1991’de yayımlanmaya başlanan Tezkire dergisi günlerinden beri, çoğulcu toplumun belgesi saydığı “Medine Vesikası”nı anlaşılan o ki çok ortaklı bir sermaye akdi olarak pratiğe geçirmiş Yasin Aktay.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Aralık günü Siirt’te çinko tesisinin açılışını yapıyor. Lineer şirketinin ortakları Fikret Baydarman ile Abdülaziz El Atiyye’ye teşekkür ediyor konuşmasında. Turkuaz kurdele kesilirken yanında danışmanı Sosyolog Yasin Aktay da var.
Aktay orada olmasa, kareografi eksik kalırdı sahiden. Zira fotoğrafın arka planında 20 yıllık siyasi bir serüvenin ideolojisiyle, ekonomisiyle, dış siyasetiyle, avam-havas tüm kadrolarıyla neye dönüştüğünün hikâyesi yatıyor. Aktay o dönüşümün en fantastik figürlerinden işte.
*****
Mısır’da 25 Ocak 2011 günü Mübarek rejimine karşı başlayan gösterilerden yedi ay sonra, Nur’un ardından ikinci yasal Selefi partisi Al-Asala kuruluyordu. Etkili liderlerinden birisi Ehab Mohamed Ali Sheeha’ydı. Gerisini kısa bir fragmanla geçelim: 2013’te Sisi darbesi, Rabia sembolizmiyle estirilen ajitasyon ve havaya doğru açılmış dört parmağın utangaçça büzülüp, kaybolması…
Sheeha’nın adına siyasi bir lider olarak Türkiye ilişkilerinde neredeyse hiç rastlamadık. Yakın zamana kadar tek bir yerde göründü; 11 Mart 2015 günü yayımlanan Ticaret Sicil Gazetesi’ndeki bir ilanda. Kurduğu şirket, kelimesi kelimesine AKP’yi tarif ediyordu: İTTİ, yani “İman Ticaret Turizm İnşaat Ltd.”
Sonrasında vatandaşlığa geçip İhap Şihe ismini alacak; sosyal medya hesabının fonuna güzel bir 15 Temmuz resmi kondurup, İstanbul arazilerini pazarlayan bir gayrimenkul uzmanına dönüşecek; “onursal başkanlığı”nı Aktay’ın yaptığı çinko şirketinin CEO’su olarak çıkacaktı karşımıza.
Tam da partinin ideologlarından sosyolog Aktay’ın imrendiği türden bir değişimdi bu.
90’lar boyunca ürettiği akademik çalışmalarla dikkati çekmiş Aktay’ın fikirleri, 1991’de çevirdiği Bryne S. Turner’in “Max Weber ve İslam” kitabından ilham alıyordu. Kitap, Weber’in “Kapitalizmin Ruhu ve Protestan Ahlakı”nın eleştirisiydi. Konuyu çalışan akademisyenlerin hoşgörüsüne sığınıp, fazlasıyla kaba bir özet yaparsak eğer Weber; iki dünyada da tekelleşmiş Katolik kaderciliğe karşı gelişen Protestan eleştirinin kapitalizmin dinamizmini oluşturduğunu söylüyordu. İslam’ı modernleşme dışına ittiğini düşündüğü bu görüşe karşıydı elbette Aktay. Ancak İslam’ın, Protestanlaşmasına da karşıydı. Ona göre yerinden ettiği geleneksel unsurların boşluğunu dolduramamış, normsuzluk yaratmıştı Protestan düşünce. Türkiye’deki dindarlar, modern-geleneksel zıtlığı üzerine kurulu tuzağa düşmemeliydi.
Aslında sosyolojiyi eşeleyerek bulmayı umduğu şey, Anadolu’da küçük işletmecilikle, ihracatla birikim sağlamış sanayici ve tüccara şık bir ideolojik kimlikti. Otantik Anadolu Müslümanlığı yeni birikim tarzıyla uyumsuz duruyordu çünkü. Haliyle Katolik disipliniyle örgütlenecek İslam’ın siyasal yorumu, pekala kapitalist kalkınmanın öncüsü olabilirdi.
İşin doğrusu, “muhafazakâr sivil toplum” ile oraya buraya nazar boncuğu gibi iliştirdiği soyut demokrasi tahayyülü arasında kurduğu korelasyon da, “geleneği reddetmeden modernleşme” derken de dile getirdiği düşüncelerin somut tezahürü, siyasal İslam’la neoliberalizmin simbiyotik ilişkisiydi.
Genç Aktay’ın kuramsal düşleri AKP iktidarıyla gerçekleşti sonunda. Weber’den atıf yapmayı pek sevdiği “karizmatik lider” de yerini almıştı üstelik. Lakin AKP’nin görkemli yılları nihayete ererken, partinin elit locasının müdaviminin entelektüel dalgalanmaları da yerini hızla “tüccar kıvraklığına” bıraktı. Son yıllarda Mısır üzerine döktürdüğü yazılardaki manevra kabiliyetinin esbab-ı mucibesini gördük mesela.
Weber’le çinko üretimi arasında kuracağı “sosyolojik bağları” insan merak etmiyor değil. Hoş, geçmişte zarif bulunan sosyolojik düşüncelerinin ekonomi politiği de Endonezya-Malezya türü otoriter bir kapitalizme açılıyordu. Bugün de Suudi Arabistan-Katar- Yemen sermayesinin simsarı Selefi bir tüccarın iş ortağı olarak, ucuz Türkiye mülkünü Körfez’de tezgâha koymuş bir işportacıdan hallice.
Sağına AKP İstanbul İl Yöneticisi Fikret Baydarman’ı, soluna İhap Şihe’yi alıp önünde poz verdiği şirketin bir ucu Kasap Döner bayiliği dağıtan, Katarlı otelci Rejat Group’un Silivri’de yaptığı lüks villaları satan İTTİ’ye; diğer ucu, Kanal İstanbul’da arazi sahibi olan Bin Al Sheikh Holding’e uzanıyor. Bir yandan Yemenli ve Suudi Arabistanlı sermayedarlarla ortak Lineer Kostik Soda şirketi kurulurken; diğer yandan Mudanya’da denize nazır yazlıklar inşa ediliyor.
“Teorinin ustaları, İslam ideolojisinin aristokratları yoktur” mottosuyla 1991’de yayımlanmaya başlanan Tezkire dergisi günlerinden beri, çoğulcu toplumun belgesi saydığı “Medine Vesikası”nı anlaşılan o ki çok ortaklı bir sermaye akdi olarak pratiğe geçirmiş Aktay.
Hayırlı olsun, yol buydu zaten. (Bahadır Özgür - BirGün)