Türkiye'yi yönettiğini iddia eden Erdoğan'ın Ergenekon'la ittifakı iyice su yüzüne çıktı. Boyun eğdiği şey -görünürdeki- küçük ortağı değil, aslında Ergenekon'du. Komedi içinde komedi var yani. Ve işin içinde de iş...
Anayasanın 103. maddesinde yer alıyor. Cumhurbaşkanlığı yemininden söz ediyoruz. Metin şöyle:
"Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim."
Yemin metni işte bu.
Peki bu yemini eden kişi neden aynı zamanda bir partinin genel başkanı?
Böyle bir pozisyonla yukarıda duran yemin metninin bağdaşır herhangi bir tarafı var mı?
Yok elbette.
Aldığı cumhurbaşkanlığı görevini aynı zamanda bir siyasi partinin de genel başkanı olan bir kişi hangi tarafsızlıkla ve nasıl yerine getirecek?
Hiç kuşku yok ki yerine getirmeyecek.
Öyle de oluyor zaten ve biz de bu acayipliğe epeydir tanık olup duruyoruz.
Öyleyse ortada cumhurbaşkanlığı yemin metnine, dolayısıyla da anayasaya uymayan bir durum var.
Bu her zaman karşı çıkılması gereken "uymama durumu"na iktidar sıfatlı ekip; "Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi" adını taktı.
SİSTEMİN TEMEL ÖZELLİĞİ OLARAK İTTİFAK
"Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi" adı verilen bu "şey"in en önemli özelliği bir destekle -ittifakla- ayakta duruyor olması.
İktidar sıfatlı ekip daha en başta; "Bu sistem koalisyonlar dönemini bir daha bu ülkeye yaşatmayacak" dediği için koalisyonun adı da bir anda "ittifak" olarak değiştirildi.
İttifak kaçınılmazdı. Oylar her gün hızla erimekteydi çünkü. Destek aranmıştı ve bulundu.
İktidar sıfatlı ekip, İktidar sıfatlı ekip olarak kalabilme uğruna desteğe boyun eğdi.
Türkiye'yi yönettiği iddia edilen Erdoğan'ın Ergenekon'la ittifakı iyice su yüzüne çıktı.
Boyun eğdiği şey -görünürdeki- küçük ortağı değil, aslında Ergenekon'du.
Komedi içinde komedi var yani. Ve işin içinde de iş.
YEMİN, TARAFSIZLIK, DEVLET VE ÇÖP KUTUSU
Ekibin sözcülerinden Mahir Ünal çıktığı bir televizyon programında, Erdoğan'ın tarafsızlığının sadece "hukuki" olduğunu söyleyerek hepimizin, herkesin, bütün bir ülkenin gözü önünde duran ve aslında kendisinin de bal gibi farkında olduğu acayipliğe bir kulp bulmaya çalıştı ve beceremedi. Kimse kulak asmadı bu bulunmaya çalışılan kulpa. Kulak asılacak bir durum yoktu o açıklamada çünkü.
Yemin ederken; "Üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim" diyen Erdoğan'a 26 Ocak 2021 günü grup konuşmasında Kılıçdaroğlu bir cevap verdi: "Nerede o namus ve şeref? Çöp kutusunda"
Peki gerçekten çöp kutusunda olan sadece "namus ve şeref" mi?
Erdoğan devletin en tepe noktasındaki kişi olarak cumhurbaşkanı sıfatını taşıyor ve devletin en üst temsil makamında bulunuyorsa... cumhurbaşkanı olarak devleti temsil ediyorsa yani... pardon ama, devlet nerededir bu durumda?
Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın! (HAYRİ GÜNEL)