John Edgar Hoover ismini duydunuz mu hiç? ABD'de 37 yıl kesintisiz FBI başkanlığı yapmış ‘vatan-millet sevdalısı' (!). Devletin bekâsı, derin cinayetler, fail-i meçhuller, kontrgerilla... Gözünüzün önüne bir isim geldi sanırım. Evet, bildiniz: Mehmet Ağar. 'Rica üzerine' devlete geri dönen Ağar...


John Edgar Hoover ismini duydunuz mu hiç? Biraz kitap karıştıranlar ve Clint Eastwood filmlerine meraklı olanlar bilir kendisini. FBI’ı kuran adamdır zât-ı muhterem. 1935 yılından 1972 yılına kadar kesintisiz FBI başkanlığı yapmış ‘vatan-millet sevdalısı’ (!) bir Amerikalı’dır. ABD’nin bekâsına kafayı takmış bu şahıs, 1950’li yıllarda ABD başkanına gidip, “Devletin güvenliğine tehdit olabilecek 12 bin kişi tespit ettik. Bunları hepsini askeri hapishaneye tıkalım” diyecek kadar uçuktur. JFK suikastinin bir numaralı sorumlusu olarak gösterilir. Bu da yetmez siyahi lider Martin Luther King ve Bobby Kennedy suikastlarının ardındaki adam olduğu iddia edilir. FBI başkanlığı sırasında yüzlerce fail-i meçhul cinayet işlenmiş, devlet-mafya işbirliği zirveye çıkmıştır. Görev yaptığı yıllar arasında ‘ortadan kaldırılan’ isim sayısı bilinmiyor. 1972 yılında bir kaldırımda kalp krizi geçirip öldüğünde hâlâ FBI başkanıydı kendisi… Leonardo di Caprio’nun Hoover’i oynadığı o müthiş filmi de tavsiye ederim bu arada.

Şimdi diyeceksiniz ki Hoover, FBI, Kennedy ne alaka? İsimleri değiştirin, yerlerine tanıdık bildik isimler koyun. Devletin bekâsı, derin cinayetler, fail-i meçhuller, kontrgerilla, beyaz Toroslar…. Gözünüzün önüne bir isim geldi sanırım. Evet, bildiniz: Mehmet Ağar.

Mehmet Ağar denilince benim aklıma hep 90’lı yılların ortasında izlediğim bir haber gelir. PKK’ya yapılan operasyonlarla ilgili bir haberdi sanırım. Ağar, muhabire aynen şöyle diyordu, “Bu ülkede terörü bitirmek SEK’in görevi değil bizim görevimiz. Bize ‘terörü bitirin’ dediler, biz de bitiriyoruz.’’ Terörü bitirmelerini kim istedi, nasıl bitiriyorlar kısmını bilemiyorum tabii.

Yine 90’lı yıllarda “devlet mi daha büyük Mehmet Ağar mı?’’ derlerdi. Konuşanların çoğu ‘bu adam devletten daha büyük herhalde’ deyip boyunlarını bükerdi hatırladığım. Siyah gözlükler, astığı astık kestiği kestik devirleriydi Mehmet Ağar’ın. Malumunuz Sedat Peker’i Youtube fenomenine dönüştüren video serisinde baş hedef Mehmet Ağar. Ağar bu videolarla yeniden gündeme gelince eski defterleri de karıştırmak farz oldu. Devletin bu ‘Ağar abi’sini hep beraber hatırlayalım biraz.

ÇANKAYA KÖŞKÜ’NDE DOĞDU 

Herkes Elazığlı diye bilir Mehmet Ağar’ı, aslen öyledir de ama sandığınız gibi Anadolu’nun bağrından çıkmış bir köy delikanlısı değildir. Ağar Çankaya Köşkü doğumludur. Şaşırdınız mı? Yok şaşırmayın. Ağar’ın polis müdürü olan babası Zülfü Bey, Adnan Menderes’in gözde polislerinden ve Köşk’ün koruma müdürlerindendir. 1951’de Çankaya Köşkü’nde doğan Ağar babasının tayinleri sebebiyle ilkokulu Urfa, Gümüşhane, Bolu, Adana, Ankara ve Erzincan’da; ortaokulu ise Kayseri, Diyarbakır ve Uşak’ta okumak zorunda kaldı. Ankara’da başladığı lisenin diplomasını da İstanbul’da aldı. Ankara Mülkiye’de maliye bölümü kazanan Ağar, üniversiteyi bitirir bitirmez emniyet teşkilatına attı adımını. Mülkiye’nin Ağar’ın mezun olduğu yıl çıkartılan yıllığında Mehmet Ağar’ın okuldaki lakabının ‘Pike’ olduğu yazıyor. Sağlam bilardocu muydu, ani dönüşler mi yapardı da bu ismi aldı Allah bilir!

ŞÜKRÜ BALCI İLE TANIŞTI HAYATI DEĞİŞTİ

Bir süre Ankara Asayiş büroda çalıştıktan sonra Cumhurbaşkanlığı koruma dairesine geçiş yaptı. Bu görevin ardından birkaç ilçede kaymakamlık yapan Ağar, kendi isteğiyle 1980 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Muavini olarak polisliğe geri döndü. Mehmet Ağar’ı ‘derin Ağar’ yapan süreç de burada başladı. Ağar İstanbul’da Şükrü Balcı ile tanıştı. Hani şu Florya’da adına polis okulu olan Şükrü Balcı var ya, işte o. O tarihte İstanbul Emniyet Müdürü olan Şükrü Balcı’nın Ağar’ın üzerinde çok etkisi oldu.

KİM BU ŞÜKRÜ BALCI?

Peki kimdi bu Şükrü Balcı? Şükrü Balcı İstanbul polisinde rüşveti ‘olağan’ hale getirmekle suçlanan bir isimdi. Mafya ve çetelerle iş birliği yaparak, ‘milyonlar’ kazanmakla suçlanıyordu. Ünlü mafya babası Hüseyin Uğurlu ve oğlu Abuzer Uğurlu’nun ‘ortağı’ olduğu iddia ediliyordu. Silah ve uyuşturucu kaçakçılarına komisyon karşılığı ‘göz yummakla’ suçlanıyordu. 1979’da Emniyet Genel Müdürlüğü’ne atanan Rafet Küçüktiryaki’yi o makama Hüseyin Uğurlu’nun ‘getirdiği’ konuşuluyordu. Rafet Küçüktiryaki de İstanbul’a Şükrü Balcı’yı atamıştı. İşin ilginci Mehmet Ağar’ın İstanbul’a tayin emrinin altında da Rafet Küçüktiryaki’nin imzası vardı. Köstebek Operasyonu’nda ifade veren eski polis müdürü Bülent Orakoğlu, Milliyet’e verdiği bir röportajda, ’Şükrü Balcı-Hüseyin Uğurlu ilişkisini belgeleriyle Rafet Küçüktiryaki’ye şikayet ettiğini ödül beklerken Bismil’e sürüldüğünü’ açıklayacaktı.

BAYBAŞİN: BANA KİMLİKLERİ AĞAR VERDİ

Ünlü uyuşturucu kaçakçısı Hüseyin Baybaşin de bir röportajında, ‘Şükrü Balcı bana işlerimi yürütmemi söyledi. İngiltere’de yakalandığımda üzerimdeki sahte kimliği bana Mehmet Ağar elleriyle vermişti. Ama işin başında Şükrü Balcı vardı. Balcı, Ağar’a yapması gerekeni söyler, o da yapardı’ iddiasında bulundu. Neyse uzatmayalım, Şükrü Balcı’nın hakkındaki iddialar için doğru dürüst soruşturma bile açılmadı. O görevini tamamlayıp emniyetten ayrıldı ama yerine kendisinin bile gıpta ile bakacağı bir isim bırakacaktı.

ZİRVEYE DOĞRU HIZLI ÇIKIŞ

Mehmet Ağar terörle şubede yaklaşık 1.5 yıl çalıştı. Bu kısa dönemde bile onlarca ‘işkence’ suçlamasıyla karşı karşıya kaldı ama hepsinden ‘ak’lanmayı başardı. 1981’de asayiş şube müdürlüğüne terfi eden Ağar, teşkilat içinde düzenini de oturtmaya başlamıştı. Bu dönemde de hakkında ‘işkence, yargısız infaz ve gözaltı kaybı’ iddiası olan Ağar’ı bir el koruyup kolluyordu. 1984’te İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olan Ağar, 1988’de Ankara Emniyet Müdürü, 1990’da İstanbul Emniyet Müdürü oluverdi.

Bu süreç boyunca Ağar hakkında yapılan yolsuzluk, mafya ile işbirliği, rüşvet, adam kaçırma, işkence ve gözaltında kayıp iddiaları hep sümen altı edildi. Anlaşılan derinlerde birilerinin Ağar’a ihtiyacı vardı. Devir PKK ile mücadele devriydi ve kuralların dışına çıkılması gerekiyordu. Ağar ise buna çoktan teşneydi.

BİRİNCİ MİT RAPORU HERŞEYİ ORTAYA DÖKTÜ

Ağar’ın yıldızının parladığı-parlatıldığı bu dönemde kamuoyunda 1. MİT Raporu olarak bilinen rapor gündeme bomba gibi düştü. 1987 yılında MİT’in Özal hükümetine sunduğu raporda bürokrasi içindeki çürümüşlük, rüşvet, yolsuzluk, mala çökme, suikast, uyuşturucu ticareti, silah ticareti gibi konular isim isim açıklanıyordu. Raporda adı en çok geçen isimlerden biri de şüphesiz Mehmet Ağar’dı. Gelin isterseniz rapordan bazı bölümleri aktarayım size de bugünlere nasıl gelinmiş görün.

SEN NEYMİŞSİN BE CİNDORUK!

Üşenmedim raporu iki kez okudum. Okudukça da gençlerin deyişiyle ‘hayretim şaştı.’ Kimlerin ismi geçmiyor ki raporda. Banker Bako’ya ‘çökülmesi’ olayından tutun da sahte hisse senetleriyle yapılan Çaybank vurgununa, bürokrasiden bazı üst düzey isimlerin mafya ile el ele yaptıkları silah ve uyuşturucu kaçakçılığına kadar yok yok raporda. Mesela en çok Hüsamettin Cindoruk’un adı geçiyor raporda. Rapora göre ‘ağabey’ konumundaki Cindoruk, özellikle mafya liderleri hakkındaki suçlamaların ‘düşürülmesinde’ çok maharetli. Sık sık kendisine ‘o iş halledildi ağabey’ tarzı mesajlar geliyor devlet içinden. Ünal Erkan, Keçeci kardeşler, Dündar Kılıç, Of’lu İsmail, Cevdet Saral…. say say bitmez. İşte o raporda Mehmet  Ağar ve şebekesinden de bahsediliyor sık sık.

‘YERALTI DÜNYASI İLE YAKIN İLİŞKİ İÇİNDE’

Mesela, 4.12. başlıklı maddede, ‘’Ünal Erkan başkanlığındaki İstanbul Emniyet müdürlüğü üst düzey kadrosu, İstanbul’da ki yer altı dünyası ile yakın ilişki içindedir. Bu ilişkinin en büyük koordinatörü emekli cinayet masası şefi Ahmet Ateşli ve Mehmet Ağar dır. Ahmet Ateşli seçimlerde DYP den aday olmuş, Mehmet Ağar da aynı partiden milletvekili olmayı düşünürken bilahare bundan vazgeçmiştir.’’ deniliyor.

Raporda onlarca maddede adı geçen Mehmet Ağar’ın iş dünyasının ve mafyanın karanlık isimleriyle devletin üst düzey isimlerini buluşturduğu iddia ediliyor. Bir başka maddede de, ‘’Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Ağar, Süleymancı Kemal Kaçar’ın koordinatörlük yaptığı şirketin sahipleri İbrahim Aslan ve Mahmut Şahin ile yakın temasla bu şahıslara gizli kalması icap eden soruşturma tahkikatlarla ilgili bilgi vermektedir.’’ deniliyor. (Dönemi merak eden varsa Google’a 1. MİT Raporu yazsın. Onlarca sitede PDF’ine ulaşmak mümkün)

ÖZEL HAREKAT DAİRESİ’Nİ KURUYOR

1992’de Erzurum Valisi olarak atanan Mehmet Ağar, 1993’te Emniyet Genel Müdürlüğü’ne getirildiğinde daha 42 yaşındaydı. Hizbullah’ın katliamlar yaptığı yıllarda Erzurum Valisi iken söylediği, ‘Hizbullah devlet aleyhine şeyler yapmıyor onları yakalamak kimseye fayda sağlamaz’ sözleri çok tartışıldı.

Devlet o dönemde PKK ile mücadele ediyordu ve Mehmet Ağar’lara çok ihtiyacı vardı. Ağar genel müdürlük koltuğuna oturmadan önce PKK ile savaşta özel bir gücün kurulacağını açıklayarak geldi. Çünkü acemi askerler ile teröristlerle çatışmaya girmek istenilen neticenin alınmasını engelliyordu. Eski MİT’çi Korkut Eken ve emniyetçi İbrahim Şahin’le birlikte Özel Harekat Dairesi’nin kurulması için çalışmalar başladı. Askerin, polisin içinden özel nitelikleri olan binlerce insan seçildi. Eğitimden geçirildi ve PKK ile savaşta sahaya sürüldü. Bundan sonra terörle savaşta ‘kafasına sıkın’ dönemi başlamıştı.

”TERÖRÜ BİTİRİN DEDİLER BİTİRİYORUZ”

Yargısız infazlar, adam kaçırmalar, suikastler zirveye çıktı. Bolu-Adapazarı-Sapanca üçgeninin adı ‘Ölüm Üçgeni’ne çıktı. Terörü finanse ettiği gerekçesiyle kaçırılan iş adamları kafalarına sıkılıp buralara atılıyordu. Ağar 1997 yılında Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadede (Bu konuya ayrıca geleceğiz), ‘’Bize birileri ‘Ne yaparsanız yapın bu terörü bitirin’ dedi. Biz de bitirmek için elimizden geleni yaptık’’ diyerek o günleri savunacaktı.

AĞAR’IN ÖZEL TİM’İN ÖZEL AÇIKLAMALAR

O dönemde Mehmet Ağar’ın infaz ekibinde bulunan bir Özel TİM elemanı yaşadıklarını şöyle anlatıyordu, ‘’Özellikle Karadeniz’li gençleri seçtiler. Onlarda vatan millet sevdası yüksek olduğu için onları tercih ettiler. Ben de Karadeniz’liyim. Askerin polisin içinden tek tek seçtiler. Özel eğitimlerden geçtik, zor eğitimlerden. Sonra Güneydoğu’ya gönderildik. 20-40-60-80 kişilik TİM’lerimiz vardı. Aylarca dağlarda kalırdık. Ben size söyleyeyim sadece benim TİM’im 1000 kelle almıştır.’’


‘DEVLET BİZİ YENİDEN TOPARLIYOR”

Aynı eski özel TİM elemanı 2000 yılı sonrası bazı arkadaşlarının devlete yerleştirildiğini, kendisinin de içinde bulunduğu bazılarının ise ‘unutulduğunu’ söylüyor. İsmi bizde mahfuz bu arkadaşa göre uzak olmayan bir geçmişte o dönem özel timde bulunan ‘arkadaşlar’ Ankara’da birileri tarafından tek tek aranmış ve ‘Toplanıyoruz’ denilmiş. Şimdi ‘devlet’in kendilerini hatırlamasından memnun olan arkadaş ve onun gibi olanlara Ankara’dan ‘işler’ veriliyormuş. Yok hemen yanlış anlamayın. Öyle suikast, cinayet falan değil. En azından şimdilik değil. Bu arkadaşlara şirketler kurduruluyormuş. Ardından da Tapu Kadastro, Milli Emlak ya da bakanlıklar gibi yerlerden teşvikler, ihaleler veriliyormuş.

SİYASİ HAYATI PARLAK GEÇMEDİ

Konumuza dönelim biz yeniden. Ağar 1995 genel seçimlerinde DYP’den Elazığ milletvekili seçilerek Meclis zırhına büründü. Artık dokunulmazdı ve daha rahat at oynatabilecekti. Bu süreçte devlet, bırakın hesap sormayı Ağar’ı bakanlıkla ödüllendirecekti. Önce Adalet Bakanı yapılan Ağar, ardından Refah-Yol hükümetinde İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturdu.

ŞEBNEM KORUR FİDANCI’YI GÖREVDEN ALDI

Durun size bir bilgi daha vereyim. Ağar Adalet Bakanı olunca ilk iş olarak Adli Tıp Kurumu’nda tasfiyeye gitti. Bugünlerde KHK ile mesleğinden atıldığı için hak arayan Şebnem Korur Fidancı da ilk gönderilen isimlerden biriydi. Gözaltında işkence iddiaları için çok kritik bir hamleydi bu. AİHM, gözaltında işkence iddiaları için Adli Tıp’ın raporlarını baz alıyordu ve raporlar devletin başını çok ağrıtıyordu. İddiaya göre Adli Tıp’a kendi adamlarını atayan Ağar, burayı da sağlama almıştı. Yani her şey yolunda gidiyordu o dönemde.  Ağar’ı işaret eden sayısız faili meçhuller, suikastler, adam kaçırmalar, yolsuzluklar, mafya ile ilişkiler tam sümenaltı edilecekti ki, art arda iki olay yaşandı.

SUSURLUK SKANDALI HER ŞEYİ ORTAYA DÖKTÜ 

Önce Susurluk olayı patlak verdi. Balıkesir’in Susurluk ilçesinde bir kamyonla bir otomobil çarpışmıştı. Kazadan sonra ortaya dökülen ise devletin yıllarca biriktirdiği kan, irin ve pislikti. Araçta Mehmet Özbay kimliği ile ünlü ülkücü Abdullah Çatlı, Bucak aşireti lideri Sedat Bucak, emniyet müdürü Hüseyin Kocadağ ve Gonca Us kimlikli bir kadın vardı. Bucak hariç diğerleri olay yerinde ölmüştü. Bagajda ise devlete ve özel kuvvetlere ait silahlar, paralar ve belgeler vardı. Susurluk, yıllardır Ağar’ın üzerine kapatılmaya çalışılan tülün ilk aralandığı yer olarak tarihe geçti. Abdullah Çatlı’nın üzerindeki Mehmet Özbay adına düzenlenmiş sahte kimliğin altında Mehmet Ağar’ın imzası vardı. Gonca Us, iddialara göre Çatlı’nın sevgilisiydi. Hüseyin Kocadağ, Ağar’a en yakın isimlerden biriydi. Sedat Bucak ise ‘Devletten bazı isimlerle birlikte uyuşturucu ticaretini yönetmekle suçlanan iki Kürt aşiretinden birisi olduğu iddia edilen Bucak Aşireti’nin lideriydi. Herkes biliyordu ki Mehmet Ağar’a çok yakın bir isimdi.

LİBYA GEZİSİ SKANDALI VE AĞAR’IN İSTİFASI

Hemen ardından da Erbakan’ın Libya gezisi skandalı patladı. 1996’da Erbakan Kaddafi ile görüşmeye gitmiş, Libya lideri Erbakan’ı çadırda ağırlamıştı. Olay Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne saygısızlık olarak değerlendirildi bir kesim tarafından. Maksat Refah-Yol hükümetini sarsmaktı aslında. Medya olayı haftalarca manşetlerde tuttu. Ağar, 8 Kasım 1996’da çadır olayını gerekçe göstererek istifa etti.

CİNAYETLER, YOLSUZLUKLAR, İNFAZLAR…

Susurluk Skandalı’nda ise hedefteki isim Mehmet Ağar’dı. Ağar’la ilgili 1980’den itibaren işlediği iddia edilen suçlar ortaya dökülmeye başladı. Mesut Yılmaz, Hollanda’da hapis yatan eroin ticareti hükümlüsü Hüseyin Baybaşin’in kameraya yaptığı itirafları Meclis’e verdi. Baybaşin, Şükrü Balcı ve Mehmet Ağar’ın kendisine verdiği kimlik, devlete ait silahlar ve pasaportlarla dolaştığını itiraf etti. 1987 MİT raporunu hazırlayıp Özal hükümetine sunan Mehmet Eymür, eteğindeki taşları döktü. Buldan cinayeti, Kürt işadamlarının infazları, uyuşturucu ticareti, Abdullah Çatlı ve Yaşar Öz’e verilen sahte kimlik ve pasaportlar, Çatlı’nın yurtiçi ve yurt dışındaki eylemleri, Alaattin Çakıcı ile bağlantılar, eski MİT mensubu Tarık Ümit’in infazı, Ahmet Cem Ersever cinayeti, Ömer Lütfi Topal cinayeti ve daha onlarca müebbetlik suç ifşa oldu. Ağar’ın ‘Tanımam’ dediği İdi Amin lakaplı ülkücü Haluk Kırcı’nın düğünündeki görüntüleri ortaya saçıldı. Şemdinli’de suçüstü yakalanan güvenlik görevlisinin telefonunda Mehmet Ağar’ın ofis numarası kayıtlı çıktı mesela ‘acil durumda aranacak’ kaydıyla.

İKİNCİ MİT RAPORU: ÇİLLER TERÖR ÖRGÜTÜ

Susurluk kazasının ardından kirler ortaya dökülünce 2. MİT Raporu adı verilen bir rapor daha sunuldu. Raporda Çiller Terör Örgütü adı verilen örgütün tepesinde Tansu-Özer Çiller, Mehmet Ağar, Mehmet Eymür, Sedat Bucak, Alaattin Çakıcı, Abdullah Çatlı gibi isimlerin olduğu. Örgütün faili meçhuller, cinayetler işlediği. Uyuşturucu ticaretini yönettiği, silah kaçakçılığı yaptığı gibi onlarca suçu işlediği iddia edildi. Rapora göre örgütün iki numarası tabii ki Mehmet Ağar’dı.

DEVLET SIRRI DEDİ SUSTU

1997’de önce Mülkiye müfettişleri Ağar’dan savunma istedi. Ağar, savunmasını yazılı olarak verdi. Ardından DGM, Sedat Bucak’la birlikte cürüm oluşturmak ve çete kurmak suçlamasıyla dava açtı. Ağar her defasında kendisine yöneltilen suçların ‘devlet sırrı’ olduğunu savunup sustu. Meclis’te oluşturulan Susurluk Komisyonu, Mehmet Ağar’ı dinledi. Mehmet Elkatmış’ın başkanlığını yaptığı üyeleri arasında Fikri Sağlar ve Sema Pişkinsüt gibi isimlerin olduğu komisyona saatlerce cevap veren Ağar, burnundan kıl aldırmadı. İşine gelmeyen ya da cevap vermediği her soruya, ‘Devlet sırrı’, ‘Hatırlamıyorum’, ‘Tanımam’ diye cevap veren Ağar, Fikri Sağlar’ın cevap alabilmek için uğraşlarına rağmen ‘tek kelime etmeden’ komisyondan çıktı. Burada ekleme yapayım. Yine üşenmedim Susurluk Komisyonu’nun metninin tamamını okudum. Allah komisyon üyelerine Eyüp peygamber sabrı vermiş. Ağar o kadar baştan savma cevaplar veriyor ki, tahammül etmek imkansız.

DGM’DE İFADE VERDİ 

Dokunulmazlığı kaldırılan Ağar, Anayasa Mahkemesine itirazı da reddedilince DGM’de ifadeye çağırıldı. ‘Beni ancak Yüce Divan’da sorgularsınız’ diye rest çeken Ağar için o karanlık el yine devreye girdi. DGM görevsizlik kararının ardından yargılamanın durdurulması kararı verdi. Bu da yetmedi 2000 yılında Meclis Soruşturma Komisyonu tarafından ‘Yüce Divan’a sevkine gerek yoktur’ kararı verilerek bir kez daha aklandı.

3 Kasım 1996’daki Susurluk kazasında başı derde giren Ağar için 3 Kasım 2002 seçimleri ilaç gibi geldi. DYP’nin baraj altında kalmasının ardından Çiller çekilince, Ağar kongrede salt çoğunluğu alarak DYP Genel Başkanı seçildi. Uzun sayılmayacak siyaset hayatında ilginç çıkışları oldu Ağar’ın. Mesela PKK’lılar dağda terör yapmasın, düz ovada siyaset yapsın’ deyiverdi bir keresinde. Dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın öfkesini kabartan bu çıkıştan da geri adım atmak zorunda kaldı Ağar. Kendine ‘oy verecek’ kitle arayan Ağar, Türkçe Olimpiyatları’nın da müdavimlerindendi bir zamanlar. 2007’de tam da Anavatan ile birleşme çabalarının olduğu dönemde Türkçe Olimpiyatları’na katılan Ağar, ‘’Tabii onların arkasında elbette bu toprakların yetiştirdiği değerler var, öğretmelerimiz var, imanlı inançlı şahıs çıkarları bir kenara bırakmış ideal sahibi insanlar var ki, geçen sene söylediğim gibi Fethullah Hoca Efendi var” diyordu konuşmasında.

2007 SEÇİMLERİNDE BÜYÜK HÜSRAN

2004 yerel seçimlerinde oyunu çok az yükselten Ağar’ın DYP’si, büyük sükse ile girdiği 2007 genel seçimlerinde adeta çakıldı. 2007’de büyük krizlere neden olan cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP ile boykot kararı alarak Meclis’e girmeyen Ağar, 2007 seçimlerinde şoka uğradı.Anavatan Partisi-DYP birleşmesi çabaları Ağar ve Erkan Mumcu’nun anlaşamaması sonucu havada kalırken, 29 Mart seçimlerine tek başına giren Ağar, yüzde 5’i biraz geçebildi. Bu hüsranın ardından da başkanlığı Süleyman Soylu’ya bırakarak istifa etti. Genel başkanlığı bıraktıktan sonra 2008’de hakkında tekrar dava açılmak istenen Ağar, bir kez daha mahkemenin ‘görevsizlik’ kararıyla deyip yerindeyse yırtmış oldu.

AYHAN ÇARKIN KONUŞTU DOSYA YENİDEN AÇILDI 

2010 yılında Ağar’ın infaz ekibinden Ayhan Çarkın’ın itirafları ortalığı yenden karıştırdı. Çarkın, faili meçhul cinayetlerin cinayetlerin Mehmet Ağar özel harekat polisleri tarafından ‘devşetin bilgisi dahilinde’ işlendiğini itiraf etti. Mehmet Ağar, Korkut Eken, İbrahim Şahin’in yargılanmasına karar verdi. 2011’de ise özel yetkili mahkemede yargılanan Ağar’ın ‘suç örgütü lideri’ olduğuna karar verildi ve 5 yıl ceza verildi. İnfaz yasası gereği 2 yıl hapiste kalması gereken Ağar’a devlet şefkat elini uzatmakta gecikmedi. Nazikçe, ‘Nerede hapis yatmak istediği’ sorulan Ağar, Aydın’ın Yenipazar ilçesini seçti. İlçedeki cezaevinden 5 mahkum başka bir yere nakledildi. Ağar için cezaevinde tadilatlar, özel banyolar ve tuvaletler yapıldı. İki yıllık tatile çıkarılan Ağar’ın yattığı cezaevi ‘Ağar baba türbesine’ döndü. Aziz Yıldırım’dan, Fikret Orman’ına, Fatih Terim’inden sanatçısına, oradan siyasetin ünlü isimlerinden iş adamlarına kadar yüzlerce kişi Ağar’ı ziyaret etti. Zaten 2 yıllık cezası bitmeden de denetimli serbestlik kapsamına sokularak 361 gün sonra tahliye edildi.

OĞLU AKP’DEN VEKİL OLDU 2019’DA BERAAT ETTİRİLDİ

Haa unutmadan. Ağar, oğlu Tolga’yı 2018’de AKP Elazığ milletvekili yaptı. Hani şu Kazak gazeteci Kaharman cinayetinin sorumlusu olduğu iddia edilen Tolga Ağar. O mesele süre dursun Ankara’da bir mahkeme, Mehmet Ağar ve diğer 19 kişi hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verdi sessiz sedasız.

O tarihten sonra iş adamı sıfatına bürünen Ağar’ın ismi kamuoyunda çok duyulmuyordu ki, geçen yıl Alaattin Çakıcı’nın işgüzar bir adamının internette paylaştığı fotoğrafa kadar. Mehmet Ağar, Alaattin Çakıcı, Korkut Eken ve Engin Alan’lı foto ‘oooo derinler buluşmuş yine’ yorumlarına neden oldu. Fotonun hikayesi ise kendisinden daha çarpıcıydı.

BODRUM MARİNA YENİDEN GÜNDEME GETİRDİ

Mübariz Mansimov tarafından Yahudi bir işadamından satın alınan Bodrum Yalıkavak marinaya Mehmet Ağar’ın oğlu Tolga Ağar önce yönetim kurulu üyesi olarak atanmış, ardından yönetim kurulu başkanı yapılmıştı. Milyar dolarlık marinaya daha sonra Mehmet Ağar yönetim kurulu başkanı olmuştu. Sedat Peker’in açıklamalarında ‘derin devletin başı’ olduğu iddia edilen Ağar, bir kez daha hedefteydi. Marinaya ‘çöküş’ hikayesi ise daha karmaşıktı. Gazeteci Cevheri Güven’in araştırıp Youtube yayınında dile getirdiği iddialar, derin devletin ölmediğini yüreğimizde yaşadığını gösteriyordu. Güven’e göre, Mansimov Azeri ve Rus petrollerini taşıyan 300’e yakın tanker geminin sahibiydi. Rus ve Azeri devleti Mansimov’la olan anlaşmalarında indirime gitmesini istemiş, red cevabı alınca da hem Mansimov’la mahkemelik olmuş hem de iddiaya göre ortadan kaldırılması için Guli lakaplı bir suikastçi göndermişlerdi. Mansimov da Sedat Peker’den koruma istemiş ve onun himayesine girmişti. Guli ile çok eskiden tanışan Peker, suikaste engel olmuş üstelik Guli en yakın arkadaşı tarafından öldürülmüştü. Yine Cevheri Güven’in iddiasında göre, Mansimov’dan boşalacak petrol taşıma işine Türk devletinin yönetimindeki bazı isimler göz koymuştu. Mansimov’u ‘FETÖ’ destekçisi diye hapse atan ‘devlet’, sadık evladı Sedat Peker için de yakalama kararı çıkarmıştı. Hepsinin altında milyarlarca dolarlık petrol taşıma işi vardı yani. Peker kaçtıktan sonra başına gelenleri anlamış ve videoları yayınlamaya başlamıştı.

Ağar’ın İstanbul emniyetine girişinin üzerinden 41 yıl geçti. Hakkında yüzlerce yolsuzluk, uyuşturucu cinayeti, suikast, adam kaçırma, mala çökme, haraç toplama, yargısız infaz iddiası var. Üstelik tamamına yakını resmi belgeli bu iddiaların. Ama her ne hikmetse Ağar’a dokunulmuyor. Peker’in dediği gibi kim gelirse gelsin Devlet’in başı hep Ağar oluyor. Son gelişmeler gösteriyor ki, kirli ilişkiler ağı ‘90’ları’ bile mumla aratacak halde sürüyor.

Mehmet Ağar aslında bu kadar yazıyla bitmez. Ama okuyucuyu da yazanın da düşünmek lazım. Ben bu yazıyı da 1987 MİT Raporu’nun sonuna eklenen cümle ile bitireyim.

O raporda uzun uzun kirli bağlantılar ayrıntılarıyla anlatılıyor ve sonunda deniyor ki,

Adalet mülkün temelidir ve ilgililer hakkında yasal işlemler yapılmalıdır.

Takdir, T.C. Devleti Cumhuriyeti Baş Savcılarına Ve Hakimlerine Ait.

Ağar’ı bütün baskılara rağmen 2011’de yargılayıp hapse atan o hakim ve savcıların bir kısmı terörist diye hapse atıldı, bir kısmı yurt dışına gitmek zorunda kaldı, kalanı da kavun karpuz satıyor pazarda bayım!

Siz kendi derdinize yanın! (FİKRİ DOĞAN - KRONOS)

Daha yeni Daha eski