HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, T24 yazarı Murat Sabuncu'nun gündeme getirdiği, Kobani davası sürecinde savcıya gönderilen, "dosyanın genişletilmesi, HDP MYK'nin dosyaya dahil edilmesi gerektiği" vurgusu yapılan belgenin detaylarını paylaştı. 26 Nisan’da Ankara’da görülmeye başlanacak Kobani olayları davasıyla ilgili ellerine savcının dosyada unuttuğu belgenin geçtiğini söyleyen Sancar, "Bu belge emniyetin, savcıya nasıl talimat verdiğini gösteriyor" dedi. Belgeden bir bölüm okuyan Sancar, "Bunların dokunulmazlığını tanımayın, bu 7 şüpheli (Ayhan Bilgen, Garo Paylan, Hüda Kaya, Meral Danış Beştaş, Saruhan Uluç, Serpil Kemalbay, Sezai Temelli) hakkında soruşturma aşamasında gözaltı, tutuklama ve sorguya çekme işlemlerini yapın, hukuki bir engel yoktur' diyor. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü, dönemin MYK üyelerine yapılan gözaltı operasyonu kapsamında, sayılan milletvekililerimizin dokunulmazlıkları kaldırılmadan, gözaltı ve tutuklama işlemlerinin kendi haklarında da yapılmasını istiyor" diye konuştu...


Partisinin grup toplantısında konuşan Sancar, Kobani davasını "siyasi bir intikam ve kumpas davası" olarak nitelendirdi.

Sancar, "Terörle mücadelenin savcıya talimatları bitmiyor. Bu davayı kullanarak HDP'yi kapatmak mümkündür diyor. Kapatma davasının hazırlığını, terörle mücadele şubesi, savcıya talimatla başlatmak istiyor. 2018 26 Ekim..." diyerek; Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nün savcıya gönderdiğini söylediği belgeden bir başka bölümü okudu:

"...Bu nedenle HDP'nin 6-8 Ekim olaylarında şiddetin odak merkezinde bulunduğunu kabul edileceği, Anayasa'nın 69. maddesinde ise bu hususun kapatma nedeni olarak gösterildiği hukuki olarak değerlendirilmiş... Yukarıda isimleri geçen şüpheliler hakkında TCK 302 uyarınca, terör nedeniyle cinayet, cinayete teşebbüs, mala zarar verme, yağma suçlarından iddianame düzenlenmesi halinde, anayasal mevzuatımıza göre parti kapatma sonucunun ortaya çıkacağı hukuken değerlendiriliyor...'

(Kobani) Herkesin şunu net olarak bilmesini istiyoruz. Bu siyasi bir intikam davası... Bu yıllardır süren darbe planının belki de en önemli kavşağıdır. Bir kumpas davasıyla karşı karşıyayız. Kürt halkının siyasette özne olmasını ortadan kaldırma çabasıdır. Hukuk, hakikat, belge, bilgi yok bu davada. Kapatma davası gibi temelsizdir ve çökmeye mahkumdur. 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yapması gereken, AYM'nin açtığı bu kapıdan, hukukun aşığının bir nebze girmesine imkan tanımaktır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı boşuna zaman harcamamalıdır. Demokratik siyaset imkanlarını yok etmenin parçası olmamalıdır. Bu dava gündemden düşsün, yeni bir adım da ortaya atılsın. 

Kobani davasının başlangıcı 7 Haziran seçimlerinden sonraya denk geliyor. Sandıkta ağır yenilgi alan AKP, Genel Başkanı'nın ağzından bu partinin yöneticileri bunun bedenili ödeyecektir diyor. Davayı başlatan bu sözlerdir. Mesele açıkça anlaşılıyor. Kaybetmenin acısını siyaseten HDP'ye ve halka ödettirmek istiyorlar. Dokunulmazlıkların 2016 Mayıs'ından kaldırılmasından sonra HDP'ye yönelik 4 Kasım darbesi bu sürecin diğer bir aşamasıydı. Demokratik siyaseti çökertme ve demokrasi umutlarını bütünüyle tasviye etme planının önemli bir halkasıyla karşı karşıyayız. Demokrasiyi sıfırlamak isteyen tekçi iktidar düzenini, topluma nefes aldırmaya çalışan, gerçek adaleti, adil bir barışı bu ülkede kurmak isteyen tüm demokrasi güçlerini ve toplumsal muhalefeti hedef alan bir davayla karşı karşıyayız. Bu kumpas davası hukuk zemininden tamamen çıkmış, ülkeyi tekçi iktidarın hedef ve amaçlarına göre dizayn etme çabasının aracı haline gelmiştir. 

Başaramayacaklar. HDP'nin karşısına siyasetle çıkamıyorlar. Yargıyla, baskıyla, polisle sindirmeye çalışıyorlar. Ama yürüyüşümüz devam edecektir kararlı bir şekilde. 

"Birkaç yalanı paylaşmak istiyorum"

Yargılanan değerli dostlarımız elbette mahkeme salonunda tarihi savunmalar yapacaklar. Bu iddiaları  bir bir çürütecekler, yalanları ortaya serecekler. Duruşmalar hukuksuzluğun, kumpasların yargılandığı adalet hesaplaşmasına dönüşecek. Bu dava yalan üzerine kurulmuştur. Arkadaşlarımız bunları mahkeme salonunda ortaya koyacaklar ama ben birkaç yalanı paylaşmak istiyorum. 

Ne demişlerdi? 'HDP 7 Haziran'dan sonra halkı sokağa döktü.' Cumhırbaşkanı söyledi bunu. Yalan! 6-8 Ekim protestolar, 7 Haziran'dan 8 ay önce gerçekleşti. 

'6-8 Ekim protestoları HDP'nin attığı tweetle başladı'. Külliyen yalan. Gerçek ne? Protestolar, IŞİD'in Kobani'ye yönelik saldırılarıyla birlikte Eylül başlarında ortaya çıktı. Ölümler, Erdoğan'ın 7 Ekim'de söylediği 'Kobani düştü düşecek' sözünden sonra polisin protestocuları otomatik tüfeklerle taramasıyla başladı. O güne kadar barışçıl süren protestolara kan bulaştı, karanlık bir ortam ortaya çıktı. 

Bir yalan daha: Demirtaş, şiddeti artırmaya yönelik tweet attı. Kuyruklu yalan! Demirtaş'ın protestolar sırasında attığı tweet, sokakta karşı karşıya getirme senaryolarına karşı herkes bilinçle hareket etmeli, sokaktan çekilmeli şeklindeydi.

'HDP'nin tweeti halkı şiddete teşvik etti.' bir başka yalan. HDP'nin tweeti barışçıl bir protestoya çağrıydı. Dünyada milyonlar, HDP'nin tweetinden önce IŞİD barbarlığından önce protestoya başlamıştı. BM başta olmak üzere uluslararası kurumlar acil çağrılarda bulunuyorlardı.

'HDP yöneticileri olayları kışkırttı' bir başka yalan. Çözüm süreci devam ediyordu o dönem. Olayların durdurulması için heyetimizden Sırrı Süreyya Önder ve İdris Baluken arkadaşlar İçişleri Bakanıyla sürekli diyalog içindeydi. Hatta Demirtaş ile dönemin Başbakanı Davutoğlu da telefon görüşmeleriyle durumu birlikte izliyorlardı. 

Dönemin İçişleri Bakanının kullandığı bir söz var. Diyor ki 'Bizim kontrol edemediğimiz güvenlik güçleri var'. Bu da bir başka yalan... Yalanlar devam ediyor. Çok sayıda yalan var. Hepsi hem bizim çalışmalarımızla hem bu davada sanık sandalyesine adaletsizce oturtulan arkadaşlarımızın savunmalarında ortaya serilecek. 

Bizler bu olayların aydınlatılması için çaba harcıyoruz. Genel Kurul'da, Meclis'te önergeler veriliyoruz ama hepsi iktidar oylarıyla reddediliyor. 


"Savcı'nın dosyada unuttuğu bir belge, emniyetin nasıl talimat verdiğini gösteriyor"

Yalanlar ve kumpaslar bitmiyor. Bugün elimize bir belge geçti. Bu belge, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nün bilgi notu. Basına da vereceğiz. Bizim gizli saklı faaliyetle elde ettiğimiz bir belge değil. Savcı'nın dosyada unuttuğu bir belge. Savcı, bu dosyada bu belgeyi unutmuş, avukat arkadaşlar klasörden bulup çıkarmış. 

Bu belge emniyetin savcıya nasıl talimat verdiğini gösteriyor. 26 Ekim 2018 günü. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından hazırlanıp savcıya verilmiş bir belge. Belgeden bir bölümü okursam daha iyi anlaşılacak:

'27. Dönem Milletvekili seçilen Ayhan Bilgen, Garo Paylan, Hüda Kaya, Meral Danış Beştaş, Saruhan Uluç, Serpil Kemalbay, Sezai Temelli hakkında dosya kapsamında seçimden önce soruşturmalarına başlanacak olması, şüphelilerin şüpheli sıfatını tespit edecek şekilde soruşturma işleminin yapılmış olması nedeniyle, Anayasa'nın 14. maddesi gereğince, adı geçen 7 şüpheli hakkında Anayasa'nın 83. maddesinde düzenlenen yasama dokunulmazlığına ilişkin güvencenin geçerli olmayacağı soruşturma kapsamında değerlendirilmiştir.' 

Diyor ki, 'bunların dokunulmazlığını tanımayın, bu 7 şüpheli hakkında soruşturma aşamasında gözaltı, tutuklama ve sorguya çekme işlemlerini yapın, hukuki bir engel yoktur' diyor. Dönemin MYK üyelerine yapılan gözaltı operasyonu kapsamında, sayılan milletvekililerimizin dokunulmazlıkları kaldırılmadan, gözaltı ve tutuklama işlemlerinin kendi haklarında da yapılmasını istiyor Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü... 

"Terörle mücadelenin savcıya talimatları bitmiyor"

Terörle mücadelenin savcıya talimatları bitmiyor. Bu davayı kullanarak HDP'yi kapatmak mümkündür diyor. Kapatma davasının hazırlığını, terörle mücadele şubesi, savcıya talimatla başlatmak istiyor. 2018 26 Ekim... 

'...Bu nedenle HDP'nin 6-8 Ekim olaylarında şiddetin odak merkezinde bulunduğunu kabul edileceği, Anayasa'nın 69. maddesinde ise bu hususun kapatma nedeni olarak gösterildiği hukuki olarak değerlendirilmiş... Yukarıda isimleri geçen şüpheliler hakkında TCK 302 uyarınca, terör nedeniyle cinayet, cinayete teşebbüs, mala zarar verme, yağma suçlarından iddianame düzenlenmesi halinde, anayasal mevzuatımıza göre parti kapatma sonucunun ortaya çıkacağı hukuken değerlendiriliyor...'

Bunun terörle mücadele şube müdürlüğü yapıyor. Kobani iddianamesi de kapatma davası iddianamesi de adil ve yetkin savcılar tarafından hazırlanmamıştır. Bunlar karanlık dehlizlerde, kumpas oyunlarıyla hazırlanmış savcılara tevdi edilmiştir. 

"Hangi meseleye el atarsak dökülüyor"

Hangi meseleye el atarsak dökülüyor. Öyle ucube bir yönetim sistemi oluşturuldu ki her alanda çöküş yaşanıyor, bedelini de milyonlara ödetmek istiyorlar. Mesela pandemi... Uruguay'dan sonra nüfusa göre vaka sayısında ikinci sırada olduğu gerçeği ortada. Her gün hayatın yeniden tahrip edilmesi demektir bu. Hastalık, ölüm demektir. Dünyanın en kötü ülkeleri arasında yer alıyor. Güya tedbirler alıyorlar. O da güvencesiz, insanları açlığa mahkum ederek... Ama sonuç ortada. Hem açlık hem de hayat hattının gaspı bu ülkenin gerçeği haline getirilmek isteniyor. 

Ne diyor Sağlık Bakanı? '84 milyon bu durumdan sorumludur.' İnsan biraz hicap duyar. Bunun başlıca sorumlusu her yetkiyi elinde toplama hırsında olan Cumhurbaşkanı ve onun iktidarıdır. Başka da sorumlu yoktur. 

"Aşılamada da aynı karanlık tabloyla karşı karşıyayız"

Aşılamada da aynı karanlık tabloyla karşı karşıyayız. Bugüne kadar 8 milyon kişi iki doz aşıyı da yaptırdı. Bu hızla giderse 2022 sonuna kadar aşılamanın tamamlanamayacağını meslek örgütleri söylüyor. Bizim önerimiz açık: Pandemiyle mücadele için halk sağlığını esas almak lazım, rant düzenini değil. 

Siz halkın sağlığı yerine yandaşın semirmesini, emekçinin sömürmesini esas alırsanız bunun cevabını milyonlardan alacaksınız. HDP bunun da takipçisidir, halk sağlığının savunucudur.

Geçen hafta halka pandemi desteği sunulması için kanun teklifi verdik. Nisan, Mayıs, Haziran'da işsizlere doğrudan 3 bin lira gelir desteği sağlayalım, emeklilerin en düşük maaşını 3 bin lira yapalım, KÇÖ süresini yıl sonuna uzatalım dedik. Çiftçilerin 50 bin liraya kadar olan borçlarını silelim dedik. Esnafa salgın sürecinde 5 bin lira gelir desteği sağlayalım dedik. Bir yılda Kod29 gerekçesiyle işine son verilen yüz binlerce insanı işlerini geri döndürelim dedik. Pandemide iş ve aş güvencesi sağlamak amacımız.

Bunu sunduk ama hiç ses yok. Burada çağrı yapıyoruz. Parlamento bu tahakküm ve vesayet zincirini bir kez kırın. Deneyin, vicdanlarınızda serinleme hissedeceksiniz. Bir kez gelin, bu kanun teklifine evet deyin. 

"Bir yanda 128 milyar dolar nerede diye soranlar, diğer yanda..."

Ülkede demokrasi ve hukuk olmazsa ekonomi zaten çöker. Ekonominin çökmesi herkesin aynı şekilde mağdur olması demek değildir, enkaz altında milyonların kalması demektir. Bir zümre semirmeye devam eder. Yaşadığımız tablo budur. CHS'ne geçildiğinden bu yana derinleşen bu ekonomik kriz tablosu 2 Türkiye gerçeği ortaya çıkardı: Bu iktidar 'tek tek' diye diye geldi. Bu tekçiler ortaya şimdi 2 Türkiye çıkardılar. Bir yanda derinleşen yoksulluk ve işsizlik olan milyonların Türkiyesi var. Diğer yanda makam araçlarının lüksün, israfın, rantın, talanın şahlandığı saray Türkiye'si var. Bir yanda 128 milyar dolar nerede diye soranlar, hakikati arayanlar var. Diğer yanda 128 milyar doların nerede olduğunu açıklayamayanlar, seviyesiz esprilerin konusu haline getiren başını kuma gömünce gerçeğin yok olacağına inanan iktidarın Türkiye'si var. Bir yanda açlık, intihar, zulüm var. Bir yanda üçer beşer maaşı bürokratlar var, diğer yanda ekmekleri için grevde olan işçiler var.

5 yandaş şirkete ihalelerle aktarılan para 200 milyar doları geçmiş. Milyonlar açlığa mahkum ediliyor; niye bu kadar gürültü yapıyorsunuz diye gözümüze bakıp pişkinlikle bu düzenin devam edeceğini söylüyorlar. Bu düzen değişecek! HDP, bu değişimin öncü gücüdür. HDP etrafında kenetlenen halklardır. 

"Bir makam aracı için 17 milyon para harcanıyor"

Mart sonunda CB filosuna bir Mercedes daha alındı. Böyle bir bilgi kamuoyuna yansıdı, yalanlanmadı. Gerçek kabul ediyoruz. 474 bin 950 Euro bunun fiyatı. Yani 4 milyon 614 bin 187 lira... Yani 4 trilyon 650 milyar lira civarında bir para. Bunun ÖTV, KDV'si var. Tek bir makam aracının fiyatı 17 milyonun üstüne çıkıyor. Bir makam aracı için 17 milyon para harcanıyor. Saraya aldıkları bu araçların parası halkın cebinden çıkıyor. Bunlardan 3 araç alındığı söyleniyor. Toplam maliyeti 52 trilyon -eski parayla- civarında... 

Bir asgari ücretli böyle bir arabayı hayal etsin... Onu bile edemez de... Ne kadar çalışması ve yaşaması gerekiyor? Maaşından tek kuruş harcamadan 501 yıl yaşaması ve çalışması gerekiyor. 

Bu yüzsüzlük, talan düzenini ortaya koyacak pek çok veri var daha. Bu da o kadar utanmazca bir tablo ki, buna sessiz kalmak bu arsızlığın sorumluluğuna ortak olmak demektir. Hep birlikte buna itirazlarımızı yükseltmeli, onur ve adalet mücadelesini hep birlikte yürütmeliyiz. 

"Patates ve soğan oraya gelen insanların tepesine fırlatıyor"

Patates soğan dağıtıyorlar biliyorsunuz... Bunu ücretsiz almaya giden binlerce, on binlerce insan aşağılanıyor. Bu dağıtımlar şova dönüştürülüyor. Patates ve soğan oraya giden yoksul insanların tepesine fırlatılıyor. Güya yoksula yardım ediyorlar! Zaten siz yoksullaştırdınız, bu yoksula hakarettir. Halka yardım yapılacaksa bu böyle ihsan ve lütuf gibi değil, hak olarak yapılmalı.

Ticaret Bakanı var biliyorsunuz. Belgelerle kendi şirketinden kendi bakanlığına 9 milyon tutarında dezenfektan sattığı söyleniyor. Ama bu iddiaya susuyor. Evet, hayır demiyor. Ey bakan, çık, eğer yalansa 'yalan' de. 'Böyle bir şey yapmadık' de. Doğruysa ve doğru olduğunu düşünüyorsan. 'İyi yaptım' de. Her imkan elinizde, çıkın açıklayın. 

Bu kadar kolay talana, yolsuzluğa başvurulabilir. Bütün toplumu esir almak adına yürütülen en tehlikeli yöntemlerden biridir. 

Hakikatleri dile getirenlere saldırıyorlar.128 milyar dolar nerede diye soruluyor. Biri halkın cebinde diyor, peki tepesine fırlatılan soğan, patates ne oluyor? Diğeri 'belki yöntem yanlıştı ama burada yolsuzluk yok' diyor. Biraz daha cesaret alsalar emin olun her şey ortaya dökülecek. Bu 128 milyar doların neden çarçur edildiği ve ülkeye ne kadar zarar yaşattığı ortaya çıkacak. Bari sizler kalkın, sorumlular bir kez düzgün davranın. 'Şu kadar zarar verdik' deyin. Bugün Türkiye'de herkes MB'deki doların akıbetini soruyor. Biz de soruyoruz ve bu dalga dalga yayılmalıdır. Bu soruların peşine düşmek hakikat ve adalet arayışının bir gereğidir. Bunu yapmak zorundayız.

Soruyoruz: 31 Ağustos 2018 gecesi dolar kuru 6,55 TL iken, Halkbank doları 3,72 TL'den satıyor. Euro 7,62 TL iken, aynı banka 4,32 TL'den satış yapıyor. Halkbank ne kadar döviz sattı ve bu döviz kime gitti? 

20 Mart 2021 Cumartesi günü gece yarısı operasyonu ile TCMB Başkanı Ağbal görevden alındı. 19 Mart 2020 günü dolar 7,2 iken kimler dolar aldı? Bu karanlık geceden 2 gün sonra 22 Mart Pazartesi günü, cuma günü aldığı dolarları 7,9 TL'den satanlar kimler? 31 Ağustos 2018 ve 20 Mart 2020 tarihlerinde neler yaşandığını iktidar kamuoyuna açıklamak zorundadır. Bizler bu soruları sormaya devam edeceğiz. 

"Birkaç sorumuz da iktidarın küçük ortağına var"

Birkaç sorumuz da iktidarın küçük ortağına var. Yine esmiş gürlemiş kürsüde. Bizi, demokratik müdahaleleri hedef alıyor. Fezlekelere sarmış. Bu saydığım sorunlar, krizler, olaylar, yolsuzluklar varken bunlara dair tek söz söylemiyor varsa yoksa HDP. Tek bildiği demokratik siyaseti ve demokrasinin kırıntısını hedef almak. Biz de buradan soruyoruz: HDP buradadır, Meclis'tedir, halkın içindedir, her yerdedir, biz buradayız, herkesin içindeyiz; 128 milyar dolar nerede? Bunu söyleyin. 

Kayyımların yolsuzlukla yürüttüğü milyarlar nerede? Gri pasaportla kaçırılan insanlar nerede? HDP halkın içinde, demokratik siyasetin her yerinde, deprem yardımları nerede? 15 Temmuz mağdurları için toplanan paralar nerede, örtülü ödenekteki paralar nerede?" (T24)

Daha yeni Daha eski