Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE
HIDE_BLOG

SON EKLENENLER

latest

2010’dan 2024’e erkek şiddeti nasıl devlet politikası haline geldi?

Unuttukları bir şey var. İsimleri sayfalara sığmayacak kadar çok kadının mücadelesi ile bugün feminizm “marjinal” bir kavram olmaktan çıktı,...


Unuttukları bir şey var. İsimleri sayfalara sığmayacak kadar çok kadının mücadelesi ile bugün feminizm “marjinal” bir kavram olmaktan çıktı, yurdun dört bir yanına yayıldı. Tıpkı Nilgün Marmara'nın dediği gibi: Bütün sokaklar bir kadının yürüdüğü yoldur.

Konuya direkt giriyorum.

Şöyle ki AKP hükümeti döneminde, erkek şiddetinin doğrudan ve dolaylı politikalarla bir devlet stratejisi haline geldiğini iddia ediyorum.

Üstelik, bu politikalar, erkek şiddetini yalnızca artırmakla kalmıyor, aynı zamanda onu toplumsal bir gerçeklik olarak meşrulaştırıyor, normalleştiriyor.

Bu yazıda, erkek şiddetinin nasıl sistematik bir şekilde devlet politikası haline getirildiğini, 2010’dan 2024’e uzanan verilerle anlatmaya niyetliyim.

Ayrıca lütfen yazı boyunca erkek şiddeti diye tanımladığımın suç halinin sadece cinayet değil, bianet çetelede yer alan yaralama, çocuk istismarı, taciz, tecavüz ve çocuk istismarı gibi başlıklar olarak düşünebilirsiniz.

Ek olarak, özellikle 2021 yılında İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesiyle başlayan süreçte, erkek şiddetinin nasıl bir ivme kazandığını rakamlarla da görüyoruz.

Sayılar değişse de gerçek aynı: Erkek şiddeti sorunumuz var 

IPS İletişim Ağı / bianet, 2008 yılından bu yana erkek şiddeti çetelesini tutuyor. 16 Ocak 2024’te düzenlediğimiz basın toplantısıyla 2024 verilerini kamuoyuna sunduk. Bu çetele, rakamların ötesinde bir gerçeği ortaya koyuyor: Türkiye’de erkekler sistematik olarak kadınları öldürüyor, yaralıyor, taciz ediyor ve çocuklara yönelik şiddet uyguluyor.

Rakamlardaki farklılıklar, şiddeti belgeleyen platformlar ve yöntemlerden kaynaklanabilir, ancak gerçek değişmiyor: Bir erkek şiddeti sorunumuz var.

Bu durum, kadınların ve çocukların yaşam haklarının sistematik olarak ihlal edildiği bir düzende yaşadığımızı anlatıyor.

Veriler ne söylüyor?

2010’dan 2024’e uzanan süreçte erkek şiddetinin yöntemlerini çeşitlendirdiği ve alanını genişlettiği görülüyor. Buyurun sayılarla bakalım:

Kadın cinayetleri: 2010 yılından 2024’e kadar %74,19 oranında arttı. En büyük sıçrama, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırıldığı 2021’den sonra yaşandı.

Çocuk cinayetleri: 2010 yılına kıyasla %1333,33 oranında artış var. Özellikle 2020 sonrası yükseliş dikkat çekici.

Çocuk istismarı alarm veriyor: Failler açısından baktığımızda da önceki yıllarda 2020 öncesi, çocukları istismar edenler arasında okul çalışanları, imamlar, din görevlileri görülürken maalesef bugün bu sayıya iş verenleri de ekliyoruz. İş veren ne alaka dediğinizi duyar gibiyim. MESEM denen uygulama sonucunda Lidedeki çocukları iş öğrenmek adına işyerlerine gidiyor ve oralarda birlikte çalıştıkları yetişkinlerce ve işeverfenlerce istismar ediliyorlar. Bu sayı 2024’te ondu mesela. Yönetmeliğe göre buraların denetlenmesi gerekiyor fakat denetlenmediği ortada.

Yaralama vakaları: 2010’a göre %293,29 oranında arttı, en keskin artış 2020-2022 arasında.

Kadına tecavüz: 2020’den 2024’e kadar %83,3 oranında azalma görülse de, bu durumun raporlanma eksikliğinden kaynaklanıyor olabileceği düşünülüyor.

Sayılara bakıldığında görünen diğer durum şöyle: Özellikle şüpheli ölümlerdeki ve intihar oranlarındaki artış ve çocuk istismarı Türkiye için alarm veriyor.

Peki İstanbul Sözleşmesi sonrası şiddet

2021 yılında Türkiye, kadınların yaşam hakkını savunan İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı kararıyla çekildi.

Bu karar, erkek şiddetine karşı kadınlara koruma sağlayan en önemli mekanizmalardan birini devre dışı bıraktı. Sözleşmeden çekilmek, yalnızca hukuki korumayı zayıflatmadı, aynı zamanda erkek şiddetini meşrulaştıran bir mesaj verdi.

Kadın cinayetleri 2021’den 2024’e %16,6 oranında arttı.

Şüpheli kadın ölümleri ve çocuk cinayetlerinde dramatik bir yükseliş yaşandı.

Bu süreç, hükümetin doğrudan müdahalesinin erkek şiddetini nasıl bir kamu politikası haline getirdiğinin açık bir örneği.

Erkek şiddetinin çeşitlenen biçimleri ve alan genişlemesi

Erkek şiddeti yalnızca kadınların yaşamını tehdit etmekle kalmadı, aynı zamanda yöntemlerini çeşitlendirdi ve toplumsal alandaki varlığını artırdı.

Örneğin, 2022’de Çorum’da bir erkek, boşanmak isteyen eşinin arabasına bomba döşedi. 2024 yılında Adana’da bir başka erkek, ayrıldığı kadının evine molotof attı.

Ayrıca erkekler, şiddeti kadınların çocuklarına ve hayvanlarına yöneltmeye başladı. Çocuk cinayetlerindeki artış, annenin cezalandırılması için çocukların hedef alındığı korkunç bir gerçeği gözler önüne seriyor.

AKP’nin erkek şiddetini devlet politikası haline getirme çabası

2010 ve 2024 verileri incelediğimde AKP’li yıllarda erkek şiddetini iki biçimde devlet politikası haline geldiğini söylemek mümkün.

Doğrudan Politikalar:

İstanbul Sözleşmesi’nin feshi: Kadınların şiddete karşı korumasını zayıflatarak erkek şiddetini teşvik etti.

6284 sayılı yasayı tartışmaya açma: Şiddet gören kadınların korunmasını hedefleyen bu yasaya yönelik saldırılar, kadınların yaşam hakkını savunmasız bırakıyor.

Dolaylı politikalar:

Toplumsal cinsiyet eşitliğine saldırılar: “Kadın erkek eşit değildir,” “Kadının öncelikli görevi anneliktir,” gibi söylemlerle kadınların toplumdaki konumunu sınırlayan bir ideoloji benimsendi.

Kürtaj ve nafaka hakkına müdahaleler: Kadınların bedenleri ve ekonomik hakları üzerindeki kontrol, erkek şiddetini destekleyen yapısal sorunları derinleştirdi.

Bir kitap önerisi: Şok Doktrini

AKP ve MHP’nin Türkiye’deki toplumsal yapıyı şekillendirme çabalarını anlamak için Naomi Klein’ın Şok Doktrini isimli kitabına bakmakta fayda var.

Klein, şok anlarında toplumların rasyonel düşünme yetilerini kaybettiğini ve bu durumun, hükümetlerin neoliberal politikalarını dayatmak için fırsat sunduğunu anlatır.

Son yıllarda yaşanan ekonomik kriz ve pandemi gibi durumları, AKP halkın korku ve belirsizlik içinde olduğu bir ortamda kendi çıkarlarına uygun reformlar yapmak için fırsat olarak kullandı, kullanıyor.

Bu politikalar, devletin ekonomideki rolünü küçültme, kamu hizmetlerini özelleştirme ve kadın haklarına saldırı gibi adımları içerir.

Şöyle yani, bu durumu yeri geldiğinde işçiden kısan örneğin grev yapmayı yasaklaması, yeri geldiğinde muhafazakarlaşmak adına “aile birliğine zarar” diyerek nafaka hakkını, 6284 No’lu yasayı tartışmayı açan söylemleri olarak düşünebiliriz.

Klein’ın teorisi, AKP’nin toplumsal tepkileri bastırarak neoliberal bir düzene geçişi nasıl pekiştirdiğini ve bu sürecin erkek şiddetiyle nasıl bağlantılı olduğunu anlamak için çok iyi bir kaynak.

AKP kadın hareketini unutuyor

Demem o ki AKP, bulduğu her fırsatta (nüfus azaldı hoop hadi üç çocuk yapın gibi) politikaları ile erkek şiddetini ve daha özcesi kadını eşit değil ikincil yurttaş olarak görme halini bir norm haline getirme çabasını açıkça ortaya koyuyor.

Üstelik bunu karşısında dimdik duran bu ülkenin en kapsayıcı ve devrimci hareketi olan kadın hareketini unutarak yapıyor.

Neyse ki kadın hareketi de kendisini hatırlatmayı iyi biliyor... AKP’nin ortaya koyduğu bu hedefe bugün tam anlamıyla ulaşamamasının en büyük nedeni, feminist hareketin sokakta ve dahası hayatın her alanında verdiği cesur mücadeledir.

Unuttukları başka bir şey de şu, isimleri sayfalara sığmayacak kadar çok kadının mücadelesi ile bugün feminizm “marjinal” bir kavram olmaktan çıktı yurdun dört bir yanına yayıldı.

Tıpkı Nilgün Marmara'nın dediği gibi: "Bütün sokaklar bir kadının yürüdüğü yoldur.” (EVRİM KEPENEK - BİANET)

İŞÇİ GÜNLÜĞÜ