüm sorunlarına dair bütün çözüm önerilerini 16 milyon İstanbulluya aktarmanın iş planını oluşturduk.
Bu çalışmayla eşzamanlı olarak İstanbul’da bulunan tüm üyelerimizle yüz yüze temas edecek bir başka çalışmamız mevcut. Ayrıca iktidarın tüm engellemelerine rağmen sosyal demokrat belediyeciliğin en güzel örneklerini gösteren başta büyükşehir ve ilçe belediyelerimizin çalışmalarının vatandaşa aktarılması, halk belediyeciliği ile rant belediyeciliği arasındaki farkı anlatmak için ayrı bir çalışmamız mevcut.
Ve ne mutlu ki İstanbul’da saydığım ve sayamadığım bizleri bekleyen onlarca işimizi yapma azminde olan bir örgüt var. Uzun lafın kısası halkla bir araya gelemeyen, sadece rasyonel olarak değil duygusal olarak da halkla bağları her gün kopan iktidar partisi karşısında her gün sokakta, halkla iç içe, halkı dinleyerek sorunlarına çözüm üreten güçlü bir örgütlenmeyi hayata geçiriyoruz. Bizler İstanbul’da Genel Başkanımızın öncülüğünde çalışacak ve ebedi Genel Başkanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıracağız. “İstanbul’dan Türkiye’ye tek yön iktidar” derken de bu inançla söylemiştik. Evet, şimdi yine çalışma zamanı. (İPEK ÖZBEY - CUMHURİYET)