Yıldız Holding ve Ülker’in kurucusu, Onursal Başkanı Sabri Ülker, 92 yaşında hayatını kaybetti. Sabri Ülker’in cenazesi yarın Fatih Camii’nde öğleyin kılınacak cenaze namazının ardından Eski Kozlu Mezarlığı’na defnedilecek.
SABRİ ÜLKER KİMDİR?
Cumhuriyetin ilk kuşak sanayicilerinden Sabri Ülker, 1920 yılında Kırım’da doğdu. Ailesi 1929 yılında Türkiye’ye göç ederek İstanbul’a yerleşti. İlkokul yıllarında yaz tatillerinde ağabeyi Asım Ülker ile birlikte Besler Bisküvi Fabrikası'nda çalıştı. İlkokuldan sonra İstanbul Erkek Lisesi'ne kaydoldu. Orta ikinci sınıfta iken parasız yatılı sınavını kazanarak Bilecik Lisesi'ne gitti. Ortaokulu Bilecik'te, liseyi Kütahya'da okudu. Yüksek öğrenimini Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Mekteb-i Âli'de tamamladı.
NOHUTÇU HAN'DA BAŞLAYAN HİKAYE
Nohutçu Han Eminönü’nde 63 yıl önce 6-7 kazanda bisküvi üretimiyle başlayan serüveninde Ülker, bir gıda devine dönüştü. Sabri Ülker’in 3 işçi ile günde 200 kilo bisküvi üretimiyle başladığı mütevazı iş; bugün dünyaya çikolata-bisküvi ihracatı gerçekleştiriyor. Ülker'in doğumundan bugüne yolculuğu oldukça uzun, öyküsü başarılarla dolu.
1944 yılının bir sabahı erken saatlerde, genç adam oldukça harap bir yapıya gelir. 3'üncü katta, alçak bir kapıdan geçerek, 100 metrekarelik alandaki 6-7 kazanı, kalıpları, küçük fırını, 4-5 çuval şekeri, topu topu üç işçisini adeta gözleriyle okşar ve şükreder. 24 yaşındadır. Aynı kişinin 1998'de girdiği, artık bir binanın değil, dev bir kompleksin geniş ve yüksek kapılarından biridir. Bu kez gözleriyle okşayıp şükrettiği ise otomatik makineler, pırıl pırıl çelik kazanlar, yürüyen bantlar, çalışan beyaz giysili işçilerdir. Onbinlerce metrekarelik onlarca fabrika, binlerce makine, binlerce çalışan vardır artık.
KOMÜNİSTLER GELİNCE TÜRKİYE'YE GELDİLER
Bolşevikler 1920 sonbaharında Kırımlılar'ın savunma hatlarını yıktığı gün, Sabri Ülker'in doğduğu gündür. Aslında, Kırım'dan İstanbul'a 1890'larda gelen ve Fatih Medreseleri'nden mezun olup öğretmen ve imam hatip olarak Çorlu'nun Karamehmet köyüne tayin olan babası, komşu köyün öğretmeninin kızıyla evlenmiş, gül gibi geçinmektedir orada. Ancak Balkan Harbi, ilk iki çocukları kucaklarında, onları yola dökmüş, bir göçmen seliyle geldikleri İstanbul'da bir yıl cami avlularında barındıktan sonra memleketleri Kırım'a gitmişlerdir. ‘‘Dönünceye kadar düşman da çekilir’’ diye düşünmüştür babası, yağmurdan kaçarken doluya tutulacağından habersiz. Kırım'da Korbek kasabasına yerleşen aile, bu kez Birinci Dünya Savaşı'nın gadrine uğrar; ardından Bolşevik İhtilali'nin. Diğer ağabeyi Hakkı ve Sabri Ülker Kırım'da dünyaya gelir, işte tam Bolşeviklerin Kırım'ı işgal ettikleri gün. Çocukluğunu Doktor Jivago filminin sahneleri gibi hatırlar. Sürgün kafilelerine sokulup, son anda nasıl kurtulduklarını, karne kuyruklarından nasıl çıkarıldıklarını, Beyaz Ruslar ve Kırımlılar dünyaya yayılırken, ailecek İstanbul'a doğru nasıl yola çıktıklarını...
MÜHENDİS OLACAKTI AMA..
Bir şileple İstanbul'a vardıklarında dokuz yaşındadır. Çıkış kontrolünü yapan Rus gizli polisi tüm paralarına el koyduğu için, onları şilepten karaya götürecek sandala verecek paraları bile yoktur. Anne tarafından akrabaların yardımıyla ayak basarlar İstanbul'a. Yıl 1929, aylardan ağustos. Sonrasında gelecek mahrumiyet yıllarında, anne hariç evdeki herkes çalışır. Kadırga 3. İlkokulu'nun çıkışında satıcılık yapan, yaz tatillerinde fabrikalarda çalışan Sabri Ülker'in üç yaz işçilik yaptığı bir fabrika da Besler Bisküvi ve Çikolata Fabrikası'dır. (Daha sonra o işadamı olup, bu fabrika da kapanınca isim hakkını alacak, yağ üretimine karar verdiğinde bir marka yapacaktır.) İstanbul Erkek Lisesi'nin orta ikinci sınıfındayken parasız yatılı sınavını kazanınca, ortaokulu Bilecik, liseyi Kütahya'da bitirir. Mühendis olmaktır planı. Ancak o yıl ağabeyi yedek askerliğe alınınca onun işlerine bakmak zorunda kalır, ağabeyi ikinci yıl kayıtlar kapandıktan sonra dönünce de bir yıl daha kaybetmemek için Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Mekteb-i Álisi'ne girer, 1944'te mezun olur.
İŞÇİSİ OLDUĞU FABRİKANIN İSİM HAKKINI ALDI
Onun deyimiyle ‘‘taş üstüne taş konmayan’’, pek iş bulabileceği bir dönem değildir, çünkü bu kez de İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır. İmalat yapacak yer, makine, hiçbir şey yoktur ya, öğrenci-işçiyken tanıdığı bir ustayla bisküvi yapmaya karar verdiğini anlatır röportajlarında. (Ama çoğu kaynakta Ülker Grubu'nu ağabeyi Asım Ülker'le birlikte kurduğu yazar. Asım Ülker, 1985 yılında Ülker'deki hisselerini kardeşine devrederek, Kar Şirketler Topluluğu'nu kuracak, 90 yaşında hayata veda edecektir.) Eminönü'nde harap haldeki bir fabrikayı, borç parayla alıp, gece gündüz çalışarak adam etmesinde, imalathaneyi satan Rum'un, bir Türk'e yer sattığı için sitemde bulunanlara, ‘‘boşuna konuşuyorsunuz, yeni mektebi bitirmiş, bir şeyden haberi olmayan birisi, altı aya varmaz, yarı fiyatına geri alırım’’ demesinin etkisi vardır. Ancak 1944'te işe başlayan imalathane, dört yıl mal yetiştiremeyecek şekilde çalışır. Sonra Topkapı Sanayi Bölgesi'ne taşınır. Yeni makine ve tesis ithali için döviz tahsisi alamayınca, Ülker kendi bilgisi, gözlemleri, biraz da deneme yanılmayla yerlilerini yapar, 20 metrelik dört fırın daha imal ederek, yeni bir arsaya ilk tesisini kurar.
RADYODAKİ HÜKÜMET BİSKÜVİSİ
O güne kadar nakliye ambarları aracılığıya taşınan ve yarısı yolda ıskartaya çıkan bisküviyi, 1955'te fabrika fiyatına ülkenin her yanına teslim etmeye başlayınca, satışlarda patlama yaşayan Ülker, aynı yıllarda radyo reklamı verebilen birkaç şirketten biridir. Kelimesi 10 lira olan bu reklamlar, mahallelerde haberlerin radyodan topluca dinlendiği dönemde hükümet bildirisinin hemen ardından yayımlanınca, birçok vatandaş Ülker'i bakkallardan ‘‘Hükümet Bisküvisi’’ diye ister. Bir önemli gelişme de 1960'larda yaşanır; Kalkınma Planı'na göre 250 bin dolarlık döviz tahsisi Ülker'e verilir. Bu, yerli makine ve fırın yapımı devrinin kapanıp modern ve hızlı makineler ithaline geçiş demektir. Aslında bir tesisin bedelini bile karşılamayan bu parayla, bazı bölümleri Türkiye'de yaparak üç tesis meydana getirir Ülker. Böylece o güne kadar olmayan pek çok çeşit ürün, arka arkaya piyasaya sunulur ve şirket için başarılı bir dönem başlar. 1950'lerde başlayan çikolata üretimindeki gelişmeler ise arka arkaya gelen döviz sıkıntıları nedeniyle 1980'den sonraya kalacaktır. Bisküvi üretiminin ana girdileri olan un, şeker ve yağı da kendi kurduğu fabrikalarda üreten Ülker, ulusal kalite standartlarını 1950'lerde hayata geçirir, müşteri odaklı kalite düzeyine 1970'lerde, uluslararası kalite kurallarına 1990'larda ulaşır. Teknolojik gelişmeleri yakından takip eder, AR-GE departmanında bir yılda 100'den fazla proje için 600'den fazla deneme çalışması gerçekleştirilir.
SABRİ ÜLKER KİMDİR?
Cumhuriyetin ilk kuşak sanayicilerinden Sabri Ülker, 1920 yılında Kırım’da doğdu. Ailesi 1929 yılında Türkiye’ye göç ederek İstanbul’a yerleşti. İlkokul yıllarında yaz tatillerinde ağabeyi Asım Ülker ile birlikte Besler Bisküvi Fabrikası'nda çalıştı. İlkokuldan sonra İstanbul Erkek Lisesi'ne kaydoldu. Orta ikinci sınıfta iken parasız yatılı sınavını kazanarak Bilecik Lisesi'ne gitti. Ortaokulu Bilecik'te, liseyi Kütahya'da okudu. Yüksek öğrenimini Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Mekteb-i Âli'de tamamladı.
NOHUTÇU HAN'DA BAŞLAYAN HİKAYE
Nohutçu Han Eminönü’nde 63 yıl önce 6-7 kazanda bisküvi üretimiyle başlayan serüveninde Ülker, bir gıda devine dönüştü. Sabri Ülker’in 3 işçi ile günde 200 kilo bisküvi üretimiyle başladığı mütevazı iş; bugün dünyaya çikolata-bisküvi ihracatı gerçekleştiriyor. Ülker'in doğumundan bugüne yolculuğu oldukça uzun, öyküsü başarılarla dolu.
1944 yılının bir sabahı erken saatlerde, genç adam oldukça harap bir yapıya gelir. 3'üncü katta, alçak bir kapıdan geçerek, 100 metrekarelik alandaki 6-7 kazanı, kalıpları, küçük fırını, 4-5 çuval şekeri, topu topu üç işçisini adeta gözleriyle okşar ve şükreder. 24 yaşındadır. Aynı kişinin 1998'de girdiği, artık bir binanın değil, dev bir kompleksin geniş ve yüksek kapılarından biridir. Bu kez gözleriyle okşayıp şükrettiği ise otomatik makineler, pırıl pırıl çelik kazanlar, yürüyen bantlar, çalışan beyaz giysili işçilerdir. Onbinlerce metrekarelik onlarca fabrika, binlerce makine, binlerce çalışan vardır artık.
KOMÜNİSTLER GELİNCE TÜRKİYE'YE GELDİLER
Bolşevikler 1920 sonbaharında Kırımlılar'ın savunma hatlarını yıktığı gün, Sabri Ülker'in doğduğu gündür. Aslında, Kırım'dan İstanbul'a 1890'larda gelen ve Fatih Medreseleri'nden mezun olup öğretmen ve imam hatip olarak Çorlu'nun Karamehmet köyüne tayin olan babası, komşu köyün öğretmeninin kızıyla evlenmiş, gül gibi geçinmektedir orada. Ancak Balkan Harbi, ilk iki çocukları kucaklarında, onları yola dökmüş, bir göçmen seliyle geldikleri İstanbul'da bir yıl cami avlularında barındıktan sonra memleketleri Kırım'a gitmişlerdir. ‘‘Dönünceye kadar düşman da çekilir’’ diye düşünmüştür babası, yağmurdan kaçarken doluya tutulacağından habersiz. Kırım'da Korbek kasabasına yerleşen aile, bu kez Birinci Dünya Savaşı'nın gadrine uğrar; ardından Bolşevik İhtilali'nin. Diğer ağabeyi Hakkı ve Sabri Ülker Kırım'da dünyaya gelir, işte tam Bolşeviklerin Kırım'ı işgal ettikleri gün. Çocukluğunu Doktor Jivago filminin sahneleri gibi hatırlar. Sürgün kafilelerine sokulup, son anda nasıl kurtulduklarını, karne kuyruklarından nasıl çıkarıldıklarını, Beyaz Ruslar ve Kırımlılar dünyaya yayılırken, ailecek İstanbul'a doğru nasıl yola çıktıklarını...
MÜHENDİS OLACAKTI AMA..
Bir şileple İstanbul'a vardıklarında dokuz yaşındadır. Çıkış kontrolünü yapan Rus gizli polisi tüm paralarına el koyduğu için, onları şilepten karaya götürecek sandala verecek paraları bile yoktur. Anne tarafından akrabaların yardımıyla ayak basarlar İstanbul'a. Yıl 1929, aylardan ağustos. Sonrasında gelecek mahrumiyet yıllarında, anne hariç evdeki herkes çalışır. Kadırga 3. İlkokulu'nun çıkışında satıcılık yapan, yaz tatillerinde fabrikalarda çalışan Sabri Ülker'in üç yaz işçilik yaptığı bir fabrika da Besler Bisküvi ve Çikolata Fabrikası'dır. (Daha sonra o işadamı olup, bu fabrika da kapanınca isim hakkını alacak, yağ üretimine karar verdiğinde bir marka yapacaktır.) İstanbul Erkek Lisesi'nin orta ikinci sınıfındayken parasız yatılı sınavını kazanınca, ortaokulu Bilecik, liseyi Kütahya'da bitirir. Mühendis olmaktır planı. Ancak o yıl ağabeyi yedek askerliğe alınınca onun işlerine bakmak zorunda kalır, ağabeyi ikinci yıl kayıtlar kapandıktan sonra dönünce de bir yıl daha kaybetmemek için Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Mekteb-i Álisi'ne girer, 1944'te mezun olur.
İŞÇİSİ OLDUĞU FABRİKANIN İSİM HAKKINI ALDI
Onun deyimiyle ‘‘taş üstüne taş konmayan’’, pek iş bulabileceği bir dönem değildir, çünkü bu kez de İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır. İmalat yapacak yer, makine, hiçbir şey yoktur ya, öğrenci-işçiyken tanıdığı bir ustayla bisküvi yapmaya karar verdiğini anlatır röportajlarında. (Ama çoğu kaynakta Ülker Grubu'nu ağabeyi Asım Ülker'le birlikte kurduğu yazar. Asım Ülker, 1985 yılında Ülker'deki hisselerini kardeşine devrederek, Kar Şirketler Topluluğu'nu kuracak, 90 yaşında hayata veda edecektir.) Eminönü'nde harap haldeki bir fabrikayı, borç parayla alıp, gece gündüz çalışarak adam etmesinde, imalathaneyi satan Rum'un, bir Türk'e yer sattığı için sitemde bulunanlara, ‘‘boşuna konuşuyorsunuz, yeni mektebi bitirmiş, bir şeyden haberi olmayan birisi, altı aya varmaz, yarı fiyatına geri alırım’’ demesinin etkisi vardır. Ancak 1944'te işe başlayan imalathane, dört yıl mal yetiştiremeyecek şekilde çalışır. Sonra Topkapı Sanayi Bölgesi'ne taşınır. Yeni makine ve tesis ithali için döviz tahsisi alamayınca, Ülker kendi bilgisi, gözlemleri, biraz da deneme yanılmayla yerlilerini yapar, 20 metrelik dört fırın daha imal ederek, yeni bir arsaya ilk tesisini kurar.
RADYODAKİ HÜKÜMET BİSKÜVİSİ
O güne kadar nakliye ambarları aracılığıya taşınan ve yarısı yolda ıskartaya çıkan bisküviyi, 1955'te fabrika fiyatına ülkenin her yanına teslim etmeye başlayınca, satışlarda patlama yaşayan Ülker, aynı yıllarda radyo reklamı verebilen birkaç şirketten biridir. Kelimesi 10 lira olan bu reklamlar, mahallelerde haberlerin radyodan topluca dinlendiği dönemde hükümet bildirisinin hemen ardından yayımlanınca, birçok vatandaş Ülker'i bakkallardan ‘‘Hükümet Bisküvisi’’ diye ister. Bir önemli gelişme de 1960'larda yaşanır; Kalkınma Planı'na göre 250 bin dolarlık döviz tahsisi Ülker'e verilir. Bu, yerli makine ve fırın yapımı devrinin kapanıp modern ve hızlı makineler ithaline geçiş demektir. Aslında bir tesisin bedelini bile karşılamayan bu parayla, bazı bölümleri Türkiye'de yaparak üç tesis meydana getirir Ülker. Böylece o güne kadar olmayan pek çok çeşit ürün, arka arkaya piyasaya sunulur ve şirket için başarılı bir dönem başlar. 1950'lerde başlayan çikolata üretimindeki gelişmeler ise arka arkaya gelen döviz sıkıntıları nedeniyle 1980'den sonraya kalacaktır. Bisküvi üretiminin ana girdileri olan un, şeker ve yağı da kendi kurduğu fabrikalarda üreten Ülker, ulusal kalite standartlarını 1950'lerde hayata geçirir, müşteri odaklı kalite düzeyine 1970'lerde, uluslararası kalite kurallarına 1990'larda ulaşır. Teknolojik gelişmeleri yakından takip eder, AR-GE departmanında bir yılda 100'den fazla proje için 600'den fazla deneme çalışması gerçekleştirilir.