Üzerinden 54 yıl geçmesine rağmen işçi sınıfının büyük direnişi hâlâ hatırlanmaya devam ediyor. 15-16 Haziran, sınıf mücadelesi tarihinin en önemli sayfalarından biri olarak tarihteki yerini aldı.

15-16 Haziran 1970 tarihi, Türkiye'deki sınıf mücadelesi tarihinin en önemli sayfalarından biri olarak tarihte yerini aldı...

Üzerinden 54 yıl geçmesine rağmen işçi sınıfının büyük direnişi hala hatırlanmaya devam ediyor.

O gün işçi sınıfının gücü ve neler yapabileceği patronlar ve patronların Meclisi tarafından tüm çıplaklığıyla görülecekti. 15-16 Haziran, geriye unutulmayacak dersler bıraktı. Büyük kalkışmanın 51. yılında hem o dersleri hem de o mirası hatırlamak çok önemli.


İşçiler neden ayaklandı?

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) örgütlü gücünü giderek büyütmekte, sarı sendika Türk-İş ise kan kaybetmekte, her geçen gün yeni bir işyerinin temsiliyetini DİSK’e kaptırmaktaydı. DİSK, 1967’de gerçekleşen kuruluşunun üzerinden geçen üç sene boyunca örgütlü olduğu işyerlerinde direniş kararı almaktan çekinmiyordu.

Militan bir sınıf sendikasıyla karşı karşıya kalan patronların ve gücünü kaybeden sarı sendikanın girişimleriyle, DİSK’in önünü tıkayan ve Türk-İş’in tekelini garanti altına alan yeni sendika yasası TBMM’ye geldi. Bu doğrultuda, ilk olarak 1969 öncesinde Türk-İş tarafından hazırlanan bir yasa tasarısı meclise sunuldu. Ancak, bu tasarının görüşülmesine 1969-1970 yasama döneminde başlanabildi. Yeni yasa tasarısı, toplu sözleşme yapılabilmesi için işyeri ölçeğinde %51 olan temsil zorunluluğunu, sektör ölçeğinde %51 yaparak, DİSK’i toplu sözleşme yapamaz hale getirmeyi ve yok etmeyi amaçlıyordu.


CHP ve AP uzlaştı

CHP ve Adalet Partisi, farklı birer tasarı sunmuş olmakla birlikte, konuyla ilgili meclis komisyonunda uzlaşmışlardı. TBMM’de gerçekleşen 11 Haziran 1970 tarihli oturumda konuşan CHP Milletvekili Hayrettin Uysal şöyle diyordu: “Bugün sendikalarımız, özellikle sendikaların en yüksek kuruluşu olan Türk-İş’in eylemleri, demokrasimiz için büyük güvence olan bir örgüt niteliği ile faaliyetlerine devam etmektedirler. 274 sayılı kanunda öngörülen değişiklikleri şahsım adına tasvip ediyorum. Bu tasarıya olumlu oy vereceğiz.”

Adalet Partisi grubu adına konuşan Hasan Türkay ise kanun değişikliğini “Bu kanun 7-8 kişinin bir araya gelip gecekondu sendikalar kurmasına set çektiği için önemlidir. Sendika enflasyonuna son verecektir. Türkiye’de işgal, tahrip gibi hareketleri benimseyen sendikacılar vardır. Bunları tasvip etmiyoruz” diyerek savunuyordu.

Alışılmamış bir hızda tamamlanan meclis oturumunda sadece Türkiye İşçi Partililer yasa değişikliğine karşı çıkacak ve tasarının kabulünün ardından, yeni yasayı “Anayasaya aykırılık” gerekçesiyle iptali talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne götürecektir.


DİSK işçi temsilcilerini toplantıya çağırdı

Kemal Türkler, 12 Haziran’da yaptığı basın toplantısında “devrimci sendikaları ve DİSK’i bertaraf etmeyi kanunla sağlamayı düşünmekteler; esas plan budur” diyerek, 14 Haziran’da işçi temsilcilerinin ve sendika yöneticilerinin katılacağı toplantıyı ilk defa duyurdu. 

İstanbul Merter Sitesi’ndeki Lastik-İş Binası’nda gerçekleşen ve direniş kararının alındığı tarihi toplantının öncesinde, DİSK’e bağlı işyerlerinde “Anayasal direniş komitesi” adı altında olası eylemlerin hazırlığından sorumlu komiteler zaten kurulmaktaydı. Tarihi toplantıya devrimci işçilerin kararlılığı yansıdı: Türkiye işçi sınıfı ayağa kalkmaya hazırdı.

İşçiler kent merkezlerine yürüyor

15 Haziran Pazartesi sabahı İstanbul’un ve Kocaeli’nin dört bir yanındaki işyerlerinde direniş başladı. Eyleme fabrikanın içinde başlayan işçiler, daha sonra kent merkezlerine doğru yürüyüşe geçtiler. İstanbul’da yürüyüşün, şehir merkezinde bulunan fabrikalarda yapılan eylemlerin dışında, üç kolu bulunmaktaydı. 

Kadıköy bölgesinde, Ankara yolu üzerindeki fabrikalar ayaklandı ve Kartal’a doğru yürüyüşe başladı. Eyüp bölgesindeki işçiler ise Topkapı güzergahında yürüdüler ve Kağıthane’de polis barikatıyla karşılaştılar. Burada yaşanan gerginlikte iki arkadaşlarının gözaltına alınması üzerine işçiler Eyüp Polis Karakolu’na yürüyüp burada güçlü bir protesto gerçekleştirerek, arkadaşlarının serbest bırakılmasını sağladılar. Bakırköy’deki fabrikalardan çıkan işçiler de Londra asfaltını trafiğe kapayarak yürüyüşe geçtiler.


Devrimci işçilerin gerçekleştirdikleri yürüyüşlerin istikametindeki bir diğer merkez ise Gebze’ydi. Tuzla ve Çayırova civarında bulunan işyerlerinden çıkan işçiler Ankara asfaltı üzerinden buraya yürümüş, bu nedenle trafik uzun bir süre durmuştu.

İzmit bölgesinde de işçiler iki koldan sel olmuş, akmaktaydı. DİSK’e bağlı Pirelli ve Goodyear fabrikalarının önüne gelen ilk yürüyüş kolu, bu fabrikalardaki işçilerin de eyleme katılması için tezahürata başladı. Ancak DİSK’e bağlı olmasına rağmen Lastik-İş’in Kocaeli’ndeki yöneticileri işçilerin yürüyüşe katılmasını engelledi. İkinci yürüyüş kolu, tamamıyla boşalacak olan Türk Kablo fabrikasının önünden geçerek şehrin içine sokulmaktaydı. 

İzmit bölgesindeki fabrika ve atölyelerden çıkan işçiler şehre iki yönden girerek, Çocuk Parkı’nda toplandılar. Yapılan konuşmaların ardından, ertesi gün de burada buluşmak üzere eylemlerine son verdiler.

Bu sırada, Ankara’da, Basın-İş üyesi işçiler Ulusal Basımevi ve Ulus gazetesi binalarını basarak, buralarda iki buçuk saat süren bir işgal eylemi gerçekleştirdiler.


‘Kanunlar geri alınıncaya kadar direneceğiz’

Yürüyüşlerde işçilerin taşıdığı afiş ve pankartlarda “Anayasaya aykırı kanun çıkaranlar işçi düşmanıdır”, “Kanunlar meclisten geri alınıncaya kadar direnceğiz” yazıyordu. Direnişi yönetmekle yükümlü olarak kurulmuş “Anayasal Direniş Komitesi” de Türkiye işçi eylemleriyle sarsıldığı saatlerde, aynı doğrultuda 10 bini aşkın protesto telgrafı çekmişti. Telgrafta şunlar yazıyordu: “27 Mayıs Anayasası’nın temel esprisi olan direnme hakkımızı tasarılar meclislerden alınıncaya kadar kullanmaya kararlıyız. Sizi uyarmayı tarihsel ve ulusal ödev sayarız.”

İstanbul, Gebze ve İzmit’te son derece etkili olan, 70 bin işçinin ve 113 işyerinin katıldığı yürüyüşlerde birkaç küçük olay dışında herhangi bir olumsuzluk yaşanmamıştı. Direnişin ilk gününde gerçekleşen yürüyüşlere bazı Türk-İş’e bağlı işyerlerinin de katıldığı görülmüştü.


Direnişin kanlı günü: 16 Haziran
 

Direnişin ikinci günü, ilkini gölgede bırakacak ölçüde kitleseldi. Sert ve olaylı geçecek 16 Haziran’da gerçekleşen eylemlere 150 bine yakın işçi katıldı.

İstanbul’un çeşitli bölgelerinden işçiler sabah saatlerinde yürüyüşe geçtiler. Topkapı’daki işçiler Şehremini’den Fındıkzade’ye, oradan da kollara ayrılarak Fatih ve Cağaloğlu yönüne ilerlediler. Cağaloğlu’na ulaşan kol, Babıali caddesinde zırhlı birliklerle karşı karşıya geldi. 

İşçiler Babıali’deki barikatı aşarak Vilayet önünden geçerek Eminönü’ne çıktılar. Ancak Eminönü ve Beyoğlu yakalarındaki işçilerin birleşmesini engellemek amacıyla köprüler açılmıştı. İşçilerin bir kısmı, sandal ve motorlarla karşı yakaya çıktı. Büyük bir bölümü ise geri dönerek Saraçhane’den Fatih’e ve oradan Topkapı’ya yürüdü. Fındıkzade’de ayrılan diğer yürüyüş kolu da açılmış Unkapanı köprüsüyle karşı karşıya kalarak diğer kolla birlikte geri dönmek zorunda kaldı.

Kavel kablo fabrikasında gelenek sürüyor

İstinye’deki efsanevi KAVEL Kablo fabrikasının ayağa kalkmasıyla, Levent ve Mecidiyeköy bölgelerinde de direniş başlamış oldu. İstinye’den gelen KAVEL işçileri ile Levent’teki fabrikaların işçileri buluşarak Zincirlikuyu yönüne doğru yürüyüşe geçtiler. TEKFEN fabrikası önünde polis barikatıyla karşılaşan işçiler, polisin ön sıradaki kadın işçilere saldırması üzerine çatışmaya başladılar ve barikatı aşarak yürüyüşe devam ettiler.

Eyüp, Edirnekapı ve Gebze’de de işçiler eylemdeydi. Gebze’deki yürüyüş kollarında 10 binin üzerinde işçi, Türkiye işçi sınıfının gücünü sergiliyordu. İzmit’te, 15 Haziran günü Lastik-İş yöneticilerinin engellemesiyle işyerlerini terk etmeyen Goodyear ve Pirelli fabrikalarının işçileri de saflara katılmıştı. Yol boyunca polis ve asker barikatları, sınıfının onuruyla yürüyen işçiler tarafından aşılıyordu.

Bu sırada İçişleri Bakanı Kocaeli’nde bulunmaktadır ve yürüyüş kolunun şehre girişinin engellenmesini emretmiştir. Ancak işçiler dört barikat aşarak şehre girmiş, yürüyüş boyunca gerçekleştirilen taciz ve provokasyonları boşa düşürmüşlerdir. Sözleştikleri gibi Çocuk Parkı’na ulaşan işçiler, ertesi gün Maden-İş Sendikası’nın önünde buluşmak üzere eylemlerini noktalarlar.


Kadıköy'de direniş sertleşiyor 

Kadıköy civarındaki fabrikalardan yola çıkan iki yürüyüş kolunun ilki Üsküdar yönünde ilerlemekteydi. OTOSAN fabrikası önünden başlayan yürüyüş, Ankara yolu girişine geldiğinde kolluk güçleriyle karşılandı. Polis yürüyüşe devam etmek isteyen işçilere silah çekti, ancak işçilerin barikatı yarmasına engel olamadı. İşçiler Üsküdar’a yürümeye devam ettiler ve buraya geldiklerinde vapurların çalışmadığını öğrenerek Beykoz yönüne ilerlediler.

Kartal’a doğru yürüyen ikinci kol ise çok kalabalıktı. Yol boyunca fabrikalardan çıkan işçiler yürüyüşe katılıyorlardı. Bağdat caddesinden Şaşkınbakkal’a ulaşan işçiler burada kendilerini bekleyen barikatı aşarak yollarına devam ettiler. Kadıköy’deki en sert çatışma ise, bir polisin hayatını kaybettiği Yoğurtçu Parkı’nda oldu. 

İstanbul’un farklı bölgelerinden gelen işçiler öğleden sonra İskele Meydanı’nda buluştular. Burada yaşanan son derece şiddetli çatışmalarda da polis silah kullandı. Kaymakamlık binası ve polis arabaları ateşe verildi ve Adalet Partisi binaları tahrip edildi. Yaşanan çatışmalarda beş kişi öldü, 200’e yakın kişi yaralandı.

Olaylar sırasında hayatlarını kaybedenlerin isimleri şöyleydi: Yaşar YILDIRIM (işçi), Mustafa BAYRAM (işçi), Mehmet GIDAK (işçi), Yusuf KAHRAMAN (Toplum polisi) ve Abdurrahman BOZKURT (esnaf)

Bu sırada, Ankara'da DİSK üyesi işçiler ve öğrenci gençlerden oluşan bir grup Sanayi çarşısında yürüyüş yapmak istemiş ama polis tarafından engellenmişti.

Ve hükümet devreye girer 

Direnişin giderek sertleşmesi sonucunda öğleden sonra İçişleri Bakanı ve DİSK yöneticileri Vilayet Binası’nda içeriği paylaşılmayan bir toplantı gerçekleştirdiler. Toplantının ardından, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, TRT radyosunda işçileri itidale çağıran ve eylemlerinin haklı olduğunu vurgulayan bir konuşma yaptı. 

DİSK’in çağrısıyla gerçekleşen direnişin ikinci gününde, 16 Haziran’da, yaşananların ardından, akşam saaatlerinde Kocaeli ve İstanbul’da sıkıyönetim ilan edildi. DİSK’e bağlı sendikaların Merkez ve şubelerine polis baskını düzenlendi, pek çok işçi ve sendikacı gözaltına alındı. 

Ancak direnişin de etkisiyle Anayasa Mahkemesi TİP’in başvurusunu kabul ederek, yeni sendika yasasını “Anayasaya aykırılık” gerekçesiyle iptal etti.

Sınıf vardır ve güçlüdür 

15-16 Haziran eylemleri, Türkiye işçi sınıfının en görkemli kalkışması olarak tarihe geçti. Sermaye cephesinde yarattığı korku öylesine büyük oldu ki, çok sayıda patron "devrim olacak" endişesiyle Türkiye'yi terk etti.

15-16 Haziran kalkışması bir tartışmayı da sonlandırmış oldu. Sınıf, Türkiye solunda, özellikle o dönem çok popüler olan "Türkiye'de işçi sınıfı var mı?", "Devrim yapabilecek güçte ve olgunlukta mı?" gibi tartışma konularına ve bununla bağlantılı olarak Demokratik Devrim - Sosyalist Devrim tartışmalarına yanıtını, "İşçi sınıfı vardır ve bu düzeni değiştirebilecek güçtedir" diyerek yüzbinlerle sokaklarda vermiş oldu. 

Bugün bu tarihi direnişi hatırlamak her zamankinden daha önemli görünüyor. (SOL.ORG)

Daha yeni Daha eski