Dünkü yazımda meşhur Ergenekon Soruşturması‘nı başlatan ifadeleri veren ve “sahte haham” olarak bilinen Tuncay Güney‘le ilgili birkaç soru sormuştum. Demiştim ki:
“Ergenekon, bir süre önce Kanada’ya sığınıp kendisini haham ilan eden bu ilginç vatandaşın polise verdiği ifadelerle hayatımıza girdi.
Tuncay Güney’in evinde bulunan çuval dolusu belgeler ve verdiği ifade yüzünden yüzlerce kişi tutuklandı.
Hatta kendisini sorgulayan Adil Serdar Saçan isimli polis şefi bile cezaevine girdi.
Ama ne hikmetse, nasıl olduysa ve kim ya da kimler koruduysa; bu arkadaş salıverildi ve yurt dışına gitmesine izin verildi.
Yani; adamın biri çıkıyor, akıl almaz iddialarda bulunuyor, en kirli ilişkilere tanıklık ettiğini söylüyor ama “temiz” bulunup, postalanıyor...
Doğrusu bu saçmalığın gerekçesini hiçbir zaman anlamadım ve galiba da anlayamayacağım! Sahi; Tuncay Güney denilen “enteresan kişi” neden serbest bırakıldı, bugün neden yok?”
***
Ne yalan söyleyeyim; bu yazıyı Tuncay Güney‘in okumasını ve yanıt yazmasını beklemiyordum.
Dün sabah erken saatlerde kendisinden bir e-posta aldım.
Sözüm ona beni “düzeltiyor” ama aslında bu e-postayla, yazdıklarımdan çok daha karanlık ilişkilerin içinde olduğunu itiraf ediyor!
İşte o e-posta:
***
“Saygıdeğer Mustafa Mutlu
‘Tuncay Güney Neden Unutuldu?’ başlıklı yazınızı okudum.
Taraflı yaklaşımınız yanlış... Yazınızdaki yanlışları düzeltmek isterim.
Gazeteciliği kullanıp ajanlık yapmadım.
Türkiye’deki yetkimi ve yetkimden doğan yeteneğimi kullandım.
2001 yılında Türkiye’nin büyük bir köy-feodal yapı ile yönetildiğini saptadım ve Amerika’ya geldim.
ABD’ye gelirken de uluslararası yetki ve ilişkimi kullandım.
Kanada’da kendimi haham ilan etmedim. 2003 yılında dini eğitim aldım, New York’ta ve haham değil, Rabayli oldum. Görevimi de 32. Gün’e telefonla katıldığım bir programda açıkladım.
Evimde bulunan çuval dolusu belgeler, altı çuvaldı.
İsteseydik 20 çuval bulundururdum.
Unutmayın ben Başbakanlık Devlet Arşivleri’nde görevliydim. O kimliğim de basına verilmişti.
Belgeler ise devletin Türk istihbarat birimlerine ait.
Adil Serdar Saçan işkence yapmasaydı, Amerika’ya kaçmazdım. Ruhum karardı.
Ayrıca “adamın biri” dediğiniz benim görev dosyamı, yaptığım işleri yetkili makamlardan isteyiniz.
İran-Irak-Suriye-Lübnan’da birçok üst düzey yetkili ile görüştüm.
Hangi yetki ile dersiniz?
Basın mı?
Türkiye’de bulunduğum süre içerisinde istediğim basın kuruluşunda çalıştım. Sabah, Milliyet, Akşam gibi...
Solcudan sağcıya, mafyadan PKK’lıya, Manukyan Hanım’dan bakanlara kadar birçok kimse ile teşrik-i mesaim olmuştur.
Türkiye dışını anlatmadım.
Ergenekon mu?
Bu bir oyun ve oyunda herkes üstüne düşeni yapar. Kemalizm iflas etmiştir. Ekonomi ve siyasi hayatımızı yönlendiren global patronlar ‘başkanlık sistemi’ istiyor. Rejim değişiyor. Kürtler haklarını alacak.
Özal’a Amerika, “Türkiye’yi ya büyüt ya küçültelim” dedi.
Türkiye büyüyemedi, küçülecek.
Özal’a, “Büyük Ortadoğu Devleti olsun” demişlerdi; olmadı.
BOP dayandı kapımıza...
Yazınızdaki yanlış cümlelerinizi düzeltmek çok üzücü...
Hakkımda hiçbir şey bilmeden dedikodu ile yazıyorsunuz.
Unutmayın ki; benim dosyam devlet sırrı kapsamında... Oysa ben TRT’ye çıktığımda, ‘Devlet sırrından çıkarın’ demiştim. Tekrar izleyin TRT röportajımı lütfen. Siz ise küçültücü cümleler kullanıyorsunuz... Oysa ben bir görev adamıyım ve halen işimi yapıyorum.
Bu yazımı köşenizde düzelterek yayınlarsanız sevinirim.
Tekrar hakkımda bir şey yazmak isterseniz. Telefon açabilirsiniz. Telefonum: (.... .... .... ....)
Saygı ve dostça...
Daniel Tuncay Güney”
***
Dün Türkiye saatiyle 06.40‘ta guneytuncay@yahoo.com adresinden gelen bu e-posta‘yı saklayacağım...
Gördüğünüz gibi Tuncay Güney sözüm ona beni yalanlamak için gönderdiği bu mektubuyla, içinde bulunduğu kirli ve karanlık çevrenin benim yazdığımdan çok daha büyük ve vahim olduğunu haykırıyor.
Görevinin ne olduğunu ve kimler tarafından görevlendirildiği belirtmiyor ama görevinin sürdüğünü söylüyor!
Önce gazeteciliği kullanıp ajanlık yapmadığını iddia ediyor; ne ilginçtir ki sonra da çuvallardan, Türk istihbaratına ait gizli belgelerden, özel görevlerden söz ediyor.
Yüzlerce aydının bir “çuval”a doldurulduğu Ergenekon için, “Bu bir ‘oyun’dur ve herkes üstüne düşeni yapar” diyebiliyor...
Verdiği ifadelerle o insanların yıllardır cezaevinde çürümesine ve ailelerinin perişan olmasına aldırmıyor... Yurt dışında sefasını sürüyor.
Her satırı, her sözcüğü o dünyadaki pisliği anlatıyor ama o, “kendisini küçültücü ifadelerimden” şikâyetçi olabiliyor!
***
Sözde Ergenekon Terör Örgütü Davası‘nın sayın hâkimleri ve savcıları:
Bu davanın kilit ismi Tuncay Güney‘dir.
Ve Tuncay Güney; aynen mektubunda anlattığı gibi bir adamdır!
Kısacası; onsuz bir dava eksiktir ve anlamsızdır.
*****
GÜNÜN SORUSU
Gelecek yıl için memurlara yüzde 3+3 ücret zammı yapmayı teklif eden hükümet büyük bir lütufla teklifini yüzde 3,5+3,5’a çıkarmış... Ama asıl cömertliği, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Dubai Temsilciliği‘ne atanan kayınbiraderi Nusret Yurteri‘ye yapmış. Beyefendiye tam 28 bin dolar maaş bağlanmış... Sorum hükümet yetkililerine:
Yönetim anlayışınıza göre memurlar, akraba olanlar ve olmayanlar diye ikiye mi ayrılıyor?
MUSTAFA MUTLU - VATAN
“Ergenekon, bir süre önce Kanada’ya sığınıp kendisini haham ilan eden bu ilginç vatandaşın polise verdiği ifadelerle hayatımıza girdi.
Tuncay Güney’in evinde bulunan çuval dolusu belgeler ve verdiği ifade yüzünden yüzlerce kişi tutuklandı.
Hatta kendisini sorgulayan Adil Serdar Saçan isimli polis şefi bile cezaevine girdi.
Ama ne hikmetse, nasıl olduysa ve kim ya da kimler koruduysa; bu arkadaş salıverildi ve yurt dışına gitmesine izin verildi.
Yani; adamın biri çıkıyor, akıl almaz iddialarda bulunuyor, en kirli ilişkilere tanıklık ettiğini söylüyor ama “temiz” bulunup, postalanıyor...
Doğrusu bu saçmalığın gerekçesini hiçbir zaman anlamadım ve galiba da anlayamayacağım! Sahi; Tuncay Güney denilen “enteresan kişi” neden serbest bırakıldı, bugün neden yok?”
Ne yalan söyleyeyim; bu yazıyı Tuncay Güney‘in okumasını ve yanıt yazmasını beklemiyordum.
Dün sabah erken saatlerde kendisinden bir e-posta aldım.
Sözüm ona beni “düzeltiyor” ama aslında bu e-postayla, yazdıklarımdan çok daha karanlık ilişkilerin içinde olduğunu itiraf ediyor!
İşte o e-posta:
“Saygıdeğer Mustafa Mutlu
‘Tuncay Güney Neden Unutuldu?’ başlıklı yazınızı okudum.
Taraflı yaklaşımınız yanlış... Yazınızdaki yanlışları düzeltmek isterim.
Gazeteciliği kullanıp ajanlık yapmadım.
Türkiye’deki yetkimi ve yetkimden doğan yeteneğimi kullandım.
2001 yılında Türkiye’nin büyük bir köy-feodal yapı ile yönetildiğini saptadım ve Amerika’ya geldim.
ABD’ye gelirken de uluslararası yetki ve ilişkimi kullandım.
Kanada’da kendimi haham ilan etmedim. 2003 yılında dini eğitim aldım, New York’ta ve haham değil, Rabayli oldum. Görevimi de 32. Gün’e telefonla katıldığım bir programda açıkladım.
Evimde bulunan çuval dolusu belgeler, altı çuvaldı.
İsteseydik 20 çuval bulundururdum.
Unutmayın ben Başbakanlık Devlet Arşivleri’nde görevliydim. O kimliğim de basına verilmişti.
Belgeler ise devletin Türk istihbarat birimlerine ait.
Adil Serdar Saçan işkence yapmasaydı, Amerika’ya kaçmazdım. Ruhum karardı.
Ayrıca “adamın biri” dediğiniz benim görev dosyamı, yaptığım işleri yetkili makamlardan isteyiniz.
İran-Irak-Suriye-Lübnan’da birçok üst düzey yetkili ile görüştüm.
Hangi yetki ile dersiniz?
Basın mı?
Türkiye’de bulunduğum süre içerisinde istediğim basın kuruluşunda çalıştım. Sabah, Milliyet, Akşam gibi...
Solcudan sağcıya, mafyadan PKK’lıya, Manukyan Hanım’dan bakanlara kadar birçok kimse ile teşrik-i mesaim olmuştur.
Türkiye dışını anlatmadım.
Ergenekon mu?
Bu bir oyun ve oyunda herkes üstüne düşeni yapar. Kemalizm iflas etmiştir. Ekonomi ve siyasi hayatımızı yönlendiren global patronlar ‘başkanlık sistemi’ istiyor. Rejim değişiyor. Kürtler haklarını alacak.
Özal’a Amerika, “Türkiye’yi ya büyüt ya küçültelim” dedi.
Türkiye büyüyemedi, küçülecek.
Özal’a, “Büyük Ortadoğu Devleti olsun” demişlerdi; olmadı.
BOP dayandı kapımıza...
Yazınızdaki yanlış cümlelerinizi düzeltmek çok üzücü...
Hakkımda hiçbir şey bilmeden dedikodu ile yazıyorsunuz.
Unutmayın ki; benim dosyam devlet sırrı kapsamında... Oysa ben TRT’ye çıktığımda, ‘Devlet sırrından çıkarın’ demiştim. Tekrar izleyin TRT röportajımı lütfen. Siz ise küçültücü cümleler kullanıyorsunuz... Oysa ben bir görev adamıyım ve halen işimi yapıyorum.
Bu yazımı köşenizde düzelterek yayınlarsanız sevinirim.
Tekrar hakkımda bir şey yazmak isterseniz. Telefon açabilirsiniz. Telefonum: (.... .... .... ....)
Saygı ve dostça...
Daniel Tuncay Güney”
Dün Türkiye saatiyle 06.40‘ta guneytuncay@yahoo.com adresinden gelen bu e-posta‘yı saklayacağım...
Gördüğünüz gibi Tuncay Güney sözüm ona beni yalanlamak için gönderdiği bu mektubuyla, içinde bulunduğu kirli ve karanlık çevrenin benim yazdığımdan çok daha büyük ve vahim olduğunu haykırıyor.
Görevinin ne olduğunu ve kimler tarafından görevlendirildiği belirtmiyor ama görevinin sürdüğünü söylüyor!
Önce gazeteciliği kullanıp ajanlık yapmadığını iddia ediyor; ne ilginçtir ki sonra da çuvallardan, Türk istihbaratına ait gizli belgelerden, özel görevlerden söz ediyor.
Yüzlerce aydının bir “çuval”a doldurulduğu Ergenekon için, “Bu bir ‘oyun’dur ve herkes üstüne düşeni yapar” diyebiliyor...
Verdiği ifadelerle o insanların yıllardır cezaevinde çürümesine ve ailelerinin perişan olmasına aldırmıyor... Yurt dışında sefasını sürüyor.
Her satırı, her sözcüğü o dünyadaki pisliği anlatıyor ama o, “kendisini küçültücü ifadelerimden” şikâyetçi olabiliyor!
Sözde Ergenekon Terör Örgütü Davası‘nın sayın hâkimleri ve savcıları:
Bu davanın kilit ismi Tuncay Güney‘dir.
Ve Tuncay Güney; aynen mektubunda anlattığı gibi bir adamdır!
Kısacası; onsuz bir dava eksiktir ve anlamsızdır.
GÜNÜN SORUSU
Gelecek yıl için memurlara yüzde 3+3 ücret zammı yapmayı teklif eden hükümet büyük bir lütufla teklifini yüzde 3,5+3,5’a çıkarmış... Ama asıl cömertliği, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Dubai Temsilciliği‘ne atanan kayınbiraderi Nusret Yurteri‘ye yapmış. Beyefendiye tam 28 bin dolar maaş bağlanmış... Sorum hükümet yetkililerine:
Yönetim anlayışınıza göre memurlar, akraba olanlar ve olmayanlar diye ikiye mi ayrılıyor?
MUSTAFA MUTLU - VATAN