AKP iktidarının yarattığı adalet ve hukuk dışı sistem, özellikle son yıllarda giderek artan hak ve hukuk ihlâlleriyle biliniyor. HDP Kocaeli milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu bu ihlâllerin derecesini ve mahiyetini kaleme aldı...
AK Parti-MHP Cumhur İttifakı Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ağır hak ihlâllerine imza atıyor. Yaşam hakkı, ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü başta olmak üzere insan hakları ve özgürlüklerin en ağır şekilde kısıtlandığı bir zamanı yaşıyoruz.
Geçtiğimiz hafta birbirinden farklı 3 grubun ifade özürlüğü, toplantı ve yürüyüş hakları engellendi. Bunlardan Cumartesi Anneleri 35 yıldır çok ağır bir hak ihlâli karşısında adalet arıyor. Yıllardır susan bir devlet anlayışı var. Cumartesi Anneleri geçen hafta 900. Kez eylem yaptılar ve yine darp edildiler.
Yine LGBTI+ bireyler Onur Yürüyüşüyle gösteri ve yürüyüş haklarını kullanmak istediler ve onlara da çok ağır müdahâleler yapılarak 370 gösterici gözaltına alındı, gazeteciler darp edildi, göstericiler taciz edildi ve saatlerce otobüslerde aç susuz bırakılarak haklarından mahrum edilip ağır bir hak ihlâline uğradılar.
Furkan Hareketi gönüllüleri de geçtiğimiz hafta ve daha öncesinde de sadece ve sadece toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak istedikleri için ağır şekilde darp edilerek gözaltına alındılar. Bazıları çıplak aramaya maruz kaldı. Emniyet ve valilik yetkilileri yine önceki vakalardaki gibi yalanlamakla yetindi.
Hakların Demokratik Partisi (HDP)’ne yönelik baskılar ise bitmez, tükenmez hâlde! Partimizin il ve ilçe binalarına yapılan baskınlar, olağanlaşmış durumda. Partiler arası ayrımcılık had safhada ve normalleştirilmeye çalışılıyor! Bu parti kriminalize edilerek devre dışı bırakılmaya çalışılıyor. Milletvekillerine polis ulu orta hakaretler, darplar, işkence ve ölüm tehditleri yağdırabiliyor. Siyasi faaliyet yapma özgürlüklerimiz yoğun şekilde engelleniyor.
Ülkede her kesimden insan düşüncelerini beyan etmekte tedirginlik yaşıyor. İktidar bununla da yetinmiyor! Basın yasası getirerek daha da ağır bir hâl oluşturmaya çalışıyor çünkü iktidarını devam ettirmenin yolunu hak ve özgürlükleri daraltmakta buluyor. Yoğun muhalefet tepkisi karşısında iktidar şimdilik bu yasa teklifini biraz geri çekti ama bu konudaki ısrarcılığını da iyi biliyoruz, maalesef ifade özgürlüğünü engellemek için yapmayacağı şey yok!
Biliyorsunuz daha yeni iktidarın beğenmediği Deutsche Welle ve Amerika’nın Sesi haber kanallarının yayınlarına erişim engeli getirildi. Vakayı tespit etmeye çalışan realiteyi görmeyi ve göstermeye çalışan tüm medya kanallarının akıbeti hep bu oluyor! Muhalif basın, Basın İlan Kurumu tedbirleri ile susturuluyor, mahpusların abone olmasının önüne geçiliyor, reklam verilmiyor. Bu kurumlar çok ağır şartlar altında yayıncılık yapmak zorunda kalıyorlar! Bunun karşısında iktidarı destekleyen medya korunup kollanıyor ve taltif ediliyor.
Ülkede ifade özgürlüğü, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargı alanında son derece olumsuz gelişmeler sürüyor. Adil yargılanma hakkı ihlâl ediliyor. İnsanlar çok uzun yıllar süren yargı mekanizmalarında artık en temel haklarından bile vazgeçmek zorunda kalıyor. Cezaevlerinde uzun süre kalan insanlar Yargıtay’ın ceza hakkında bir işlem yapmamasından dolayı “Yeter ki cezam hakkında bir işlem yapılsın. İster onansın vakti geldiği hâlde çıkamadığım bu cezaevinden çıkayım.” deyip temyiz hakkından vazgeçebiliyor!
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki dosyalar ile ilgili en üst sıralara tırmanmamızı doğuruyor! Dünyanın bir numaralı sabıkalı ülkelerinden birisi olduğumuzu görüyoruz!
KHK ile ihraç edilen yüz binlerce kişi haklarında adil bir yargılama yapılmadan “önce at sonra yargıla” ve “önce as sonra yargıla” taktiği ile ihraç edildiler ve bu süreci meşrulaştırmak için kurulan OHÂL güya sözde adalet dağıttığını sanıyor!
Avrupa Konseyi’nin ve AİHM’in uygun bulması ile başlayan OHÂL Komisyonu; kendisini mahkeme yerine koyup inanılmaz adaletsizliklere imza atan yüz binlerce kişiye hayatı cehennem eden bir iktidar kurumu oldu! OHÂL Komisyonu yargı kurumu olmamasına rağmen takipsizlik ve beraat alan insanlar hakkında cezalandırmanın devamını sağlayan mahkemeler üstü bir kuruluş oldu. Cezaevinden çıksa bile hekimlik yapamayan doktorlar ve diğer meslek mensupları cezaların adeta kalıcı olduğunu ve hayattan kovulmak anlamına geldiğini anlıyorlar!
Adil yargılanma alanındaki en büyük sorun hakimlerin coğrafi güvenceye sahip olmaması. İktidar coğrafi güvenceyi yıllardır vereceğini beyan eden ama vermek istemeyen, hakimleri, savcıları elinde tutan bir anlayış içindedir! Yargılanan milyonlarca kişi, cezaevlerini dolduran yüz binlerce kişi haksız hukuksuz işlerinden atılan yüz binlerce kişi ve özgürlükleri kısıtlandıktan sonra bir de cezaevinde ağır hak ihlâllerine uğrayan yüz binlerce kişi var.
Hâlen 383 cezaevi var, 37 cezaevi yapılmakta, 2024 yılı hedefi 500 cezaevi! AK Parti iktidarının en çok yaptığı kamu binası cezaevleri. Cezaevleri ihlâlleri her geçen artıyor. İnsani olmayan şekilde kalabalıklaşan cezaevlerinde ister istemez ağır ihlâller ön plana çıkıyor!
Son yıllarda artan cezaevi sayısı, artan anti-demokratik yönetim anlayışı sonucu Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yoğun hak ihlâlleri yaşanmaktadır. İtiraz eden mahpuslara disiplin cezaları verilmekte, disiplin cezaları nedeniyle denetimli serbestlikler yakılmakta ve mahpuslar heyecanla bekledikleri tahliye günü sonrasında daha aylarca cezaevinde kalabilmektedir.
Cezaevlerinde ayrımcılık da vardır. Adli mahpus ve siyasi mahpus ayrımları yapılmakta, adli mahpusa görüntülü görüşme hakkı yarım saat tanınırken siyasi mahpusa bu hak tanınmamakta ve yönetmelikte duruma göre siyasi mahpusa da tanınabilir ibaresi olmasına rağmen bu hak hiçbir yerde siyasi mahpusa tanınmamaktadır.
Cezaevlerindeki kalabalık ve ihlâller arasında ister istemez koğuşların kalabalıklığı ve insani durum açısından en önemli ihlâl sağlık hakkı ihlâli olarak dikkat çekmekte. Hastaneye başvurularda gecikme, revir başvurusunda gecikme, mahpusun başvurusunda gecikmiş tanılar, tedaviler, infaz erteleme başvuruları defalarca başvurmaya rağmen ağır hastaya infaz erteleme verilmemesi gibi hususlarla maalesef ki vicdanları sızlatan çok ağır ihlâller vuku bulmaktadır! Adli Tıp Kurumu yerine tüm eğitim araştırma hastanelerinde verilen raporların geçerli olmasına dair yasa teklifimiz kabul görmemiştir. Bu da çok ağır hak ihlâllerine neden olmakta ve acımasız uygulamalar vicdanları sızlatmaktadır!
Ayrıca gecikmiş de olsa sağlık hakkına sahip olan mahpuslar bir büyük engelle daha karşılaşmakta, çıplak arama yapılarak ve kelepçe takılarak cezaevine götürülmekte, çıplak arama yapılmasına karşı çıktığı için aylarca belki yılı aşan oranda hastaneye gidemeyen mahpusların olduğu bir ülkedir Türkiye. Çıplak arama Türkiye cezaevlerinde bir boyun eğdirme ve intikam alma şeklinde uygulanmakta. Mahpuslara bu uygulama cezaevine girişte ve cezaevi arasında nakillerde hastaneye gidiş gelişte uygulanmakta, mahpus yakınlarını ise çok çirkin uygulamalarla yapılmakta. Mahpusların pedleri çıkartılıp tüm mahremiyet duyguları ayaklar altına alınıp bunun üstünde tepinilmektedir!
Cezaevlerindeki hak ihlâlleri saymakla bitmez. Sağlık hakkı ihlâlleri büyük can kayıplarına yol açmakta ve anlatmakla bitmez. Bu ihlâlin yanı sıra hak talep etme imkanının kısıtlanması, dilekçelerin karşılık görmemesi, buharlaştırılması, savcı ve hakimlerin iktidar yanlı kararlar alması bariz bir şekilde gözlem kurullarının siyasi kararlar alarak cezaevlerindeki insanların yaşadığı ihlâllerinin artmasına neden olmaları, iletişim hakkının engellenmesi, elektrik faturalarının fabrika statüsünden alınması, yemeklerin kimi cezaevlerinde kötü ve yetersiz olması, spor hakkının kısıtlanmış olması, sohbet hakkının kısıtlanmış olması, mahpusların tutukluyken ağırlaştırılmış müebbet hükümlerine tâbi olmaları tüm bu ihlâller karşısında bazen mahpuslar açlık grevine girmekte ve haklarını talep etmektedir.
Şu an devam eden açlık grevleri konusunda yaptığımız uyarılar ise iktidar nezdinde bir karşılık görememekte fakat bu karşılık görmeme hâlinin ilerleyen günlerde bu mahpusların ölümü ile neticeleneceği gerçeği ile kimse yüzleşmemektedir. Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım şu anda ciddi bir açlık grevinde olan ve eğer ki adım atılmazsa ölüme doğru giden mahpuslardır.
Cezaevlerinde ayrıca hamile ve bebekli mahpusların çileleri son 6 yıl boyunca OHÂL Döneminde yoğun bir şekilde artmış. Cezaevinde hayatını kaybeden en az 4 bebek olduğunu tespit ettik ve bizim tespitimiz dışında da onlarca bebeğin hayatını kaybettiğini tahmin etmekteyiz.
Bunlar AK Parti iktidarının eline bebek kanı bulaştığına dair çok önemli çarpıcı hadiselerdir. Çocuklar 6 yaşına kadar annelerinin yanında durabilmekte, 6 yaşından sonra durma şansları da kalmadıkları için anneler ne yapacaklarını şaşırmaktalar. Çocukların çilesi burada da kalmamakta, cezaevi dışında kalsalar bile anne baba dede nine yanında kalarak büyük sıkıntılar çekmektedirler, anne baba tutukluluklar birlikte olduğu zaman çocuklar dışarıda farklı yakınlarının yanında kalmaktalar ve çok büyük sıkıntılar çekmektedirler.
Hukukun üstünde siyasi, kin, nefret duygularının egemen olduğu bir Türkiye’de arada kalıp ezilenler bebekler ve çocuklar olmaktadır. Anne baba mahpusluklarla ilgili yasal gelişmelerle ilgili yasa teklifleri önergeler vermemize rağmen herhangi bir gelişme olmaması çok büyük bir talihsizliktir. (ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU - HDP KOCAELİ MİLLETVEKİLİ)