Sendikaya üye olduktan sonra işten çıkarılan Polonez gıda fabrikası işçilerinin direnişinde iki ay geride kaldı. Çatalca Kaymakamlığı önünde gece-gündüz nöbetlerine devam eden işçiler, “61 günden beri Polonez’in kapısının önünde hep eylemlerdeyiz. Biz orada direniyoruz ama polis müdahalesi bize çok ağır oluyor. Gaz atıyorlar. Arkadaşlarımın çoğunun kolları hep mosmor” dedi.
İstanbul’un Çatalca ilçesinde bulunan Polonez gıda fabrikasında çalışırken Tek Gıda-İş Sendikası’na üye olduktan sonra işten çıkarılan 146 işçinin direnişi sürüyor. Kod 46 ile işten çıkarılan işçilerin fabrika önünde başlattığı direniş nöbetinde Çatalca Emniyet Müdürü Ali Osman Turhan, “Hakkınızda işlem yaparsam çocuğunuz zeki bile olsa bu yüzden bir yere giremez” demişti. İlerleyen günlerde eylemin devam etmesi üzerine polisler, sert müdahalede bulunarak işçileri sabahın çok erken saatlerinde ters kelepçeyle gözaltına almıştı.
Polonez işçilerinin işten çıkarılmasının üzerinden iki ay geçmesine karşın mağduriyetleri hâlâ aynı. İşçiler, seslerini duyurmak için üç gündür Çatalca Kaymakamlığı önünde gece-gündüz demeden nöbet tutuyor. İşçilerin direnişine siyasi parti temsilcileri katılırken bölgeden geçen yurttaşlar da sözlü olarak desteklerini dile getiriyor. Dün alanda olan işçiler, sendika temsilcisi Yunus Durdu ve CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, sürece ilişkin ANKA Haber Ajansı’na konuştu.
KOLUNDAKİ MORLUĞU GÖSTERDİ
İşçilerden İbrahim Erdoğmuş, polis müdahalesi nedeniyle kolunda oluşan morluğu göstererek “19 senedir Polonez fabrikasında çalışıyorum. Pazartesi günü sabah kapının önünde oturma eylemi yaparken polisin şiddetiyle karşı karşıya kaldık. Görüyorsunuz. Ayaklarım, her tarafım morluk içinde. Tekmelerle, kalkanlarla bize vurdular. Bu ikinci müdahale. Daha önce de cuma günü yaptılar. Onda da aynı. Kaç tane arkadaşımız kaburgası, ayakları kırıldı. Biz hakkımızı istiyoruz” dedi.
“46 KODUYLA HIRSIZLIKTAN BİZİ SOKAĞA ATTI''
Nermin Yılmaz isimli işçi de “Sendikalı olduğumuz işten çıkarıldık. Bir gece 46 koduyla hırsızlıktan bizi sokağa attı. 13 senelik işçiyim. Bizim değerimiz bu muymuş? Eşim rahatsız. Her şeye göğüs gererek, o işime devam ederek... Yani konuşamıyorum. Çok sözlerim var konuşacak ama kaç günden beri mücadele ediyorum arkadaşlarımla. Bu işi, mücadeleyi kazanacağız. Gaz yedik. Geceyi burada geçirdik” diye mağduriyetini anlattı.
“POLONEZ MARKASINI BİZ YARATTIK''
İşçilerden Bedriye Önal, üretim ustası olduğunu dile getirerek şunları söyledi:
“Zaten Polonez markasını zaten biz yarattık, biz büyüttük onları. Onlar bizi bir gecede ‘Küçülmeye gidiyorum’ diye çıkardılar ama benden sonra nedense 170, 180, 200’e yakın eleman aldılar. Nasıl küçülme, bilmiyorum. Ben 18 yıllık elemanım. Gençliğimiz orada geçti bizim. Gecelere, sabahlara kadar çalışıyorduk biz. Müdürlerin gözü arkada kalmıyordu. En son biz çıkıyorduk. Biz 61 günden beri Polonez’in kapısının önünde hep eylemlerdeyiz zaten. Taşeron işçileri içeri almayalım diye biz orada direniyoruz ama polis müdahalesi bize çok ağır oluyor. Gaz atıyorlar. Arkadaşlarımın çoğunun kolları hep mosmor. Yerlerde sürünüyorlar. Yani buna bir an önce Çalışma Bakanımızın bir el atması lazım. Çocuklarımızın geleceğiyle emniyet müdürü bizi tehdit etti. ‘Eğer çocuklarınız çok zeki olsa bile hiçbir yere gelemez’ diyor. Biz burada sabahladık mesela. Normalde biz orada da sabahlıyoruz. Yeri geliyor 24-48 saat biz oradayız ama bizi kimse görmüyor nedense.”
“BENİM ÇOCUKLARIMI KİMSE NTEHDİT EDEMEZ''
Yasemin Sayın isimli işçi, oğluyla birlikte çalıştığını belirterek sorunlarını şöyle anlattı:
“Sadece sendikaya üye olduk diye işten çıkarıldık. Biz bunları hak etmedik. Oraya çok emek verdik. Daha önce de ben orada 4 sene çalıştım. Ben işimi sevmesem tekrar geri gelmezdim. 1,5 sene sonra işte bu duruma geldik. Dün (önceki) akşam biz burada yine bir şeye maruz kaldık. Onu da anlatmak istiyorum. Biz yemek yiyorduk. Biber gazı attılar yere, misket gibi. Ben de astım olduğu için hemen tıkandım, bir arkadaşımız öksürerek az daha boğuluyordu. Çok kötü olduk. Sıkılmadı ama yere atılmış. Misket kadar toz, basınca dağılıyormuş. Öyle dediler. Ben bu işleri çok bilmediğim için. Fabrika önünde de çok baskı, dayak yedik. Zorlandık. Ters kelepçeyle götürdüler zorla. Sürükleye sürükleye götürdüler bizi yani. Benim iki tane öğrencim var, çocuklarımın masrafını mı vereceğim 15 bin lirayla? Çocuklarımla tehdit ediyor. Benim çocuklarımı kimse tehdit edemez. Alın teriyle çalışır. Ben işçiysem o da işçi olur gerekirse. Helalinden kazanır, hiç önemli değil. O kendi çocuklarına baksın öncelikle. Kendisine baksın.”
“BİZE TERÖR MUAMELESİ YAPTILAR''
İki yıldan bu yana fabrikada çalıştığını belirten Nuh Kaya, şunları dile getirdi:
“Bizi tek üzen şey 46 kodu. Sana 20 yıl hizmet vermiş bir insanı bir SMS’le çıkarıyorsun. Yani hırsızlıkla çıkarıyorsun. Biz haklıydık. Anayasa, Çalışma Bakanı, Sosyal Güvenlik Kurumu bizi haklı buldu. Bizi tek üzen şey, milli sermaye denilen Polonez’in milli sermaye olmaması. Yabancı bir sermaye, devlet teşvik primi veriyor. Sayın Cumhurbaşkanı diyor ya, ‘Yerli ve milliyiz’ diye. Buralara gelsin de gerçekten milli ve yerli var mı; toprak, fabrika var mı? Kaymakam, Türkiye Cumhuriyeti’nin kaymakamı. Burada, üniformamızda Tek-Gıda yazıyor diye içeriye giremiyoruz, tuvaleti bile kullanamıyoruz. Niye? Bize terör muamelesi yapıyor.
“EMEĞİN SAĞCISI SOLCUSU OLMAZ''
Emniyet müdürü bizi çocuklarımızla tehdit etti. Kaymakam efendi bize burada, ‘Şov yapıyorsunuz’ dedi. Sabah millete şovmenliği kendi yaptı. İki gündür de burada yatıyoruz kalkıyoruz. Bir açıklama bile yapmıyor. Arkadan kaçıyor. Emeğin sağcısı solcusu, sağı solu, dini dili, dili ırkı olmaz. Emek mücadelesinde kadın-erkek olmaz. Burası Türkiye Cumhuriyeti... Ürdün kanunlarıyla yönetmiyorsun. Ürdün firmasına 28,3 milyon dolara 2019’da satıyorsun Polonez firmasının yüzde 77’sini. Şimdi 280 milyon dolar kâr ettiriyorsun. Bu ne demek? Köleliğe kölelikle satılıyorsun. Biz köle değiliz. Kimsenin onuru, şerefi kölelik değildir.”
“İKİ GÜNDÜR DIŞARIDA YATIYORUZ, CİĞERLERİMİ ÜŞÜTTÜM''
Sağlık sorunu yaşadığını ve eczaneden ilaç alırken zorluk yaşadığını belirten Kaya, “İşsizlik bile alamadığım, 46’ncı kodla çıktığım için paramla cebimden ilaç alıyorum. 285 lira. Normalde 45 lira. Üst solunum enfeksiyonu, ciğerleri üşüttüm. Çünkü biz iki gündür dışarıda yatıyoruz. Hakkımızı arıyoruz. Bizi arkadan kelepçeyle Vatan Emniyet Müdürlüğü’ne götürdüler, sabahın 5.30’unda. Çevik kuvvet değil, özel tim. Biz terör müyüz ya? Emekçinin emekçiden başka dostu yok. Türkiye’de bunu iyi anladık. Hükümete de Çalışma Bakanlığı’na da güven yok. Biz kendi işimizi kendimiz halledeceğiz. Bu böyle görünüyor”
“EŞİMLE BERABER İŞTEN ATILDIK ''
Sevdai Çoban, fabrikada 10 yıldır çalıştığını vurgulayarak “Şu anda görüyorsunuz, ortadayım. Ben 62 gündür mücadele veriyorum tüm arkadaşlarımla beraber. Eşimle beraber atıldık biz işten. Benim üniversite okuyacak -şu anda gitti, yerleşti- bir yavrum var. Biz hakkımızı arıyoruz, aramaya da devam edeceğiz. Mücadelemize devam edeceğiz sonuna kadar. Eşimle beraber ortadayım. Bir emekli maaşım var ama emekli maaşıyla ne olur? Çocuğumun ödenecek kirası, hani bunun yemesi içmesi, hani evdeki masrafım? Birkaç gün önce de oğlumun nişanını yaptım. Şu atıldığım zamanlarda oldu. O da bir sıkıntı. Onu da atlattık. Allah’ın izniyle yıkılmadık, ayaktayız. Mücadelemize devam” diye konuştu.
“TAZMİNATLARIMIZI, İHBARLARIMIZI ALAMIYORUZ''
Tek Gıda-İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Yunus Durdu, işçilerin sendikalaşma sürecinden bahsederek şunları anlattı:
“Bakan buraya bakan yardımcısını göndermişti 29 Ağustos’ta ve buraya gelen bakan yardımcısı, Teftiş Kurulu Başkanı, İŞKUR Müdürü 46 kodunun değiştirilmesi noktasında bizimle görüşmüşlerdi. 2-3 gün öncesinden aldığımız haberle bu kodların 04 koduna çevrildiğiyle ilgili bizlere mesaj geldi. 04 kodu ne derseniz işverenin tek taraflı fesih hakkıdır. Burada da işçilerin işsizlik sigortasından faydalanmaları, tazminatının ödenmesi, ihbarının ödenmesi gerekiyor ama şu anda biz işsizlik sigortasını alıyoruz, bu kamuoyunun baskısıyla. Biz tazminatlarımızı, ihbarlarımızı alamıyoruz. Eğer bu koda çevirdiyse bakanlık, bizim tazminatlarımızın ve ihbarlarımızın da ödenmesi gerekiyor.”
“BU ŞİRKETİN KİMLE ORTAKLIĞI VARSA ÇIKARACAĞIZ''
Direnişe desteğe gelen CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal da şöyle konuştu:
“Bu mücadelenin bütün Türkiye’de duyulması gerekiyor. Polonez işçisi çok net, istediği çok açık. Emeğinin hakkını istiyor. İşinin başına dönmek istiyor ve elbette vermiş olduğu yıllardır bir emek var. O emeğin karşılığını istiyor. Her yerde olduğu gibi devletin polisi hem de nasıl bir polis, narkotik, siyasi şube, güvenlik, bütün çevik kuvvet herkes orada yığılı ve işçileri darp ettiler. Ciddi anlamda şu anda hâlâ kadın işçilerimizin ellerinde, kollarında ciddi derecede darbeler var. Görünen açık. Keyfi bir uygulama, görevi kötüye kullanma, şiddet, işkence hepsi var. Şimdi de etrafımızı sarmış durumdalar; sivili, resmisi hepsi. Keşke başka konularda da böyle duyarlı olabilseler ama olmuyorlar. Niye? Birilerinden emir alıyorlar. Bu şirketin kimle ortaklığı var, elbette çıkaracağız. Kimle yukarıda samimiler, çıkaracağız. Valinin, kaymakamın, İçişleri Bakanı’nın, Emniyet Genel Müdürü’nün müdahale edemediği bir yapıyla karşı karşıyayız. Bu polis arkadaşlarımız, onlar da emekçi bir taraftan. Kimden emir alıyorlar bilmiyoruz ama belli aşağı yukarı. O fabrikaya girip bu arkadaşlarımızın emeğiyle ürettiklerinden karınlarını doyurup, oradan çıkıp işçiye saldırıyorlar. Hani diyorlar ya at izi it izine karıştı. Vallahi burada at izi it izi de toz dumana karışmış durumda.” (CUMHURİYET)