Çok kültürlü, çok dilli kadim medeniyetin hüküm sürdüğü Mardin’in kısa bir süre keyfini çıkarıp İstanbul’a dönmüştüm ki, ajans haberlerinde tefhim edilen hükümle sarsıldım. Mardin’e üçüncü kez belediye başkanı olarak seçilen Ahmet Türk, ‘silahlı terör örgütü üyesi’ olduğu gerekçesiyle 10 yıla mahkum edilmişti.
Yazmayacaktım ama kendimi tutamıyorum. Mamak’taki askeri mahkemelerin 1980’lerdeki kararları da böyle iz bırakmıştı zihnimde. Küçüktüm, gazeteciydim, elimde kağıt kalem not alıyordum, hayallerim büyüktü; Türkiye buradan yeni bir başlangıç yapacaktı…
Olmadı, başa sardık. Barış, normalleşme, açılım, yüzleşme dendi; çözemedik, çözdürmediler…
Ahmet Türk 82 yaşında, olup biteni en derinden biliyor. 10 ayrı siyasi partide demokratik siyaseti egemen kılmak için mücadele etmiş Derikli bir politikacı. TBMM’ye ilk kez 51 yıl önce girmiş, hep ‘düz ovada’ siyaset ısrarını ve inadını sürdürmüş bir kişilik. 2014 ve 2019’daki yerel seçimlerde seçilmiş ama halkın iradesi hiçe sayılıp koltuğu kayyıma verilmiş. Şimdi bu kez ne olacağı merak ediliyordu, ceza Sincan’dan geldi.
Seçildiğinde Mardinli Arap ve Süryaniler, Ahmet Türk’ü tebrik kuyruğuna girmiş ve "Bu kez koltuk senindir, hakkını veresin…" temennisi ile cesaretlendirmişlerdi. kayyım olmayacaktı, engel çıkmayacaktı; öyle hissediyorlardı. Olmadı. Şimdi, hukuki olmaktan uzak, siyasi ve uzun erimli kararı duyanlar, tepkilerini gizlemiyor:
“Ape Ahmet’e ayıp ediliyor. Bırakın işini yapsın…”
Oysa umutlar yeşermiş sanıyordu herkes… Aziz Sancar’ın adının değer kattığı havaalanına indiğinizde siz de "Burada hukuk, demokrasi, çok seslilik hüküm sürer" kanaatine kapılabilirsiniz. Hayal kurmak mahkeme kararlarıyla sınırlanacak bir şey değil…
Ama şehre girerken sol yanınızda kilometrelerce uzanan askeri birliğe ait araziyi görünce, denklemin, algoritmanın ne olduğunu anlayabilirsiniz. Güvensizlik ve tedbir; birbirini besleyen ikili… Nizamiye önlerindeki dev beton kalıplar, güvenlik kalkanı olarak sırayla istiflenmiş. Ne zaman kalkacak bilinmez.
Eski Mardin’e girdiniz. Birinci Cadde'de tespih taneleri gibi sıralı dükkanları görünce şaşırabilirsiniz:
"Ne kadar düzenli bir çarşı bu, tabelaların oluşturduğu görüntü kirliliğinden eser yok."
Her dükkanın kapı üstüne, aynı yazı karakteri ve puntoyla sarı metalik harfler serpiştirilmiş. O harfler esnaf markası oluvermiş . Gabriel kuyumcusu, Merdin sabun vb gibi.
Mardin’in dar yollarının sadeliği çok etkileyici , abartısız. Kademe kademe çıkılır, usulüne göre inilir.
En uygun yerden boy vermiş incir, dut, nar ve zeytin ağaçları yanıbaşınızdadır ve çok masumdur.
Birazdan çöp toplamaya gelen eşekli temizlik işçilerini göreceksiniz. Bazılarının fotoğrafını çekmek isterseniz, "yasak"tır denilecek . Nedenini sorun bakalım, ‘öyledir’ diyecek görevli. Oysa ne eşek bundan rahatsız olur, ne belediye , ne de kurulu düzen. Ama bu yasak ve sınırlama belki de binlerce yıldır özgürlüğe gem vuran zihniyetin iz düşümü olabilir.
Caddeye inin. Adı Birinci Cadde… Demokrasisi olmasa da caddesi birinci... Arapça, Kürtçe ve Süryanice konuşmalar yankılanıyor. Hızlı hızlı, bazı kelimeleri uzata uzata , vurguları kuvvetli bir dilin içinden geçerek bakınırsınız oraya buraya.
Şahmeranlar ve Anka kuşları ile bezeli camaltı işlemeler, Fatima’nın eliyle anlam kazanan bakır tepsiler, Süryani çörekleri, açıkta satılan renkli makarna görünümündeki işlemeli Suriye cipsleri…
Ve tabii ki mor bademler.. Işıldayan irice bilezik ve yüzüklerin salıncakta sallandığı kuyumcu vitrinleri...
Mardin çok kültürlü bir kent. 8-9 bin yıllık bir yerleşim yeri. Mezopotamya’nın kuzey ucunda asılı duran zümrüt bir kolye gibi. Kartal yuvasını andıran tümsekte Arap’ı, Ermeni'si, Kürt'ü, Yahudi'si, Keldani'si , Artuklu'su, Türk'ü, Moğol soyundan gelen İlhanlı'sı burada yaşam sürmüş.
Mardinli bir sanatçının sohbette söylediği gibi, “Altı kez boşaltılıp yedi kez yeni insanla doldurulan bir yer” burası… İslamiyet'i kabul eden Araplar, çeyrek asır sonra daha 640’ta Mardin’i kuşatıp teslim almış. Ardından din adına, yayılma adına Persler, Horasan’dan gelenler, Selçuklu, Artuklu hakimiyet tesisi için demografiğiyle oynamış hep...
Ve az önce sözünü alıntıladığım sanatçının şu dediklerini bir kez daha ekleyelim, bugünü anlayabilmek için:
"Bu doldur boşaltlardan sonra bir arada yaşamayı öğrendik..."
Hükümdarların eliyle şekillenen hükümler, farklılıklarla bir arada yaşamayı makul saymayabilir.
Mücadele bu noktada başlıyor aslında….
Kilise, havra, camilerle bezeli coğrafyada dinamik bir ticaret hakim. İpek Yolu’nun eski sakinlerinin soyundan gelenler işlerini İyi yapıyor. Çok kalenderler. Azıcık bi' şey alırsanız para almak istemiyorlar. Ödeme sırasında "Yeter" deyip son 5-10 TL'yi almıyorlar.
Kalenderler, derviş halleriyle başkalar, iyiler… Bırakın seçtikleri başkan yönetsin Mardin’i… Siz her yeri zapturapt altına almak zorunda mısınız? (ATİLLA GÜNER - T24)