Borsalar ve faşizm
Borsa, şirketlerin hisse senetleri, devletlerin ve özel sektörün çıkardığı borçlanma araçları, emtialar gibi çeşitli finansal ürünlerin alınıp satıldığı organize piyasalar olarak tanımlanıyor. Borsaların işleyiş mantığı oldukça basit bir biçimde tarif ediliyor: Yaygın anlatıya göre, halka açık şirketlerin hisse senedi fiyatları, bu şirketlerin güncel kârlılık düzeyini yansıtır. Bu yaklaşım doğrultusunda bir şirketin kârını etkileyen herhangi bir gelişme ya da yeni bilginin, hisse değerlerinde eş zamanlı bir değişmeye neden olacağı düşünülür.
Aslında, finansal ve ekonomik faktörler borsa endeksindeki değişimlerin tamamını açıklamaya yetmez. Siyasal istikrar da borsaların performansında önemli bir rol oynar. Yatırımcılar stratejilerini siyasal gelişmelere ve onlara ilişkin beklentilere göre oluşturma eğilimindedir. Faiz oranı, döviz kuru, temettü politikası ve benzeri ekonomik göstergeler yanında, siyasal gelişmeler de hisse senedi piyasasını en çok etkileyen faktörler arasında yer alır. Bir hükümet koalisyonunun son bulması, önemli bir siyasetçinin ölümü, komşu ülkelerde çıkan bir savaş ve benzeri gelişmeler borsaları etkiler.
Özellikle Türkiye gibi devletin ekonomik ortama siyasal gerekçelerle müdahalesinin eksik olmadığı ülkelerde, siyasal dinamiklerin borsa oynaklığı üzerindeki etkisi daha da yoğun bir biçimde yaşanır. Hayatın olağan akışı dışında ve sürpriz olarak ortaya çıkan gelişmeler hisse senedi fiyatlarını büyük ölçüde etkiler. Nitekim son günlerde CHP sözcülerinin Borsa İstanbul’da sık sık ortaya çıkan istikrarsızlığı gerekçelerine ekleyerek Cumhur İttifakını demokrasiye davet etmeleri bu etkilenmeye dayalı bir beklentinin sonucudur.
Borsadaki ani dalgalanmaların ve finansal krizlerin, tıpkı CHP örneğinde olduğu gibi demokrasiye davet gerekçesi oluşu fazla iyimser olsa da anlaşılır bir durum. Ancak bu türden krizlerin, istihdam ve üretimi tahammül edilemeyecek düzeyde geriletmesi de gerçekliğin bir başka boyutu. Finansal piyasalarda yaşanan ve borsaya da yansıyan çalkalanmaların, faşistlerin ve yüzünü faşizme dönmüş otoriter rejimlerin toplumsal destek kazanmalarının yolunu açtığı örnekler de unutulmamalı.
***
1930’larda Almanya’da yaşanan ekonomik bunalım, faşistlerin iktidara gelip, soykırımcı bir diktatörlük kurmalarında anahtar bir rol oynadı. 1932 yılında kazandıkları büyük seçim zaferinde, bir yıl önceki bankacılık krizinin etkisi büyük oldu. 1931 yazında Almanya’da yaşanan finansal krizin birden fazla nedeni olsa da Almanya’nın dört büyük bankasından biri olan Danatbank’ın çöküşü krize damgasını vurdu. Merkez Bankası tükenmiş rezervleri nedeniyle kurtaramayınca, Danatbank’ın iflası bir sistem krizine dönüştü. Bu durumun beslediği ortam Nazi partisinin sandıkta elde ettiği başarıyı artırdı.
Mussolini liderliğindeki İtalyan faşizmi de ekonomik istikrarsızlık ve finansal altüst oluş zemini üzerinde şekillendi. Mussolini rejimi, 1929’da yaşanan Büyük Ekonomik Bunalım’ın yol açtığı ekonomik zorluklardan ustaca yararlandı. İşsizliği azaltma ve ekonomik büyüme yolunda uyguladığı korporatist politikaları, Roma İmparatorluğu’nun ihtişamını canlandırma söylemi ve İtalyan kimliğini tek bir bayrak altında birleştirme çabalarıyla birleştirdi. Bu yolla halkın desteğini kazandı ve konumunu sağlamlaştırdı.
Günümüz Macaristan’ında, Viktor Orban’ın Fidesz Partisinin yükselişi de ‘ulusal gurur ve öz kaynakların yeterliliği’ni önceleyen ekonomik politikalar üzerinden şekillendi. Macaristan tarihinde yaşanmış toprak kayıplarını siyasal söyleminin merkezine yerleştiren ve halkın mağduriyet duygusuna seslenen Orban, bu yaklaşımı ülkesinin büyük bir göç tehlikesi altında bulunduğunu iddia ederek katmerlendirdi. Orban’ın ‘geleneksel Hristiyan değerlerin kalesi’ olarak tanımladığı Macaristan’da, genellikle faşist rejimlerde gözlenmiş olan ekonomik gelişmeler yaşandı: Devletin ekonomiye müdahalesi arttı, ekonomik göstergeler üzerinde oynandı, mülkiyet hakları kısıtlandı ve yandaşlar kayırıldı. Orban’ın ulusal egemenliğe ve geleneksel değerlere vurgu yapan tezleri, özellikle ‘dış güçler’in tehdidi altında olduğunu düşünen ve işini/aşını kaybetme korkusu yaşayan kitle tarafından desteklendi.
***
Borsalar toplumsal ve siyasal gelişmelerin boy aynası gibidir. Borsaların hakem rolünü üstlenmiş bir devlet eliyle ve siyasal etkiden arınmış bir biçimde çalıştığı söylemi doğru olmadığı gibi, emekçiler için ek gelir kapısı olabileceği iddiası da bir kandırmacadır. Finans-sermaye borsaları, ‘küçük yatırımcı’ olarak tanımlananları sömürme işlevi yanında, özellikle kriz dönemlerinde beslediği güvensizlik döngüsüyle, baskıcı rejimlerin kök salmasına çanak tutar. (YÜCEL DEMİRER - EVRENSEL)
