TCMB'nin indirim beklenen faiz kararı haftanın en önemli gündem maddesi olarak izleniyor. Merkez Bankası'nın yarın açıklayacağı faiz kararına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Ekonomist Yalçın Atlı, "Sürekli kamuoyu algısı için işlemler yapılmasını son derece yanlış ve yalnızlaştırıcı buluyorum. Şu anda finans piyasalarındaki en önemli sorunun kamu harcamaları ve kamu borçlanma gereksinimi olarak görüyorum" dedi.

Dolar/TL, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) 2-2.5 milyar dolar olduğu tahmin edilen dünkü doğrudan döviz satış yönlü müdahalesi ile 14.75 zirvesinden 14'ün altına geriledi. Piyasalarda bu hafta TCMB dahil 20'ye yakın küresel merkez bankasının alacağı para politikası kararları izlenecek.

Merkez Bankası, bu hafta 2021 yılının son Para Politikası Kurulu toplantısını ile aralık ayı faiz kararını açıklayacak. Ekonomist Yalçın Atlı Merkez Bankası'nın yarın açıklayacağı faiz kararına ilişkin olası ihtimalleri Cumhuriyet'e değerlendirdi.

ABD’nin öne aldığı faiz artışının geçmişte olduğunun tersine Türkiye’yi etkilemeyeceğini belirten Yalçın Atlı, ABD Merkez Bankası’nın yerleşik bankalara kısa vadeli borçlanma senetleri olarak bilinen repoları yıllık üzerinden sıfıra yakın bir faizle verdiğini söyledi.

Türkiye’deki bankaların yüzde 15’lik bir faizle borçlandığını kaydeden Atlı, “Dünyada en çok kullanılan para birimin ($-USD) 1971’den bu yana karşılıksız olarak basabilen ve Avro kullanan Avrupa Birliği ülkelerinin bizden en büyük farkı bizdeki gibi yüksek devalüasyon riski olmamasıdır” dedi.

"TL’Yİ DOLARA ÇEVİRİP NASIL GERİ ÖDEYECEKLERİNİN YÖNTEMİNİ BULMAYA ÇALIŞIYORLAR"

"Politika faizini indirelim derken faizler patladı" diyen Atlı, şunları kaydetti:

"Nedir bu faiz patlaması? Bankalar üzerindeki Merkez Bankası baskısına rağmen vermemeye çalıştıkları tüketici faizlerinden bahsetmiyorum. Yeteri kadar kredi vermediler diye bankalara ceza verilemiyor artık. Çünkü durum bankaları tüketici kredisi vermeye zorlamaktan daha vahim bir tabloya dönüştü. Herkes bilir ki bankalar Sendikasyon Kredileri ile yaşam bulurlar. Bu krediler hemen her zaman ABD doları cinsindendir. Dövize endeksli kredilerde yasaklanınca bankalar bu paraları TL’ye çevirip dolar üzerinden geri ödemek durumundalar. Geçmişte aldıkları yüksek meblağdaki Sendikasyon Kredileri ile övünen bankalar şu anda TL’yi dolara çevirip nasıl geri ödeyeceklerinin yöntemini bulmaya çalışıyorlar."

Bir diğer önemli sorunun Üretim Politikası, Mali ve Fiskal Politikalardaki belirsizlikler olduğunu anlatan Atlı, "Dalgalı Kur (serbest kur) rejimine geçtik derken, özellikle hükümet temsilcilerimiz konuşurken 300 milyon dolar gibi minik meblağlarla Merkez Bankası’ndan piyasaya (müdahale) düşük kurdan satış yapıldığını manşetlerden okuyoruz. Bu kısa dönemde yapılan işlemin bir faydasının olamadığı görülmektedir" dedi.

"Birçok ilimizden yüz ölçümü küçük Katar ismindeki İngiliz Kontrolünde olduğu bilinen bir Emirliğin Türkiye’yi kurtaracağı kanısını yaymaya çalışmak son derece onur kırıcıdır" diyerek sözlerine devam eden Atlı, "Bize gelecek tek yatırım ‘helal kazanç adı altında Avrobono’ların diğer bir şekli olan Kira Sertifikaları’dır. Şu anda kira sertifikaları 5 yıl vadeli çıkarılmakla birlikte ikincil piyasadaki faizleri yükselmiştir" diye konuştu.

SON ÇARE NEDİR?

Paranın üretim maliyeti (senyoraj) ile üzerinde yazılı değer arasındaki farkın negatif ayrışmaya gittiği bir dönemde para basmanın tehlikeli ve maliyetli olduğuna dikkat çeken Atlı, şu şekilde konuştu:

"Her ne kadar bankaların bankamatiklere 200 TL koymamaları konusunda bir baskı olsa da, senyoraj gelirleri azaldıkça Merkez Bankası ve Darphane küçük paraları tedavülden kaldırarak yerine yüksek meblağlı paralar basmak zorunda kalacakları geçeği unutulmamalıdır.

Peki sonuç olarak çare nedir? Sağdan soldan bölük pörçük para bulmaya çalışmak yerine üyesi olduğumuz bir kurumla anlaşıp, 50-100 milyar dolar gibi yüksek montanlı düşük faiz ve uzun geri ödeme vadeli anlaşmalar yapmak. Bırakalım Gelir İdaresi’ni ve Merkez Bankası’nı özerkleştirin diyorlarsa özerkleştirelim. Sonuçta atamaları gene biz yapacağız. Sadece belirli bir süre görevden alamayacağız."

SON DÖNEMDE YAPILAN SWAP ANLAŞMALARI

Türkiye’nin şu anda Katar ile 15 milyar dolarlık; Çin ile 46 milyar TL’lik swap anlaşması olduğunu kaydeden Atlı, "Merkez Bankası’nın Swap miktarlarını dolar olarak açıklaması ancak kaynaklarındaki TL miktarlarının uymaması kafa karışıklığı yaratmaktadır. Yukarıdaki tabloda görüleceği üzere 2020 TCMB’nin Katar ile yapmış olduğu swap anlaşmasının neticesinde; yurt dışı bankalarıyşa yapılan swap anlaşmaları ile yatırılan mevduat tutarı 125 milyar TL değil, yaklaşık 69 milyar TL. 29 Mayıs itibarıyla swap anlaşmaları ile yatırılan mevduat tutarı ise 111,2 milyar TL değerindedir" ifadelerini kullandı.

"YANLIŞ VE YALNIZLAŞTIRICI" ADIMLAR

Sürekli kamuoyu algısı için işlemler yapılmasını son derece yanlış ve yalnızlaştırıcı bulduğunu vurgulayan Atlı, şu ifadeleri kullandı:

"Halkın tasarruflarının finansal piyasaları etkileyecek kadar etkin olduğunu düşünmüyorum. Şu anda finans piyasalarındaki en önemli sorunun kamu harcamaları ve kamu borçlanma gereksinimi olarak görüyorum. Bu düşüncemi konuştuğum çok değerli ekonomistlerde desteklemekteler. Ayrıca gereksiz swap işlemlerinden para kaybettiğimiz düşüncesini taşıyorum. Çünkü swap yapan ülkeler uluslararası normlara uyuyorlarsa bu anlaşmaların gerçek karşılığını kendi para birimleriyle ayırmak zorundalar. Bu durumda ayrılan rezervlere rezervlere ihtiyaç olmadıkça dokunulmadığı için swap’a ayrılan rezervlerin bir bedeli vardır."

DÖVİZ KURLARI ARTACAK MI?

Atlı, Merkez Bankası’nın yarın 14.00’te açıklayacağı faiz kararına ilişkin olası ihtimalleri şu şekilde sıraladı:

Faiz indirilirse: İndirme beklentisi satın alındığından bir süre sonra azda olsa TL’nin değeri artar.

Faiz artırılırsa: Döviz düşer ama Merkez Bankası ‘U dönüşü’ yapacağı için dövizdeki düşüş de sınırlı olacaktır.

Faiz sabit tutulursa: Mevcut kur faiz düşecek beklentisi ile satın alındığından dövizdeki gerileme sınırlı olacaktır. (CUMHURİYET-BİRGÜN)

Daha yeni Daha eski