Kadınlar ne ister, devlet ne verir?
Oyuncu Sinem Ünsal’ın yer aldığı bir reklam var. Ünlü bir kıyafet markasının. Orada “Kadın ne ister?” diye soruyor. Bir erkek ses yanıt veriyor: “Bazen kafam karışıyor, sarıp sarılmak mı, bir başına olmak mı?” diyor. Ardından yine o erkek sesi yanıt veriyor: “Görülmek istiyorsun, anlaşılmak istiyorsun… Gerçekten ne istiyorsun?”
Oyuncu yani Sinem Ünsal da “Ben sadece kendim olmak isterim” diye yanıtlıyor.
Konuşmalar bildiğiniz kişisel gelişim kitabından çıkmış gibi. E haliyle “Reklam bu” dediğinizi duyar gibiyim. Fakat mesele o değil. Reklamlar elbette feminist bir dille ya da politik bir bakış açısıyla yazılmak zorunda değil. Kadınların yer aldığı reklamlardan da söz etmiyorum, gerçekten kadınların ne istediğine odaklanandan söz ediyorum.
Mesela Sinem Ünsal orada “Sokakta özgürce yürümek isterim”, “Erkekler etek giydim diye beni taciz etmesin isterim”, “Sokağa çıktığımda tayt giydim diye öldürülmeyeyim”, ya da “Doğum gününe gittim diye babam beni öldürmesin”… Belki de verilere en çok yansıyanı “Ayrılmak istediğimde öldürülmeyeyim” dese ne olurdu?
Yine duyar gibiyim: “O sadece bir reklam.” Evet, belki orada olmaz, bilmiyorum. Reklamlar da diziler de feminist bir bakış açısı ile yazılabilir. Feminist derken illa politik cümlelerden “patriayarka, ataerki, 500 yıllık erkek egemen sistem”li cümlelerden söz etmiyorum fakat gerçekten 8 Mart’a giden 25 Kasım’da slogan atan kadınları neden göremiyoruz dizilerde de.
Güçlü kadın imgesi bile döne dolaşa anneliğe bağlanıyor. Anne olmayı tercih etmeyen kadınlar “zayıf” çünkü. Dizi meselesi söz olsun başka bir yazının konusu. Gelelim reklam değil gerçek kadınlara….
Kim ne istiyor?
Reklamı geçiniz, size reklam olmayan gerçek kadınlardan söz edeyim. Kadınlar ne ister birlikte bakalım?
Mesela Sinem.
Sinem Şahinkaya, eski gazeteci, şimdilerde emlakçılık yapıyor. O ne istiyor biliyor musunuz? Yaklaşık on beş gün sonra doğum yapacak ve eşi Mecit Şahinkaya’nın yanında olmasını istiyor. Üstelik erken doğum riski var, hem de oldukça riskli bir doğum. Ama eşi Mecit Şahinkaya, 30 Eylül’de Gazi Mahallesi’ne düzenlenen bir polis baskınında gözaltına alındı ve tutuklandı.
Dosyasına baktığınızda gerçekten trajikomik şeyler görüyorsunuz. Ablasına gönderdiği küçük paraları “örgüte yardım” diye yazmışlar. “Afişleri oraya değil, görünür yere asalım” dediği bir telefon konuşmasının bir bölümünü kesip almışlar, “örgüt afişi” demişler. Böyle saçmalıklarla dolu bir dosya.
Detaylara bu haberden bakabilirsiniz.
"Kızım babasız büyümesin"
Mecit tutuklu. Sinem ise doğumuna sayılı gün kala, yalnız. “Ben babamı Gazi Katliamı'nda kaybettim, babasız büyüdüm. Kızım da babasız büyümesin” diyor. Sinem’in istediği şey çok basit, hukuken çözümü de var. İstediği, kızının babasız büyümemesi.
Sinem eski gazeteci. Şimdi sesini duyurmak için tüm gazetecilerden destek bekliyor. Biz gazeteciler bazen “ilk biz geçtik haberi, önce biz duyurduk” hırsına kapılıyoruz. Oysa gazetecilik refleksi, özellikle söz konusu kadın dayanışmasıysa, bir adım geri çekilip el ele vermeyi de gerektirmez mi?
Sadece Sinem değil… Başka kadınlar da var.
“Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi” mesela.
Geçen hafta yani 15 Ekim’de Kürt sorununun çözümü için Meclis’te kurulan komisyona bir sunum yaptılar. Bugün o sunumun detaylarını konuşmak üzere çevrim içi bir toplantıda bir araya geldik. Muazzam bir sunum, televizyonlarda gösterilmeli. Henüz bazılarına kayyım atanmamışken üstelik.
Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi’nin paylaştığı veriler, aslında bu ülkede kadınların ne istediğini değil, neye mecbur bırakıldığını gösteriyor.
Bütçe
2025 yılı merkezi bütçesinde savunma harcamaları için 913,9 milyar TL, iç güvenlik için 694,5 milyar TL ayrılmış.
Savunma Sanayii Destekleme Fonu da eklendiğinde, toplamda 1 trilyon 608 milyar TL yalnızca “güvenlik” için harcanacak.
Peki kadınlar?
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesi içinde “Kadının Güçlendirilmesine” ayrılan pay sadece 5 milyar 541 milyon 139 bin TL.
Yani savunma ve güvenlik harcamaları, kadınların güçlendirilmesine ayrılan bütçenin yaklaşık 290 katı.
Bütçenin yüzde 90’ı savaşa, yüzde 10’u iç güvenliğe, sadece binde üçü kadına ayrılmış.
(Kaynak: Savunma Sanayii Başkanlığı, TC 2025 Merkezi Yönetim Bütçesi Verileri – BİV TBMM Komisyon Sunumu, s.7)
Görüyorsunuz, kadınlar ölmesin, yaşasın diye ayrılan bütçe bir kalem ucu kadar.
Anadilde hizmet alamayan kadınlar
Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi raporunda yer alan vakalar, bu ülkede “kadın ne ister?” sorusunun cevabını net biçimde veriyor.
Fatma Altınmakas (Muş, 2020): Kardeşinden tecavüz şikâyetiyle karakola gitti. Kürtçe tercüman olmadığı için ifadesi alınamadı. Fail serbest kaldı, Fatma kocası tarafından öldürüldü.
Tenzire Çetin (Batman, 2019): TÜİK anketine Türkçe cevap vermediği için 55 bin TL ceza kesildi.
Fevziye Başaran (Batman, 2020): Türk Telekom hattını kapatmak istedi; Kürtçe hizmet verilmediği için işlem yapılamadı. Tepkiler sonrası Kürtçe hizmet başlatıldı.
Kürt illerinde kadınlara kanser tanısının daha geç konulduğu, hastaneye geç başvurduğu tespit edilmiş. Çünkü kadınlar anadillerinde sağlık hizmetine ulaşamıyor.
Bu ülkede bazı kadınlar için “kadın ne ister?” sorusunun cevabı belli: Kendini anadilinde anlatabilmek ister.
Kayyımların kadınlara susturduğu şehirler
Diyarbakır’da 13 kadın merkezi kapatılmış, Kadın Politikaları Dairesi kaldırılmış, kadın danışma merkezleri işlevsiz hale getirilmiş.
Mardin’de Mor Bina Kadın Merkezi ve kadın sığınma evi kapatılmış, kadınların ücretsiz ulaşımını sağlayan Jin Kartuygulaması iptal edilmiş.
Batman’da kadınların kurduğu Kadın Yaşam Köyü durdurulmuş, kadın pazarları erkeklere devredilmiş.
Van’da 52 kadın kurumu kapatılmış, kadın sığınma evi, “Alo Şiddet Hattı” ve kadın sağlığı kabinleri kapatılmış.
Cinsel şiddet ve cezasızlık
2016’dan bu yana sayısız dosya basına yansımış.
Hakkari, Batman, Van, Mardin, Şırnak… Her birinde ortak bir tablo: failler kamu görevlisi, kadınlar ya öldürülüyor ya susturuluyor, dosyalar ise kapatılıyor.
2020 Batman/Gercüş: 15 yaşındaki bir kıza aralarında asker ve polislerin de bulunduğu 27 kişi tecavüz etti. Kamu görevlileri tespit edilmedi.
2021 Van: Uzman çavuşun iki lise öğrencisine cinsel saldırısı sonrası sanık “çelişkili ifadeler” gerekçesiyle tahliye edildi.
2022 Şırnak: Özel Harekât Ocakları İl Başkanı, Sakine Kültür’ü “yardım bahanesiyle” taciz edip işkenceyle öldürdü.
(Kaynak: BİV TBMM Komisyon Sunumu, s.21–22; Gazete Duvar, JinNews, bianet.org, TİHV raporları)
“Cemşit Cemşit sen de sen işit”
Bu verileri bir de 19 Mart ve Ekrem İmamoğlu’na yapılan operasyonlara birlikte düşünürsek aslında hak ihlallerinin geldiği nokta daha belirgin olur. Kadın üniversite öğrencilerinin demokratik haklarını kullanırken tanık olduğu işkenceler mesela. Ya da İBB dosyasından tutuklanan erkeklerin eşlerinin yaşadığı zorluklar. Aynı zamanda tutuklanan kadınların yaşadığı hak ihlalleri.
Hemen hafta dile getirmeye çalıştığım şey şu: Hak ihlallerinin hepsi birbirine bağlı aslında.
Tüm eşitsizliklerin kaynağı demokratikleşememek, hukuksuzluk, kırıntısı ile yetinmeye çalıştığımız hukukun askıya alınması.
Annemin bir sözü var (onun değildir, ondan duydum hep) “Cemşit Cemşit, sen de sen işit.”
Tam olarak iktidarın muhalefete ve muhalif gazetecilere bakışı böyle. Kendimiz söylüyor, kendimiz duyuyoruz.
Buradan nasıl çıkılır? Nasıl çıkacağız? O da başka bir yazının, belki de başkalarının konusu olsun.
Özcesi, reklamda “Kadın ne ister?” diye soruyorlar ya…Kadın, “Kendim olmak isterim” derken aslında yaşamak, var olmak, eşit olmak istiyor. (EVRİM KEPENEK - BİANET)
