Yıl 1889

Yer Suriye - Şam.

Fotoğrafta iki kişi. Biri ötekini taşıyor.

Taşıyan kişinin adı Muhammed. Kör bir Müslüman. Taşınansa Sameer. Yürüme engelli Hristiyan bir cüce.

Sameer, kalabalık Şam sokaklarında Muhammed'in taşıyıcılığına, Muhammed de Sameer'in rehberliğine güveniyordu ve onlardan sadece biri görebiliyor ve sadece biri yürüyebiliyordu. İkisi de yetimdi, aileleri yoktu ve aynı evde yaşıyorlardı. 

Muhammed ve Saamer ölene kadar birlikte yaşadılar. 

Sameer öldüğünde, Muhammed onun odasında günlerce ağladı ve kısa bir süre sonra da üzüntüden öldü.”

********

Fakirin, ezilenin dili, dini, ırkı olmaz. 

Sevginin bayrağı, toprağı, sınırları olmaz.

Dine, vatana, bayrağa, ırkçılığa en çok ihtiyacı olanlar zenginlerdir ama bütün bunların bedelini yoksullar öder.

Yılda 2,5 Trilyon Dolarlık silahın alınıp satıldığını ve emperyalist ülkelerin ancak bu parayla ayakta durabildiklerini düşünürsek,  neden dünyanın her yerinde savaşın ve gözyaşının olduğunu da anlayabiliriz. Biz birbirimizi öldürmeliyiz ki, onlar daha zengin olsun ve daha rahat etsinler!

Muhammed ve Saamer gibi birbirimize göz ve ayak olmak varken, aksine çelme takıp, birbirimizin gözünü çıkarmaya çalışıyoruz.

Sonuçta ölen sen, ölen ben, ölen biz.

Kazananlar silah tüccarları.

***

İnsanın tanrısı da kendine benzer. 

Kana susamışların tanrısı da hiç masum değildir.

***

Sorun kutsal kitaplar da değil, onları okuyanda. Niyet kötüyse, okunan söz de kötüye yorulur. Mevlana da, İşid'li de aynı  kutsal kitabı okumuştur ama

biri "Ne olursan ol, gel." der, mteki kelle keser!

Kitap aynı, niyet farklı.

***

Savaşlarda hiçbir zaman politikacılar ve onların aileleri ölmez. Aynı durum silah tüccarları ve din adamları için de geçerlidir.

Ateş her zaman yoksulun evine düşer.

***

Bir ülkede büyük bayraklar dikilmeye başladıysa ve politikacılar kutsal kitaplarla alanlara çıkılıyorsa, o ülkede işler yolunda gitmiyor demektir. Büyük bayraklarla pisliklerin üstü örtülüyordur ve kutsal kitapla yalan söyleniyordur.

***

Savaşın ne demek olduğunu hep yaşayanlar anlatıyor. Oysa savaşı en iyi bilenler, savaş meydanlarında ölenlerdir.

***

Evladı orduda olmayan her lider,  savaşlara güle oynaya gider.

***

Siz hiç ormanı paylaşamayan ve bu yüzden birbirini öldüren geyik gördünüz mü? Hangi ayı başka ayıların inlerine bomba yağdırmıştır? Tavşanlar bilir mi kimyasal silahı? Ve hangi bulutu tel örgü ve mayınlarla çevreleyip "Bundan böyle burası benimdir." demiştir?


***

"Kader" dedikleri ne varsa, gün geliyor "Keder" oluyor.

***

"Barış" zor işti. Kolayı seçtiler, durmadan savaşıyorlar.

***

Kendileriyle barışık olmayanların çıkardıkları savaşlar yüzünden bütün bunlar.

***

Bağ senin değilse, üzümünü kolay dağıtırsın.

Can bizim canımız. Bu yüzden kolay harcıyorlar.

***

İki taraf da “Tanrı bizimle” diyor.

Sanırım bu işe en çok şeytan gülüyordur.

***

Savaşın tek galibi vardır; Silah tüccarları.

***

Bu sıralar hep beraber çocukca birşeyler yapmalı. Meselâ, savaşın ortasında şımarıkça davranıp, barışı düşlemeli. 

***

Savaş bitti.

Yıkılan evler yeniden yapıldı. Fabrikalar tekrar çalışmaya başladı. Bankalar yine renkli kampanyalarla kredi dağıttı ve devlet daireleri verdi topladı.

Yeni masalar, sandalyeler, buzdolapları, televizyonlar yapıldı.

Bir tek ölen insanlar eksik kaldı.

***

Her savaşta bizden taraf olmamızı bekliyor ve “Kimin postalını giyeceksin?” diye soruyorlardı. Oysa biz sadece yalınayak gezenlerdik.

***

İnsanlar savaşları, ucuz bir Amerikan dizisi izler gibi oldu.

Sistemin istediği de tam buydu.

Her savaş geride kalanların vicdanını öldürür. 

Geriye birkaç kilo et ve kemik kalır.

***

Cahiller ve zalimler tankla tüfekle övünür.

***

“Çocuk ölmüş.” diyorum.

“Hangi taraftan?” diye soruyorlar.

Çocukların tarafı olmaz ki.

Savaş bir oyun değil ama en çok çocuklara oynatıyorlar.

***

Dünyanın kapısına büyük harflerle yazmalı

“DİKKAT İNSAN VAR.”

***

Ölen bir kere ölüyor, kalan bin kere.

***

Cizre Mezarlığı'ndan başını kaldırdı bir Kürt ve 

Ankara Mezarlığı'nda yatan Türke doğru seslendi.

"Sen yenisin buralarda kardeş. Üşürsen söyle, sana toprağımdan vereyim, üstüne örtersin."

***

Gerçekten bir cennet var mı, emin değilim.

Ama cehennemin varlığından zerre şüphem yok. Hatta şu anda içinde cayır cayır yanmaktayım. (TAMER DURSUN - EVRENSEL KÜLTÜR)

Daha yeni Daha eski