Orta Doğu Sorunu / HÜSEYİN İNAN

İçinde bulunduğumuz ortamda Türkiye’deki Amerikan askerî gücü, daha çok Filistin meselesine bağlı olarak Arap halkları için tehlikelidir. Bu yüzden halk savaşımızın bu döneminde, Orta Doğu’daki her patlamaya Türkiye’deki gericiler el atacaklardır. Bu durum, aynı dış düşmana karşı mücadele veren Orta Doğu halkları ve Türkiye Halkı arasında sağlam bağlar kurulmasını sağlayacaktır.


Orta Doğu, yukarıda anlattığımız genel yapı içinde emperyalizmin sömürü alanı durumundadır. İngiliz ve Fransız emperyalizminin Orta Doğu’da tutunamayarak geri çekilmeye mecbur olması, bir taraftan millî iktidarların kurulmasını, diğer taraftan da Amerikan emperyalizminin Orta Doğu’daki petrol yatakları üzerinde kısmî hakimiyet kurmasını sağlamıştır.

Orta Doğu ülkelerindeki halklar içinde Arap halklarının çoğunluk teşkil etmesi, anti-emperyalist mücadelenin yayılmasını hızlandırmış ve ilerici iktidarlar arasında daha sağlam bir dayanışma kurulmasını sağlamıştır. Birçok ülkede gerici rejimler yerlerini ilerici iktidarlara bırakmak zorunda kalmıştır. Bu iktidarların oluşumu, hemen hemen her yerde radikal güçlerin askerî darbelerle iktidarı almaları şeklinde olmuştur. Emperyalizmin sömürü ve zulüm politikası, bu iktidarların yıkılması yerine güçlü bir dayanışma içine girmelerine ve Arap halklarının bir birlik oluşturmalarına sebep olmuştur.

Orta Doğu’da genel durumu şöyle belirtebiliriz: Genel özellikleriyle millî bir politika izleyen devletler, Suriye, Irak, Güney Yemen ve Mısır’dır. Emperyalist saldırı karşısında bu devletler millî bir birliğe zorlanmışlardır ve bu birlik, Orta Doğu’yu da aşarak Libya, Sudan ve Cezayir’i de içine almıştır.

Devletler dışında Arap halklarının ulusal kurtuluş mücadelelerine öncülük eden Filistin kurtuluş örgütleri ve Basra Körfezi Kurtuluş Cephesi gibi örgütler, Amerikan emperyalizmi için ciddî tehlike olmaya başlamışlardır.

Geriye emperyalizmin kontrolü altındaki Orta Doğu ülkeleri olan İran, Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan, Ürdün ve Lübnan kalmaktadır. Bu devletlerden Ürdün, Lübnan ve Suudî Arabistan Arap halklarının uyanışı karşısında kendi gerici politikalarını devam ettirmek için kısmî tavizler vermeye mecbur olmaktadırlar. Savaşın devam ettiği Filistin meselesinin her an büyüyerek tüm Orta Doğu’yu kapsaması uzak bir ihtimal değildir. Amerikan emperyalizmi, Orta Doğu’daki çıkarlarını devam ettirmek için İsrail, İran ve Türkiye’yi karşı-devrimci birer üs olarak takviye etmektedir.

Türkiye, NATO ittifakı içinde Avrupa ve Amerika’ya, CENTO ittifaki içinde İran ve Pakistan’a askerî ve ekonomik yönleriyle bağlıdır. Hem Orta Doğu’daki çıkarları açısından askerî bakımdan ve hem de Sovyetler Birliği’ne karşı tampon bir devlet olarak emperyalizm için Türkiye stratejik öneme haizdir. Bu yüzdendir ki emperyalistler Türkiye’yi Orta Doğu ve özel olarak da Türkiye’de kontrolü sağlayacak ve gerektiği zaman çıkarlarını korumak için müdahalelere müsait askerî bölge olarak seçmişlerdir.

Ekonomik yönüyle Amerikan emperyalizmine bağımlı olan Türkiye, stratejik önemi ve karşı-devrimci bir üs olma özelliğini koruması açısından emperyalistlerin üzerinde ciddiyetle durmalarına sebep olmaktadır. Diğer taraftan askerî ve ekonomik ittifaklarla emperyalizmin sağlam bir müttefiki olan Türkiye, Orta Doğu halklarının Müslüman olmaları yüzünden de önem taşımaktadır ve Amerika’nın Orta Doğu’daki çıkarlarını korumak için önemli bir ara bulucudur.

Doğal olarak emperyalistler ve uşakları, Türkiye Halkının devrimci mücadelesini bastırmak ve ne pahasına olursa olsun Türkiye’nin Orta Doğu’daki gerici politikasına devam etmesini sağlamak çabasındadır.

Yurdumuzdaki Amerikan üsleri ve nüfusumuza oranla anormal büyüklükte olan Türk ordusunun yapısı (kara harekât ordusu) gelişigüzel değildir. Türkiye’de Amerikan emperyalizminin kontrolünün azalması veya kalkması, Orta Doğu çıkarlarını büyük oranda etkileyeceği için doğal olarak devrimci mücadeleye karşı tutumunu da çıkarlarının tümü açısından belirlemektedir.

İçinde bulunduğumuz ortamda Türkiye’deki Amerikan askerî gücü, daha çok Filistin meselesine bağlı olarak Arap halkları için tehlikelidir. Bu yüzden halk savaşımızın bu döneminde, Orta Doğu’daki her patlamaya Türkiye’deki gericiler el atacaklardır. Bu durum, aynı dış düşmana karşı mücadele veren Orta Doğu halkları ve Türkiye Halkı arasında sağlam bağlar kurulmasını sağlayacaktır.

Bazı arkadaşlar Orta Doğu sorununun bu gelişimini hesaba katarak Orta Doğu Devrimci Çemberi veya Bölgesel Savaş tezlerini ortaya atıyorlar. Bu iki tez, ulusal kurtuluş savaşımız içinde taktik bir sorun olarak iddia edilirse doğru, fakat stratejik bir tez haline sokulursa kökten hatalıdır. Zira dış düşmanın tek olması ve Orta Doğu’da savaşın bölgesel bir savaş halini alması Türkiye devrimini bir dış etken olarak azamî ölçüde etkileyecektir. Fakat Türkiye devriminin temel belirleyici unsuru toplumumuzun iç dinamizmidir. Orta Doğu meselesi Türkiye devrim sürecini etkilese dahi – halk savaşı birçok zigzaglar çizecektir, iç ve dış etkenler rol oynayacaktır –stratejik bir sorun olmayacaktır. Buna rağmen Orta Doğu halkları ve onların mücadelelerine öncülük eden örgütler sağlam bir dayanışma içine girmeye ve birbirlerine destek olmaya mecburdurlar.

Blogger tarafından desteklenmektedir.