Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'ndaki son değişiklere sert tepki gösteren dövizin durumu yurttaşların endişesini artırdı. Peki, döviz krizine bağlı olarak önümüzdeki günlerde yurttaşları neler bekliyor? Yanlış ekonomi politikalarının bedelini yurttaşın ödediğini kaydeden Ekonomist Prof. Dr. Duran Bülbül, "Bu durumun daha fazla sürdürülemeyeceği, yüksek kur ve düşük faizle de ekonomik istikrarın sağlanamayacağı ve sürdürülebilir olmayacağı bir gerçektir" dedi. İktidarı sürekli döviz krizi yaratmakla suçlayan Bülbül, AKP'nin bu şekilde iktidarını koruduğunu söyledi...
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla Merkez Bankası Başkanlığındaki değişiklik sonrası Resmî Gazete'de yayımlanan yeni karar ile birlikte başkan yardımcısı Murat Çetinkaya görevden alınarak yerine Mustafa Duman atandı.
Ekonomist ve maliyeci Prof. Dr. Duran Bülbül, Merkez Bankası’ndaki son değişiklikler, döviz krizi ve yurttaşları önümüzdeki günlerde nelerin beklediğini anlattı.
Bülbül, birincisi sorunun; üretimin dışlanması, diğerinin ise inşaat sektörünü lokomotif bir sektör olarak gören çarpık zihin yapısı olduğunu söyledi.
Üretimin dışlanmasının tarımsal, sınai ve diğer tüm alanlarda dikkat çeken bir durum olduğunu belirten Bülbül, "Bununla birlikte, katma değeri yüksek sektörlerde üretim miktarı arttırılamamıştır. Katma değeri düşük olan tarımsal üretim gibi alanlarda dahi hızlı bir şekilde gerileme ve çöküş yaşanmıştır. Dolayısıyla, talebi yüksek olan alanlarda mal ve hizmet ithalatı hızlı bir şekilde artmaya devam etmektedir ve buna tarım ürünleri de dâhildir. Bu durum ise cari açığı arttırmakta, tasarrufları olumsuz etkilemekte ve dövize olan talebi hızlı bir şekilde arttırmaktadır" dedi.
"TCMB BAĞIMSIZLIĞI OLMAZSA OLMAZ BİR KURALDIR"
Söz konusu kronik sorunların daha ileri ekonomik sorunları da beraberinde getirdiğine dikkat çeken Bülbül, “Son olarak, geçtiğimiz hafta TCMB’de gerçekleşen başkanlık devir teslimi, ülkenin mevcut ekonomik sorunlarının hem bir yansıması, hem de bu sorunları derinleştiren bir unsur olarak ortaya çıkmıştır. Merkez Bankası bağımsızlığı, ekonomi literatüründe olmazsa olmaz bir kuraldır. Bu nedenle, siyasi etkilerden bağımsız olması gereken Merkez Bankası, amaç ve araç gibi her alanda bağımsız hareket etmelidir. Bununla birlikte, son değişikliklerle küresel piyasalara bağımsız gibi gözüken Merkez Bankasının bağımsızlığını tamamen kaldırdığını siyasi iktidar açıkça ilan etmiştir” diye konuştu.
Türkiye ekonomisi her alanda kronik ve yatay bir şekilde kriz yaşadığını kaydeden Bülbül, “Döviz kurları, hissedilen enflasyon, döviz cinsinden kişi başına düşen milli gelir, işsizlik ve kapanan işyeri sayısı gibi unsurlar krizin varlığını göstermektedir. Krizin daha da derinleşip derinleşmeyeceği ise, siyasetin tutumuna bağlıdır. Siyasal iktidar, iktidarının meşruiyet zeminine koyduğu kamu maliyesindeki geçmiş başarıları dahi yerle bir etmekte, sürecin aktörlerini ise kendisinden uzaklaştırma pahasına ekonomideki kumarını sürdürdüğünü sanmaktadır. Ekonomi politikaları, siyasal iktidarları aşan bir kimliğe sahiptir ve devlet politikası olarak değerlendirilmeli ve öyle bakılmalıdır. Ekonomi politikaları, gündelik siyasete alet edildiğinde ise etkileri tüm toplum tarafından hissedilir ve bunun sonucunda siyaset ise yerini başka bir sürece bırakmak zorunda kalır. Sonuçta bunun bedelini ülkemizde yaşayan yurttaşlarımız öder. Siyasi iktidar Türkiye ekonomisinde bir krizin olduğu ve bu krizin daha da derinleşmesinin iktidarın kendi tutumuna bağlı olduğu ve gündelik hamasi söylemlerle krizin önlenemeyeceği ve önlem alınmadığı takdirde de krizin nedeninin siyaset kaynaklı olduğu söylemek mümkündür. Sonuç olarak, bu durumun daha fazla sürdürülemeyeceği, yüksek kur ve düşük faizle de ekonomik istikrarın sağlanamayacağı ve sürdürülebilir olmayacağı bir gerçektir" ifadelerini kullandı.
"İKTİDAR DÖVİZ KRİZİNDEN BESLENİYOR"
Yurttaşların refah düzeyine artırmaya yönelik yapılacak yatırımlar dövizin yükselmesi nedeniyle yapılamadığını belirten Bülbül, şu ifadeleri kullandı:
“Bir ülkede önemli olan tasarrufların kalkınma ve yatırıma gitmesidir. Türkiye’de maalesef daha çok durağan, gelir getirmeyen, ülkenin kalkınmasını büyütmeyen yatırımlara gidiyor. Temel sorun şu; İktidar döviz krizinden ve yoksulluktan besleniyor. Sürekli döviz krizi yaratıyor. Bu şekilde iktidardaki konumu korumaya çalışıyor. Döviz krizini ‘dış güçler yapıyor’ diyerek kendine bir taban oluşturmaya çalışıyor. Son değişikliğinin nedeni de bu. Bu durumda zam yapmasa bile tüm değerleri yükseltmiş oluyor. Hâlbuki durup dururken insanların alım gücü düşüyor ve para değer kaybediyor. Aslında bakarsak iktidar sürekli insanları fakirleştirme, yoksulluk ve kriz yaratmak üzerine kurulmuş bir politika yürütüyor. Bunu da döviz ile yapıyor. Döviz politikaları zenginleri zenginleştirirken, yoksulların fakirleştiriyor.”
SÜRECİN DEVAMINDA NE OLACAK?
Yüksek faizle artık ekonominin götürülemeyeceğinin altını çizen Bülbül, "İktidar artık sistemi terse çevirerek; yüksek kur, düşük faiz ile ilerleyecek. Türkiye’deki üretimin değerini düşürerek, dış alıcılara daha ucuz mal satmanın yolunu dövizi yükselterek gerçekleştiriyor. Piyasanın bugün kendini formatladığı döviz 12 dolar civarında. Bu; zaten yurttaşın kendi maliyetine yüzde 40 zam yapmış olması demektir. Nedeni ise; yurttaş nasılsa döviz yükselecek diyerek, piyasadaki tüm tüketim malzemelerinin değerini doların 12 olacağına göre fiyatlandırılıyor." (ZEYNEP ÇAM - CUMHURİYET)
Dünya Bankası Türkiye analizinde 'yoksulluk' öngörüsü... Dünya Bankası bugün yayımladığı raporda, Türkiye'de yüzde 12.2'ye yükselen yoksulluk oranının pandemi öncesi seviyelere geri getirmenin zor olacağı belirtildi...
Dünya Bankası analizlerinin yer aldığı Türkiye Ekonomik İzleme Raporu'nda, "2019 yılında yüzde 10.2 olan yoksulluk oranının 2020 yılında yüzde 12.2'ye yükseldiği tahmin edilmektedir. Şu anda yoksulluk oranını pandemi öncesi seviyelere geri getirmek bir zorluk teşkil etmektedir" denildi.
Raporda "kredi patlaması" gibi atılan adımların desteğiyle, Türkiye'nin 2020 yılında pozitif büyüme sağlayan birkaç G-20 ülkesinden birisi haline geldiğine dikkat çekildi ancak bu büyümenin beraberinde yükselen enflasyon, uluslararası rezervlerde düşüş, lirada zayıflama, cari açıkta sert bir artış ve şirketlerde finansal stres getirdiğine de dikkat çekildi.
''BİRÇOK ÇALIŞAN GERİDE KALDI''
Raporda, "2020 yılının sonundaki toparlanma, işgücü piyasalarının bir miktar toparlanmasına yardımcı olurken, özellikle kadınlar, gençler ve düşük vasıflı işçiler olmak üzere birçok çalışan geride kaldı. Bu durumun, yüksek enflasyon ile birlikte, yoksullara daha fazla zarar vermiş olması muhtemeldir" denildi.
Rapora göre, ihracattaki toparlanma ve düşük baz etkisi sayesinde Türkiye'deki yıllık büyümenin 2021'de yüzde 5 gibi "kayda değer bir seviyeye" ulaşması bekleniyor.
''KALICI ETKİLER YARATMASI BEKLENMEKTEDİR''
Dünya Bankası raporunu hazırlayan ekibin lideri David Knight, "İşgücü piyasasında yaşanan şokun uzun süre kalıcı etkiler yaratması beklenmektedir. Sosyal yardımlar ile birlikte aktif ve hedef odaklı işgücü piyasası politikaları özellikle kadınlar ve gençler olmak üzere insanların potansiyellerini gerçeğe dönüştürebilmeleri için giderek daha önemli hale gelecektir" dedi. (CUMHURİYET)