Nepal’de kitleler yasağı aştı, hükümeti devirdi. Şimdi ‘düzeni’ kim tesis edecek?

Marx “bir kutupta servet birikiminin aynı zamanda karşı kutupta sefaletin, köleliğin, cehaletin, vahşetin ve zihinsel bozulmanın birikimi” olduğunu anlatmıştı. Nepal ders niteliğinde bir örneği.


Protestocular federal parlamentoyu, Yüksek Mahkemeyi, siyasi parti yetkililerini ve üst düzey siyasetçilerin evlerini ateşe verdi. Başbakan ve kabinedeki pek çok bakan istifa etti. Ordu politikacıları evlerinden tahliye ediyor. 

Yıllarca ezici bir yoksulluğa katlanan Nepal gençliğinin artık canına tak etti. Tarih sahnesine çıktılar. Karl Marx bir keresinde kapitalizmde “bir kutupta servet birikiminin aynı zamanda karşı kutupta sefaletin, emek acısının, köleliğin, cehaletin, vahşetin ve zihinsel bozulmanın birikimi” olduğunu anlatmıştı. Nepal bu sürecin ders kitabı niteliğinde bir örneği.

Ülkede ortalama ücretler yıllık 1400 dolar ve yaklaşık her beş kişiden biri yoksulluk içinde yaşıyor. Buna ek olarak, işsizlik yüzde 10.7 iken genç işsizliği yüzde 20. Nüfusun en üstteki yüzde 10’luk kesimi toprakların yüzde 40’ını elinde tutarken, nüfusun büyük bir kısmının toprağı yok denecek kadar az. Bu vahim durum, günde yaklaşık 1000 kişiyi yurt dışında iş aramak üzere ülkeyi terk etmeye zorluyor. Toplamda bu durumda olan yaklaşık 2 milyon Nepalli var. Ülkenin toplam GSYİH’sinin yüzde 26’sı değerinde döviz gönderiyorlar ve Nepalli ailelerin yarısı, geçinebilmek için yurt dışında yaşayan akrabalarının mali desteğine güveniyor.


‘Nepo bebekler’ 

Kitleler geçim derdindeyken, ülkedeki küçük bir ayrıcalıklı azınlık çoğumuzun ancak hayal edebileceği hayatları yaşıyor. Bu durum büyük bir öfke yarattı ve bu öfke son dönemde bir sosyal medya akımına da yansıdı. TikTok’ta zenginlerin ve büyük çoğunluğun yaşamları arasındaki zıtlığı gösteren video üstüne video yayınlandı. Özellikle de ‘nepo bebekler’ olarak adlandırılan siyasetçi ve iş insanlarının ayrıcalıklı çocuklarına odaklanıyor. Yolsuzlukla suçlanan politikacı Bindu Kuma Thapa’nın (iktidardaki Nepal Kongresi’nden) oğlu, bir Noel ağacının yanında dururken resmedilmiş. Ancak bu ağaç, ağaç kabuğu ve yapraklardan değil; Louis Vuitton, Gucci ve Cartier kutularından yapılmış!

Bu video #PoliticiansNepoBabyNepal etiketi ile viral oldu. Benzer şekilde, eski Yüksek Mahkeme Başyargıcı Gopal Parajuli’nin oğlunun bir videosunda, bu kişi çeşitli arabaların yanında ve pahalı restoranlarda gösterilerek şöyle bir başlık atıldı: “Sosyal medyada açıkça lüks arabalar ve saatler gösteriliyor. Şimdiye kadar onlardan bıkmadık mı?​” 


Yolsuzluklar

Son dönemde Nepal toplumunun tepesindekilerin aleni yolsuzluklarını ortaya çıkaran sayısız yüksek profilli skandal yaşandı. Geçtiğimiz yıl, birkaç üst düzey yetkili 2017 yılında Airbus ile yapılan bir anlaşmada zimmetlerine 10.4 milyon dolar geçirmekten suçlu bulundu. Bir yıl önce de birkaç eski kabine bakanı ‘Butanlı mülteciler skandalı’ ile suçlanmıştı. Bu skandal, yoksul Nepalli bireylerden büyük miktarlarda para sızdırılmasını içeriyordu. Çalışmak için çaresiz olan bu kişiler, ABD’ye gönderilebilmek için Butanlı mülteciler olarak tanıtıldı. Bu çetelerin kendi çıkarları için halkın kaynaklarını yağmaladığına dair sayısız örnek var.


Sosyal medya yasağı
 

Bu genel bağlamda, 4 Eylül Perşembe günü hükümet aralarında WhatsApp, Facebook, Instagram ve YouTube’un da bulunduğu 26 sosyal medya şirketini yasakladı. Bunun “yalan haber”, “nefret söylemi” ve “çevrimiçi dolandırıcılık” ile başa çıkmak için alınan bir önlem olduğu iddia edildi. Bu sahtekarlar ve gangsterler hükümeti, sahte kimliğe sahip kişilerin “siber suç” işlediğini ve “toplumsal uyumu bozduğunu” iddia etti. Bu nedenle sosyal medya şirketlerinden ülkede bir irtibat görevlisi atamalarını talep ettiler. Bunu yapmayanların ülkedeki erişimi yasaklandı.

Ancak bu bahanelerin tam olarak ne olduğu hemen anlaşıldı: Demokratik hakların bastırılmasını örtbas etmek için kullanılan çıplak yüzlü yalanlar. Nüfusun yüzde 8’inden biraz azının yurt dışında yaşadığı göz önüne alındığında, bu ani önlem birçok Nepallinin sevdikleriyle iletişiminin aniden kesilmesi anlamına geliyordu. 


8 Eylül’de patladı

Engels burjuva demokrasisini kapitalizm için mümkün olan en iyi kabuk olarak tanımlıyordu çünkü insanlar bir şeyleri değiştirme şansına sahip olduklarına inanıyorlardı. Ancak burjuva demokrasisini sürdürebilmek için kitlelere gerçekten bir şeyler sunabilmeniz gerekir. Kitlelere sunacak ekmeği olmayan Nepal hükümeti, bu nedenle muhalefeti engellemek için kitlelerin demokratik haklarını kısıtlama yoluna gitti. 

Olaylar 8 Eylül Pazartesi günü Nepal saatiyle sabah 9’da, organizatörlerden birine göre “kültürel etkinlikler ve eğlence ile barışçıl bir protesto” olması amaçlanan bir etkinlik çağrısı yapılmasıyla başladı. Her ne kadar sosyal medya yasağından kaynaklanmış olsa da, protestocuların öfkesi hükümetin aldığı bu tek önlemin çok ötesine yönelmişti. Bir göstericinin de açıkladığı gibi, “sosyal medya yasağından ziyade” göstericilerin asıl amacı “yolsuzluğu durdurmaktı”.

Göstericilerden biri olan Aayush Basyal, çok sayıda genç insanın gösteriye katıldığını anlattı. Sri Lanka ve Bangladeş’teki protestolardan ve ülkedeki muazzam eşitsizliği gözler önüne seren TikTok videolarından ilham aldıklarını belirtti. Bir başka protestocu da “geleceğimiz için” orada olduğunu söyledi. “Herkesin eğitime, hastanelere, tıbbi (olanaklara...) ve parlak bir geleceğe kolayca erişebilmesi için ülkenin yolsuzluktan arındırılmasını” istiyordu. 


19 yılda 14 hükümet

Uzun bir süre boyunca Nepal toplumunda kademeli olarak bir hayal kırıklığı birikimi yaşandı. 2006 yılında Maoist isyanın büyümesinin ardından büyük bir protesto hareketi patlak verdi ve iki asırlık monarşi iki yıl sonra resmen lağvedildi. O tarihten bu yana 14 farklı hükümet işbaşına geldi ve bunların hiçbiri geniş halk kitlelerinin yaşam standartlarını iyileştiremedi ve hiçbiri beş yıllık görev süresini tamamlayamadı. İstifa eden Nepal Komünist Partisi (Birleşik Marksist-Leninist) Başbakanı KP Sharma Oli, beş yıl içinde görevinden ayrılan beşinci başbakandı. Bir burjuva partisi ile koalisyon hükümetinde yer alıyordu. Bu durum 2008’den bu yana Nepal siyasetinin ortak bir özelliği. Ana muhalefet partisi Nepal Komünist Partisi (Maoist Merkez), Monarşist parti ile koalisyon halinde 2022 yılına kadar iktidardaydı!


Sözde ‘komünist’ partiler

Çok sayıda sözde komünist parti var, ancak bunlardan herhangi biri iktidara geldiğinde sadece kapitalizmi ve egemen sınıfın gerektirdiği kemer sıkmayı yöneldiler. Ayrıca, tıpkı müesses nizamın geri kalanı gibi, kendi ‘nepo bebekleri’ var. Maoist Merkez partisinin lideri Pushpa Kamal Dahal’ın torunu, geçtiğimiz günlerde olağanüstü görkemli bir düğün yaptığı için Nepalli işçilerin ve gençlerin öfkesini çekti. Tüm bunlar onları kitlelerin gözünde itibarsızlaştırdı. Monarşinin yıkılması ileriye doğru atılmış büyük bir adımdı, ancak Nepallilerin çoğunluğunun yaşam standartları söz konusu olduğunda gerçekte hiçbir şeyi değiştirmedi. Bu nedenle artan öfke, acı ve hayal kırıklığı Nepal toplumunda büyük miktarda yanıcı madde biriktirdi. İhtiyaç duyulan tek şey bir kıvılcımdı ve bu da 8 Eylül’de sağlandı. 


Dikenli teller aşıldı

New York Times, protesto gösterisinde binlerce gencin parlamentoya doğru nasıl yürüdüğünü anlattı. Ancak bir polis hattı tarafından durduruldular. Göstericiler “parlamento üyelerinin binanın çatısından izlediğini” görebiliyordu. Başbakan Oli birkaç gün önce göstericilerin “bağımsız düşünemediklerini ve bağımsızlık hakkında konuşmak istediklerini” söylemişti. Göstericilerin çoğunluğu yolsuzluğa bulaşmış ve dokunulmazlığı olmayan politikacıların kendileriyle alay ettiğini düşünüyordu. Kalabalığın tek istediği iyi bir yaşam standardıydı ama onlara akılsız aptallar gibi davranılıyordu. İsmi açıklanmayan bir göstericiye göre bu durum “çılgınca” bir öfkeyi “körükledi”.

Kalabalık patladı. Dikenli telleri aşarak parlamento binasını kuşatan polisi geri çekilmeye zorladılar. Polis göz yaşartıcı gaz ve tazyikli suyla karşılık verdi ama sayıca azdılar ve kalabalığı durduracak güçleri yoktu. “Saat 13:00 itibariyle protesto alanı kaosa dönüşmüştü”, göz yaşartıcı gaz mermileri ve plastik mermiler protestocuların başlarının etrafında uçuşuyordu. Bir başka protestocu “polise bağıran ve iki saniye sonra yere düşüp ölen” birini izlediğini anlattı. 


Gerçek mermilerle ateş

Polis gerilimi tırmandırarak kalabalığın üzerine gerçek mermilerle ateş açtı. Bu baskı eylemleri öfkeyi bastırmak yerine insanları daha da ateşledi. Protestocular ağaç dalları ya da su şişeleri gibi ellerine geçirdikleri her şeyle karşılık verdiler. Bazıları sonunda parlamento binasını basmayı başardı. Protesto hareketi daha sonra Katmandu’nun ötesinde Biratnagar, Bharatpur ve Batı Nepal’deki Pokhara’ya yayılmaya başladı ve yetkililerin yaygın baskısıyla karşılaştı. Toplamda 19 kişinin öldüğü ve 400 kadar kişinin de yaralandığı anlaşılıyor. 

Bunun üzerine tam bir paniğe kapılan hükümet sokağa çıkma yasağı getirerek insanların parlamento ve diğer hükümet binaları dışında toplanmasını engellemeye çalıştı. Bu emir tamamen göz ardı edildi. O akşam göstericiler parlamento ve hükümet binalarının dışında toplandı. 23 yaşındaki bir protestocunun açıkladığı gibi, “yaklaşık 20 kişi devlet tarafından öldürüldü”. Bu nedenle katillerin “sorumluluk alma” zamanı gelmişti. 


Parlamento yakıldı

Yakılan ve sonra patlayan bir dinamit lokumu gibi, kitlelerin bastırılmış öfkesi serbest bırakıldı. Atlanan her öğün, geciken her maaş, egemen sınıfın zenginliğini gösteren her video, haklı bir intikamla açığa çıkan muazzam öfkeye eklendi. 

Parlamentoyu basmayı başaran protestocular parlamentoyu yaktı. Neredeyse yirmi yıldır başarısız olan tüm siyasi partileri cezalandırmak için çok sayıda parti ofisi yakıldı. Sistematik yolsuzluğa izin veren adaletsiz hukuk sistemini reddederek Yüksek Mahkeme’yi ateşe verdiler. Örgütlü yolsuzluğun intikamını almak isteyen halk, başbakan ve diğer politikacıların evlerini ateşe vermeye başladı. Politikacıların ordu tarafından helikopterle tahliye edildiğini duyunca, havaalanını da yakmak için içeri girdiler. O gece yaşananlar, kitleler harekete geçtiğinde yeryüzünde onları durdurabilecek hiçbir gücün olmadığını gösterdi.


Tavizler öfkeyi dindirmedi

Uçuruma bakan devlet bakanları geri çekildi. Protestoları güç kullanarak durduramayacaklarını anlayınca da taviz vermeye çalıştılar. Hükümet sosyal medya üzerindeki yasağı kaldırdı, “şiddeti araştırmak” için bir komite kuracağını ve hatta “ölenlerin ailelerine yardım” ve “yaralılar için ücretsiz tedavi” sözü verdi. Başbakan Oli timsah gözyaşları içinde ölümlerden “derin üzüntü” duyduğunu söyledi. Ancak protestolar devam etti. Devrimci bir hareket yükseliş eğrisindeyken, onu durdurabilecek çok az şey vardır. Eğer hükümet baskı uygulamaya kalkışırsa, bu sadece kitleleri kızdırır ve onları daha fazla eyleme kışkırtır. Ancak taviz verirlerse, bu sadece daha fazla eylemi teşvik eder; sonuçta sonuç alınıyor!


Batan gemiden kaçan fareler

Bu aşamada burjuvazi ve hükümet kör bir panik içindeydi. Batan bir gemiden kaçan fareler gibi art arda bakanlar istifa etti. Bunun da ötesinde, Başbakan’ın kendi partisinde de huzursuzluk vardı. Bu partinin adı Nepal ‘Komünist’ Partisi (Birleşik Marksist-Leninist) ancak iktidarda olduğu süre boyunca yaptığı tek şey kapitalist sistemin yönetimine katılmak oldu. Partinin yerel ve merkezi liderlik düzeyindeki bir dizi üyesi, yaşananları protesto etmek için istifa etmeye başladı. Bazıları vicdan sahibi olabilir, ancak diğerleri açıkça sadece kitlelerin gazabından korktukları için istifa ettiler.

Nihayet salı sabahı Başbakan Oli pes etti. “Ülkedeki olumsuz durum karşısında”, meseleleri “anayasaya uygun bir şekilde siyasi olarak çözmek” amacıyla istifa ettiğini açıkladı. Aslında bu gönüllü bir istifadan çok uzaktı. Ordu tarafından bir helikopterle tahliye edilmek zorunda kaldı. Bu muhteşem bir zaferdir. Nepal’deki kitleler baskı güçlerine karşı koymuş, hükümetin politikasını tersine çevirmeye zorlamış ve ardından hükümetin kendisini çökertmiştir. 


Savaş hâlâ kazanılmayı bekliyor

Ancak vurgulanması gereken şey, bunun tek bir savaşta kazanılan tek bir zafer olduğudur. Savaş hala kazanılmayı bekliyor. Ve Nepalli kitlelerin düşmanları yaralarını sarmakta ve yeniden toparlanmaktadır. Görevine devam eden Başkan ‘ulusal birlik’ çağrısında bulundu. Protestocu vatandaşlar da dahil olmak üzere “herkesi barışçıl bir çözüm için iş birliği yapmaya” çağırdı. “Tüm tarafları itidalli davranmaya” çağırdı. Başkan ulusal birlikten bahsediyor ama Nepal’deki zenginler ve yoksullar aynı ulusun parçası değil; inanılmaz eşitsizlik göz önüne alındığında, zenginler başka bir gezegende yaşıyor!


Ordu sokağa indi

Ayrıca Nepal Ordusu ülke çapında sokağa çıkma yasağı ilan etti ve halkı “itidalli olmaya” çağıran bir açıklama yayımladı. Devlet Başkanı ve Ordunun protestoculara itidalli olmaları için yalvarmak zorunda kalması, durumun kontrolünün kendilerinde olmadığının bir göstergesi. Aslında, bir gazetecinin tanımladığı gibi, bir süre için “sorumlu kimse yokmuş” gibi görünüyordu. Kitleler baskı güçleri tarafından durdurulamıyordu ama aynı şekilde bu temel gücü yönlendiren ve organize eden bir güç de yoktu. Dün (9 Eylül) akşam güvenlik güçleri “düzen ve istikrarı yeniden tesis etmek için diyalog yoluyla barışçıl bir çözüm” için ortak bir çağrı yayımladı. 

Marx’ın da açıkladığı gibi, nihayetinde devlet, özel mülkiyeti savunan silahlı insanlardan başka bir şey değildir. Devletin subayları, polis şefleri ve üst düzey bürokratları burjuvazinin çıkarlarını temsil etmek üzere özenle seçilmiş ve eğitilmişlerdir, ne daha fazlası ne de daha azı.


Düzeni yeniden tesis girişimi

Nepal’de değişim için mücadele edenler bu insanların sözlerine çok dikkat etmelidir. Ne istiyorlar? Yolsuzluğu sona erdirmek ya da Nepal’in zenginliğini ortaklaşa kullanmak mı istiyorlar? Hayır! Onlar “düzen ve istikrarı yeniden tesis etmek” istiyorlar. Başka bir deyişle, 7 Eylül Pazar günkü duruma geri dönmek istiyorlar, belki de tepedeki personelin değişmesiyle. 

Bu da aynı yoksulluk, aynı işsizlik ve aynı yolsuzluk anlamına gelecektir. 


Jeopolitik durum

Karışımdaki bir diğer unsur da jeopolitik durum. Nepal tek başına görülemez. Bölgede bir güç mücadelesi de yaşanıyor. 

Hindistan geleneksel olarak Nepal’e hakim olan ana güçtü ancak Başbakan Oli, Çin’e daha yakın görülüyordu. Oli’nin görevden alınmasıyla birlikte emperyalist güçler ‘kendi adamlarını’ iktidara getirme arayışına gireceklerdir.


Sırada ne var? 

Son dönemde öne çıkan isimlerden biri de Katmandu Belediye Başkanı Balendra Shah. Başlangıçta yolsuzluğa karşı şarkılar üreten bir hip-hop sanatçısı olarak ün kazanan Shah, 2022’de tüm siyasi partileri karşısına alarak seçimleri kazandı.

Tam da ‘dışarıdan’ bir aday olarak görüldüğü için kazandı. Kitleleri bir kez daha “itidal” göstermeye çağırdı. “Katiliniz istifa ettiği için” zaferin çoktan yaklaştığını ima ediyor. Şu andan itibaren, “ülkeyi yönetmesi gereken sizin neslinizdir” diyor. 

Benzer şekilde, Sudhan Gurung adlı bir başka rapçi tarafından kurulan Hami Nepal adlı bir STK da bir talep listesi yayımladı. Bunlar şunları içeriyor:  “Bu hükümetin derhal istifa etmesi. Her vilayetteki tüm bakanların istifası. Masum kardeşlerimizin vurulması emrini verenlerin hızlı ve tavizsiz bir şekilde yargılanması. Adil ve hesap verebilir bir gelecek vizyonuna sahip, gençler tarafından yönetilen geçici bir hükümetin kurulması.”  


Alınması gereken dersler

Nepal’deki olaylardan ilham alan herkese şunu söylemek gerekir: Bu yeterli değil! Nepalli kitlelerin Bangladeş ve Sri Lanka’da yaşananlardan ilham almış olması mükemmeldir. Ancak, bu örnekler ilham vermenin yanı sıra keskin bir uyarı da sağlamaktadır. 

Acı gerçek şu ki, Sri Lanka ve Bangladeşli kitlelerin inanılmaz kahramanlık ve cesaretlerine rağmen, bu ülkelerde gerçekten hiçbir şey değişmedi. Bangladeş’te de yoksulluğa, baskıya ve eşitsizliğe karşı gençlerin öncülüğünde bir hareket vardı. Bu hareket Şeyh Hasina hükümetini görevden aldı ve devrimin liderlerinden bazıları hükümete getirildi. Ancak hükümetteki yüzler değişirken kapitalizmden bir kopuş yaşanmadı. Bu da ülkede yoksulluk, baskı ve eşitsizliğin devam ettiği anlamına geliyor. Esasen, kitlelerin sıkıntılarının temel nedeni kapitalist sistemdir. Bu durum özellikle emperyalizmin hakim olduğu, ekonomik olarak daha az gelişmiş ülkeler için geçerlidir.


Bir protestocunun doğru bir şekilde ifade ettiği gibi, “Başbakan’ın istifası tek başına yeterli değildir”. Çeşitli ulusal partilerin iktidara gelmesi ve kitleler için temelde hiçbir şeyi değiştirmemesi “döngüsünü kırmanın” zamanı geldi. Nihayetinde, zafer kazanmak için, Nepal kitleleri kapitalizmi yıkmadan hareketin belirli liderlerini getirme girişimiyle kandırılmamalıdır. Liderlik ihtiyacı Nepal, Sri Lanka, Bangladeş ve Endonezya son birkaç yılda gerçekleşen devrimlerin örnekleridir. Normal zamanlarda halk kitleleri siyasete ilgi göstermez. Ya uzun çalışma saatlerinden sonra zamanları yoktur ya da (hiçbir şey değişmediği için) istekleri yoktur ve genellikle her ikisinin bir arada olduğu bir durum söz konusudur. Bununla birlikte, kitlelerin öfkesinin öyle bir kreşendoya ulaştığı zamanlar olur ki, tüm engelleri aşar ve kendilerini doğrudan siyasete dahil ederler. (…)

Dünyanın dört bir yanındaki devrimciler Nepal’e çok dikkat etmelidir. Nepal’deki bir gazeteci yaşananlar karşısında herkesin “şaşırdığını ve şok olduğunu” söyledi. “Kimse olayın bu seviyeye geleceğini düşünmemişti.” Ancak bugünün sloganı, beklenmeyeni beklemektir. 

Şu anda dünyanın hemen hemen her ülkesinde yaşam standartları üzerinde büyük bir baskı ve statükoya, siyasi liderlere ve kurumlara karşı bir nefret var. Bir sonraki devrimci patlamanın tam olarak nerede ya da ne zaman olacağını bilemeyiz. Ancak Nepal’deki koşullar şu anda gezegenin büyük bölümünde mevcut. 

Bugün Nepal yarın Britanya, Fransa, ABD ve başka yerler olacak. Devrimler beklenmelidir. Bunların başarısını belirleyecek olan şey, devrimci partilerin onları zafere götürecek şekilde zamanında inşa edilip edilmediğidir. (Jack Halinski-Fitzpatrick - Marxist.com)

Blogger tarafından desteklenmektedir.