Kimin aklına gelirdi? Coen Kardeşler’in “The Dude” Lebowski’si anti-endüstriyel futbolun simgelerinden biri oldu. Endüstriyel futboldan sıtkı sıyrılan bir grup Fiorentina taraftarı, güzel oyunun aslına rücu etmesi için, “taraftarlar tarafından, taraftarlar için” şiarıyla C.S. Lebowski’yi kurdu, siyah-gri renkli kulübü “futbolda özyönetim” modeli haline getirdi. İtalya 6. Ligi’nde mücadele eden C.S. Lebowski’nin basın sorumlusu Matthias Moretti’ye Beatles’ın “Hey Jude”u eşliğinde bağlanıyoruz...
C.S. Lebowski “taraftarlar tarafından, taraftarlar için” sloganını benimsiyor. Bu söz sizin için ne ifade ediyor?
Matthias Moretti: Bu sloganı iki yıl önceki finansman kampanyamız için benimsedik. Ancak bununla sınırlı değil, her zaman düşündüğümüz şeyi temsil ediyor: Futbol taraftarların tatmininden ibaret olmalıdır. Ama görüyoruz ki, büyük resimde durum böyle değil. Çıkarlar söz konusu olduğunda, siyasi-ekonomik güç ilişkileri her şeyin üzerinde oluyor. Taraftarlarsa hiçbir konuda söz hakkı olmayan pasif seyircilere dönüşüyor. Biz bunun tam tersini yapmak istiyoruz: Her şey taraftarlarla başlar ve her şey onların mutluluğunu hedeflemelidir.
Taraftarların bir kulübe sahip oluşu pratikte nasıl işliyor?
Kulübümüzün sahibi yok. Her üyenin küçük bir hissesi var. 20 euro olan aidat bedelini ödeyen herkes üye olabiliyor. Özetle, C.S. Lebowski kolektif bir mülkiyet. Dolayısıyla, kararlar da kolektif alınıyor. Kulüp yaşamının her yönü özyönetim anlayışıyla yürütülüyor. Yorgunluk da, tatmin de tamamıyla taraftarların, yani üyelerin sorumluluğunda.
Bu özyönetim modeli nasıl işliyor?
Öncelikle her ay, bütün üyelerin katılma hakkına sahip olduğu bir Üyeler Meclisi düzenleniyor. Üyeler tarafından seçilen ve genel yönergeleri izleyerek kulübü günlük olarak yöneten yedi kişilik bir yönetim kurulu var. Ayrıca, her üyenin kendi ilgi alanına, tecrübesine göre katılabileceği çok sayıda atölye –etkinlikler, iletişim, takım yönetimi, futbol akademisi vs– faaliyeti yürütülüyor. Onlarca insan her gün Lebowksi için tek kuruş almadan zaman harcıyor. Bu yıl itibarıyla, ilk kez iki işçi istihdam ettik, çünkü bazı görevler gönüllüler için çok fazla efor gerektiriyordu.
Lebowski’nin kaç üyesi var?
Şu anda 1600’den fazla, bir kısmı da İtalya dışından. Karar alma süreçleri online yürütüldüğü için onlar da katılabiliyor.
Kuruluş hikâyeniz nasıl? Takımın ismi neden Lebowski ve renkleri niye siyah-gri?
Aslına bakarsanız, tam anlamıyla bizi temsil etmelerine rağmen ne ismi ne de renkleri biz seçtik. Hikâye 2004’te, bir grup gencin –kurucularımız!– İtalyan futbolunun en alt liginde ve o ligin de en son sırasında yer alan A.C. Lebowski’yi takip etmeye ve Ultras Lebowski adını alarak onları desteklemeye karar vermesiyle başlıyor. 2010’da, takımın bazı oyuncularıyla Ultras Lebowski grubu bir araya gelerek C.S Lebowski’yi kuruyor. Coen Kardeşler’in Big Lebowski filminden ve onun kahramanından ilham alan bu isim kulübün yeni yapısına da ilham verdi. O ruhla yola koyulduk. Siyah-gri tercihi bunların piyasadaki en ucuz formalar olmasından kaynaklanıyordu. 2010’da kulübü yeniden yapılandırdığımızda renkleri değiştirme ihtiyacı duymadık.
Günümüzün endüstriyel futboluna bakışınız nasıl? C.S. Lebowski’nin başka kulüplere örnek olabileceğini düşünüyor musunuz? “Taraftarlar için ve taraftarlar tarafından” yönetilen bir kulübün endüstriyel futbol ortamında ayakta kalabilmesi mümkün mü?
Yüksek seviye futbol –her ne kadar çoğumuzun hâlâ takip ettiği güzel bir oyun olsa da– uzun zamandır asli ruhunu kaybetti: Taraftarlarla, şehirlerin veya bölgelerin nüfusuyla kurulan derin bağ artık yok. Tabii her zaman durum böyle değil, o derin bağın söz konusu olduğu büyük şehirler de var, ancak bunlar nadir görülen durumlar. Televizyonun gücü, futbolun kaftanını gittikçe daha çok televizyon izleyicisine göre biçmek istiyor: Stadyumlarda bilet fiyatları yükseliyor ve binlerce yeni kural tutkulu, popüler tezahüratların önüne taş koyuyor. Ayrıca, kulüplerde son sözü, kulübü finanse etmek için en güçlü mali kaynağa sahip olan kişiler veya şirketler söylüyor… Neyse ki, Avrupa’da Lebowski’ye benzer şekilde organize olan başka kulüpler de var, ama şimdilik neredeyse her zaman bizim gibi amatör kümeye düşüyorlar. Bizim gibi örgütlenmelerin büyük kulüplerle eşit şartlarda rekabet etmesinin önünde uzun ve zorlu bir yol var. Ama kim bilir, belki bir gün gerçekleşir. Şimdilik amatör liglerde Serie A kulüplerinin organizasyon modellerini daha küçük ölçekte sürdüren takımlara karşı rekabet edip kazanabiliyoruz.
Lebowski’nin büyük transferi Borja Valero
Sizinle benzer düşünen, “kardeş takım” olarak gördüğünüz kulüpler var mı?
Taraftar düzeyinde bazı kardeşlik ilişkilerimiz var. İtalya’da bu kardeşlik ilişkilerine gemellaggio diyoruz. Bunların en önemlilerinden biri Coloniacs, FC Köln’ün taraftar gruplarından –bir Bundesliga takımının taraftarları yani! Derin ilişkilerimiz on yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Napoli bölgesinde üçüncü ligde oynayan Juve Stabia takımının taraftarlarıyla çok önemli bağlarımız var, Serie C’den Calcio Foggia 1920 takımını destekleyen diğerleriyle de öyle. Bir başka gemellaggio, Milano’nun kuzeyindeki Villaggio Del Sole‘de maçlarını oynayan ve ligin en alt kümesinde olan Frazione Calcistica Dal Pozzo. Onlar da Lebowski gibi organize olan bir kulüp. İtalya ve Avrupa’da bize benzer şekilde yapılanan ve futbol dünyasındaki egemen kalıpları kırmak isteyen birçok kulüple dostluklarımız ve görüş alışverişimiz var.
Geçtiğimiz sezon ünlü İspanyol oyuncu Borja Valero’nun[1] Lebowski’ye transferi çok ses getirdi. Valero’nun gelişi kulübü nasıl etkiledi?
Valero’nun gelişi üye sayımızı ciddi bir şekilde artırdı, yüzlerce kişi Lebowski’ye katıldı. Borja, tıpkı diğer tüm oyuncularımız gibi, futbol anlayışımızı ve projemizi benimsedi.
Oyuncularınız C.S. Lebowski’de forma giymeyi niçin tercih ediyor?
Lebowski’ye para için gelinmez, yeni bir futbol fikrine katkıda bulunma kararı verilince gelinir. Oyuncularımızın çoğu küçük bir aylık ödeme alıyor –tabii ki Borja bordroya dahil değil, onun bu ödemeye ihtiyacı yok! Ancak bu meblağlar, bizim kategorimizdeki kulüplere kıyasla çok düşük. Ama biz duyguları deneyimlemek, dolu bir tribünde tezahürat yapmak, meşalelerimizi yakmak, bayraklarımızı sallamak için oynuyoruz. Oynadığımız Altıncı Lig’de kimse bunlara sahip değil.
Saha dışında oyuncu-taraftar ilişkisi nasıl? Sosyal hayatı da paylaşıyor musunuz?
Oyuncularla ilişki, profesyonel futbola göre kesinlikle daha insani ve doğrudan. Oyuncularımız aynı zamanda kulübümüze üye ve çoğu düzenlediğimiz etkinliklere katılıyor. Onları kendini finanse eden akşam yemeklerimizde garson olarak görebilirsiniz. Taraftarlar oyuncularımızla maçlardan, antrenmanlardan önce ve sonra muhabbet ediyor, şakalaşıyor. Büyük takımlarda oyuncularla taraftar arasında devasa bir mesafe var, Lebowski’de bu söz konusu değil. Bunun bir nedeni de neredeyse hiçbir oyuncunun Lebowski’den ayrılmak istememesi ve hatta kariyerlerini sonlandırdıktan sonra kulüpte kalıp katkıda bulunmaya devam etmek istemesi.
Bir kulübün kültürü, o takımı diğerlerinden ayıran en önemli unsurlarından biri. Bunun en somut yansıması tezahüratlar, söylenen şarkılar, marşlar. Lebowski tribünlerindeki tezahüratların, marşların özellikleri neler?
Marşlarımız genellikle bir şaka olarak doğuyor. Hayal gücümüzün çılgınca hareket etmesine izin veriyoruz ve sadece doğaçlama yapmaya çalışıyoruz. Herkes gibi, biz de diğer taraftar gruplarının kullandığı ve hoşumuza giden ritmleri kullanıyoruz. Bazen de başkaları bizi taklit ediyor. Bu tabii bizim gibi küçük bir kulüp için mutluluk verici.
Taraftar gruplarının büyük çoğunluğunda milliyetçiliğin, cinsiyetçiliğin öne çıktığı, hatta belirleyici olduğu görülüyor. Lebowski kulübü kimlik meselelerine nasıl bakıyor?
Futbolda kimlik kavramının temel olduğunu düşünüyoruz ve her takımın taraftarına saygı duyuyoruz, çünkü tezahürat kavramını kutsal addediyoruz. Genellikle kimlik kulübün ait olduğu şehrin kimliğidir. Biz Lebowski olarak Floransa’ya çok bağlıyız. “Şehrin takımı” çoğumuzun taraftarı olduğu Fiorentina’dır. Ama Lebowski kimliğimizde, bölgesel-kentsel aidiyetle birlikte, futbolu çirkinleştiren işleyişleri değiştirmek, gücün ve kâr güdüsünün egemenliğine son vermek ve taraftarları tekrar merkeze koyma arzusu var. Milliyetçilik kavramına şüpheyle yaklaşıyoruz. Futbolda, özellikle çeşitli şehirler arasında çok güçlü rekabetlerin yaşandığı İtalya’da, insanların “ulus”tan ziyade yaşadıkları şehirle özdeşleşmelerinin daha önemli olduğunu düşünüyoruz. Cinsiyetçiliğe gelince, o zihniyetin futbol tutkusuyla hiçbir ilgisi yok. Irkçılığın yanısıra cinsiyetçiliği de etkisizleştirmek için çalışıyoruz. (KAVEL ALPASLAN - birartıbir.org)
[1] Real Madrid altyapısından yetişen İspanyol eski milli futbolcu; Villareal, Mallorca, Inter ve Fiorentina gibi takımların formasını giydi. Borja Valero 2021’de Lebowski’ye bedelsiz transfer oldu.