Geçtiğimiz 3 Temmuz sabahından beri Türk futbolunu ‘temizlemek’ adına başlatılan fakat zaten iktidarın bilinçli politikaları sonucunda kutuplaşmış toplumu daha fazla bölmek, ülkeyi germek ve devlet ile en azından milletin bir kısmının arasındaki uçurumu derinleştirmekten başka hiçbir işe yaramayan süreç hala devam ediyor. Ancak bu koşullar altında oynanan 2011 – 2012 futbol sezonu Galatasaray’ın şampiyonluğu ile sona erdi.
Sona erdi ermesine ama Şükrü Saraçoğlu Stadı ve civarında maç öncesi ve sonrasında polisin taraftara uyguladığı zulüm, cebir ve şiddet toplumsal hafızamızda silinmesi kolay olmayan yaralar açtı. Bugün o maça giden binlerce insan yıllar sonra belki bu maçın sonucunu dahi hatırlamayacak. Fakat kendilerine acımasızca saldıranları unutmayacak. Orada bulunan çocuk ve gençlerin emniyet güçleri elinden yaşadıkları bu travma sonucunda bundan sonraki hayatlarında polise karşı sahip olacakları bakış acısını kestirmek pek güç olmasa gerek.
Sona erdi ermesine ama Şükrü Saraçoğlu Stadı ve civarında maç öncesi ve sonrasında polisin taraftara uyguladığı zulüm, cebir ve şiddet toplumsal hafızamızda silinmesi kolay olmayan yaralar açtı. Bugün o maça giden binlerce insan yıllar sonra belki bu maçın sonucunu dahi hatırlamayacak. Fakat kendilerine acımasızca saldıranları unutmayacak. Orada bulunan çocuk ve gençlerin emniyet güçleri elinden yaşadıkları bu travma sonucunda bundan sonraki hayatlarında polise karşı sahip olacakları bakış acısını kestirmek pek güç olmasa gerek.
Maç günü yaşananlar konusunda çok şey yazıldı ve söylendi. Ancak nedense zaten iktidar ve onun arkasındaki görünmez güce teslim olmuş ‘kaliteli Türk medyası’ Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘terörist’ olarak tanımladığı öğretmeninden öğrencisine, holding sahibine, ‘marjinal’solcusundan ülkücüsüne, türbanlısına, işçisine, emeklisine, genci yaşlısı, kadını erkeğiyle toplumun tüm kesimlerinin temsilcilerinin bulunduğu insanlara gerçekte neler olduğunu sorma gereği duymadı. Aşağıda bu ‘teröristlerin’ haklı isyanlarını ve gerçekleri bulacaksınız…
SERDAR DÜDÜKÇÜ (32, TURİZMCİ, FENERİUM ÜST C BLOK):
“Maçın bitmesiyle stadyumdan çıkmak istedim. Merdivenlere yürüyen bir kalabalık vardı ve bir anda dışarı çıkanların içeriye kaçtıklarını gördüm. Polis biber gazı atmıştı. Stadı boşaltmak için biber gazı sıkan polis, stat dışında da adeta kimse dışarı çıkmasın diye gaz atıyordu. Bir süre stattan çıkamadım ve üstten dışarıyı izledim. Polisin anlamsız ve orantısız güç uygulaması nedeniyle ortalık karışmıştı artık. Sessiz sakin stattan çıkmak isteyen taraftarlar, polisin bu tutumuyla sinirlenerek kontrolünü kaybetti ve bazıları polise taş atmaya başladı. Stadın tam karşısındaki büfede, karınlarını doyurmak için alışveriş yapan taraftarlar vardı.
Polis büfeye bile gaz sıktı! Ortalık biraz durulur gibi olunca, Kurbağalıdere istikametine doğru çıkış yapmaya başladık. Orada kenarda bulunan çevik kuvvete taraftar tepki gösteriyordu. "Zevk mi alıyorsunuz?" diyen vardı, küfür eden vardı, su şişesi atan vardı. O sırada arkamdan bir ses duydum. 55-60 yaş aralığında bir amca, yediği biber gazından ya da korkusundan gözlerinde yaş vardı ve şöyle diyordu; "Allah aşkına susun, öldürecekler bizi burada, gidelim!" Biraz ilerde bir kız yatıyordu yerde, yanında muhtemelen erkek arkadaşı vardı ve "ambulans çağırın!" diye bağırıyordu. Kimse ilgilenemiyordu çünkü herkes kendi can derdine düşmüştü. Metrobüse doğru gitmek istiyorduk ama orda yine karşımıza Çevik Kuvvet çıkmıştı. Yine biber gazı, yine taraftarlar olarak sağa sola kaçışıyorduk.
Gitmek istiyorduk ama nasıl ve nerden gideceğimizi bilmiyorduk. Tepemizde devamlı uçan bir helikopter, ışık tutarak adeta hedef belirliyordu. Sanki Güneydoğudaydık ve bizler avdık. 20:45'te biten bir maçtan, stadın 500 metre ilerisindeki metrobüs durağına saat 22:45'te varabilmiştik. Bugün Başbakan Trabzon mitinginde bizleri teröriste benzetmiş. Keşke Başbakan bizlerin yanında olsaydı olay anında. Kim terörist, kim terör estirdi görebilir ve anlayabilirdi…”
Polis büfeye bile gaz sıktı! Ortalık biraz durulur gibi olunca, Kurbağalıdere istikametine doğru çıkış yapmaya başladık. Orada kenarda bulunan çevik kuvvete taraftar tepki gösteriyordu. "Zevk mi alıyorsunuz?" diyen vardı, küfür eden vardı, su şişesi atan vardı. O sırada arkamdan bir ses duydum. 55-60 yaş aralığında bir amca, yediği biber gazından ya da korkusundan gözlerinde yaş vardı ve şöyle diyordu; "Allah aşkına susun, öldürecekler bizi burada, gidelim!" Biraz ilerde bir kız yatıyordu yerde, yanında muhtemelen erkek arkadaşı vardı ve "ambulans çağırın!" diye bağırıyordu. Kimse ilgilenemiyordu çünkü herkes kendi can derdine düşmüştü. Metrobüse doğru gitmek istiyorduk ama orda yine karşımıza Çevik Kuvvet çıkmıştı. Yine biber gazı, yine taraftarlar olarak sağa sola kaçışıyorduk.
Gitmek istiyorduk ama nasıl ve nerden gideceğimizi bilmiyorduk. Tepemizde devamlı uçan bir helikopter, ışık tutarak adeta hedef belirliyordu. Sanki Güneydoğudaydık ve bizler avdık. 20:45'te biten bir maçtan, stadın 500 metre ilerisindeki metrobüs durağına saat 22:45'te varabilmiştik. Bugün Başbakan Trabzon mitinginde bizleri teröriste benzetmiş. Keşke Başbakan bizlerin yanında olsaydı olay anında. Kim terörist, kim terör estirdi görebilir ve anlayabilirdi…”
AHMET ŞİMŞEK (23, ÖĞRENCİ, TÜRK TELEKOM):
“Maç bitiyor... Rakip şampiyon oluyor. Zihnim kabul etmek istemese de gözler görüyor olanı. Üzüntü oluyor haliyle fakat en ufak bir öfke yok, gururluyuz zira. Takımımızı tribüne çağırıyoruz: “Buraya buraya Fenerbahçe buraya!” O da ne, takım yerine polis geliyor tribüne. Usulünce anlatıyoruz evvela, kendilerini orada görmek istemediğimizi söylüyoruz:
“Cemaat dışarı!” Fakat bir tanesi çok alınıyor bu sözümüze. Sopa gibi bir şey görüyorum aşağıda, tribünün önünde. Bir polis o sopayı tribüne atma derdinde, adam hırs yapmış, atacak o sopayı, yanındakileri falan taktığı yok. İlkokulda kavgayı dağıtan öğretmenine: 'Anama küfretti hocam yaaa, bırakın yaa!' diyor sanki. Bunun üzerine tribünden çakmaklar, bilahare koltuklar yağıyor inatçı polisimizin üstüne. Sonra diğer polisler de sahipleniyor olayı birden, tribüne girmeye yelteniyorlar. İşte bütün mevzu böyle patlak veriyor. Ve tribün iniyor sahaya. Coplar, kasklar kar etmiyor. Çevikçe kaçıyorlar; dönüyorlar sonra. Gazı veriyorlar da veriyorlar…
Tribündeyim o esnada, aşağıya inmem lazım, buradan çıkmam lazım, hani nerede bizimkiler, koridor, yok olmaz, Allah belanızı versin, yukarı! Yukarı! İliklerimize işliyor biber gazı. O engelli adamdan ne istiyorsunuz? Çocuğunun üstüne kapanmış babayla derdiniz ne? Ama polis çok adil. Kimseyi ayırmıyor gaz hususunda. Bir kız ağlıyor yanımda öfkeden, aşağıya inmenin imkanı yok, çıkışlarda panzerler var diyorlar. “Geberin içeride!” diyor polis. Tek çare var şimdilik, yukarı! “Yukarı!” diyorum o kıza da, ama bilmiyorum çıktı mı, ne yaptı? Abartmıyorum, ortalık mahşer yeri. Tek farkla, mahşer günü olmayacak olan dayanışma var Saracoğlu tribünlerinde. Herkes birilerini kolundan tutup çıkarıyor yukarı! Bir parti daha gaz geliyor bu arada. Benim gibi bu kadar gaza daha önce maruz kalmamış herkes, eminim, öleceğiz diyor! Tribünün tepesindeki küçük aralıklara dayıyoruz ağzımızı, biraz hava, sadece biraz hava! Demirlere gözlerini yapıştırmış herkes. Sakın su çarpmayın yüzünüze diyor deneyimliler.
Bir baba, küçük kızını kucaklayıp o aralığa dayıyor başını, kendi başı dik! Ağlıyor öfkeden. Bir parti daha gaz gelirse kesin öleceğiz diyorum. Ama polis insaflı, şimdilik bu kadarı yeter diyor! Gözümü açıyorum, koridora inmem lazım, bizimkileri bulmam lazım. “Alicaan!” Gidiyorum yanına, hadi çıkıyoruz. Bir kapıdan çıkıyoruz, “kaç kaaç!” Yine gaz. Bir başka çıkışa, koşuyoruz. Polisin nefret dolu bakışları arasında çıkıyoruz sonunda. Dışarısı da savaş meydanından farksız! Aldığımız nefes gaz hala. Tepemizde helikopter. Ara sokaklara giriyoruz, her yerde kaçışan insanlar! Her yerde gaz. Duyan arıyor. Bir elimiz telefonda. “İyiyiz anne, yok ya yook, iyiyiz biz bir parktayız sakin burası merak etmeyin, tamam tamam üzülmüyoruz ya çok, hadi babama selam söyle.” Bir saat geçiyor, gazsız bir yer arıyoruz. Sahilden başka yer yok. Sonrasında Yoğurtçu Parkı'na atıyoruz kendimizi. Metrobüs karışık, rıhtımda olay var. Bekliyoruz. Birileri şampiyonluk diyor, kupa diyor, başbakan talimatıyla kupa verilecekmiş diyor. Başbakan mı? “Tövbe estağfurullah” çekiyorum! Seçime de daha çok var... Neyse... Herkesin yüzünde o gururla hüzün arası, fakat gururun daha baskın olduğu bir ifadeyi görüyorum. Mutluyum, başımı yastığa koyduğumda rahat uyuyacağım…”
“Cemaat dışarı!” Fakat bir tanesi çok alınıyor bu sözümüze. Sopa gibi bir şey görüyorum aşağıda, tribünün önünde. Bir polis o sopayı tribüne atma derdinde, adam hırs yapmış, atacak o sopayı, yanındakileri falan taktığı yok. İlkokulda kavgayı dağıtan öğretmenine: 'Anama küfretti hocam yaaa, bırakın yaa!' diyor sanki. Bunun üzerine tribünden çakmaklar, bilahare koltuklar yağıyor inatçı polisimizin üstüne. Sonra diğer polisler de sahipleniyor olayı birden, tribüne girmeye yelteniyorlar. İşte bütün mevzu böyle patlak veriyor. Ve tribün iniyor sahaya. Coplar, kasklar kar etmiyor. Çevikçe kaçıyorlar; dönüyorlar sonra. Gazı veriyorlar da veriyorlar…
Tribündeyim o esnada, aşağıya inmem lazım, buradan çıkmam lazım, hani nerede bizimkiler, koridor, yok olmaz, Allah belanızı versin, yukarı! Yukarı! İliklerimize işliyor biber gazı. O engelli adamdan ne istiyorsunuz? Çocuğunun üstüne kapanmış babayla derdiniz ne? Ama polis çok adil. Kimseyi ayırmıyor gaz hususunda. Bir kız ağlıyor yanımda öfkeden, aşağıya inmenin imkanı yok, çıkışlarda panzerler var diyorlar. “Geberin içeride!” diyor polis. Tek çare var şimdilik, yukarı! “Yukarı!” diyorum o kıza da, ama bilmiyorum çıktı mı, ne yaptı? Abartmıyorum, ortalık mahşer yeri. Tek farkla, mahşer günü olmayacak olan dayanışma var Saracoğlu tribünlerinde. Herkes birilerini kolundan tutup çıkarıyor yukarı! Bir parti daha gaz geliyor bu arada. Benim gibi bu kadar gaza daha önce maruz kalmamış herkes, eminim, öleceğiz diyor! Tribünün tepesindeki küçük aralıklara dayıyoruz ağzımızı, biraz hava, sadece biraz hava! Demirlere gözlerini yapıştırmış herkes. Sakın su çarpmayın yüzünüze diyor deneyimliler.
Bir baba, küçük kızını kucaklayıp o aralığa dayıyor başını, kendi başı dik! Ağlıyor öfkeden. Bir parti daha gaz gelirse kesin öleceğiz diyorum. Ama polis insaflı, şimdilik bu kadarı yeter diyor! Gözümü açıyorum, koridora inmem lazım, bizimkileri bulmam lazım. “Alicaan!” Gidiyorum yanına, hadi çıkıyoruz. Bir kapıdan çıkıyoruz, “kaç kaaç!” Yine gaz. Bir başka çıkışa, koşuyoruz. Polisin nefret dolu bakışları arasında çıkıyoruz sonunda. Dışarısı da savaş meydanından farksız! Aldığımız nefes gaz hala. Tepemizde helikopter. Ara sokaklara giriyoruz, her yerde kaçışan insanlar! Her yerde gaz. Duyan arıyor. Bir elimiz telefonda. “İyiyiz anne, yok ya yook, iyiyiz biz bir parktayız sakin burası merak etmeyin, tamam tamam üzülmüyoruz ya çok, hadi babama selam söyle.” Bir saat geçiyor, gazsız bir yer arıyoruz. Sahilden başka yer yok. Sonrasında Yoğurtçu Parkı'na atıyoruz kendimizi. Metrobüs karışık, rıhtımda olay var. Bekliyoruz. Birileri şampiyonluk diyor, kupa diyor, başbakan talimatıyla kupa verilecekmiş diyor. Başbakan mı? “Tövbe estağfurullah” çekiyorum! Seçime de daha çok var... Neyse... Herkesin yüzünde o gururla hüzün arası, fakat gururun daha baskın olduğu bir ifadeyi görüyorum. Mutluyum, başımı yastığa koyduğumda rahat uyuyacağım…”
FURKAN BAŞOĞLU (23, ÖĞRENCİ, TÜRK TELEKOM):
“Maç öncesi Telekom tribünü girişindeki kapılar kapanmıştı. Bir ara Çevik Kuvvet kapıları açıp ön taraftaki taraftarları coplayıp dağıtmaya çalıştı. Taraftar tekrar yüklenince polisler biber gazı sıkıp yine içeri girdiler. Böylece daha stada girmeden biber gazımızı yemiş olduk, günlük biber gazı dozajımızı aldık demiştik ama yanılmışız.
Maç bitince Galatasaray takımı polis tarafından çevrilmiş şekilde orta sahada kutlama yapıyordu. Sahaya giren kimse yoktu, o mesafeye madde atmamız da mümkün değildi. Birkaç kişi saha kenarındaki polislerin olduğu bölgeye meşale atınca polisler biber gazı ile müdahale ettiler ve eline uzun bir sopa alıp polislere vurmaya çalışan bir taraftarın elinden sopayı kapan polis o sopayı tribünlere fırlattı. Arkadaşları olay büyümesin diye o polisi tutmaya çalışsalar da iş işten geçmişti, onlara orada daha fazla madde atıldı ve kaçmaya başladılar, onlar kaçınca peşlerinden bütün tribün indi. Polisler geri çekilince bir biber gazı bulutu geldi tribünlere. Herkes koridorlara kaçmaya başladı ama orada daha felaket bir durum vardı.
Koridora da biber gazı atılmıştı ve nefes almak imkânsızdı. Her tarafta ağlayan kızlar ve çocuklar vardı. İnsanlar nefes alabilmek için koridordaki tellere tırmanmaya çalışıyorlardı. Ben bu yaşıma rağmen nefes alamadığım için 2-3 kere yere yattığımı hatırlıyorum. Dışarı çıkmak için kapılara yöneldik, ama bazı kapılar kapalı, açık olanların önünde ise biber gazı ve panzerler bekliyordu. Dışarı çıktığımızda her sokağın başından biber gazları yağıyordu. Girdiğim sokakların iki tarafından biber gazı atıldı. Yukarıdan sokakları aydınlatan helikopterin aydınlattığı yerlere daha yoğun biber gazı atılması dikkat çekiciydi.”
Maç bitince Galatasaray takımı polis tarafından çevrilmiş şekilde orta sahada kutlama yapıyordu. Sahaya giren kimse yoktu, o mesafeye madde atmamız da mümkün değildi. Birkaç kişi saha kenarındaki polislerin olduğu bölgeye meşale atınca polisler biber gazı ile müdahale ettiler ve eline uzun bir sopa alıp polislere vurmaya çalışan bir taraftarın elinden sopayı kapan polis o sopayı tribünlere fırlattı. Arkadaşları olay büyümesin diye o polisi tutmaya çalışsalar da iş işten geçmişti, onlara orada daha fazla madde atıldı ve kaçmaya başladılar, onlar kaçınca peşlerinden bütün tribün indi. Polisler geri çekilince bir biber gazı bulutu geldi tribünlere. Herkes koridorlara kaçmaya başladı ama orada daha felaket bir durum vardı.
Koridora da biber gazı atılmıştı ve nefes almak imkânsızdı. Her tarafta ağlayan kızlar ve çocuklar vardı. İnsanlar nefes alabilmek için koridordaki tellere tırmanmaya çalışıyorlardı. Ben bu yaşıma rağmen nefes alamadığım için 2-3 kere yere yattığımı hatırlıyorum. Dışarı çıkmak için kapılara yöneldik, ama bazı kapılar kapalı, açık olanların önünde ise biber gazı ve panzerler bekliyordu. Dışarı çıktığımızda her sokağın başından biber gazları yağıyordu. Girdiğim sokakların iki tarafından biber gazı atıldı. Yukarıdan sokakları aydınlatan helikopterin aydınlattığı yerlere daha yoğun biber gazı atılması dikkat çekiciydi.”
A.İBRAHİM BALIN (32, OKUL AÇIK):
Dün maça gelirken bu kadar tam teçhizatlı Çevik Kuvvet personelini görünce adliye, hastane, Düzce, Cadde, Köprü, Silivri, Çağlayan'ı yaşamış biri olarak olacakları tahmin edebiliyordum.
Ancak bu kadar ağırını asla ama asla düşünemedim, içeri erken girdiğim için girişteki olayları ancak stadın içine bile tesir eden biber gazı kullanımında fark ettim. Kapılarda yaşananlar öyle şiddetliydi ki içeride bile his ediliyordu. Telefonlardan sosyal medyayı takip ettiğimizde normal lig maçı yoğunluğunda geçen girişlere yığılma gerekçesiyle müdahale eden bunu yaparken de nasıl bir gözü dönmüşlük varsa, kuyruktaki hamile, yaşlı, çocuk demeden cop ve gaz ile bunu yapanları okuyunca kaygılarım giderek arttı. Maç sonu okul açık üst kattan takımımıza gurur tezahüratları yapıyorduk, bir anda okul açığın maratona bakan alt bölümünün önünde bir hareketlenme oldu.
Sonra uzunca bir demir çubuk bir polis tarafından kapıyı kırıp taraftarın üzerine tribüne itildi.
O bölge engellilerin bölümün hemen bitişi ve genelde ailelerinden ayrı çocukların maç izlediği ön bölgeler olduğu için tepki daha da arttı. Bunun üzerine oraya birden ilki çift yıldız diğer tek yıldız çevik amirler sırayla geldi. Bir o kadar büyük çeviklikle olayı dinlemeden diğer memurlarla sözel olarak tartışan kişilerin neye tepki verdiğini dahi dinlemeden gazı sıktılar ve iş büyüdü. Artık bu kadarına da pes diyen insanlar sandalye, meşale ile tepki vermeye başladı.
Olay kasklı polislerin ellerindeki daha büyük biber gazı spreyini tribünlere sıkmasıyla çığırından çıktı. İnsanlar gazdan kaçmak için üste ya da sahaya atladı. Bu esnada gelen bir kaç cop darbesi insanları çıldırtmaya yetti ve polisi kovalamaya başladılar. Taa ki yangın tüpü büyüklüğünde biber gazı spreyleriyle gelenlerin geri püskürtmesine kadar…
Bir yandan da tribünlere doğru insanlara gelir mi diye düşünmeden atılan yüzlerce biber gazı atıldı ve etkisini gösterdi. Olaya girmeyecek insanlar bile mağdur oldu, yukarı çıkan bazı kolluk güçleri tuvaletlere kadar gazlamaya devam etti. Çıkış anı ise tek düşünülebilen nefes almak, yere yığılan ezilme tehlikesi geçiren kişileri ayağa kaldırmak idi. Hele okul açık üst çıkışı tam bir can pazarıydı. Çok şükür büyük bir şans eseri ölü yok. Çıkış kapıları tekmelerle kırıldı, bir kişilik kapılardan binlerce insan çıkmaya çalışırken büyük bir panik yaşandı.
Bayılanları insanlar tanıyıp tanımadığına bakmadan sırtlayıp aşağı iniyordu. Maç çıkışı, maç öncesi suyu 1 TL’ye satan sucular bile çıkan insanları görünce ellerindeki tüm suyu ücretsiz dağıttı. Çıkışta gazdan sıyrılma paniğine okul açık ile maraton çıkışlarının kesiştiği bölgedeki TOMA aracı eklendi direkt kendini dışarı atanlara su sıkmak, en ufak tepki vereni çevresindeki çevik memurların coplarıyla tanıştırmak. Ufacık kapıdan dışarı çıkabilen binlerin o psikolojide bir de üzerlerine su ve cop ile girmek görev yapma değildi. Kin ve nefret eseriydi. “Biliyorsun içeride nefes alınamıyor dışarıdaki biber gazlı hava bile dakikalarca ufacık kapıdan geçmek için içi biber gazı dolmuş kapalı alanda çırpınanlar için dünyanın en temiz havası gelirken sana ne yapabilecek ki koşarak dışarı çıkmaya çalışanlara su sıkıyorsunuz?” dediğimiz de aldığımız cevap "bas git, her sonuçta bu olacaktı" oldu. Bu esnada bir diğeri ise diğer devresini "Aziz şimdi kurtarsın bunları" diye sırıtarak dürtüklüyordu.
Arkadaşlarımı bulma ve yanımdaki denge problemi olan bir kardeşimi güvenli bir yere götürmek için dışarı çıktığımda solumda ve sağımda olaylar vardı. Ekmek fırınının içine gazdan rahatsızlığının etkisi artmış genç kardeşimi bırakmak için girdiğimde içeride gazdan etkilenmiş baygın çocukları görünce elim ayağım kesildi bir an en kötüsü geldi sonra çocukların ağlamaları bir nebze rahatlattı, o ortamda insanın aklına hep en kötü geliyor ne yazık ki. Tam dışarı diğer kardeşlerimi bulmak için çıkacak iken fırının içine atılan gazı gördüm bas bayağı camı hedefledi gelse kıracaktı camı ama şansa merdivene geldi tam kapının önüne bir genç sığınmak için gelmişken onu gazın ortasında bıraktı. Sadece bir kaç saniyede içeriye giren beyaz duman fırın içine nefes almayı imkânsız kıldı. İnsanlar temiz havaya muhtaç şekilde, arka kapıyı açtığında yan bahçeye düşen sisin son anlarına denk gelindiği için yine bir gaz paniği sonra dışarıda gaz bombası üzerine toprak örten apartman sakinlerinin çabasıyla içeri azda olsa giren oksijeni alıp dışarı attım kendimi. Sonra başladım genç kardeşlerimi, arkadaşlarımı aramaya stadı içinde ve fırın macerasında kapalı alanda o kadar çok gaz aldık ki açık havadaki gaz kokusunu umursamaz olmuştuk bunu söylemek bile acı veriyor. O akşamdan aklımda kalan ufacık çocukların, kadınların, engellilerin, yaşlıların sadece staddan çıkmak isteyenlerin yığıldığı kilitli kapıların olduğu kapalı alana hedef alınarak atılan gaz bombalarının neden olduğu arbede; korku, acı ve panikle hıçkıra hıçkıra ağlayan çocuklar, sinir krizleri geçiren anneler, delirmiş sakinleştirilmek istenen babalar, yaralı gençler, bir gencin tepesinde coplarını indirip kaldıran en az 5 çevik, kendisinin karşısında alkış yapıp "teröristlere bunu yapamıyorsunuz" demesine sinir yapıp çocuğun ağzına hedef alarak ve tutturarak gaz sıkan memurlar, onları uyarmak yerine geriye kaçan amirler, yoldan geçene bile su sıkan TOMA araçları, helikopterden aşağı atılan biber gazları, plastik mermiyle vurulduğu söylenen eli ile göğsünü tutmuş şekilde arkadaşlarının “ambulans” diye feryat ederek sürükleyerek götürdüğü yarı baygın genç, bunca arbedede tribünden çıkarken sıraya dizilen çevik kamu memurlarınca kafasına, sırtına, omzuna, ayaklarına cop yemiş onlarca şaşkın, kırgın, kızgın ve üzgün insanlardır.
Ben böyle bir kin böyle bir nefret görmedim, dünyada ölümlere neden olduğu için yasaklı, ülkemizde sebep olduğu ölümlerin bile örtüldüğü biber gazının bu kadar bolca bu kadar düşünerek, zira düşüncesizce değildi o atılanlar, en çok zararı nasıl veririz diye kapalı ve sığınılacak alanlara atılarak bir intikam alma yarışı izledim. Hem de ülkenin spor tarihindeki en gergin ve maçta en az olay çıkmış derbi sonrası rakip takım orta sahada sevinirken, Fenerbahçe tribünleri oyuncularını tezahüratlarla alkışlarken birden stadı kışkırtmanın rastlantı olmadığını maç öncesi ve sonrasına bakarak düşünmemek elde değil...
Bayılanları insanlar tanıyıp tanımadığına bakmadan sırtlayıp aşağı iniyordu. Maç çıkışı, maç öncesi suyu 1 TL’ye satan sucular bile çıkan insanları görünce ellerindeki tüm suyu ücretsiz dağıttı. Çıkışta gazdan sıyrılma paniğine okul açık ile maraton çıkışlarının kesiştiği bölgedeki TOMA aracı eklendi direkt kendini dışarı atanlara su sıkmak, en ufak tepki vereni çevresindeki çevik memurların coplarıyla tanıştırmak. Ufacık kapıdan dışarı çıkabilen binlerin o psikolojide bir de üzerlerine su ve cop ile girmek görev yapma değildi. Kin ve nefret eseriydi. “Biliyorsun içeride nefes alınamıyor dışarıdaki biber gazlı hava bile dakikalarca ufacık kapıdan geçmek için içi biber gazı dolmuş kapalı alanda çırpınanlar için dünyanın en temiz havası gelirken sana ne yapabilecek ki koşarak dışarı çıkmaya çalışanlara su sıkıyorsunuz?” dediğimiz de aldığımız cevap "bas git, her sonuçta bu olacaktı" oldu. Bu esnada bir diğeri ise diğer devresini "Aziz şimdi kurtarsın bunları" diye sırıtarak dürtüklüyordu.
Arkadaşlarımı bulma ve yanımdaki denge problemi olan bir kardeşimi güvenli bir yere götürmek için dışarı çıktığımda solumda ve sağımda olaylar vardı. Ekmek fırınının içine gazdan rahatsızlığının etkisi artmış genç kardeşimi bırakmak için girdiğimde içeride gazdan etkilenmiş baygın çocukları görünce elim ayağım kesildi bir an en kötüsü geldi sonra çocukların ağlamaları bir nebze rahatlattı, o ortamda insanın aklına hep en kötü geliyor ne yazık ki. Tam dışarı diğer kardeşlerimi bulmak için çıkacak iken fırının içine atılan gazı gördüm bas bayağı camı hedefledi gelse kıracaktı camı ama şansa merdivene geldi tam kapının önüne bir genç sığınmak için gelmişken onu gazın ortasında bıraktı. Sadece bir kaç saniyede içeriye giren beyaz duman fırın içine nefes almayı imkânsız kıldı. İnsanlar temiz havaya muhtaç şekilde, arka kapıyı açtığında yan bahçeye düşen sisin son anlarına denk gelindiği için yine bir gaz paniği sonra dışarıda gaz bombası üzerine toprak örten apartman sakinlerinin çabasıyla içeri azda olsa giren oksijeni alıp dışarı attım kendimi. Sonra başladım genç kardeşlerimi, arkadaşlarımı aramaya stadı içinde ve fırın macerasında kapalı alanda o kadar çok gaz aldık ki açık havadaki gaz kokusunu umursamaz olmuştuk bunu söylemek bile acı veriyor. O akşamdan aklımda kalan ufacık çocukların, kadınların, engellilerin, yaşlıların sadece staddan çıkmak isteyenlerin yığıldığı kilitli kapıların olduğu kapalı alana hedef alınarak atılan gaz bombalarının neden olduğu arbede; korku, acı ve panikle hıçkıra hıçkıra ağlayan çocuklar, sinir krizleri geçiren anneler, delirmiş sakinleştirilmek istenen babalar, yaralı gençler, bir gencin tepesinde coplarını indirip kaldıran en az 5 çevik, kendisinin karşısında alkış yapıp "teröristlere bunu yapamıyorsunuz" demesine sinir yapıp çocuğun ağzına hedef alarak ve tutturarak gaz sıkan memurlar, onları uyarmak yerine geriye kaçan amirler, yoldan geçene bile su sıkan TOMA araçları, helikopterden aşağı atılan biber gazları, plastik mermiyle vurulduğu söylenen eli ile göğsünü tutmuş şekilde arkadaşlarının “ambulans” diye feryat ederek sürükleyerek götürdüğü yarı baygın genç, bunca arbedede tribünden çıkarken sıraya dizilen çevik kamu memurlarınca kafasına, sırtına, omzuna, ayaklarına cop yemiş onlarca şaşkın, kırgın, kızgın ve üzgün insanlardır.
Ben böyle bir kin böyle bir nefret görmedim, dünyada ölümlere neden olduğu için yasaklı, ülkemizde sebep olduğu ölümlerin bile örtüldüğü biber gazının bu kadar bolca bu kadar düşünerek, zira düşüncesizce değildi o atılanlar, en çok zararı nasıl veririz diye kapalı ve sığınılacak alanlara atılarak bir intikam alma yarışı izledim. Hem de ülkenin spor tarihindeki en gergin ve maçta en az olay çıkmış derbi sonrası rakip takım orta sahada sevinirken, Fenerbahçe tribünleri oyuncularını tezahüratlarla alkışlarken birden stadı kışkırtmanın rastlantı olmadığını maç öncesi ve sonrasına bakarak düşünmemek elde değil...
ONUR X (23, REKLAMCI, MİGROS ALT):
Olaylar Telekom tarafında patlak verdikten sonra sahaya giren taraftarlara polislerin aşırı sert müdahalesi nedeniyle Migros'ta hareketlenmeler başladı. Polise önce tüm tribünlerle ortak sloganlarla tepki gösterdik. Fenerium Alt'ın Migros'a yakın tarafı ve Migros Alt kısımda polisle karşılıklı atışmalar oldu. Atışmalar kavgaya dönüşünce Ali Koç geldi ve oradakileri polise mukavemet etmemeleri konusunda uyardı. Ardından gördüğüm sahne, kırılarak polise atılan koltuklardı ki buna da polisin sert tavırlarıyla zaten gerginliğin üst düzey olduğu ortamı daha da germesi neden oldu. Bir polis memurunun biz bakarak "o… çocukları" dediğini gördüm. Biz de bağırarak tepki göstermeye başladık. Koltuklar Çevik Kuvvet ekiplerine atılmaya devam edilince polis önce sprey biber gazı kullandı, ardından tribüne girdi ve önüne geleni coplamaya başladı.
Tribünün en sağında olayları izlerken ben de tribüne girmeleri üzerine merdivenden çıkmaya başladım. O esnada bacaklarıma 2 cop darbesi aldım. Bana vuran polise dönüp "ne vuruyorsun?" diye bağırdım, "koltuk atıyorsunuz" diye karşılık verince "ben mi attım, gördün mü sen benim attığımı?" diye sordum. Ardından yanımdan ayrıldı ve yukarıya doğru devam etti. Migros Alt J bloğun en üst koltuklarında ailesiyle bekleyen bir taraftar polislere "gelmeyin çocuk var, kadın var" diye bağırdı. Bana vuran memurun yanlarında olduğunu görünce arkadaşımla beraber biz de oraya çıktık, "aile var" diye uyardık. Ardından ben o memura sert bir şekilde neden vurduğunu tekrar sordum. "polemiğe girme!" diye karşılık verdi. Gerginliğin de etkisiyle uzattım, karşılıklı bağrıştık. O aşağı inerken benim bağırmaya devam etmem üzerine o esnada yanımıza gelmiş olan 4-5 polisten biri sol koluma şiddetli bir cop darbesi indirdi ve "konuşma lan!" diye bağırdı.
Polisin bana vurması üzerine koridorlardan birkaç taraftar gelerek etrafımı sardı ve vurmamaları konusunda polisi uyardı. Ben koluma aldığım darbe nedeniyle tartışmaya devam ettim ancak orada başka bir fiziksel müdahale olmadı. Hemen ardından atılan ve etkilendiğimiz biber gazı nedeniyle arkadaşımla birlikte çıkış kapısına yöneldik, kalabalık nedeniyle zorlukla merdivenlere ulaştık. Aşağı indiğimizde gördüğümüz polis grubuna sözle ve alkışlarla tepki gösterdik, birkaç taraftar da polise su şişesi attı. Müdahale gerektirecek şiddette bir tepki olmamasına rağmen karşılığı yine biber gazı oldu. Orada arkadaşımı kaybettim, kendimi güçlükle ilerideki köftecinin bahçesine attım. Birkaç dakikaya gazın etkisi geçtiğinde beni bekleyen arkadaşlarımla birlikte metrobüs durağına yöneldik. Ve orada otobüse binip ayrılırken insanların artık olaylardan sıyrılıp evlerine gidecekleri yerde sırf tahrik için bekletilen polis panzerini gördük.
Tribünün en sağında olayları izlerken ben de tribüne girmeleri üzerine merdivenden çıkmaya başladım. O esnada bacaklarıma 2 cop darbesi aldım. Bana vuran polise dönüp "ne vuruyorsun?" diye bağırdım, "koltuk atıyorsunuz" diye karşılık verince "ben mi attım, gördün mü sen benim attığımı?" diye sordum. Ardından yanımdan ayrıldı ve yukarıya doğru devam etti. Migros Alt J bloğun en üst koltuklarında ailesiyle bekleyen bir taraftar polislere "gelmeyin çocuk var, kadın var" diye bağırdı. Bana vuran memurun yanlarında olduğunu görünce arkadaşımla beraber biz de oraya çıktık, "aile var" diye uyardık. Ardından ben o memura sert bir şekilde neden vurduğunu tekrar sordum. "polemiğe girme!" diye karşılık verdi. Gerginliğin de etkisiyle uzattım, karşılıklı bağrıştık. O aşağı inerken benim bağırmaya devam etmem üzerine o esnada yanımıza gelmiş olan 4-5 polisten biri sol koluma şiddetli bir cop darbesi indirdi ve "konuşma lan!" diye bağırdı.
Polisin bana vurması üzerine koridorlardan birkaç taraftar gelerek etrafımı sardı ve vurmamaları konusunda polisi uyardı. Ben koluma aldığım darbe nedeniyle tartışmaya devam ettim ancak orada başka bir fiziksel müdahale olmadı. Hemen ardından atılan ve etkilendiğimiz biber gazı nedeniyle arkadaşımla birlikte çıkış kapısına yöneldik, kalabalık nedeniyle zorlukla merdivenlere ulaştık. Aşağı indiğimizde gördüğümüz polis grubuna sözle ve alkışlarla tepki gösterdik, birkaç taraftar da polise su şişesi attı. Müdahale gerektirecek şiddette bir tepki olmamasına rağmen karşılığı yine biber gazı oldu. Orada arkadaşımı kaybettim, kendimi güçlükle ilerideki köftecinin bahçesine attım. Birkaç dakikaya gazın etkisi geçtiğinde beni bekleyen arkadaşlarımla birlikte metrobüs durağına yöneldik. Ve orada otobüse binip ayrılırken insanların artık olaylardan sıyrılıp evlerine gidecekleri yerde sırf tahrik için bekletilen polis panzerini gördük.
OKAN A (51, YAPIMCI, FENERİUM ALT):
"Maç bittiğinde Fenerbahçe taraftarı takımına destek tezahüratları yapıyordu. Galatasaraylı futbolcular düdük ile beraber sevinçle koşuşturmaya başladılar. Galatasaray’a karşı negatif bir tavır görmedim ben. Yalnız biraz zaman geçtikten sonra bir sürü kasklı ve kalkanlı polis sahaya girip Galatasaraylı oyuncuların etrafını çevirdi. İşte o noktada ben dahil hepimiz gerildik. Hatta ben aşağıdaki polislere "ne yaptık da bu davranışı hak ettik?" diye bağırdım. O noktadan sonra tribünlerde gerginlik ve yuhalama başladı. Migros tribünü ile Fenerium tribünü tarafındaki lacivert tribünün köşe taraflarından bir iki seyirci sahaya kızgın şekilde atladı hatırladığım kadarıyla. İşte o noktadan sonra polis kalkanlarıyla Migros tribünün önüne yerleşti. Migros ve lacivert tribünde onlara yakın olan taraftarlar söylenerek tepki verdiler.
Bir anda biber gazı atmaya başladı polis. Derken bir baktık birçok noktadan biber gazı dumanı yükselmeye başladı. Bunun üzerine taraftarlar polisin kalkanlarıyla bulunduğu noktalardan yüklenmeye başladılar, koltukları kafalarına atmaya başladılar ve sonunda polisleri geri püskürterek sahaya girdiler. O noktada biber gazı stadın içini kaplamaya başladı ve gözlerimiz yanmaya öksürmeye başladığımızdan bulunduğumuz tribünden ayrılmak zorunda kaldık. Fenerium tribününün dışardaki teras kısmına çıktığımızda stadın sağı solu her taraftan, sokaklarda biber gazının dumanı yükseliyordu. Kimse merdivenlerden dışarı çıkamadı, orada beklemeye başladık. Ama bekledikçe nefes almak zorlaştı. Etrafta oldukça yüksek sayıda küçük çocuk ve bayan vardı. Ağlayanlar, öksürenler, deprem sonrası rastlanan görüntüler vardı. Nefes almak zorlaşınca ben Kızıltoprak tarafına biber gazının içinden yürüyerek gideyim dedim.
Sokaktan stadın yüzeyine kimyasallı su sıkıyorladı, o suyun altından videosunu da çekerek koştum. Su yerde köpüklenmişti, yukarından duvardan aşağı kafamıza akıyordu. Sonunda dışarı çıktığımda sokak tam bir savaş alanıydı. Hızla yürüyerek Kızıltoprak'a geldim. Orada çiğ köfteciye sığındım ama bir süre sonra arka arkaya silah sesleri geldi. Sanırım havaya sıkıyorlardı, artık bilemem plastik mi gerçek mermi mi, ama silah sesi olduğu kesindi. Bir baktık polis arabaları ters çevrilmiş halde duruyor benzincinin önünde. Derken 1984 filmini andırır bir şekilde kasklı, gaz maskeli ve kalkanlı polisler bastı sokağı.
Biz mekanın kapısını kitleyip içeride oturduk. Polisin sokaktaki insanlarla biber gazı dışında baş edemediği belliydi. Hatta sokağı son basmalarından önce bütün polisler camiye kaçmış diye bilgi geldi. Polisler uzun süre benzincinin önünde kalkanlarıyla takılıp ortamı germeye devam ettiler. Bana göre polis bu kadar çok sayıda ve robot gibi halka yakın durduğunda mutlaka olay çıkıyor. Silivri ve Topuk Yaylası Jandarma bölgeleriydi ve hiç bir problem çıkmadan tamamlanmıştı. Polis gerçekten işini iyi bilmiyor ve yapamıyor izlenimi veriyor. Sanırım bunun için hemen biber gazına sarılıyorlar. Sonucu ne olursa olsun bir şölen olması gereken gece bize zehir oldu. Tek sorumlusu insanları gereksiz yere kışkırtan polistir. Bunun artık kaza olmadığını da anlamaya başladık. Fenerbahçe taraftarı nereye giderse gitsin polisin olduğu yerde terörist gibi davranış görüyor."
Bir anda biber gazı atmaya başladı polis. Derken bir baktık birçok noktadan biber gazı dumanı yükselmeye başladı. Bunun üzerine taraftarlar polisin kalkanlarıyla bulunduğu noktalardan yüklenmeye başladılar, koltukları kafalarına atmaya başladılar ve sonunda polisleri geri püskürterek sahaya girdiler. O noktada biber gazı stadın içini kaplamaya başladı ve gözlerimiz yanmaya öksürmeye başladığımızdan bulunduğumuz tribünden ayrılmak zorunda kaldık. Fenerium tribününün dışardaki teras kısmına çıktığımızda stadın sağı solu her taraftan, sokaklarda biber gazının dumanı yükseliyordu. Kimse merdivenlerden dışarı çıkamadı, orada beklemeye başladık. Ama bekledikçe nefes almak zorlaştı. Etrafta oldukça yüksek sayıda küçük çocuk ve bayan vardı. Ağlayanlar, öksürenler, deprem sonrası rastlanan görüntüler vardı. Nefes almak zorlaşınca ben Kızıltoprak tarafına biber gazının içinden yürüyerek gideyim dedim.
Sokaktan stadın yüzeyine kimyasallı su sıkıyorladı, o suyun altından videosunu da çekerek koştum. Su yerde köpüklenmişti, yukarından duvardan aşağı kafamıza akıyordu. Sonunda dışarı çıktığımda sokak tam bir savaş alanıydı. Hızla yürüyerek Kızıltoprak'a geldim. Orada çiğ köfteciye sığındım ama bir süre sonra arka arkaya silah sesleri geldi. Sanırım havaya sıkıyorlardı, artık bilemem plastik mi gerçek mermi mi, ama silah sesi olduğu kesindi. Bir baktık polis arabaları ters çevrilmiş halde duruyor benzincinin önünde. Derken 1984 filmini andırır bir şekilde kasklı, gaz maskeli ve kalkanlı polisler bastı sokağı.
Biz mekanın kapısını kitleyip içeride oturduk. Polisin sokaktaki insanlarla biber gazı dışında baş edemediği belliydi. Hatta sokağı son basmalarından önce bütün polisler camiye kaçmış diye bilgi geldi. Polisler uzun süre benzincinin önünde kalkanlarıyla takılıp ortamı germeye devam ettiler. Bana göre polis bu kadar çok sayıda ve robot gibi halka yakın durduğunda mutlaka olay çıkıyor. Silivri ve Topuk Yaylası Jandarma bölgeleriydi ve hiç bir problem çıkmadan tamamlanmıştı. Polis gerçekten işini iyi bilmiyor ve yapamıyor izlenimi veriyor. Sanırım bunun için hemen biber gazına sarılıyorlar. Sonucu ne olursa olsun bir şölen olması gereken gece bize zehir oldu. Tek sorumlusu insanları gereksiz yere kışkırtan polistir. Bunun artık kaza olmadığını da anlamaya başladık. Fenerbahçe taraftarı nereye giderse gitsin polisin olduğu yerde terörist gibi davranış görüyor."
ARZU X (41, OTOMOTİV, MARATON):
"Geçtiğimiz sezon her gittiğimiz maçta en ufak takımla dahi olsa polis girişte kart kontrolü yapıp almıştır içeri, bu defa ise kontrol edilmedi. Maratondan okul tarafına doğru gidilen kısımda balkon gibi bir alan var aşağı doğru bakınca gelip gidenleri görürsün, işte o alandan akın akın 17-18 yaşındaki çocukları yukarıya çekiyorlar. Çocuklar düz duvara tırmanıyor, panolar var ayaklarını ona dayayıp kuvvet alıyorlar ve yukarıdakiler ellerini uzatıp uzatıp yukarı çekiyorlar. Polis bunu görüyor. Bu dediğim 45 dakika ben oradayken devam ediyor ama polisin hiçbir müdahalesi yok, neden anlamıyoruz ? Sonra kuzenim geliyor içeri giriyoruz zar zor oradaki yığını geçiyoruz, bizim kombine X tribünde önüne geliyoruz “durun!” diyorlar duruyoruz ,merdiven altındayız. Kombineli olan biziz ama girmek için bekliyoruz, sıkışıyoruz arada ve yıllardır gittiğim statta ilk kez biber gazını yiyoruz çoluk çocuk, yaşlı, bayan… Bence polislere psikoloji eğitimi verilmeli ki bir yıldır cefa çeken bu taraftarın psikolojisini azıcık anlayıp ona göre temkinli, sabırlı ve yatıştırıcı davranabilsinler. “Aziz’in .içleri” deyip coplamak ya da önüne gelene biber gazı sıkmak yerine..."
Hayatta yapmaktan özenle sakındığım şeylerden biri genellemelerdir. Ancak üniversite yıllarında polise ile askere yönelik yardım organizasyonları nedeniyle ‘marjinal’ çevrelerce ‘faşist’ olmakla suçlanan ben şu soruyu sormadan edemiyorum: ACABa?
Hayatta yapmaktan özenle sakındığım şeylerden biri genellemelerdir. Ancak üniversite yıllarında polise ile askere yönelik yardım organizasyonları nedeniyle ‘marjinal’ çevrelerce ‘faşist’ olmakla suçlanan ben şu soruyu sormadan edemiyorum: ACABa?
Not: Alttaki resmi ise yorumsuz olarak paylaşıyor ve yetkilileri göreve çağırıyorum.
K. Murat Yıldız
twitter.com/kmyildiz
Odatv.com