Talancıların durumu, sansür yasası geçtikten sonra meclis genel kurulunda hatıra fotoğrafı çektiren Akp'li ve Mhp'li vekillerin durumuna ne kadar benziyor. Aynı arsızlık, aynı yüzsüzlük, aynı utanmazlık... Ve tabii bir de aynı gözü doymazlık. Bildiğimiz kesin bir şey var: Bu güne kadar asla utanmadılar, bundan sonra da utanmayacaklar
"İktidar tarafından ‘Dezenformasyonla Mücadele Yasası’ olarak sunulan ancak gazetecilik faaliyetleri, internet medyası ve sosyal medya ile ilgili yeni yaptırımlar öngören 'Sansür Yasası', AKP ve MHP'li milletvekillerinin oylarıyla TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi." diyor gazete haberi. Yasa meclisten geçtikten sonra genel kurul salonunda olanlar tam ibretlik. Haberin başlığına baktığımızda ne ile karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. "Tarih bunu da yazdı... Sansür Yasası'nı Meclis'ten geçirip 'hatıra fotoğrafı' çektirdiler" diyor başlık. Faşizmin ve gericiliğin fotoğrafıdır aslında çektirilen o hatıra fotoğrafı. O fotoğraf karesine girenlerin yüzünde en ufak bir utanma, en ufak bir sıkılma, en ufak bir arlanma belirtisi yok. Nasıl olsun ki. Peki ne var? Arsızlık ve yüzsüzlük var. O gülüşleri arsızların ve yüzsüzlerin gülüşüdür sadece, bu hemen görülüyor.
Mehmet Ali Çelebi'nin Akp'ye katılmasıyla ilgili; "Mehmet Ali Bey kendisi de açıklama yaptı. İnşallah Çarşamba günü grup toplantısında da rozetini bizzat takacağım. Ve böylece şu anda resmen AK Parti'ye girmiş olsa da o gün grup toplantısında herkesin huzurunda rozetini takarak çok daha farklı bir anlamda o ruhu istiyorum ki grubumuz da yaşasın" şeklinde dili kullanma açısından kurgusu bir hayli kötü cümleler kuran Erdoğan'ın söylediklerini okuyunca insanın aklına ister istemez Çelebi'nin yakın geçmişte Akp'ye ve onun genel başkanına ettiği hakaretler ve en çok da; "Akp miadını doldurdu" açıklaması geliyor. Çelebi'nin Akp'ye "girme"si hala yazılıyor, çiziliyor ve konuşuluyor. Önümüzdeki süreç ve ülke tarihi, "Çelebi mi Akp'ye "girdi" yoksa Akp mi Çelebi'ye" sorusuna mutlaka bir cevap bulacaktır, bundan hiç kuşkunuz olmasın.
İktidar ve Akp kaynaklı o kadar çok saçmalık ve tuhaflık var ki, doğal olarak gazete haberleri de bitmiyor. Şöyle diyor bir haber; "Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK) Genel Müdürü Hüseyin Aydın, her evin aslında bir şeker ve yağ deposu olduğunu savundu. Aydın yurttaşların evlerinde iki yıllık şeker ve yağ olduğunu belirtti. Basit bir hesapla dört kişilik bir ailenin iki yıllık yağ masrafı 16 bin 380 lira görünüyor" Haberin devamındaysa önemli bir hatırlatma var; "Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) verilerine göre Türkiye'de ücretli çalışanların yüzde 60'ından fazlası asgari ücretli"... 3 ayrı yerden toplamda 136 bin lira maaş alan TKK Genel Müdürü'nün söylediklerini aklınızın bir köşesinde tutun. Günü geldiğinde lazım olacaktır.
Bir "Talan" haberi okuyoruz; "Mehmet Cengiz’e ait Cengiz İnşaat Sanayi ve Ticaret AŞ, Bodrum’a bağlı Gölköy Mahallesi'ndeki Cennet Koyu'nda, Hazine’ye ait 678 bin metrekarelik alana turistik tesis ve rezidans yapmayı planladığı projesine ilişkin, Muğla Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne tanıtım dosyasını sunarak ÇED başvurusunda..." bulunmuş. Haberin devamında şu cümleler var; "Projeye tepki gösteren bölge halkı, geçen temmuz ayında, Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Bodrum Meclisi öncülüğünde Cennet Koyu’nda toplanarak “Cennet Koyu’muzda yağmacı istemiyoruz”, “Muğla cennet kalsın” pankartları açmış ve basın açıklaması yapmıştı." Talancıların durumu, sansür yasası geçtikten sonra meclis genel kurulunda hatıra fotoğrafı çektiren Akp'li ve Mhp'li vekillerin durumuna ne kadar benziyor. Aynı arsızlık, aynı yüzsüzlük, aynı utanmazlık... Ve tabii bir de aynı gözü doymazlık. Bildiğimiz kesin bir şey var: Bu güne kadar asla utanmadılar, bundan sonra da utanmayacaklar.
Konunun detaylarına girmeyeceğiz. Adana'da yaşayan ve eşiyle 2,5 yıldır boşanamayan(?!) bir hemşire, hemşireyi defalarca bıçaklayan bir adam, adamın pek fazla uzun olmayan cezaevi süreci ve işte kadının söyledikleri: "Bu kişiler halen bizleri eşleri olarak görüyor ve üstümüzde hakları olduğunu düşünüyorlar (...) Bu normal bir boşanma davası değil. Öldürmeye teşebbüs olayı var. Direkt boşanmanın olması gerekiyor. Ancak sebep nedir bilemiyorum. Benim gibi ölümün eşiğine gelmiş birçok kadının boşanma davası bitmemiş. Bunlar sadece bizim travmalarımızın üzerine eklemeler yapıyor" İstanbul Sözleşmesi'ni yerle yeksan etmek için ellerinden geleni ardına koymayan bütün gericiler, yobazlar ve her zaman bu iğrenç kalabalığın desteğine muhtaç olan iktidar sahiplerini düşünmeden edemiyor insan... Kadının haberin sonundaki cümlelerini okuyalım: "Ben böyle bir adamın halen soyadını taşıyorum, bu bana daha çok ağır geliyor. Onurlu ve şerefli bir kadınım. Hastane çıkışında kanlı kıyafetlerim de teslim edildi"...
Barış Pehlivan bugünkü köşe yazısında (14.10.2022) bir yargı mensubunun kendisine; "Alpay Özalan, Twitter’dan Facebook’a tüm sosyal medya mecralarında kendisine kötü söz söyleyen herkes hakkında suç duyurusunda bulunuyor. İzmir’deki bir adliyede 3 binden fazla şikâyet dosyasının biriktiğini iyi biliyorum" dediğini belirtiyor ve ardından ekliyor: "Tahmin ettiğim gibiymiş: Ceza almaktan korkanlar, Özalan’ın avukatlarıyla uzlaşma yoluna gitmeyi tercih ediyor. Yani insanlar AKP milletvekiline para vererek sanık olmaktan kurtuluyor." En sonunda da şu cümlelerini okuyoruz Pehlivan'ın: "Özalan AKP’den milletvekili adayı gösterildiğinde “Biz, bu davanın adamıyız. Bu davaya hizmet etmek için her türlü hazırım” demişti. Gerçekten de “dava” adamıymış!"... Bu cümlelere herhangi bir yorum gerektiğini düşünmüyoruz. Çünkü her şey o kadar açık ki.
Hemen alttaki fotoğrafı yazımıza koymamızın bir nedeni var elbette. Kendisi biliyorsunuz bir Akp milletvekili. Adının karıştığı "rüşvet" ve borsa süreciyle ve eşinin çektiği gizli video kaydıyla ilgili olarak -yayın yasaklarına rağmen- hala gündemde. O kayıtta; "Siz para kazanacaksınız diye beni yakıyorsunuz" diyordu eşine ve elinde de kocaman bir bıçak vardı. Fotoğrafı hafızalarınızı tazelemek amacıyla yazımıza aldık. Başkaca bir niyetimiz yoktur. "Sahi ne oldu o mesele" diye sormuyoruz bile. Ne olduğu hepimizin malumu değil mi? Onlar unuttu ama siz sakın unutmayın olur mu...
Bu yazının son cümlelerini Meriç Demir Kahraman'nın bugün tarihli (14.10.2022) bir sosyal medya mesajına ayırıyoruz: "14 Ekim, Silivri'de 18.kapalı görüşten notlar: Tayfun_Kahraman, CanAtalay, Hakan Altinay‘dan herkese çok selam var; başları dik, moralleri yerinde,yazarak ve üreterek direnişe devam ediyorlar. Silivri’nin soğuğu bize işlemiyor; çoluk çocuk hepimiz, her yerde ADALET NÖBETİNDEYİZ!"... Yazının spot fotosu Gezi Davası'ndan Silivri Cezaevi'ndeki tutsak babasını ziyarete giden minik kıza ait. İçinde yaşadığımız şu "Yobazlı Bataklık"taki ender ışıltılardan biri olsun. Direnişin ve umudun tarifi olsun...