Bu tehlikeler bağlamında, Cumhuriyetçiler ile Sosyalistlerin hem Cumhuriyet değerleri hem de emekçi sınıfların hakları ve özgürlükleri konularında ittifak etmeleri gerekli görünmektedir.
Cumhuriyet, monarşiye karşı halk yönetimidir.
Monarşi, gücünü dinden ve toprak ağalarından (asillerden) aldığı için Cumhuriyet, doğrudan din adamlarının ve toprak ağalarının egemenliğine karşıdır.
Eski Yunan’da kentlerde ve eski Roma’da İmparatorluk öncesinde bu adla görülen yönetimler varsa da bunlar kölecidirler.
Cumhuriyet, 1789 Fransız Devrimi ile çağdaş dünyayı etkilemeye başlamıştır.
İhtilal sonrası, 1792-1795 döneminde Fransa’da da uygulanmaya çalışılmış ve çeşitli dalgalanmalardan sonra Napolyon İmparatorluğu’na dönüşmüştür.
Napolyon’un yenilgisinden sonra Fransa’da, yeniden iktidarı ele geçirmiş gibi görünen monarşik yapı, yani krallık, artık tarih sahnesinden silinmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin 1776 yılında bağımsız devlet olarak kuruluşu ile su yüzüne çıkan bu Cumhuriyetçi süreç, Birinci Dünya Savaşı’na kadar devam edecek ve Cumhuriyetçilik, Birinci Dünya Savaşı sonrasında, farklı görünümlerde, bütün dünyada egemen yönetim biçimi olarak kabul görecektir.
Bu süreç içinde, Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı İmparatorluğu yerine, Emperyalizme karşı verilen kanlı bir İstiklal Savaşı sonrasında kurulmuştur.
***
Fransız Devrimi, (özellikle Türkiye’de) yeni güç kazanan sermaye sınıfının, o sıralarda “halk” olarak nitelenen esnaf ve tüccarın devrimi olarak görüldüğü ve böyle yorumlandığı için, Cumhuriyet Rejimi’nin arkasındaki esas güçlerden biri olan emekçilerin, yani işçi sınıfının ve onlara destek veren aydınların bu siyasal ve toplumsal ihtilaldeki rolü ve liderliği ihmal edilmiştir.
Oysa, Napolyon’un yenilgisinden sonra Fransa’da yeniden iktidar olan krallık döneminde 1830 ve 1848 ayaklanmaları ve 1871 Paris Komünü denemesi doğrudan işçi sınıfı hareketleridir.
Unutmayalım ki Komünist Manifesto da 1848 yılında yayımlanmıştır.
Özetle, dünya tarihinde monarşiye karşı olan Cumhuriyet ile İşçi sınıfının liderliğine dayalı olan Sosyalizm, Fransız Devrimi’nde birlikte gelişen iki siyasal akım olarak ele alınmalıdır.
***
Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün içinde bulunduğu bunalım açısından, hem Cumhuriyet değerleri, yani Atatürk Reformları hem de işçi sınıfının, sadece kazanımları değil varlığı bile tehdit altındadır.
Başta laiklik ve ifade özgürlüğü olmak kaydıyla, Temel Hak ve Özgürlükler, Anayasal güvencelere rağmen teker teker, pervasızca ihlal edilmekte...
Emekçi sınıfların milli gelirden aldıkları pay gittikçe azalmakta...
Ve yine emekçi sınıfların, özellikle işçi sendikalarının ve meslek odalarının, örgütlenme ve ifade hakları, sınırlanmakta ve kısıtlanmaktadır.
Bu tehlikeler bağlamında, Cumhuriyetçiler ile Sosyalistlerin hem Cumhuriyet değerleri hem de emekçi sınıfların hakları ve özgürlükleri konularında ittifak etmeleri gerekli görünmektedir.
Bu bağlamda Sosyalist/Komünist partiler tarafından yapılan değerlendirmelerin ve atılan adımların çok olumlu olduğunu düşünüyorum. (EMRE KONGAR - CUMHURİYET)